129) BEN DERSİMİ HZ. ALİ’DEN (k.v.) ALMIŞIM

129) BEN DERSİMİ HZ. ALİ’DEN (k.v.) ALMIŞIM

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ٭وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪٭اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Kardeşim,

Evvela: Binler selam ile selamet-i hal ve hayır-ı encamınıza dua eder, hayır dualarınızı dilerim.

Sâniyen: Sizin suallerinizi Nur’lardan aldığım manalarla cevaplandırdığım için bana bir sıkıntı olamaz ve olmuyor.

Sâlisen: Üstadın kendi lisanlarından dinlediğimiz hakikatlerden birbirine zıt üç şahsiyet;

  • Biri şahsiyet-i hakikiye,
  • İkincisi ubudiyet halindeki şahsiyet,
  • Üçüncüsü hizmet ve vazife esnasındaki şahsiyeti.

Bunlardan kendi şahısları için; “Âlem bana iyi dese beni kandıramaz” diyor. Ubudiyet halinde, yani namazdaki hali; “O dergâhta ben kendimi herkesten ziyade biçare görüyorum” Üçüncü şahsiyetim; “O bana ait değil muvakkat vazifeye ait, ihtiyarım olmadan istihdam edildiğim hizmet-i Kur’aniyeye aittir.”  

Râbian: Üstadın macera-yı hayatı pek harika bir tarzdadır. Bir mektubda Bedreli Merhum Hacı Sabri şöyle yazmışlardı. Üstad Hazretleri diyorlar ki; “Ben dersimi üveysi suretinde Gavs-ı Geylani, İmam-ı Hasan, İmam-ı Hüseyin vasıtasıyla Hazret-i Ali’den almışım.” Bu itibarla onun vazifedar bir memur olduğunu anlıyoruz. Demek ki; Cenab-ı Hak Habibi hürmetine O’nun ümmetini bu asrın fitnelerinden, hassaten imansızlık cereyanından korumak için ve hükmü kıyamete kadar bâki ve füyuzatı daimi, Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyanın esrarından imanları takviye edecek hakaikı alarak sırran neşir edecek, tenvir edecek bu zatı halk ve bu hizmet-i Kudsiyeye memur buyurmuş.

Hâmisen: Esbabı görmezsek perde arkasında Müsebbib-ül Esbab’ın hikmeti, icraatı görünür. Bu asır İslam’ın başlangıcındaki zamana benziyor. Tarikatcılık ve onun manasındaki inabe ve himmetler hak ve hakikat olmakla beraber, tehlikede bulunan imanı kurtarmak, imanı tahkike ulaştırmak, ondan sonra da tahkik-i imanı geliştirmek,  en başta gelen bir vazife ve bu yolda gayreti toplamak en şaşmaz bir hakikat olduğunu yine O Zatın emirlerinden. (Ben tahmin ediyorum ki bu zamanda Gavs-ı Geylani, Şah-ı Nakşibend ve imam-ı Rabbani, İmam-ı Gazali gibi büyük zevat bulunsa idiler, en ziyade tahkik-i imana çalışmayı tavsiye edecektiler.) Böyle hakikatları görmüş bulunuyoruz.

Sâdisen: Mademki; O Zat bir memurdur. Öyle ise memur emir olunanı yapar, onun gençlikte himmete mazhar olduğunu söylemesi sizin şarktan tevahhuş etmemeniz içindir.

Hülâsa: Risale-i Nur’un talebesi, Üstadını sevdiğini onun izhar ettiği hakaika sadıkane bağlılıkla göstermelidir. Şeriatın muhkem düsturları elbette vacib-ül ittiba’dır.

Rü’yanıza gelince; şeytan asla Zat-ı risaleti rü’ya âleminde temsil edemez. Rü’yanız mübarektir. Ben müddet-i ömrümde kaç kere rü’yamda görmüşsem ayrı ayrı halde görmüşümdür. O Zat-ı Risaleti Aleyhisselatü Vesselamı hayatında bile bihakkın herkes görmeye muvaffak olamamıştır. Endişeye mahal yoktur. Allah rü’yanızı mübarek etsin. Sabır ederseniz, zaman gayet mübarek tarzda o güzel rü’yayı tabir eder.

Her zaman söylediğim gibi küfürle iman asla barışmamıştır ve barışamaz. Siz ihtiyata riayet ediniz.

Buradaki ağabeylerin bilmukabele selam ve dua ederler. Oradaki kardeşlere de selam ve dualar ederiz. Allah’a emanet eder münevver gözlerinden öperim.

12 Kanunuevvel 1956

El Baki El hubb-u fillah,

Muhibb-i Muhlisiniz,  İbrahim Hulusi

Orjinali indirmek için tıklayınız!

Bir önceki yazımız olan 128) ELBETTE YAHUDİLİK VE HÜKÛMETİ DEVAM EDEMEZ. başlıklı makalemizde dabbetülarz ve yahudilik hakkında bilgiler verilmektedir.