
Hulusi Bey
YİRMİALTINCI SÖZ (KADER RİSALESİ) DERS – 3
Hulusi Bey: Tüfek atmasaydı ölmesi bizce meçhul, Allah bilir. Cebriye atmasaydı yine ölecekti der, o kaderi inkâr eder. Mutezile atmasaydı ölmeyecekti der, Mutezile kaderi inkâr eder. Cebriye sebebe ayrı müsebbibe ayrı iki kader tanıyor.
Altıncı vecih ki; sizin sualinizdir, bu suali sormuştu o zat. Bundan on sene evvel. Cüz’i ihtiyarinin üssül esası olan meyelan yani eğilmek, hayır ve şerre doğru içten bir arzu duymak, Maturidi’de yani Hanefi mezheb olanların ekserisinin itikadınca bir emr-i itibaridir yani bir kesb-i insanidir, insanın bir kazancıdır. Abde verilebilir. Emr-i itibari yani kesb-i insani demek, o insan kazancından fiilinden mazur sayılmaz. Çünkü ihtiyarla münasebeti vardır demektir. Emr-i itibarinin ikinci bir manası neymiş? İnsan fiilinden mazur sayılır mı? Sayılmaz, çünkü ihtiyarla münasebeti vardır. Kendi istedi de yaptı. Eş’ari’ce yani Şafii, Maliki, Hanbeli ve bir kısım Hanefi mezhebinde olanların itikadınca esasen mevcut olan meyelan değil, o meyelandaki tasarruf bir emr-i itibaridir. İşte o meyelandaki tasarruf bir emr-i itibaridir. Öyleyse o meyelan, o tasarruf bir emr-i nisbidir. Yani harici bir vücudu, bir varlığı yoktur. O meyelanı onun nasıl kullanacağı fiil meydana çıkıncaya kadar belli değildir. Mesela cebinde meyve yemekte kullanacağı bir çakısı olana sen bunu taşıyorsun öyleyse sen bununla bir adamı öldürebilirsin. Meyve yemekte kullanacak, bu çakı bir adamı öldürmeye kâfidir. Muteberdir demekle o adamın ihtiyarını kaldırmaya kimsenin hakkı yoktur. Ne zaman o adam meyvede kullandığı çakıyı herhangi bir tahrikle ihtiyarını şerde kullanır, kendisini tahrik eden öldürmeye kalkar veya öldürürse, o zaman illet yani sebep tamamlanmıştır, sa’y ile kaçamağa mahal kalmamıştır. Eğer o tahrike ehemmiyet vermez, Kur’an’ın sakın yapma mahiyetindeki sada-yı manevisini duyabilir de terk ederse mesuliyet yoktur. Eğer kul işlerinin halıkı ise icada iktidarı olsaydı o vakit ihtiyar kalkar, çünkü bir şey vacip olmazsa vücuda gelmez usul ve hikmet ilminde bir kaidedir. Tam sebep bulacak ki fiil vücuda gelebilsin. İlletin yani sebebin tamamlanması için sebeplerin vücuda gelmesinde, hasıl olmasına mecburiyet vardır. O vakit ihtiyar kalmaz. Sebepsiz, üstün kılacak bir sebep olmadan muhaldir, olmaz. Yani bir şey diğer şeye belli bir sebep olmadan üstün kılmak olmayacak şeydir. Halbuki o an itibari dediğimiz insanın kazancı, yani bazen yapması bazen yapmaması, eğer bunu icap ettiren üstün kılıcı sebep olmazsa o zaman sebepsiz üstün kılmak demektir. İlm-i kelamın esaslarından olan bir esası yıkar.
El-cevap: Sebepsiz üstün kılmak olamaz. Fakat üstün kılmaya bir sebep olmadan üstün kılmak vakidir o da olağandır. Zira irade Allah’ın sıfatlarından bir sıfattır. O sıfatın muktezası dilediğini yapmaktır. O dilediğine verir, dilemediğine vermez, dilediğini yapar, niçin bunu böyle yaptın denilmez. Eğer denilse ki madem katli halk eden Hak’tır, niçin bana katil deniliyor da O’na katil denilmiyor?
El-cevap: Çünki İlm-i Sarf kaidesince ism-i fâil, bir emr-i nisbî olan masdardan müştaktır. İsm-i fâil, bir fiil var orda, bir fail var orta yerde. Bu işin faili kim, bir adam var kanlar içerisinde yatıyor. Bunu kim öldürmüş? Neyle öldürmüş? Değil mi? İsm-i fâil, bir emr-i nisbî olan masdardan müştaktır. Yani bir işin çıktığı yere bakılır, ortaya çıkan kesbimiz, yani biz yaptık biz öldürdük, katil unvanını de biz alırız yoksa bu adam zaten ölecekti, ee? Benim kurşunumla ölmesi kaderin icabıdır, öyleyse bu katilde benim mesuliyetim yoktur diyebilir mi? Diyemez.
Yedinci vechi de okuyalım da. İnsanın irade-i cüz’isi ve cüz’i ihtiyariyesi her ne kadar zayıfsa da bir emr-i itibaridir. Yani insanın kesbiyle zuhura gelir. Yani o insanın kazancı mahsubudur. Fakat Cenab-ı Hak ve Hakîm-i Mutlak o zayıf cüz’i iradeyi külli iradesinin taallukuna o işte münasebetine âdi bir şart yapmıştır, adidir. Yani der, ey abdim, ihtiyarınla hangi yolu istesen seni oraya götürürüm, öyleyse mesuliyet sana aittir. Teşbih suretiyle beyan edilen misalde, bu da var şeyde, işte iktidarsız bir çocuğa benzetilen cüz’i ihtiyari, o da alınmış. Sen nereye istersen ben seni oraya götüreceğim diyen kimseye o çocuk beni şu yüksek dağa götür dese, oraya çıktığında üşüse veya o yolda düşse o çocuğa sen istedin ben de getirdim, diyerek tokat vurmakta nasıl o çocuğun şekvaya hakkı yoksa, cüz’i iradesini kötüye kullanarak şerre girmesinde mesuliyet o cüz’i ihtiyariye aittir, irade-i külliyeye ait olamaz.
Elhasıl, ey insan! Senin elinde gayet zayıf fakat seyyiatta..
PDF Dosyasını İndirmek İçin Tıklayınız!
Bir önceki yazımız olan 127) YİRMİALTINCI SÖZ (KADER RİSALESİ) DERS - 2 başlıklı makalemizde KADER RİSALESİ) ve YİRMİALTINCI SÖZ hakkında bilgiler verilmektedir.