106) YİRMİBİRİNCİ LEM’A/BİRİNCİ VE İKİNCİ DÜSTURLAR DERS – 2

106) YİRMİBİRİNCİ LEM’A/BİRİNCİ VE İKİNCİ DÜSTURLAR DERS – 2

ADAD

Hulusi Bey

YİRMİBİRİNCİ LEM’A/BİRİNCİ VE İKİNCİ DÜSTURLAR DERS – 2

Hulusi Bey: Evet, peki efendim!

-: Bizler gayet az ve zaîf ve fakir ve kuvvetsiz olduğumuz halde,  gayet ağır ve büyük ve umumî ve kudsî bir vazife-i imaniye ve hizmet-i Kur’aniye omuzumuza ihsan-ı İlahî tarafından konulmuş;

Hulusi Bey: İhsan-ı İlahî olarak konulmuş. İşte o zaîf omuzlara konulan, ihsan-ı İlahî olarak konulan bu hizmet, onlar birer çekirdek, birer tohum vaziyetinde bugün Lillahilhamd memleketimiz değil, hariç memleketlerde bile meyvelerini çiçeklerini vermişler. Fakat biz öteki işi yarım bıraktık. Yani dedik ki bu o zamana mahsus olması lazım. Şimdi mademki çoğaldık, kuvvetlendik öyle ise buna ne lüzum var? Eğer ihmal edersek zaifleşmek ihtimali çok kuvvetlidir. Terke kalkarsak, nurdan uzaklaşırsak bizi boş bırakır mı? Terk ettiğimiz şeyin yerine bizi başka şey meşgul edecektir. Hangi şey meşgul eder?

-: Afaki

Hulusi Bey: Meşru mudur bu iş? Meşru mudur? İmana, İslam’a yakışır bir vaziyet midir, bu işte hizmet etmek? Bırakırsak onun yerinde şimdi bir zamanı yaşıyoruz ki; bid’alar, dalaletler harman halinde. Gayet çoğalmış, burada kendimizi muhafaza etmek müşkül olur. Sonra Cenab-ı Peygamber (a.s.v) efendimizden, din nedir? diye sual edilmiş. Din. “Eddinü nasiha, eddinü nasiha, eddinü nasiha” üç defa böyle emretmişler. Din nasihatten ibarettir. İslamiyet biraz kuvvetlenmişti Bedir’deki, Uhud’daki vaziyetden daha kuvvetli idi, Huneyn muharebesine daha mükemmel teçhiz edilmiş olarak, ordu-yu islam hareket etti. Şurda şey vardır. Sure-i tevbe de mi?  وَيَوْمَ حُنَيْنٍۙ اِذْ اَعْجَبَتْكُمْ

لَقَدْ نَصَرَكُمُ اللّٰهُ ف۪ى مَوَاطِنَ كَث۪يرَةٍۙ وَيَوْمَ حُنَيْنٍۙ اِذْ اَعْجَبَتْكُمْ كَثْرَتُكُمْ فَلَمْ تُغْنِ عَنْكُمْ شَيْئًا وَضَاقَتْ عَلَيْكُمُ اْلاَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ ثُمَّ وَلَّيْتُمْ مُدْبِر۪ينَۚ٭ ثُمَّ اَنْزَلَ اللّٰهُ سَك۪ينَتَهُ عَلٰى رَسُولِه۪ وَعَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ وَاَنْزَلَ جُنُودًا لَمْ تَرَوْهَا وَعَذَّبَ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ وَذٰلِكَ جَزَٓاءُ الْكَافِر۪ينَ٭صَدَقَ اللّٰهُ العَظ۪يمُ٭

Tahkik; Allahu Teâla çok cenk mahallerinde Mekke ile Taif beyninde olan Hüneyn harbi gününde size nusret verdi. Sizin kesretiniz size taaccüb verdi ki o kesretiniz kazaullahtan bir şey def etmedi ve ol vasi, vadi size dıyk oldu. Badehu hezimet ile düşmana arka çevirdiniz.

Allah, Allah.

Ol hezimetten sonra Allahu Teâla sebeb-i sükünet olan rahmetini resul ve müminler üzerine gönderip ve sizin görmediğiniz melaike askerini de dahi size inzal eyledi. Ve kâfirleri katl-i esir ile tazib etti. İşte bunlar dünyada kâfirlerin küfrün cezasıdır.

Şimdi Uhud’un sonunda, Hüneyn’in başında İslam ordusunda hezimet bozgun olmuştur. Lillahilhamd derslerimizde bu sual sorulmuş. o sualin, yahut sual-i mukadderin cevabı da mevcuddur. Uhud muharebesinde, o hezimete sebep olan ilerde İslam ordusunda Seyfullah adı ile anılan Halid İbni Velid Hazretleri henüz müşrikler safında idi. Cenab-ı Hak onu ve onun etrafındakilerini o muharebede şirk halinde öldürmekten rahmeti, nihayetsiz rahmeti iktizası siyanet etti. Habibine de bir parça acı verdi. En büyük acı Seyyüd-ü Şüheda Hazreti Hamza (r.a)’in evet, mertebe-i şahadeti ihraz etti. İkincisinde de Hüneyn’de, başında hezimet. Yani orada zahirde bir, “Bugün bu defa artık ordumuz kuvvetlidir teçhizatımız mükemmeldir.” denildi. İşte bu şey, bu ses Hz. Peygamber (a.s.v) kulağına geldiği zaman müteessir oldu, keşke bu sözü söylemeyeydiniz. Fakat ne faide o vadi İslam ordusuna dar geldi. Uhud’da olduğu gibi Huney’de de yine Hz. Muhammed öldü diye ilan edildi. İslam ordusunda bozgunluk başladı. Fakat Cenab-ı Hak inayeti ile rahmeti ile muamele etti.  وَجُنُودًا لَمْ تَرَوْهَۜا  Görünmeyen cünudunu, kafirlere görünüyor. Şimdi Bedir muharebesinde melaiketullah küffar ordusuna karşı silah kullanmıştır, izn-i ilahi ile. Bedir muharebesinde. Diğer muharebelerde onların Kalplerine korku vermiştir, görünerek.  Kalplerine korku vermiştir, daha ayakları tutmaz olmuş. Her ne halise oradaki netice neydi başta melikleri olan yani o hasım ordusunun, kâfir ordusunun en büyük reisleri bütün mevcudu ile İslam’a geldi. Huneyn muharebesinde İslam’a bozgunluk verdi ama sonunda karşı taraf gördüğü şeyden, o alametten Cenab-ı Hak intibaha getirdi onu, galip gelmişken İslam’ı kabul ve teslim oldu. Evet.

-: Elbette herkesten ziyade bütün kuvvetimizle ihlası kazanmaya mecbur ve mükellefiz.

Hulusi Bey: Mecburuz hem de mükellefiz.

-: Ve ihlasın sırrını kendimizde yerleştirmek için gayet derecede muhtacız. Yoksa hem şimdiye kadar kazandığımız hizmet-i kudsiye kısmen zayi’ olur,

Hulusi Bey: Şimdi aynı netice olabilir ha. İhlas bırakılırsa tefrikaya düşülürse, herkes benim düdüğüm olacak derse, enaniyet nahnü yerine geçerse, biz yerine ben hissi hâkim olursa o kuvvetin hiçbir kıymeti olmaz.

لَقَدْ خَلَقْنَا اْلاِنْسَانَ ف۪ى كَبَدٍۜ Öyle mi? Biz insanı meşakkat üzerine halk ettik. Peki, rahatın nasıl? Allah diyor ki ben insanı meşakkat üzerine halk ettim. Ve diyor ki senin rahatın nasıl. Peki, ne diyelim? Bu sualin cevabı biraz müşkülleşiyor. Allah böyle diyor, bizde insanız elhamdülillah. Biz insanı meşakkat üzerine halk ettik diyor. O da diyor ki rahatın nasıl? Ne diyelim, Muhammed Solmaz efendi? Siz içmezseniz sağınızdakine.

-: Efendim zamanında bitirmiş olmak için şimdiden başlatayım mı cüz şeyine tevzi’ine.

Hulusi Bey: Neyi?

-: Cüz tevzi’i. Cüz okuma otuz kişinin, daha evvelden başlansa.

Hulusi Bey: Ne gibi. Yetişmez mi canım, bir cüzün ne ehemmiyeti var.

-: Tevzi’ye efendim otuz kişinin okuma tevzi’i geçen seneki

Hulusi Bey: O işi bilmem. Ben iştirak edemiyorum maalesef. Geçen senede edemedim.

-: Geçen sene fazla bile oldu efendim.

Hulusi Bey: Bu işin hadimleri, salikleri gayet az iken bu ders verilmiş. Fakat bu gün çok olmuş diye okunmaması lazım gelmiyor. Çünkü çoğu, Cenab-ı Hak az edebilir. Neyimize güvenirsek, işte Huneyn meselesi gibi olur. Eğer çokluğumuza güvenirsek Cenab-ı Hak yapılan mezalim gibi, Allah muhafaza buyursun. Öyle koz kabuğuna koydurur ki; yaptığımıza, yapacağımıza da pişman oluruz. Onun için ihlas dersini, emre ittibaen laakel on beş günde bir okuyalım. Beraber okumak müyesser olmazsa üç kişilik bir cemaat, dün temas ettim tekrar ediyorum bulunmayanlar var çünkü. Evet. Ya hayalen iki tane arkadaşı ihzar edersiniz, onlar da varmış gibi biraz aşikâre okursunuz, onlar da dinliyormuş gibi öyle olur. Veyahut laakel üç kişi okursunuz. O zaman yüzonbir kuvve-i maneviye olur. Bugün kura size isabet etti Hoca. Ne yapalım, herhalde sevabın da büyüğü size düşer.

-: Yoksa hem şimdiye kadar kazandığımız hizmet-i kudsiye kısmen zayi’ olur, devam etmez;

Hulusi Bey: Kısmen zayi olur, tamamen zayi olur demiyor. Çünkü Cenab-ı Hak nurunu itmam eder va’d etmiş.

اَسْتَع۪يذُ بِااللّٰهِ٭ يُر۪يدُونَ لِيُطْفِؤُ۫ا نُورَاللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَاللّٰهُ مُتِمُّ نُورِه۪ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ

Kâfirler bundan hoşlanmasalar da Cenab-ı Hak nurunu itmam eder mi? Eder, etmiştir, bundan sonra da edecektir inşâallah. Bir mecburiyet sureti ile değil. Fakat onun sonsuz rahmetinin iktizası olabilir.

-: Hem şiddetli mes’ul oluruz.

Hulusi Bey: Ha mesuliyet var.

-:  وَلاَ تَشْتَرُوا بِآيَاتِى ثَمَنًا قَلِيلاً

Hulusi Bey: Biz bir şey bahane edeceğiz. Bundan daha kıymetli bir iş bulduk mu ki? Bu işi terk edelim de, o işle iştigal edelim, sımsıkı ona sarılalım. Yine ferman-ı ilahiye, bakalım Kur’anı dinlersek orda ki seda-i manevi ne diyor?

وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَم۪يعًا وَلاَ تَفَرَّقُواۖ

Fermanı ilahi bu değil mi? O Kur’andan uzanan o habl-i metin-i İlahiye ye sımsıkı sarılınız, asla bölünüp, parçalanıp dağılmayın. Bir vesiledir, bir rahmettir, bir ihsandır omuzumuza konulmuş. Bundan daha iyi bir meşgale mi olacak? Bir şey ki bizi Kur’anın nuru altına götürüyor, rıza-i İlahiye ulaştıracak. Böyle va’d-i kerim var. Bundan daha büyük bir mükâfat mı umuyoruz, başka nerede bulabiliriz acaba? Nur olarak Kur’anın nuru bize kâfi gelmiyor mu? Elbette kâfi geliyor diyeceğiz. Madem kâfi geliyor, öyle ise ihlas dairesinde hizmete herçi bad abad” devam edeceğiz, mükellefiz, mecburuz, muhtacız, vesselam. Mecburuz, mükellefiz, muhtacız.

-: Âyetindeki şiddetli tehdidkârane nehy-i İlahîye mazhar olup, saadet-i ebediye zararına manasız, lüzumsuz, zararlı, kederli, hodfüruşane,

Hulusi Bey: İşte kendimize şey ediyoruz, tahtaya çıkacağım. Ben, ben yine benlikten geliyor ha. Neyleyim, şimdi sözümüze kıymet veren Kur’andan tereşşuh eden, sızan şu sözler. Ben güzel konuşurum. Sen hiç güzel konuşamazsın. Çünkü Üstad Hazretlerinin Muallim Cudi’nin kasidesine karşı dediği gibi olur iş. O kasidesi ile Kur’anı meth etmedi, belki Kur’an onun kasidesini güzelleştirdi.

 -: Âyetindeki şiddetli tehdidkârane nehy-i İlahîye mazhar olup, saadet-i ebediye zararına manasız, lüzumsuz, zararlı, kederli, hodfüruşane, sakil, riyakârane bazı hissiyat-ı süfliye

Hulusi Bey: Ve menafi’-i cüz’iyenin hatırı için

-: Ve menafi’-i cüz’iyenin hatırı için ihlası kırmakla; hem bu hizmetteki umum kardeşlerimizin hukukuna tecavüz, hem hizmet-i Kur’aniyenin hizmetine taarruz, hem hakaik-i imaniyenin kudsiyetine hürmetsizlik etmiş oluruz.

Hulusi Bey: Şeyin Muallim Cudi’nin Kur’anı Kerim ve Muhammed Aleyhisselam başlığı altında 1336 senesi, 1920 senesi yani. 53 sene evvel, Tevhid-i Efkârda neşr edilmişti. İşte onu bizim o meşhur bir öğle namazının şeysiyle uyanık namaza başlayan fırka kumandanımız, bizim alayın askeri hocası olan Hafız Necib Efendiye onu nerden eline geçirmişse ona hediye etmişti bende ondan almıştım. Demek ki bende 1922 senesi sayılır, bir alayda bulunuyordum. Evet. İşte bunu zamanı geldi yazdım Üstada da gönderdim. Orda şey yazısı budur. “Bir hakikatli şair

وَ مَا مَدَحْتُ مُحَمَّدًا بِمَقَالَتِى ٭ وَ لٰكِنْ مَدَحْتُ مَقَالَتِى بِمُحَمَّدٍ

Dediği gibi. Muallim Cudi’nın kasidesi güzel, fakat Kur’anın güzelliği onu güzelleştirmiş. Yoksa o Kur’anı güzelleştirmemiştir. Küçücük kalbinin ayinesinden, daire-i imanından tecelli eden o şems-i hakaike karşı derce-i zihnine göre bir parça güzelliğini görmüş inşâallah feyzine de mazhar olmuştur.” Cevabı da budur. Onun için eğer güzel söz istiyorsak, Ela inne ahsenel kelam ve ebleğal nizam. Kelamullahil melikil azizil allam.” Ancak Allah’ın kelamında, en güzel söz, tereddüt yok. Ne diyeceğiz en güzel söz hangi sözdür? Kelamullah. Haa. Peki efendim!

-: Ey kardeşlerim! Mühim ve büyük bir umûr-u hayriyenin çok muzır manileri olur.

Hulusi Bey: Şimdi işin ehemmiyetine işaret etmişti. Bir ihsan-ı İlahî tarafından omuzumuza konulduğunu filan söyledikten sonra, bu hayırlı bir iştir. Umur-u hayriyenin, hayırlı işlerin gizli çok manileri olur. İkaz ediyor ha. İkaz ediyor. Bu hayırlı işte bulunuyoruz daha sırtımız yere gelmez, kuvvetleştik, vız gelir. Yok, yok öyle demeye şeysimiz yok. Daima rahmet-i İlahiyeye muhtacız. Daima inayet-i İlahiye altına girmeye mecburuz yahu.

-: Şeytanlar o hizmetin hâdimleriyle çok uğraşır. Bu manilere ve bu şeytanlara karşı, ihlas kuvvetine dayanmak gerektir. İhlası kıracak esbabdan; yılandan, akrepten çekindiğiniz gibi çekininiz.

Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm اِنَّ النَّفْسَ َلاَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ اِلاَّ مَا رَحِمَ رَبِّى demesiyle, nefs-i emmareye itimad edilmez.

Hulusi Bey: O peygamber iken. Peygamber, O peygamberliği ile beraber

اِنَّ النَّفْسَ َلاَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ اِلاَّ مَا رَحِمَ رَبِّى

demesiyle, nefs-i emmareye itimad edilmez.

-: Enaniyet ve nefs-i emmare sizi aldatmasın.

Hulusi Bey: Ne?

-: Enaniyet.

Hulusi Bey: Benlik, benlik. Şimdi bu nefis denilen şey, hep kötü tarafından görünmez ha. Derki; “Maşaallah yav ne kadar hoş hal kesbettin, dersten derse koşuyorsun, işimi bırakayım da diyor, gidem böyle Kur’an dersine ordan istifade etmeye çalışayım.” Dikkat et haa. Arada seni okşuyor. Sen de diyorsun ki ben nefsi emaremin artık icabına bakmışım, onu mağlup etmişim zannediyordun. Bu kere o nefis sana şeytandan aldığı şeyle, öğütle diyor ki; “Maşaallah, nerdeyse melekleşeceksin. Az kaldı ha biraz daha.” Bu methin altında ayağın altına karpuz kabuğunu koyuyor dikkat et. Hakikaten yani böyle çıkıp da elbisesi, kravatı filan, endamı yerinde bir bey gibi konuşmuyor, içerden fitliyor. “Maşaallah canım, işini bırakıyorsun hemen seğirtiyorsun gideyim Kur’an dersine, iman dersine daha ne olacak.” Dikkat et ki, düşman düşmanlığını emniyet telkin eder ondan sonra yapar.” Ben sana daha zararlı olmam. Ben sana boyun eğdim, sana teslim oldum” dediği zamanda en müessir zehrini o zaman zerk eder. Onun için evliyaullah kabz zamanını daha makbul addediyorlar. Sıkıntılı zamanlarını, yani rahmet-i İlahinin kesilir gibi olduğu zamanları daha makbul tutuyorlar. Çünkü orda bir endişe var. Rabbim beni rahmetinden tard mı etti acaba? Niye böyle kapalı kaldım, nedir bu sıkıntı benim ruhumda? Hâlbuki o hal bizi rahmet-i İlahiye ye doğru koşturuyor. Onda bizim faidemiz var. Ferahlatıcı şeylere karşı ferah duymak كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ Şu bir hizib var burda değil mi? Böyle bir Kur’an dersini almakta olan bir hizib için de, bir toplum içersin de insan ferah duymaz mı? İnsanlık elbette ona bir ferah telkin edecektir. O öyle, fakat arada burdan ayrılıp da tek başına kaldın mı böyle kimseyi görmeyeyim nasılsa sokakta abdestimi bozacak bazı manzaralar görülecektir, önüne bakarak giderken Maşaallah tebrik ederim seni böyle güzel derslere devam ediyorsun. Artık bende bir mecal bırakmadın. Yani kolumu kanadımı kırdın. Senin emirlerine muti’im, münkad’ım ” diyecek vaziyette iken, tehlike yakındır, tehlike çanı çalıyor dikkat et Allah muhafaza etsin. Allah nufus-u emmarenin ve bütün şerlilerin şerlerinden cümlemizi Hafiz ismi hürmetine muhafaza buyursun. Âmin. Geliyorum demez, geliyorum demez. Evet.

-: Enaniyet ve nefs-i emmare sizi aldatmasın.

Hulusi Bey: İşte enaniyet ve nefs-i emmare, demek aldatır. Bu nasihat mıdır bize? Biz muhatap mıyız bu nasihate? Bize mi hitap ediyor, yoksa oradaki yedi, sekiz kişiye mi?

-: Bize hitap ediyor.

Hulusi Bey: Hepimize. Çünkü başında öyle diyor. Bizler ve sizler, yani buradakiler, uzaktakiler yahut hâlihazır bu işle iştigal edenler, peyder pey bu hizmeti imaniye ye ve Kur’aniye ye girecekler. Hepimize hitap ediyor. Evet.

-: İhlası kazanmak ve muhafaza etmek ve manileri defetmek için, gelecek düsturlar rehberiniz olsun.

             BİRİNCİ DÜSTURUNUZ:

PDF Dosyası İndirmek İçin Tıklayınız!

Bir önceki yazımız olan 105) YİRMİBİRİNCİ LEM'A/BİRİNCİ VE İKİNCİ DÜSTURLAR DERS - 1 başlıklı makalemizde 21.lem'a ve yirmibirinci lem'a hakkında bilgiler verilmektedir.