127) YİRMİALTINCI SÖZ (KADER RİSALESİ) DERS – 2

127) YİRMİALTINCI SÖZ (KADER RİSALESİ) DERS – 2

ADAD

Hulusi Bey

YİRMİALTINCI SÖZ (KADER RİSALESİ) DERS – 2

Hulusi Bey: Başka şahide lüzum yok, azalarımız şahitlik yapacaklar, azalarımız konuşacaklar. Onun için o  ayet-i kerimeye geldiği zaman da ne diyeceğiz?

اَلْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلٰٓى اَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَٓا اَيْد۪يهِمْ وَتَشْهَدُ اَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

Şimdiye kadar…

Her şeyi de biliyoruz diyor, güzel. Öyleyse biz de hatırlatmış olalım. Yasin-i şerifi oku, sevaplıdır, ölülerin ruhuna bağışlarken bil ki sen de ben de ne yapacağız? Bir gün o ölüm şerbetini içeceğiz. Öyle mi yahu? Ölmek var mı?

كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِۜ

Ondan sonra ne?

ثُمَّ إِلَيْنَا تُرْجَعُونَ

Ondan sonra döneceğiz. Kime döneceğiz? Nereye döneceğiz? Bizi halk edenin huzuruna çıkarılacağız. Gel bakalım, seni mükemmel bir insan, mükerrem bir mahluk olarak halk ettim. Sana peygamber gönderdim, kitap gönderdim, her şeyi sana bildirdim. Böyle bir gün geleceğini düşündün mü? Kendini bugüne hazırladın mı? Tahsile devam eder, yılsonu imtihan kaygısı çeker mi? Hele o son saat. Sözlü müdür yazılı mıdır bilmiyorum, yeni tabirlerle pek konuşamıyorum ama neyse bir heyet-i insaniye huzuruna çıkacak. Orada kendisine sorulacak, onun endişesi için nasıl çabalar? Namaz falan kılmıyorlar ama efendi bana dua edesin, niye? Bugün imtihanım var. Orda böyle dua ettiren, dua isteyecek yer yok. Sahib-i Hakikimiz olan Rabbimizin huzuruna çıkacağız. Bütün mülk O’nun; eller, ayaklar, gözler O’nun. İstediği azaya sual soracak ve cevabını alacak. Böyle ayet de var mı? Ya bu ayetin daha şümullü ayeti de var, Sure-i İsra’da.

اَسْتَع۪يذُ بِااللّٰهِ٭اِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤٰادَ كُلُّ اُو۬لٰٓئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُ۫لاً

Göze, kulağa, kalbe, daha artık ne kaldı? Demek ki insanın maddi cihazatı, azası ve manevi kalbi, aklı ve sair sırları, onlar da ne yapılacak? Sahib-i Hakiki tarafından sorguya çekilecek. Cevap verecekler mi? Sual soran Allah olursa sorduğu cevap vermeye muktedir gibi değilse bile ona iktidar vermez mi? Böyle bir günümüz var. Bugünümüzün kaygısını hissedelim ama etekleri böyle salıverip gideceğiz geniş bir mendil, mütemadiyen ağlayalım mı? Yok yok yok hizmet yeridir burası. Vazifeliyiz, vazife başındayız. Hizmet görüyoruz, Allah’ın rızasını tahsil yolunda bir şeyler hazırlayacağız. Bu amellerin de zayi olmadığını bilerek çalışacağız. Evet bundan evvelki dersimizde de geçti ki, bu hayattan ahirete zad ve zahire gidecek. İnsan muvakkat kalacağını ……. biz oturacak bir şey, bir şey tedarik edip oraya koyacak. Biz ebedi olarak kalacağımız Halık’ımızın diğer bir mülküne gideceğiz. Orada yeniden bir şey amel edip, bir şey yapıp, tarla sürüp, hasat kaldırıp bir kazanç temin etmek zamanı mıdır orası? Buna müsait mi? Orada mesai bitmiştir, mesai paydos, sa’yimizin semeresini, meyvelerini toplamaya gideceğiz. Daha da toplanmış meyveleri hazır bir vaziyette bulacağız orda. O meyveler, o zahireler nerden gidecek?

-: Burdan

Hulusi Bey: Burdan gidecek hah. İşte o gideceğimiz evimize, baki diyara bizden evvel bir şeyler göndereceğiz ki orda

وَاِنْ مِنْكُمْ اِلاَّ وَارِدُهَۚا

 sırrınca peşiman olmayalım. Evet bu mühim meselede şimdilik bu kadarla iktifa edelim de yalnız şöyle bir temenni edelim ki Cenab-ı Hak bizleri şu hayat-ı faniyede hayat-ı bakiyeyi ciddi düşünen ve orası için zad-i zahire ve amal-i saliha tedarikini en başta tutan hakiki müminler sırasına saysın ve öyle de amel ettirsin. Âmin. Ve bu sözlerin tesirini içimize yerleştirsin. Âmin. Yalnız dilimiz söyleyip yahut kulağımız duyup da bizi tesirsiz bırakacak yahut geçici bir tesirle bir saat sonra bitti, yarım saat sonra geçti gitti, iyiydi, bir şey güzel konuşuldu, yarım saat geçti durur mu daha o gitti, uçtu. Ha bu vaziyette olmayalım. İyi gördüğümüz şeyi dikkatle muhafaza edelim ve o muhafazanın hakiki hikmetini göstermek için hayatımızdan bakiyesi bilmiyoruz ne gitti ne kaldı, onu düşelim. Ne kadar nefesimiz geçti ne kadar kaldı bilmiyoruz. Belki son nefeslerimize yaklaşmışız; evet ebed yolcusuyuz ama ebede doğru gidiyoruz. Hayatın başlangıcına doğru geri gitmek yok. Öyleyse herkes, genç, ihtiyar, Gençlik Rehberi’nde Üstad’ın – dün okundu – dediği gibi ne yapacak? Genç ihtiyar diyor mu? Ölüm geldiği zaman, ölüm celladı geldiği vakitte genç ihtiyar, güzel çirkin, hayırlı hayırsız aramadan ecel celladı birdenbire gelir. Onun için bakiye-i ömrümüzü, bakiye-i ömrümüzü Allah’ın rızasına tahsis etmenin çaresine bakalım ve bizi muvaffak etmesi için de Erhamür-Rahimin’den niyaz edelim, ya Rabbi bizim bakiyeyi ömrümüzü hakiki meskenimiz olan ebedi diyarda bizi sevindirecek amelleri yapmaya muvaffak eyle. Âmin. Hadi bakalım.

-: Yoksa maasi ve istikbaliyatta değildir ki, sefahete ve atalete sebep olsun.

Hulusi Bey: Maasi?

-: Maasi ve istikbaliyatta değildir ki, sefahete ve atalete sebep olsun.

Hulusi Bey: Maasi isyan, isyandan geçen ve?

-: İstikbaliyatta

Hulusi Bey: İleride

-: Değildir ki, sefahete ve atalete sebep olsun.

Hulusi Bey: …. İstikbal elimizde mi? Ne diyor Üstad? Ömrüm ne kadardır geriye? Belki yarına, belki bir saat sonraya hakiki malik olacak durumun var mı, senedini göster bakayım. E bizim nefsimiz var, isyana teşvik eder. Geçmişe de der ki Allah Ğafur-u Rahim’dir. Geçmişteki maasimize karşı bizde bir nedamet hissi uyandırmadan der ki Allah Ğafur-u Rahim’dir. Halbuki pişmanlık duyacağız. Evet bir hadis-i şerifte Cenab-ı Peygamber öyle buyuruyor. Cenab-ı Hak müminin istiğfarından evvel nedametiyle onu affeder. İstiğfarından evvel yani ya Rabbi bana mağfiret et demezden evvel kendisindeki kusuru görüp Rabb-i Rahim’ine iltica ederse, kendi kusurunu görüp bir daha yapmayacağım, bir daha yapmayacağım, bir kere oldu, olmamalıydı ama oldu, inşâallah bundan sonra bir daha bu kusuru işlemeyeceğim. Onun için yana yakıla cuma akşamları sen de istiğfar çektiriyor musun? Kaç kere çektiriyorsun istiğfarı? Evet adet olmuş müşteri kazanmış cuma akşamı, estağfirullah ama öyle diyorlar ha, istiğfarlarımıza da istiğfar lazım, çünkü düşünmeden. Hüner hüner nefsin kusurunu görmekte, nefsin iyiliğini görmek değil, nefsin kusurunu gördün, nefsin kusurlu ve kusur işlemeye temerrüdü de var, inadı da var, devamı da var. Ne edeyim? Öyleyse düşmanını tanı! nefis nerede? Senden beraber, koynunda yaşıyor. Ona karşı ne yap? Onun mekrinden emin olunmaz, uyanık bulun. Efendiler, hakikaten bu meseleler söylenirken insan hakkel-insaf kendi nefsini düşünebiliyor. Fakat maalesef düşünmek başka, onun muktezasını bilfiil göstermek o da ayrı bir iş. Onun için biz mübarek Hacı Tevfik Efendi’nin o defter arkası sözünü hatırlayalım. Neydi?

“Kovan arısının olmasa balı,

Kuru vızıltı ile n’ola hali,

İlahî gider bizden kîlu kali,

Cem’i taklidimizi tahkike döndür”.

İşte bunlar taklit ha. Taklit, fakat bu taklidin tahkike dönmesi de burda olacak. Söyleyelim, birbirimize karşı dua ederek hem dua anizzahr olursa arkadan olursa o dua geçer. Madem ki dua bahsine geldi, birçok hastalar birçok müşkilata maruz kalanlar bütün yazılarında, hususi görüşmelerimizde güya biz şahs-ı manevinin mümessiliymişiz gibi bizden dua istiyorlar. Bu ümmetçilik hele o tarafa da, biz de diyoruz ki efendiler bizim cemaatimiz Kur’an cemaati, iman cemaati, bir şahsiyet-i maneviyemiz vardır çünkü buraya şu toplantımız imani ve Kur’ani meselelerdeki eksiğimizi tamamlamak rahmet-i ilahiyeden niyaz için toplandık bir araya geldik. Niyaz ediyoruz ya Rabbi, bizi bir araya toplayan sensin, bir şahsiyet-i maneviye haline getirdin, bir kuvve-i maneviyemiz var. Bizden de şu hayırlı işlerde toplandığımızdan dolayı bilmeyerek bir ferde teveccüh ederek söylüyorum, aradan çekildin mi şahs-ı manevi çıkar kendisinden, hastalar dua istiyor, hastalar dertliler dua istiyor. Çeşitli musibetlere maruz kalan efrad-ı ümmet dua istiyor. Duanın bu kadar ehemmiyeti var mı? Var ya. Esteuzu billah Sure-i Furkan’ın sonunda ne buyuruyor Cenab-ı Hak?

قُلْ مَا يَعْبَؤُا بِكُمْ رَبِّى لَوْلاَ دُعَاؤُكُمْ

Eğer duanız olmazsa sizin ne ehemmiyetiniz var? İşte şu ayet-i kerimenin bize işaret ettiği hakikate dönerek diyoruz ki, ya Rabbi evet bu şahsiyet-i maneviyemizin kuvve-i maneviyesiyle dergahına geldik. Manen huzurunda bulunduğumuzu hissederek bizim sahibimiz var, Halık’ımız var, Malik’imiz var bize hakiki şefkat gösterecek bir Rabb-i Rahim’imiz var. İnanarak el açtık, boyun büktük, istirham ediyoruz, niyaz ediyoruz. Rahmetin sonsuzdur, o rahmetin sonsuzluğundan bizi de istifade ettir. Hastalarımıza acil şifalar, dertlilerimize acil devalar, müşkilata uğramış olan ne kadar din kardeşlerimiz varsa o müşkillerden selametle çıkmalar nasib-i müyesser eyle. Yolcularımıza da selametler ver. Hepimiz yolcuyuz, ebed yolcusuyuz, bu yolculuğumuzu selametle bitirmek, emanette emin vasfını kaybetmeden senin huzuruna çıkmak istiyoruz, bizi o zamana kadar emanette emin kıl. Kusurumuzu affet, bizi affınla lütfunla muameleden maruz eyle. Hakkımızda rahmetini esirgeme, bunu esirgeme, Erhamür-Rahimin sensin, biz aciz lisanımızla bu kadar söylüyoruz. Noksanımızı affet, dilimizin dönmediği iktidarımızın yetmediği kuvveti tamamla. Duamızı da ibadetimizi de elbette kusurlu görüyoruz, fakat sen o kusurlu ibadetimizi makbul kullarından gelmiş gibi tamamla da kabule karin eyle. Lillahil Fatiha! Canım sırası geldi de onu …. .

-: Şöyle bir soru aklıma takıldı da sormak istiyorum.

-: Kardeşimiz diyor bir soru takıldı, sormak istiyor

Hulusi Bey: Münkereyn’nin sorusundan mı? Buyur. Men Rabbüke?

-: Kader kelimesini demekki avamlar, avam tabakası maziyat

Hulusi Bey: Maasi ve maziyatta

-: Maziyat ve musibette kullanabilir.

Hulusi Bey: Kullanıyorlar

-: Kullanıyorlar.

Hulusi Bey: Onlarda cay-i istimal var, yer var.

-: Orada kaderim diyebilir yani

Hulusi Bey: Onlar derler, derler ama hakiki yeri de değildir. Hakiki yeri onlar değil. Bizim inancımız nedir? Biz esas bir kere kader deyince, kadere iman deyince ne anlıyoruz? Hayrın da şerrin de Halık’ı kimdir? Allah. Hayrın da şerrin de Halık’ı Allah’tır. Hayırlı iş olursa bizi o hayırlı işe muvaffak ettiren kim? Allah. Kötü iş olursa, kötü iş olursa yapan biz, halkeden gene Allah. Rızası var mı? Kötü işi yapmanıza rızası var mı? Emretmiş mi? Gönderdiği din-i mübin ile bizi kötülükten sakınmaya davet ettiriyor, Muhbir-i Sadık’ı ile bizi oraya çağırıyor. Kötülüğe gitmeyin, sapıklığa düşmeyin. Evet peki buyur.

-: yani orada kullanmalarında herhangi kendileri için bir mahzur yoktur

Hulusi Bey: Onlarda bunun yeri var. Fakat efendi şimdi cahilliği de kabul eder mi, hele bir kere sor. Şimdi biraz bir şeyler öğrenmiş, yahut öğrendiği şeylerle kendisini ulema-i benamdan sayacak vaziyette görüyor, kimdir oda yine nefsidir öyle gösteriyor ona. Daha ne olsun, neler biliyorsun sen. Risale-i Nur’dan da bir hayli, hele Risale-i Nur bahsi geçti mi böyle koltuğu kabarır ha. Evet ordaki bilgilerin de hakikaten imanı tahkikiye yetiştirecek bilgilerdir der fakat bizi bu işe muvaffak eden kim? Madem ki esas budur, iyiliği Allah’tan bilmemiz, kötülüğü nefsimizden bilmemiz, bu düstura sadık kalacağız. Cahiller arasında bunun yeri var, görülen şey de oldur. Kader diyor fakat kadere iman meselesini bu surette anlamıyor. Bugün evet iyilikte kullanıyor yerinde, kötülüğü Allah’a havale etmiyor. Efendiye biraz bilgisi varsa, sen cahil kimsesin desen, darılır mı? İşte öyleyse onların arasında darılacaksa öyleise cahil değil. Ne diyecek ya, ben yüksek tahsil gördüm, bana nasıl cahil diyebiliyorsun? Ha. Çarşaf kadar da sana vesika.

-: Mektupla da okumuş

Hulusi Bey: Mektupla da o tecrübe sahasında belli değil. Hayır şimdi beyin anlamak istediği değil de demek onlar söyleseler olur mu demek istiyorsun?

-: Evet.

Hulusi Bey: Olur, oluyor.

-: Şimdi biz bazen okulda da böyle şeylerle karşılaştığımız için,

Hulusi Bey: Tamam tamam

-: istikbal sizin kaderiniz değildir. Yani benim kaderimdir deyip işleyemezsiniz, kesinlikle veyahut masiyette de yine kendiniz dilekçe verip istiyorsunuz, onu getirtiyorsunuz yoksa kaderin böyle, ne biliyorsun kaderinde, istikbal daha gelmemiş malumatın yoktur. Sen geçmiş bir şeyi ile musibetini kadere bağlayabilirsin.

Hulusi Bey: O kadar.

-: Tarzında şey yapılıyor da o bakımdan.

Hulusi Bey: Maasiyatla maziyatta, geçmiş şeylerde, o kadar. Şimdi işi ta başından tutun, mesela hayatının başlangıcı mükellefiyet çağına girmesinin ilk zamanları şirk haline geçmişler var mıydı? Vardı değil mi? Fakat sonra iman ve İslam dairesine girince o sahada bir yıldız vaziyetinde parladılar. Şimdi onların o maziyatta şirk halinde bulunmaları onlar için imandan sonra tekrar muhasebeyi ilzam ettiren bir şey mi dir. Devr-i cahiliyet diyor. Bunun en canlı misali Hz Ömer (r.a.)’in cahiliyetteki iki misali kendi hikayesi malumdur, ne diyor? Cahiliyet zamanında iki şey vardır, birisine gülerim, aklıma geldikçe diğerine de ağlarım. Nedir o güldüğü? Çocuktuk, anamız bize helva yapardı, helvayı alırdık, onu put şekline kor, ona sözde ibadet ederdik. Ondan sonra o putu yerdik. Yani ondan matluplarını istiyorlar. Ey put, bizi şöyle et böyle et diyorlar, ondan sonra o putu afiyetle yiyorlar. Bu gülünç vaziyeti cahiliyet halinde gösteriyor. İkincisi de evet, bir kız çocuğunu adet-i cahiliyeden olarak diri diri gömmek iktiza etti. Anasına dedim yıka, saçını tara, en yeni elbisesini giydir, ben bunu götüreceğim. Anası da yaptı, hazırladı, elinden tuttum, götürdüm. Çukurunu kazıyorum, o ufacık elini uzatarak baba, ne var, sakalına toprak sıçradı diyerek ufacık elini uzattı. Sakaldaki toprak parçasını aldı, bu da aklıma geldikçe o zaman da ağlarım. Fakat cahiliyet devri affa tabidir, o mesele başka. Bundan kinaye olarak insanın Allah esirgesin hidayette olma zamanı var, bir de ona göre hayatının cahiliyetle geçen “El-cahilu cesur”, ha o cahiliyet onu cesur etmiş. O gençliğinin hiç ihtiyarlaması olmayacak, ölüm aklına gelmiyor. Yatağından kalkar kalkmaz tırıs. Senin tırısın başka, sen diyorsun oraya gideceğim. Turistik gideceğim yani tırıs. O o tarafa gidiş değil, o kalkıyor, hemen bir şey varsa Besmele filan nedir Besmele, yarı ayakta yarı sağ yok sol yok neyse. Biraz karnı doydu mu hemen pabucunu giydimi yallah. Nereye? Neresini ben bilmiyorum. İşte gidiyor, tırısa gidiyor. Tırıs nereye derler? Hayvanların tırısa kalkması vardır, evet. Turistik şey ordan gelmiyor ha. Şimdi turist olarak gitmeler var, telakiye göre değişiyor. Evet.

-: Demek kader mes’elesi, teklif ve mes’uliyetten kurtarmak için değil, belki fahr ve gururdan kurtarmak içindir ki, imana girmiş.

Hulusi Bey: Hah. Kader meselesi fahir’den,  ucbden kurtarmak için

-: Teklif ve mes’uliyetten kurtarmak için değil

Hulusi Bey: Değil

-: Belki fahr ve gururdan kurtarmak içindir ki, imana girmiş.

Hulusi Bey: E şu hâlde sual soralım, cevap alalım. Kader meselesi mesail-i imaniyeye, imani meseleler arasına neden girmiş?

-: Fahrden gururdan kurtarmak için kader, imaniyeye girmiş.

Hulusi Bey: Fahrden gururdan kurtarmak için kader, imaniyeye girmiş. Yoksa mesuliyetten kurtarmak için değil.

-: Cüz’-i ihtiyarî, seyyiata merci’ olmak içindir ki, akideye dâhil olmuş.

Hulusi Bey: Cüz’-i ihtiyarî ise yani insanda bir ihtiyar var. Hatırına gelen iki şey var; biri iyilik, birisi kötülük. İyiliği veya kötülüğü işlemekten ikisinden hangisini tercih ederse kendi ihtiyarına tabi. Adeta biz bu hususta serbest bırakılmışız. Cenab-ı Hak bize birde cüz’i, külli iradesinden cüz’i bir iradeyi bize bahşetmiş ki bu meylimizi nasıl kullanırsak, iyiye kullanırsak sevap kazanalım, kötüye kullanırsak mesuliyeti yüklenelim. Hah, var mı cüz’i iradem? Mesela birazcık bir rahat ediyordum yemekten sonra, sonra kalktım ikindi yaklaşmış, fakat biraz gerindim merindim. Bu akşam derse gitmesem? Bu akşam, ikindiden sonraki sohbete gitmesem, biraz istirahat etsem, camiye de gitmesem ikindiyi evciğezim de kılsam, acelesi yok, daha kerahet vakti de girmemiş, kerahet vakti girinceye kadar da tehir etsem, biraz gerindim ha. Ver o yana bu yana, tam yapmayayım onu. He, şimdi uyku geldi. Şimdi sen cüz’i iraden var mı yok mu? Bu gerinmek, bu hoşnutsuzluk bana nefsin hilesidir diyebilirsen hüner şimdi nedir? O nefsini yatırmak. Nefsini yatırmak yani nefsin dediğini dinlememek. Ezan-ı Muhammedi okunuyor, öyleyse bir davet var, o minareden haydi namaza haydi selaha diye bir çağırış var, gelin gelin gelin koşun, kurtuluş burdadır diye böyle bir davetiye geliyor, nida ediliyor. Bu nidaya icabet edeceğim, ey nefis halt etme, beni kandıramazsın. Ha meylini bu tarafa verdin mi, pehlivanlığın birinci tuşunu yaptın. Ondan sonra kaldırıp ondan bir künde doldurursun. Şark kündesi, ne diyorsunuz onlara? Ondan sonra palas pandıros sırtını yere verirsin, kalkar gidersin ibadete..

PDF Dosyaını İndirmek İçin Tıklayınız!

Bir önceki yazımız olan 126) YİRMİALTINCI SÖZ (KADER RİSALESİ) DERS - 1 başlıklı makalemizde 26.SÖZ, Kader hakkında ve KADER RİSALESİ) hakkında bilgiler verilmektedir.