
Hulusi Bey
Sungur Abi; Efendim bu bahsin münasebetiyle, arada bir bahis okumuştuk. Sözler, bir bahis. Bir sual o zaman iyice şey edemedik. O tam buraya münasebettar, o 29. Söz’de
Hulusi Bey; Kaçıncı?
Sungur Abi; 29. Söz’de.
Hulusi Bey; Ha şu
Sungur Abi; Ha şey o mukaddimesinde. Bu kainattaki güzelliği ervahın temaşa etmesi
Hulusi Bey; Ervahü melaikenin, ruhanilerin melaikelerin temaşası
Sungur Abi; “Bir hadîs-i şerifte “Ehl-i Cennet ruhları, berzah âleminde yeşil kuşların cevflerine girerler ve Cennet’te gezerler” diye işaret ettiği
طُيُورٌ خُضْرٌ
tesmiye edilen Cennet kuşlarından tut, tâ sineklere kadar, bir cins ervahın tayyareleridir. Onlar bunların içine emr-i Hak’la girerler, âlem-i cismaniyatı seyredip o hayatdar cesedlerdeki göz, kulak gibi duygularıyla, âlem-i cismanîdeki mu’cizat-ı fıtratı temaşa ediyorlar.”
(29. Söz).
Şimdi demek ki cismani cesetlere giriyorlar ki bu ervahlar, onlarla temaşa ediyorlar bu âlemi. Halbuki; burada ruhaniler diyor bu güzelliği bu kainatı temaşa ediyorlar diye söyleniyor. Acaba burda insan ruhları mı, yani diğer cismani göz kulak olmayınca nasıl?
Hulusi Bey; Onda bir cazibedarlık var ki, ehli semavatı seyre cezbedecek bir güzellik var. Birisi güzel yaratılmış olduğundan o kadar güzel ki semavat ehlini, o sekeneyi dahi onu gelin seyredin bakın ben ne güzel halk ettim.
اَحْسَنَ كُلَّ شَيْءٍ خَلَقَهُ u gör.
Her şeyi güzel olarak, en güzel olarak halk ettim, her şeyi. Birisi o vaziyette, diğeri de ruh vaziyetinde. Yani ruhlar cesetten çıktıktan sonra, bu cismani hayattan müfarakat etmişler. Fakat bazı ruhları “Tuyurun Hudrun” gibi cennet kuşları gibi şeylerden ta sineklere kadar bir kısım ervah onlara binerler, izni ilahî ile binerler yahut bindirilirler. Şu âlemi onların cesetli cisimleriyle, daha ruhları da var, onların gözleriyle kulaklarıyla duyarlar, işitirler. Yani öldükten sonra da yine şu cismani âlemle alakadarlığı Cenab-ı Hak bu kere bir sinekle gezdirir, evet bir kuşla gezdirir. Yahut cennet kuşları şeklinde “Tuyurun Hudrun” ile işaret olunan şeylerle, demek ki bilhassa şüheda ervahını o şekilde ne yapar, Cenab-ı Hak yine taltif eder, öldükten sonra da o vaziyette onları burda, bizim itikadımız var, eskiden dolu fakat Kur’an onun için nazil olmamıştır o söz başka, Cuma akşamları filan şeyler, ervah gelirler evlerine, evlerine gelirler. Bakalım bize hediye gönderen var mı? O ruhlar. Bir anane halindedir, mübarek gecelerde, cuma akşamlarında Kur’an okumak. Ne için okunuyor? Hazır değiller. Hizmetten kalmışlar, rahmete muhtaçlar. Onların ruhlarını sevindirmek var. Olur mu? Sen Allah rızası için sevindirmek için Kur’anı vesile ediyorsun. Kur’anda mesela Yasin-i Şerif’i okuyorsun, onların ruhlarına hediye ediyorsun. Onlar bulundukları âlemde bu hediyeyi anlayacak, duyacak bir vaziyetleri var mı yok mu? İnanmak meselesi. Çünkü insan mademki idam olmuyor. Yani bilkülliye münasebeti kesilmiyor, geridekilerle münasebeti var. Beni tatmin edecek daha kuvvetli bir söz isterim dersen, daha geçen gün okuduğumuz, şurada yakında bir derste, Peygamber (a.s.m.) ümmetinin bütün salavatını bir anda işitir, bir anda. Kim salavat getirmişse memur melek herkesin salavatını Peygamber (a.s.m.)’ın o mukaddes ravzasına onu ulaştırır, o da manevi bir his ile kimden bu rahmet duası geldi, onu bilir. Bunun gibi ervah da bunları hissederler. Peki, yine hatıra gelir ki, bütün o ruhlar acaba müstesnası yok mu? Bütün ruhlar ondan nasibedar olur mu? Eğer imanı kaybetmemişse ondan faidelenir, imanı kaybetmişse Allah muhafaza, Allah yardım etsin. Bu gibi yerinde sarf olmayan dualar, iyi temenniler, şimdi hani mevlitlerde falan “birine” dua ediyorlar, o duanın ona ne faydası var?
-; Hiç.
Hulusi Bey; Okuyana faydası var. Eğer bu şeyle, ben okuyorum ki rahmete layık olsun diyorsa zaten halt ediyor haşa huzurdan. O nerden ola daha? O “ila cehenneme zümera” boylamış. Daha onun bundan istifade etmesine imkân yoktur.
-; Gorbagor olmuş.
Hulusi Bey; Gorbagor. Evet, şimdi demek ki ruhlara da bir taltif var.
-; Ağabey o ruhlar, Cennet ehli, Cennet ruhları her hangi canlıların cesedine girmeden de temaşa edemezler mi bu âlemi?
Hulusi Bey; Nasıl olsunlar diyorsun yani?
-; Herhangi bir cesede girmeden de?
Hulusi Bey; Bir cesede girmeden de
-; Bir cesede girmeden de o ruhlar temaşa edemezler mi?
Hulusi Bey; Şimdi burda bizim fazla müdahaleye hakkımız yoktur. Peygamber (a.s.m.) Cennet kuşları şeklinde hadiste beyan ediyor. “Tuyurun Hudrun” diye cennet kuşlarına o ervah onlara binerler, fıtratı temaşa ederler. Fakat demek ki bizden büsbütün alaka kesilmiyor, münasebet devam ediyor. Daha basit misali var. İnsan sevdiklerinden ölenleri rüyada görüyor mu? Demek ki büsbütün kesilmemiş alaka. Eğer o tabir vesile olaydı, yani ebedi idam vaziyeti olaydı, o zaman münasebet büsbütün kesilirdi, rüyada da göremezdin. Daha başka türlü misaller de var. Mesela yaralı bir adam yahut ameliyat olmuş, bacağını kolunu kaybetmiş, gözünü kaybetmiş insan; rüya halinde kendisini gözü sağlam, kolu sağlam, bacağı sağlam vaziyetinde görür. İşte böyle bazı şeyler oluyor. Mesela seneler senesi geçtiği halde, hala bizim o zart zurt devri, kusura bakmayın ben böyle biraz patavatsız konuşurum.
-; Estağfirullah….
Hulusi Bey; Orda yine hala bizde kumandanlık hissi hüküm sürüyor. Orda da bakıyoruz ki bir kıtaya kumanda ediyoruz. Bir kıtaya kumanda ediyoruz. E kıta değil şimdi nefer geçse, ben ona desem ki ona ben işte askerdim bir zaman, böyleydim şöyleydim. “Hadi canım sen de diyecek, sen bunamışsın ihtiyarlamışsın daha.” Evet, Allah’ın askeriyiz o başka. Şimdi bu cennet kuşları meselesiyle münasebetli, şurdaki bir şeyi Ali İmran suresinde esteuzu billah
وَلاَتَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ قُتِلُوا ف۪ى سَب۪يلِ اللّٰهِ اَمْوَاتًۜا بَلْ اَحْيَٓاءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَۙ{١٦٩} فَرِح۪ينَ بِمَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۙ وَيَسْتَبْشِرُونَ بِالَّذ۪ينَ لَمْ يَلْحَقُوا بِهِمْ مِنْ خَلْفِهِمْۙ اَلاَّ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَهُمْ يَحْزَنُونَۢ{١٧٠} يَسْتَبْشِرُونَ بِنِعْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ وَفَضْلٍۙ وَاَنَّ اللّٰهَ لاَ يُض۪يعُ اَجْرَ الْمُؤْمِن۪ينَۚۛ{١٧١
(Ali İmran Suresi, 169-171. ayetler)
Şimdi şunun şuradaki kısa tefsirindeki şeyine bakalım. “Sıdk-ı niyetle fîsebilillah katl olunanları siz emvât zannetmeyin. Belki ânlar Rabları indinde dirilerdir.”
-; Şehit olanlar
Hulusi Bey; Hah diri yani. Allah-u Teâla fadl-u kereminden ânlara verdiği şeref ve nimetten, ferah ve mesarette olarak cennet meyveleri ile rızıklanırlar. Öldükten sonra da rızıklanmak var mı? Rızıklanırlar. Ve katlolunmayıp kendilerinden sonra kalanlar ihvanlarına, kendilerinin nail oldukları devletlerinde kat’en havfu huzur olmadığını tebşir ve tarif etmek isterler. İbn-i Abbas (ra)’dan rivayet olunuyor ki; Hz Risaletpenâh (a.s.m.) sahabeye buyurmuşlar ki, “Ervah-ı şüheda yeşil kuşlar cevflerinde cennetin nehirlerine gidip, esmâr-ı cennetten ekl ve zıllı arşta muallak kandillerde karar ederler”. Bu ayet-i kerime delalet eder ki insan heykel-i mahsusa olmayıp belki bizatihi bir cevher-i müdrik ola ki, bedenin harabıyla fani olmaya. Ve ânın idrak ve teellüm ve ihtizazı ona müteveccih olmaya. Hak Teâla’nın âl-i Fir’avn hakkında
اَلنَّارُ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا
(Mümin Suresi 46. Ayet)
Kavl-i şerifi o manayı teyit eder. Allah-u Teâla onun üzerine ihsan olunan cennet ve nimet ve fadl ile şadumani ve istibşar ederler. Allah-u Teâla’nın müminlerin ecrini zayi etmediğini teyekkûn ederler. Tamam mı? Ha bu münasebet, bu ayeti hatırınızda tutun. Sure-i Ali İmran, 169-170-171. ayetler. Sure-i Ali İmran. Şimdi demek ki insanın ruhu devam ediyor. İnsanın ölmesiyle cesedi harap olur ama ruhu faaliyetten kalmaz. İşte Cenab-ı Hak sevdiklerini ervah âleminde de, ruh vaziyetine girdikten sonra da yine onlara karşı lütfunu esirgemiyor, cesetleri harap olduğu halde ruhlarını cennet lezzetiyle mütelezziz ediyor. Ruhlar şâd oluyor ruhlar. Onun için senin benim okuduğumdan ne çıkar demeyelim. Evet, ervaha ikramımız hediyemiz redd olmaz. O ervah bulundukları âlemlerde ondan mütelezziz olurlar, ferah duyarlar, belki bize bulundukları cismin lisanını tercüman ittihaz ederek bize duada da bulunurlar. Ben bugün elime hiçbir kitap almadan geldim, bunları teyit edecek Ebu Eyyüb-el Ensari Hazretlerinin bir rivayeti de var, fakat şimdi yanımda yok, olmayan şeyi de ezbere konuşmak işime gelmiyor. Buyur bakalım.
Sungur Abi; Yalnız biz de şimdi şöyle soralım. Amennâ. Talebelerden şöyle sorarlarsa bize şimdi, bu cennet lezzetleri cismani olduğuna göre, ruhların da böyle, sırf ruhani olarak o zaman “Tuyurun Hudrun” olsa güzel, sırf ruh, o zaman nasıl idrak edebilirler?
Hulusi Bey; Onun da şeyi var, 28. Söz’ü biliyorsunuz, orda geçer.
وَف۪يهَا مَاتَشْتَه۪يهِ اْلاَنْفُسُ وَتَلَذُّ اْلاَعْيُنُۚ
(Zuhruf Suresi, 71. ayet)
Bak şeyden bahsederken orada, ru’yet-i cemalullahta öyle bir kuvvet var ki, ru’yet-i cemalullah Allah cümlemize müyesser etsin, ona muvaffak olduktan sonra cennet saraylarındaki hanımlarını zorlukla tanıyacaklar diyor. Cennet saraylarındaki hanımlarını, hani ru’yet-i cemalden geliyorlar, Allah’ın cemal-i bâkemalini müşahade buyuruyorlar. Ondan sonra gelince demek öyle bir değişiklik oluyor. Sonra da Cennetteki güzellikleri tarif ederken diyor ki: Cennet hatunları, hurilerini Cenab-ı Hak o kadar güzellik vermekle beraber 70 kat Cennet libası giydirdiği halde, o vaziyette kemiklerinin içinde ilikleri görünecek vaziyette de gösterir. Hah 28. Söz burda. Demek ki cisim lazım, cisim lazım. Bir misal daha var, yine Üstadımızındır. Şimdi cennet ehli kaç yaşında olacak? 33 yaşında. Mükellefiyet çağına girmemiş bir Müslüman yavrusu, eğer kendisi daha teklife tabi olmadan iman ve İslam yolunda bulunursa, Cenab-ı Hak, daha kendisine teklif edilmemiş, ibadet, taat teklifi yok, o da o vaziyette ölüyor, Cenab-ı Hak ona mükafat olarak “Daha benim emrim, benim mükellefiyetim sana gelmeden, sen madem ki benim emrime itaat ettin, daha o çağa gelmediğin halde ben de seni cennet ehlinin yaşında haşredeceğim” diyerek onu da 33 yaşında haşredecek. Mesela 10 yaşında, 9 yaşında bir erkek çocuk. Ama o çocukluk haliyle beraber muntazam namaz kılar, oruç tutar. Halince yani elinden gelen ibadeti yapar. Cenab-ı Hak buna mükâfat olarak cennetin bütün huzuzâtından tam bir recul gibi istifade etsin diye onu da 33 yaşında haşredecek, cennete öyle koyacak. Yaşı 10-11, teklif çağına girmeden ölmüş ama teklif çağına girmeden girmiş gibi de amel etmiş. Buna cennetin bütün yani ruhani değil yalnız, cennetin zevki ruhani değil. Fakat İmam Gazali Hazretlerinin dediği gibi de var; neş’e-i ulaya benzemiyor, onun farklı. Kâfirin dişi ne kadar olacak, bir hadisin şeysinde? Uhud Dağı kadar bir dişi. Çünkü cehennem azabı iyice canına sinsin. İşte insanları da öyle lezzetlendirecek ki, öyle zevk aldıracak ki, hem cismani hem ruhani. Şimdi burada bizim acaba hissettiğimiz bir ruhani lezzet meselesine, böyle bir misal getirebilir miyiz? İşte şu devam ettiğimiz şu mübarek dersler ki, menba-ı Kuran’dır; eğer uyanık bulunursak burdaki lezzet bir nevi cennet-i acile lezzetini verir. Çünkü tarif edilmez. Efendim bugünkü dersin çok hararetliydi, çok te’sirliydi. E bu maddi ölçülerle söylenemez. Yani edebiyat hocası bu işin içinden çıkamaz. Ya kim çıkar? Tadan çıkabilir ama o da başkasına anlatamaz. Onun için Ispartalılar’ın medar-ı kelamları vardır; “Men lem yezük, bilmez yazık” derler. Men lem yezük, bilmez yazık. Bizde de derler tatmayan bilmez. Arabîsi de öyle, “Men lem yezük Lem ya’rif”. Tatmayan bilmez, e bildi tattı, ifade? Edemedi. Şimdi sen bir gece gayet güzel bir rüya görsen, iyi de hafızanda tuttun, fakat orda gördüğün o harareti o zevki uyanık halini yanında senin gibi anlayışı kuvvetli bir kardeşine aynı ton ile aynı letafet ile nakledebilir misin? Mümkün mü? Senin gördüğün rüya başka, anlattığın zatın vaziyeti başka. Başına gelen bilir, tadan bilir, öyle değil mi Hacı Nuri? Sen başını salla, Allah boş döndermez inşaAllah. Sahip ol ama düşürmeyesin. Buyur, tamam mı, kapandı mı? Bitti. Peki.
Buyur, başka var mı?
Ben sizin şeyinizi düşünüyorum. Eğer gitmek kararınız varsa yolculuk olursa mani olmayalım.
– Estağfirullah hocam. Ders daha, derse devam
PDF Dosyasını İndirmek İçin Tıklayınız!
Bir önceki yazımız olan 9)ONYEDİNCİ SÖZ VE SUALLER DERS 1 başlıklı makalemizde onyedincisöz hakkında bilgiler verilmektedir.