YİRMİNCİ MEKTUB VE ÇANAKKALE HATIRASI DERS – 4
Hulusi Bey: Cenab-ı Hak o gizli düşmanlıklarının İslam’a yaptıkları hain hareketlerinin cezasını burada da onlara gösterdi. İngiliz’in hiç hatırından geçer miydi, tepemize gelecek de bizi bombalayacak. Ondan sonra radarlar yaptılar, bilmem neler yaptılar, neler, neler. Evet, mukabil şeyler yaptılar ama Londra’ya gidenler diyorlar ki bir hatıra olmak üzere hala o bombardıman neticesi yahut V-1, V-2, V-3, diye o Hitler’in attığı bir nevi füzeler, yaptığı tahribat öyle duruyormuş. Onları muhafaza ediyor. İngiliz aklı. O ebedi husumeti devam ettirmek için memleketlerindeki imar işinden orayı ıskat etmişler. Bizim belediyeciğimiz de şey diyor ya “yeşil saha” diyor. Yeşil saha diyor, o da öyle. Orayı da bizim başımıza Almanların ummadığı zamanda bombaları yağdırdığının eseridir diye onu hatıra olarak işte yeşil saha değil. Hadi bakalım, biraz oku da biz de gidelim. Buyur.
-: Evet, şu perişan dünyada, âvâre nev’-i beşer içinde, semeresiz bir hayatta; sahibsiz, hâmîsiz bir surette; âciz, miskin bir insan, bütün dünyanın sultanı da olsa kaç para eder.
Evet, şu perişan dünyada, âvâre nev’-i beşer içinde, semeresiz bir hayatta; sahibsiz, hâmîsiz bir surette; âciz, miskin bir insan, bütün dünyanın sultanı da olsa kaç para eder. İşte bu âvâre nev’-i beşer içinde, bu perişan fâni dünyada; insan, sahibini tanımazsa,
Hulusi Bey: Malikini,
-: Mâlikini bulmazsa, ne kadar bîçare sergerdan olduğunu herkes anlar. Eğer sahibini bulsa,
Hulusi Bey: Mâlikini tanısa
-: Mâlikini tanısa, o vakit rahmetine iltica eder, kudretine istinad eder. O vahşetgâh dünya, bir tenezzühgâha döner ve bir ticaretgâh olur.
Hulusi Bey: En az bir iki kelime okunsun ki hiç olmazsa okuduk diyelim.
-: Birinci Makam: Şu kelâm-ı tevhidîn
Hulusi Bey: Kelâm-ı tevhidînin
-: Şu kelâm-ı tevhidînin, onbir kelimesinin her birinde birer müjde var. Ve o müjdede birer şifa ve o şifada birer lezzet-i maneviye bulunur.
Hulusi Bey: Ha, işte ruhani filan dediği de bu. Manevidir, maddi değil ki kaleme gelsin, işaret edilsin budur denilsin. Evet.
-: BİRİNCİ KELİME: لاَ اِلهَ اِلاَّ اللّٰهُ da şöyle bir müjde var ki: Hadsiz hacata mübtela,
Hulusi Bey: İhtiyaçlara, ihtiyacata.
-: Nihayetsiz a’danın hücumuna hedef olan ruh-u insanî
Hulusi Bey: Nihayetsiz a’danın hücumuna hedef olan ruh-u insanî. Ruha mı hedef, ruhu mu hedef? Evet, evet. Ruhu o kafesinden çıkarmak, öldürmek yani. Nedir? Mikroptan ta semada görülen bazen görülen kuyruklu yıldıza kadar. Hepsinden insan korkuyor. Korkmak şeyidir. Yerin sallanmasından da ürküyor, küçücük bir sâri hastalığın naklini yaptığı tıbben anlaşılan küçücük bir mikroptan da titriyor. Bu vaziyette bir insan. لاَ اِلهَ اِلاَّ اللّٰهُ Merak etme sana bu Hayy-u Kayyum olan Allah sana hayat nimetini verdi. O’nun iradesi çıkmazsa seni hayattan mahrum edecek hiçbir tehlike, tasavvur olamaz. Fakat O takdir buyurur, o irade etmişse ondan da kurtulmanın yolu yoktur.
اَسْتَع۪يذُ بِااللّٰهِ٭ وَاِنْ يَمْسَسْكَ اللّٰهُ بِضُرٍّ فَلاَ كَاشِفَ لَهُٓ اِلاَّ هُوَۚ
Evet, Cenab-ı Hak bir insanın zararını irade ederse bütün mevcudat el ele verseler, iş birliği yapsalar o zararı ondan geri çeviremezler. Bir hayır da murad ederse, irade buyurursa onu geri çevirecek hiçbir kuvvet tasavvur olunmaz. O, dilediğini yapar. Dilediği hayrı, hayrı istediği zata, mahlûkuna mutlaka yetiştirir. Yine taaa Hazreti Peygamber Aleyhisselatu Veselamın bidayeti İslam’daki vaziyetinden bir misal söylüyor. Bunda da bir hikmet var demek. Cenab-ı Peygamber iki Ömer’den biriyle Ya Rabbi bu dini te’yid et diyor. Diyemez miydi, iki Ömer, Ömer’in biri bildiğimiz adliyle şöhret kazanmış olan Hazreti Ömer (R.A). Birisi de Ebu Cehil. Bu iki Ömer’den biriyle dedirtiyor Allah, böyle temenni ettiriyor. Peygamberin ümmetine duası, işte “Babanın evladına duası, peygamberin ümmetine duası gibidir” şeyinden de anlıyoruz ki peygamberlerin duası red olunmaz. Peygamberlerin duası asla reddolunmaz. Ne istemişlerse Cenab-ı Hak onları veriyor. Onun için Hazreti Ömer işitmiş ki hemşiresi, eniştesi imana gelmişler. Hazreti Peygamberi de kılıcını takmış ki öldürmeye gidiyor. Yolda bir tanesi ya Ömer diyor. “Hem hemşiren, enişten onlar Hazreti Muhammed’in Aleyhisselatu Vesselamın dinine girmişler.” deyince oradan dönüyor onlara gidiyor. Taha suresi yeni nazil olmuş. Bakıyor ki hemşiresi, eniştesi Taha suresini okumuş ama evvela o Taha suresinin şeyin tesiri altında harareti biraz dinmiş. Kapıyı dövüp, açın kapıyı deyince, sesini işitince hemen o derilere mi yazmışlar ne etmişler onu saklıyorlar. Nedir okuduğunuz? Söyleyemiyorlar. Fakat o hararet, o eski hararet kalmamış. Onun için işte biraz tokat vuruyorlar. Ondan sonra yine dönüyor Hazreti Peygamberin üzerine. Hazreti Peygamber oturduğu yerde diyor ki “Ömer geliyor.” Hazreti Hamza (R.A.) o zaman hazır. Müsaade edersen içeri girmeden kafasını uçurayım. İçeri gelince ona bir teveccühü ile teslim. Evet, geçende de söyledik. Hazreti Ömer’in cahiliyet devrindeki iki şeysini yine hatırlamak için söyleyeceğim. Evet, bunlar bin defa söylense yine, yine insan istiyor ki söylensin. “Cahiliyet devrinde iki hadise vardır hatırladıkça birine gülerim, birine ağlarım.” demiş Hazreti Ömer. “Birisi o ki: Evde helva yaparlardı, biz o helvayı put şekline korduk evvela tapardık sonra yerdik.” Helvayı, yani undan karışık şeyi onu put yapıyorlar. İbadet şekli ne ise işte şunu ver, bunu ver mi diyorlar. İbadet ediyorlar. Yani mabud’tan istenilecek şeyi o helvadan istiyorlar. Ondan sonra onu yerlermiş. “Bu hatırıma geldikçe gülerim.” Cahiliyetin ne kadar kötü vaziyeti, insanlık nerede. Böyle ağaç mağaç neyse bir derece, fakat helva. Hem yalvarıyor, ondan sonra onu yiyor. Hazreti Ömer’i bu vaziyetten kurtaran, İslam’ın göz bebeği vaziyetine getiren adaleti değil İslam âlemine, dünyaya örnek teşkil eden bir zat ne ile o vaziyete girdi? Daire-i iman ve İslam’a girmekle. “İkinci müteessir olduğum şeyde odur ki: kız çocuklarını diri diri gömmek adetti.” Bir kızımı gömeceğim. Anada ki şefkate bak, anada da şefkat yok ha kalmamış. Cahiliyetin haline bak. Anane da olacak o. Demiş ki bunu yıka, saçını güzel tara, en yeni elbisesini giydir götürüp gömeceğim. Onu o vaziyete getirmiş, almış beraber çocuk bu babasının yanında gidiyor. Onu oturtuyor, kendisi kazmayı alıyor toprağı kazıyor. O sırada kazdığı topraktan bir parça şeye sakalına sıçrıyor. Kız çocuğu rikkat-i var. Baba, baba dur diyor sakalına toprak sıçradı. Kendisini toprağın içerisine gömecek babanın sakalında ki toprağı eliyle alıyor, yavru eliyle. Bak iman, iman nedir? Bir intisaptır. İman nedir? Bir nurdur. İman nedir? Hem nurdur hem kuvvettir diye, bize yirmi üçüncü sözde bunları beyan etti. Evet, o beyanın içerisinde öyle neticeler var ki en vahşi, en canavar ruhlu bir insan daire-i imana girse artık karıncaya basmamak için itina ile yürür. Kim yaptı bunu? Kim temin etti? O ruh değişti, ahval-ı ruhiye değişti. Bütün mevcudatı, mükevvenatı halk eden Rahman-ı Rahime intisab edince, imanla intisab edince o canavar ruhu hakiki bir insan ruhuna inkılap eder. Daha artık yapamaz.
Evet, yine böyle şey var, mesela öyle bir rivayet var, oğlu zina ile şey ediliyor. Haddi şer-i tatbik edilsin diyor. Yüz değnek vurulacak. Oğlunun sedası da Hazreti Peygamberin sedasına çok benziyormuş. Sahabe-i kiram dökülüyorlar. Diyorlar “Buna Kur’an okutuyoruz Hazreti Peygamberi hatırlıyoruz. Bu Kur’an’ın hatırı için bunu affet” diyorlar. Yok. Şeriatın hükmü yerini alacak. Vuruyorlar, seksen değnek vurulunca ölüyor. Gelip diyorlar ki “Öldü. Seksen değnek vurduk öldü. Yirmi değneği de ölüsüne vurun.”diyor. Yine endişe içerisinde acaba şefkatim şeriatın hükmünü icraya mani mi oldu? Rüyada görüyor ki Cenab-ı Hakkın affına uğramış. “Elhamdulillah diyor, baba kurtuldum. Selameti buldum. Sen hükmü şer-i’yi tatbik ettin Cenab-ı Hak da beni affetti.” Var mı canım, dinde olan bu kutsiyet ne de var? Din, iman işte La ilahe illallah. Cenab-ı Hakka yüzbinler hamd-ü şükrolsun ki: Bizi yalnız insan olarak değil, imanlı olarak, Müslüman olarak halketmiş. Şu şirazesi bozulmuş, kitap vaziyetine girmiş olan şu fesad-ı ümmed zamanında, şu mariz asırda bizi imansızlık hastalığından koruyacak bir zatı Kur’anın eczahane-i şifahane-i kübrasından çıkardığı iksirlerle, tiryaklarla tedavi etti. Bugün elhamdülillah müsterihiz. Ölsekte gam yok yahu, ölsekte gam yok. İman dairesinde bizi takviye etti, canım. Allah yüzbin rahmet etsin, yüz bin rahmet etsin.
-: Âmin. Âmin.
Hulusi Bey: Yüz bin rahmet etsin.
سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَنَٓا اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَاۜ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ
سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَۚ وَسَلاَمٌ عَلَى الْمُرْسَل۪ينَۚ
وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Cenab-ı Hak ve Feyyaz-ı Mutlak ve Rabb-ul Felak Hazretleri sohbetinde bulunduğumuz şu mübarek ders-i Kur’anî’den iman-ı tahkiki dersinden hâsıl olan sevap hürmetine ehl-i imanın bütün hastalarına acil şifalar, dertlilerine acil devalar, borçlularına vesair müşkilata maruz olanlarına bu elemlerden kolaylıkla kurtulmalar nasib-u müyesser eyleye. Cümle ehl-i imanın ahir-u akıbetlerini hayreyleye. Ahirete intikal etmiş ne kadar iman ehli varsa, cümlesini orada ferah ve sürura mazhar edecek şu imanî dersten bir lem’acık olsun onların ruhlarına tecelli eyleye. Onları “Oh geride dünyada bıraktığımız kardaşlarımızdan bizim ruhumuzu mesrur edecekler var, onlardan bize vesile-i rahmet olarak şu âlemimizi tenvir edecek nur geliyor, sürur geliyor” diyecek bir hale getirsin, Erhamürrahimin’den niyaz ediyoruz. Bizleri bu hayatımızda şu fani hayatta, bu hayatımızın sonuna kadar şu mübarek hizmette daim ve sabit kılsın. Ahir-u akıbetimizi hayreylesin. Suri ve manevi müşkilatımızı hall-u âsân eylesin. Mübarek Üstadımızında ruhunu şu meclisi melaik-i enisden haberdar eylesin. Ruh-ul Seyyidil Mürselin Fahr-i kâinat Hz. Muhammed (A.S.M.)’ın da ruhunu haberdar eylesin. Onun muazzez ruhuna her demde yüzbin selat ihda ediyoruz.
Es Salatu Ve’s-Selamu Aleyke Ya Rasulallah,
Es Salatu Ve’s-Selamu Aleyke Ya Habiballah,
Es Salatu Ve’s-Selamu Aleyke Ya Seyyidel Evveline Vel Ahirin.
Lillahil-Fatiha measselavat
PDF Dosyasını İndirmek İçin Tıklayınız!
Bir önceki yazımız olan 148) YİRMİNCİ MEKTUB VE ÇANAKKALE HATIRASI DERS - 3 başlıklı makalemizde 20. mektup ve yirminci mektub hakkında bilgiler verilmektedir.