اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ{ }
بَلِ اللّٰهَ فَاعْبُدْ وَكُنْ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ﴿ ﴾لَئِنْ شَكَرْتُمْ َلاَز۪يدَنَّكُمْ٭ صَدَقَ اللّٰهُ العَظ۪يمُ٭
Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’inde okuduğum bu ayetlerle ve daha birçok ayetlerle hesapsız nimetlerine karşı kullarından şükür istiyor. Ve gayet ehemmiyetli şükre davet ediyor. Ve Sure-i Rahman’da otuz bir defa فَبِاَىِّ اٰلآَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ ayetiyle şükretmemekliği nimetleri tekzib ve inkâr suretinde gösterip, şiddetli ve dehşetli surette korkutuyor.
Kur’an-ı Hakim şükrü yaratılışın neticesi gösterdiği gibi, şu kâinat ve âlemin yaratılışındaki en ehemmiyetli neticeyi şükür olarak gösteriyor. Çünkü kâinata dikkat edilse, hilkat ağacının en değerli meyvesinin şükür ve şu kâinat fabrikasının çıkardığı mahsulatın en a’lâsının şükür olduğu görülüyor. Hallak-ı Âlem bütün mevcudatı bir daire suretinde yaratmış, bu dairenin merkezinde de hayatı koymuştur. Bütün mevcudat hayata bakıyor, hayata hizmet ediyor, hayatın levazımatını yetiştiriyor. Demek kâinatın Hâlıkı, kâinat içinde hayatı intihap etmiştir, seçmiştir. En büyük nimet hayattır. Yokluktan varlığa çıkmaktır. Hayy ü Kayyum olan Allah hayatlı âlemleri bir daire gibi icat etmiş, merkezine de insanı koymuş. Yani hayatlıların hilkatinden istenilen neticeleri insanda toplamış, bütün hayatlıları insana hadim ve musahhar etmiş, insanı da onlara hâkim etmiştir.
Demek Hâkim-i Zülcelal zihayatlar içinde insanı intihap etmiştir ve seçmiştir. Demek insanı yaratmak murat etmeseydi diğer mahlûkatı ve kâinatı halk etmezdi.
Rezzak-ı Âlem, insan ve hayvan âlemlerini de bir daire hükmünde teşkil etmiş ve merkezine de rızkı koymuş, insanları hatta hayvanları rızka adeta âşık, hadim ve musahhar etmiştir. Demek rızkı tekeffül etmeseydi, vermeseydi, canlı mahlûkları yaratmaması icab ederdi.
Rezzak-ı Âlem, rızkı da gayet geniş ve zengin ve hadsiz nimetleri cami bir hazine halinde halk etmiştir. Ve yenilecek şeylerin sayısınca kuvve-i zâika, yani tadacak ve tanıyacak manevi küçük mizanları dilimizde halk etmiştir. Her şeyin bir rızkın etrafına toplandığı ve rızka baktığını anladıktan sonra şunu da bilelim ki, bütün envaıyla rızk, manen, maddeten, halen ve kalen şükür ile kaimdir, rızkın yetiştirdiği ve gösterdiği şey de şükürdür.
Rızka iştiha ve iştiyak bir çeşit fıtri şükürdür. Lezzet ve zevk almak dahi, düşünmeden bir şükürdür. Hayvanların şükrü böyledir. Yalnız insan, dalâlet ve küfür ile o fıtri şükrü esasından bozuyor, şükürden şirke giriyor.
Cenab-ı Hak verdiği rızık nimetlerine karşılık kullarından üç şey istiyor: Zikir, fikir, şükür… Başta “Bismillah” zikirdir. Nihayetinde “Elhamdülillah” şükürdür. İkisinin arasında “Bu nimetler Hâlık-ı Rahim’indir” diye düşünmek fikirdir. Rızık olan nimetlerde ki gayet süslü suretler, güzel kokular, şirin lezzetler şükrün davetçileridir. Hayat sahiplerini, şevke davet, bir nevi ihtirama sevk ederek şükür yaptırırlar. “Bu emsalsiz lezzet ve güzellikteki nimetleri Hâlıkım bana rızık olarak vermiştir. Bu kısa ömürde, bu geçici hayatta ve bu fani âlemde bu nimetleri ihsan eden Rezzak-ı Âlem ebedi ömürde, sermedi hayatta ve baki âlemde nihayetsiz lezzet ve güzelliklerde cennet meyvelerini in’am ve ihsan buyuracaktır.” Düşüncesi ve imanı ile şükür içinde en âli ve tatlı lezzeti ve zevki manen tattırırlar. Şükürsüz insan bu manevi zevklerden mahrumdur. O yalnız dört ayaklılar gibi midesini doldurur. Şükrün alameti; kanaat etmek, iktisat etmek, ilahî taksime razı ve memnun olmaktır. Şükürsüzlüğün alameti; hırstır, israftır, hürmetsizliktir, haram ve helal demeyip rastgeleni yemektir. Herkes kendisini bu ölçülerle anlayabilir
Mübarek karıncaya senede birkaç tane buğday kâfi gelirken elinden gelse bin tane toplamaya kalkar. Ayakaltında kalır ezilir. Bal arısı kanaat eder başlar üstünde uçar. Allah’ın emri ile insanlara balı ihsan eder yedirir.
Cenab-ı Hakkın en a’zam ismi olan “Allah” isminden sonra en a’zam ismi olan “Rahman” ismi rızka bakar, rızıktaki şükürle ona yetişilir. Şükrün envaından en cami ve fihriste-i umumiyesi namazdır. Şükrün içinde safi bir iman, halis bir tevhit vardır. Çünkü bir elmayı yiyen ve Elhamdülillah diyen adam bu şükrü ile ilan ediyor ki; o elma doğrudan doğruya Rahmet-i İlahîye hazinesinin hediyesidir. Bu şükürle o yenilen nimet nur ve uhrevi bir cennet meyvesi olur. Şükürsüze göre nimet; muvakkat bir lezzetten sonra kokmuş bir hale gelmektir.
Hayvan lisan-ı hali ile şükrederken, insan şükrü terk ederse
اَسْتَع۪يذُ بِااللّٰهِ٭
اَمْ تَحْسَبُ اَنَّ اَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ اَوْ يَعْقِلُونَۜ اِنْ هُمْ اِلاَّ كَاْلاَنْعَامِ بَلْ هُمْ اَضَلُّ سَب۪يلاً
Fermanı hükmünce hayvandan çok aşağı düşer. Ey insan! Seni ahsen-i takvime çıkaracak vasıta şükürdür. Esfel-i safiline düşürecek şeyde şükürsüzlüktür. Seyyid-üş Şakirin olan Fahr-i âlem, Nebiyy-i efham sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem efendimiz hazretlerinin şefaatine hak kazanmak için şu şükür mev’izesini asla unutmayalım ve daima şükre çalışalım ve namazlarımızı huzu ve huşu ile vaktinde kılalım.
Orjinalini indirmek için tıklayınız!
Bir önceki yazımız olan 9) MİRAC HAKKINDA HUTBE - 5 başlıklı makalemizde mirachakkındahutbe; hakkında bilgiler verilmektedir.