109) SEKİZİNCİ SÖZ VE TEFEKKÜRAT TALİMİ – DERS 2

109) SEKİZİNCİ SÖZ VE TEFEKKÜRAT TALİMİ – DERS 2

ADAD

Hulusi Bey

 SEKİZİNCİ SÖZ VE TEFEKKÜRAT TALİMİ – DERS 2

Hulusi Bey: Yine içinde olan şeyleri münasebetini getirip burda söylüyoruz. Var mı okumadığınız, bilmediğiniz bunların içersin de bir şey, zannetmem. Fakat yerinde şimdi bunu söylemekle şimdi içerinizden ne diyorsunuz, evet diyorsunuz. Hakikaten öyle, derslerimizde bunlar perakende bir surette vardı, sık sık geçiyordu. Fakat bir kere daha müzakere edilmesi hoşumuza gitti.

-: Tekrarında fayda vardır.

Hulusi Bey: Ha. İşte bunlar tefekkür-ü îmani meseleleridir. Kulağımızdan giren, mana ifade eden bir söz veya sözler, bize bir faide temin edecek, fikrimizi çalıştıracak. Gaflet, efendim gaflet de var mı bizde? Bizi gafletten sıyıracak, hakikati ayan beyan gösterecek bir vaziyette bulunan şey elbette faidelidir. İşte fikrimiz çalışmalıdır, tefekküre ehemmiyet vermeliyiz, tefekkürü-i sohbet-i imaniye arzın medar-ı şerefi olduğuna kıyasen, işte O zatın dediği gibi. Evet, Cenab-ı Hak böyle sohbetlerden, sohbetlerden memnun olur. Cünud-u İlahisi var, Cenab-ı Hakkın. Gözle görünmeyen, fakat bizim iman ettiğimiz cihetler var ki melaike tabir edilen, ruhaniler denilen bu gibi yerlerde, Allah’ı hatırlatan meclislerde, Cenab-ı Hak o memurlarını hazır bulundurur. Onlara şark, garb meselesi yok, bir anda her yerde bulunabilirler. Mesela burada diyelim ki bu akşam Allah’ın çekip, çevirdiği, kendi merhamet deryasına yaklaştırdığı, Kur’anın selsebil kevser’inden sunduğu o şerbetleri içirdiği ne kadar cemiyet varsa, ne kadar toplantı varsa, maalesef çok değildir herhalde. Fakat olsun, işin kemiyetine bakılmaz, keyfiyetine bakılır. Cenab-ı Hak azı da çok eder. Azın ameli sebebiyle Cenab-ı Hak birçoklarının seyyiatını bilhassa şu frengi gecede, freng usuliyle memleketimize yerleşmiş, adını yılbaşı koydukları şu gecede yapılan hatalar, kusurlar, günahlar, hele malayaniyat, hele büyük günahlar,

-: Ton’dan

Hulusi Bey: Haram muameleler bütün bunlara karşı Cenab-ı Hak belki az bir zümrenin kendisine dönüp, kendisinin rahmetine iltica edenleri elbette bilir. Az bir zümreye sebep bir memleketi muhtemel kazasından, belasından, musibatından esirger, bekler. Onun için böyle Rabbi Rahimimiz var. Ne mutlu mü’minim diyene. Ne mutlu kitabım Kur’an, peygamberim ahirzaman peygamberi Hazreti Muhammed (s.a.v.) diyene. Mutlu bunlara yaa. İşte böyle geceleri, böyle yerlerde Rabbının rızası dâhilinde sarf etmek gibi bir mazhariyet, Cenab-ı Hak bize ikram etmiş mi? Daha ne ede efendi daha ne ede. Efendim hiç hatırını kıramazdım birisi gelse başka bir şey buraya yeni bir kumandan gelmiş. Senin evvelce alayında bulunmuş. Sordu “Aman bu zatı getirin bi göreyim” dedi. Benim mesela, bol keseden veriyor, benim kıymetli albayımdır, gelsin de görüşelim diyor. Acaba kim olabilir, mazeret de beyan edemezsin kalktın gittin. İşte buda bu gece. Esirgerse esirger. Birde oraya gitmek var. Yavaş yavaş boynum uzar. Boynumuza bir ip takılır. Ayağımızdan da çekilir. Sukut etmek ihtimali çok. Kim esirgedi?

-: Allah

Hulusi Bey: Bu mümkün olan şeyler mademki bizden uzak gitti. Uzak mı gitti, onu uzaklaştıran biri mi var? Demek bizi himaye eden var. Öyle ise açıkça söyleyelim. Şu Kur’anın tilmizlerine rahmet ve inayet-i İlahi nezaret ederler. Razı mısınız rahmet ve inayet-i İlahinin nezaretine? Ne demek yahuu. Böyle bir geceyi daha bak kurban bayramı yakın. Ayettedir şeyde “aşri leyal” canım. Hı?

-: وَلَيَالٍ عَشْرٍۙ

Hulusi Bey: Hı. وَلَيَالٍ عَشْرٍۙ

Bu kurban bayramına şeydir. وَلَيَالٍ عَشْرٍۙ

Şimdi o on gece içerisindeyiz. O on geceden bir geceyi Cenab-ı Hak böyle yerde geçirmeyi nasip etmiş. Hacı Efendi biraz terlesek de ziyanı yok.

-: Efendi sen terliyorsun sonra

Hulusi Bey: Vallahi terlesen de Hacı ne yapayım. Ben diyorum eğer nefsime kalsaydı ben bu akşam hiçbir yere gitmek niyetim yok idi. Fakat şimdi sebeplerden Allah razı olsun.

-: Âmin. Âmin.

Hulusi Bey: Ve şu âlemin tılsımını açan, şu âlemin tılsımını açan, Allah, Allah yani demek ki âlem böyle ayan beyan göründüğü gibi değil. Bunu yapan ne için yaratmış, niçin yapmış bu kadar mahlûkatı, bu kadar masnuatı neden böyle yapmış yahu! Bunun tılsımı nedir? Şu âlemin tılsımını açan, beşerin ruhunu zulümattan kurtaran. İşte neye baksa, neye baksa, neyi görse. Yine görüyor gece bakar böyle semaya bakılır. Sema hilal şeklini geçti. Üç günden sonra hilal sayılmaz, ay sayılır. Ay görünüyor. Yıldızlar da var mı?

-: Var

Hulusi Bey: Sabah olunca güneş de doğuyor mu?

-:Evet.

Hulusi Bey: Eğer hava açık olursa, bulutsuz olursa doğuyor. Şimdi İbrahim (a.s)’ın Kur’anda geçen. Ne idi başı aklıma gelmedi?

-: فَلَمَّٓا

Hulusi Bey: Ha.

-: قَالَ لآَ اُحِبُّ اْلاٰفِل۪ينَ

فَلَمَّا رَاَالْقَمَرَ بَازِغًا

-: قَالَ هٰذَا رَبّ۪ۚى

Hulusi Bey: فَلَمَّٓا اَفَلَ

-: قَالَ لَئِنْ لَمْ يَهْدِن۪ى رَبّ۪ى َلاَكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّٓالّ۪ينَ

Hulusi Bey: Ondan sonra  فَلَمَّا رَاَالشَّمْسَ بَازِغَةً müennes olduğu için

بَازِغَةً قَالَ هٰذَا رَبّ۪ى هٰذَٓا اَكْبَرُۚ فَلَمَّٓا اَفَلَتْ

-: اَفَلَتْ قَالَ يَا قَوْمِ اِنّ۪ى بَر۪ٓىءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ

Hulusi Bey: Ha. Bak şimdi İbrahim (a.s.)’ın tefeküri tetkikatını bugün biz Kur’andan aldığımız o dersle bizde tetkik edelim. Yıldızlara bakıyoruz, bunlar Rab olur mu?

-: Olmaz.

Hulusi Bey: Ne diyeceğiz? O dersin özeti şudur. Yıldız rab olamaz çünkü uful ediyor. Kamer rab olamaz belki onlar, Erhamurrahimin olan halikımızın şu musanna kâinatı bu kadar sanatlı yapan Rabbımızın, şu saray-ı âlemde zinetlediği eşya yahut vazifedar kıldığı memurlarıdır. Onların her birisini bir hizmette kullanıyor. Kullanması da hikmetlidir, yaratılışları da hikmetlidir. İşte böyle ha. Bakkalın orda yapılışı da hikmetli, onu yapanda O, yıldızı oraya çakanda O, senin gözbebeğine, gözün muhtaç olduğu ihtiyarlamış zerrenin yerine yenisini yerleştiren de O. Şemsin Bu kadar hararetine, sarfiyatına karşılık onu hazine-i gaybinden ikmal edip o sarfiyatını bizzat telafi eden yine O. Bir sarfiyat var yahu. Şimdi ha şuraya yığalım bir ateş, böyle güzel kömürden ha. Ne kadar dayanır?

-: Bir, iki saat

Hulusi Bey: Hı.

-: Birkaç saat dayanır.

Hulusi Bey: Peki çok büyük bir şey ise dediğin gibi bir müddet dayanır. Eğer yağışlı, mağışlısa zaten daha çabuk püf eder, gider. Fakat eğer dünyanın bütün denizleri akaryakıt olsa, bütün ormanları, ağaçları kömür olsa, bir günlük ihtiyacını şemsin, bir günlük hararet ihtiyacını temin edemez. Hâlbuki görüyoruz biz meşgul değiliz ama yukarı çıkan astronotlar bile, Kohutek Kuyruklu Yıldızını da fotoğrafını çekiyorlar tetkik ediyorlar, şemse de bakıyorlar.

Süratle şemse gidiyor. Dur bakalım hele intihar edecek olacak mı?

-: Yakacak onları.

Hulusi Bey: 1326 senesi yani 1910 senesi Hale Kuyruklu Yıldızı görünmüştü. Şimdi cemaate bakıyorum, belki Hacı hatırlar mı bilmem.

-: Hayır efendim.

Hulusi Bey: Senen doğumun kaçtır?

-: Doğum değil, yani ayıkmadım. Doğum 26

Hulusi Bey: 910 senesi, Balkan harbinden iki sene evvel.

-: 26 doğumluyum da yalnız hatırıma gelmiyor.

Hulusi Bey: 26 doğumlu bilemez canım. Eğer doğumun 26 ise bilemezsin. 1326 senesi doğdu o kuyruklu yıldız. Bir ucu, Zarfan’ı bilirsin?

-:Evet

Hulusi Bey: Zarfan’ın köyünü, bir ucu da Hüseynik’te

-: Ama şimdiki öyle değil.

Hulusi Bey:  E canım bunun kuyruğu biraz ufak olmuş Hacı beğenmiyorsan söyle geri gitsin.

-:  Ben kuyruklu yıldızını hiç görmemiştim, evvelki sene

Hulusi Bey: Bu âlem kendi kendine vücuda gelmiş mi? Bir yapan var, irili, ufaklı o kadar canlı, cansız masnuları var, mahlûkları var. Bunu halk eden kim? Bunun maliki kim? Bunun müdebbiri,  müdiri kim? Tüm bunların hepsinin bir tek Sultan-ı Zülcelali var. İşte bunları bize fethedecek açacak, şu tılsımı açacak “Ya Allah”  Nerde gördünse, evet yıldızı mı gördün, bu Rabbimin bir san’at eseridir. Bilmiyorum hizmetini ama vazifesiz değildir herhalde bir hizmeti var. Evet, ay keza öyle bir takvimcidir, güneş çok muhtaç olduğumuz

-: Lamba, soba

Hulusi Bey: Ya, yerden bitirir, onun vasıtasıyla biten şeyleri bize rızık olacak vaziyette yetiştirir. Daimi karanlıkta bırakmıyor, bizi aydınlığa kavuşturuyor o bize bir lamba oluyor. Nasıl arıyoruz şimdi güneşi. Bir köşede biraz güneş vursa da sırtımız ısınsa, şu soğuklar biraz kırılsa. Kime? Şimdi güneşe mi yalvaralım? Güneş, güneş ne olursun canım biraz yüzünü göster de biraz havamızı ısıt. Kime yalvaralım?

-: Allah’a, güneşin halıkına

Hulusi Bey: Onu istihdam eden, onu bir mumdar vaziyetinde kullanan kimse, O’na diyeceğiz. Ya Rabbi bizim için halk etmişsin. Fakat mevsimin iktizası, birde ondan daha evvel bizim günahımızın çokluğu, bizi çok gafletler içerisine perdeler içerisine sarıyor. Senin sekiz ism-i azamına mazhar olan o nur gumgumasından istifade edemiyoruz, onu bize göster. Ama bulutlarla da doldurursun, bir anda bulutları da açarsın, yağmuru da indiren sensin, karı, doluyu verende sensin, semada bulutları topladıktan sonra, göğü gürleten de senin memurların melek-i ra’d denilen mahlûklarındır. Onlarda bağırırlar, onlar bir kuru gürültüden ibaret değil. Onlar da diyorlar ki; “Eyyyy arzlılar müjde, ey susamış toprak, hararetten çok acınacak vaziyete gelmiş bitkiler sizin imdadınıza gönderiliyoruz, müjdeler olsun size.” Gürrrrr, şak, şak, şak. Evet, bunları da yapacak, kimdir? Ya Allah. Allah ile münasebet, bir de la ilahe illallah, ancak bir tek Allah vardır, O, veziri yoktur, zıddı yoktur, nıddı yoktur. Her şey, herkes ona muhtaç, O bütün yarattıklarından müstağnidir. İşte böyle bir Sultan-ı Zülcelal’dir. Ya Rabbi sana hamd-ı şükürler olsun. Hadsiz hamd-ı şükür ediyoruz ki seni dilimiz döndüğü kadar, noksan sıfatlardan tenzih ediyoruz, ali sıfatlarla muttasıf olduğunu ikrar ediyoruz.

Elhamdulillahil alel iman, elhamdulillahi alel islam.

Evet, buyur.

-: Eski zaman da

Hulusi Bey: Şimdi bunları öğrenmeye ihtiyacımız var, şimdi temsil-i hikâyeciği dinleyin.

PDF Dosyasını İndirmek İçin Tıklayınız!

 

Bir önceki yazımız olan 108) SEKİZİNCİ SÖZ VE TEFEKKÜRAT TALİMİ – DERS 1 başlıklı makalemizde 8.söz ve sekizinci söz hakkında bilgiler verilmektedir.