159) BİR TAZİYE MEKTUBUDUR.

159) BİR TAZİYE MEKTUBUDUR.

(Merhum Hulusi Ağabey’in bir yakınının validesinin vefatı münasebetiyle yazdığı mektuptan bir kısımdır.) 

Aziz Muhterem Kardeşim,

Allah valide hanıma rahmet eylesin, sizlere de sabr-ı cemil ihsan eylesin ve ecdadımızı bizlerden razı etsin ve kendisi de bizlerden razı olsun ve razı olacağı hallerde bulundursun. Âmin…

Aziz kardeşim, bu dünyaya gelmeler ve gitmeler bizi ciddi olarak düşünmeye sevk ediyor. Şöyle ki; bu kadar sanatlı olan insanın, o kadar kıymetli duyguları var ki tarif edilmez. Mesela; insana denilse bir gözüne mukabil olarak sana bir milyon vereceğiz, insan bir gözünü vermez. Yine denilse ki; iki gözüne mukabil dünyayı vereceğiz, şuurlu bir insan yine görüp onların güzelliklerinden istifade edemeyeceğim bir âlemi gözüme mukabil değişmem diyecektir. İşte insanın bir âzası bu kadar kıymet taşırsa, hâlbuki insan yalnız gözden ibaret olmadığı gibi sayamayacağımız kadar kıymetli akıl, kalp, el, ayak ve mide gibi görünen ve görünmeyen birçok duygu ve cihazata maliktir. Bu kadar sanatlı ve kıymetli olarak yaratılan insan elli, altmış veya en fazla yüz sene gibi şu kısa ve elemli, meşakkatli, sıkıntılı ve kederli olan dünya için yaratılmamıştır. Belki ebedi ve daimi ve istenilen her şey içinde bulunur bir ebedi hayat için yaratılmıştır. Şu kısa hayatta ebedi hayat kazanılıyor. Yoksa bu kadar kıymetli olan insan böyle kısa bir zamanda mahvolsa abes olur, hikmetsiz olur. Hâlbuki kâinatta hiçbir şey yoktur ki bir hikmeti, bir gayesi, bir vazifesi bulunmasın. En ufak eşyadan tutun da ta dünyamıza kadar her mahlûk vazifelidir. Bazılarının vazifelerini biz bilemeyebiliriz. O şeyin vazifesini bizim bilmememiz o şeyin vazifesiz olduğuna delalet etmez. Sonra biliyorsunuz ki insanda uzun yaşamak, ebedi kalmak arzusu vardır. Ebedi kalmak istiyor. Fakat kalmıyor, gidiyor. Şimdi bu arzuyu, bu duyguyu insana veren Cenab-ı Hak elbette o arzunun ve o duygunun tatmin olacağı bir âlemi yaratacaktır. Ve yaratmıştır ve vaad etmiştir ve verecektir. Yoksa yaradılış abes olur. Önce de bahsettiğim gibi şu dünyada hiçbir şey yoktur ki bir hikmeti bulunmasın. Mesela; Cenab-ı Hak karpuz fidesini bir dut ağacı yapmamış ve yapsaydı nasıl olurdu siz tasavvur edin. Sonra bir kayısı ağacını kavak ağacı gibi yapmamış. Malumunuz kayısıyı kavak ağacından nasıl toplayabilirdik. İşte böyle her şey hikmetli yaratılmıştır. Sonra Cenab-ı Hak bir şeyden her şeyi yapar, her şeyden bir şey yapar. Bir şeyden her şey, her şeyden bir şey demek yani toprak bir şey demek iken her şeyi ondan yapar, sonunda yine her şeyi bir şey yapar, yani toprak yapar. Yalnız burada bilinmesi gereken bir nokta var. İnsanın yaradılışı sizce de malum, topraktandır. Âdem babamızın vücudunu topraktan yani elementlerden yarattı. Sonra ona ruh verdi. Şunu da iyi bilmek gerek ki ruhun mahiyeti hakkında hiç kimsenin fazla bir malumatı yok. Peygamber Efendimize (a.s.m.) ruh hakkında sormuşlar Allah (c.c.) Cebrail (a.s)’ı göndererek “ De ki; Allah bana ruh hakkında pek az bildirdi.” mealindeki ayeti göndermiştir. İnsanın mahiyet-i vücudu topraktır. Yine toprağa karışır ve ruh yükselir münasip olduğu yere gider. Kâinat pek geniştir. Astronominin dediğine bakılırsa daha ışığı dünyamıza gelmemiş yıldızlar var (Işığın hızı bir saniyede üç yüz bin kilometredir). Cenab-ı Hakkın mülkü o kadar geniş ki tasavvuru bile bize dehşet veriyor. Sübhanallah dedirtiyor.

İşte böyle aziz kardeşim, cesetten ruhun çıkmasını âlimler şöyle izah ediyorlar. İnsan cismi bir ağaç, ruh ise ona konmuş bir kuş gibi insanın ömrü bir hızar, ağacın kökünü kesiyor. Biliyorsunuz iki adam bir ağacı hızarlarlar, bir sefer biri çeker bir sefer diğeri. İşte böyle her gün geçtikçe bir hızar çekiliyor. Böylelikle insanın ömrü biter. İşte o ağaç kesilince nasıl ki üzerindeki kuş uçar öyle de insan ölünce ruhu çıkar, ceset toprağa karışır. Vakta ki bütün insanlar ölür ve takdir edilen zaman dolunca bir borazan sesi (İsrafil (a.s.)’ın sûru) ile bütün dağılmış olan insan bedenlerinin zerreleri toplanacaklardır. Bu iş te kudret-i İlahiye ye çok kolaydır. Çünkü insan hiç yokken böyle muntazam olarak bir damla su üzerine bu kadar kıymetli ve sanatlı, kudret mucizesi olan insanı yaratan Cenab-ı Hak yine onların dağılmış zerrelerini toplayamaz mı? Elbette toplar. Mesela; bir kumandan bir emirle çeşitli yerlerden askerler toplayarak bir ordu teşkil etsin de sonra onlara istirahat versin ve tekrar onları bir boru ile toplamasın veya toplıyamasın. Hiç akıl kabul eder mi? İşte aynen onun gibi Cenab-ı Hak haşirde bizleri toplayıp muhasebe edecek, herkes ya mükâfat veya mücazat (ceza) görecektir.

Aziz kardeşim, muhterem ve merhume validemizin vefatlarından gelen teessür bize bu hakikatleri düşündürdü ve elhamdülillah teselli etti.

İbrahim Hulusi Yahyagil

İndirmek için tıklayınız!

Bir önceki yazımız olan 158) FENA VE BEKA DAKİ MAKSAT NEDİR? başlıklı makalemizde beyzaiislama, emnüeman ve yümniiman hakkında bilgiler verilmektedir.