170) ON İKİNCİ SÖZ/ BİRİNCİ, İKİNCİ ESAS DERS – 3

170) ON İKİNCİ SÖZ/ BİRİNCİ, İKİNCİ ESAS DERS – 3

ADAD

Hulusi Bey

ON İKİNCİ SÖZ/ BİRİNCİ, İKİNCİ ESAS DERS – 3

-: Evet dinsiz felsefe, hakikatsiz bir safsatadır ve kâinata bir tahkirdir…

İKİNCİ ESAS:

Okuyayım mı?

Hulusi Bey: Dokuzu üç geçiyor. Bilmiyorum. Müdürler!

-: Kur’an-ı Hakîm’in hikmeti, hayat-ı şahsiyeye verdiği terbiye-i ahlâkıye ve hikmet-i felsefenin verdiği dersin müvazenesi:

            Felsefenin hâlis bir tilmizi, bir firavundur.

Hulusi Bey: Ha, aldın mı cevabını. Felsefenin hâlis bir tilmizi, bir firavundur. Ama zelildirler ha.

-: Fakat menfaati için en hasis şeye ibadet eden bir firavun-u zelildir.

Hulusi Bey Ha, iyi oldu mu, taş yerine oturdu mu? Doktorsan ara sıra başın salla ki bize kuvvet veresin.  

-: Her menfaatli şeyi kendine “Rab” tanır.

Hulusi Bey: İşte öyle, belasını bulmuş.

-: Hem o dinsiz şakird, mütemerrid ve muanniddir. Fakat bir lezzet için nihayet zilleti kabul eden miskin bir mütemerriddir.

Hulusi Bey: Miskin bir mütemerriddir.

-: Şeytan gibi şahısların,

Hulusi Bey: Şeytan gibi şahısların, ayağını öpmekle

-: Bir menfaat-ı hasise için ayağını öpmekle zillet gösterir denî bir muanniddir.

Hulusi Bey: Ne?

-: Denî bir muanniddir.

Hulusi Bey: Alçak.

-: Hem o dinsiz şakird, cebbar bir mağrurdur. Fakat kalbinde nokta-i istinad bulmadığı için zâtında gayet acz ile âciz bir cebbar-ı hodfüruştur.

Hulusi Bey: Şu kelimeler kafamda yerleşmiş. Sırası geldi mi sökülüyor. Daimidir. Ben sizle beraber okuduğumdan başka okumamışım. Eskiden ne kalmışsa o. Bunlar da gösteriyor ki bu manalar bizim kalbimizin malı, imanımızın malı, İtikadımızın malı, “Ra’sü’l-hikmeti mehâfetullâh” ın malı. Allah korkusu taşıyoruz. Nasıl Kur’an’dan yüz çevrilir? Bile bile böyle bir hamakat gösterilir mi? Elbette gösterilmez.  Evet.

-: Hem o şakird, menfaatperest hodendiştir ki; gaye-i himmeti, nefs ve batnın ve fercin hevesatını tatmin ve menfaat-ı şahsiyesini, bazı menfaat-ı kavmiye içinde arayan dessas bir hodgâmdır.

Amma hikmet-i Kur’anın hâlis tilmizi ise; bir abd’dir.

Hulusi Bey: Abddir, bir kuldur. Amma.

-: Fakat a’zam-ı mahlukata da ibadete tenezzül etmez.

Hulusi Bey: Güneşe tapar mı? Mü’min Güneşe tapmaz,  a’zam-ı mahlûkata da tenezzül etmez.

-: İbadete tenezzül etmez.

Hulusi Bey: Tamam.

-: Hem cennet gibi a’zam-ı menfaat olan bir şeyi, gaye-i ibadet kabul etmez bir abd-i azizdir.

Hulusi Bey: Cennet gibi bir şey. Evet.

-: Hem hakikî tilmizi mütevazidir;

Hulusi Bey: Yani Cennet dahi olsa ibadetinin gayesi değildir. O mabudunun rızası dâhilinde amel eder. Onun başka bir istediği yoktur. Onun için işte bazen söylerim latife olarak. Akıllının biri demiş Allah benden razı olsun da cehenneme koysun. Allah senden razı olursa, hiç Cehennemine kor mu? İşte akıllı bu iyi, bu iyi akıllı.

 -: Hem hakikî tilmizi mütevazidir; selim, halîmdir.

Hulusi Bey: Halim ve selimdir.

-: Fakat Fâtırının gayrına, daire-i izni haricinde ihtiyarıyla tezellüle tenezzül etmez. Hem fakir ve zaîftir, fakr ve za’fını bilir. Fakat onun Mâlik-i Kerim’i, ona iddihar ettiği uhrevî servet ile müstağnidir

Hulusi Bey: Uhrevî servet ile müstağnidir. İhtiyar ise ona diyor ki: Merak etme, ebedi bir gençliğin var. Burada fakr-ı halde yaşıyorsa orada ne göz görmüş, ne kulak işitmiş derecede senin için böyle şeyler hazırlanmış. Lütuflar hazırlanmış. İn’am ve ihsanlar konacaktır. Burada mesela suratından hoşlanmadığın yakının orada sana en güzel bir surette, en genç vaziyette ona kavuşacak. Daha ileri kabl-el büluğ çocuğun mu ölmüş? Buluğ çağından evvel hakkın rahmetine mi kavuşmuş?  وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ sırrınca ebedi bir çocuk olarak, cennet tenasül mahalli olmadığından dolayı her lezzet var, fakat çocuk sevgisi orda olmadığı halde, işte  kabl-el büluğ çocukları vefat eden Müslümanlara müjde. Onlara o ebedi çocuk olarakverilecek. Sende biraz hocalık var. Çocuk, ebedi çocuk, Cennete layık bir çocuk. Yani dünyadaki çocuk öteki var beteki önünü gösterir, arkasını gösterir, zorladı der. Orada yok. Ne o var ne o. Tertemiz gül gibi. Ne çişim var, ne öteki var. Ne kakası var, ne çişi var. Cennete layık bir çocuk. Orası temizlerin mekânı. İnsanın tahavvüdü var mı orada? İnsan çok yiyecek, çok içecek fakat buna mukabil ne idrar var, ne dışarı çıkması var. Ya ne olacak ya? İçerde kalırsa öldürür. Ölümde yok orada. Orası ağaçlar gibi bir yaşayış. Bu kadar tenekelerden su doldururlar hele sıcak mevsimde kıymetli ağacına bana mısın demez. Yine olduğu yerde durur. Neresine gitti bu? Bunu misal olarak söylüyor. Demek ki orada bu ihtiyaçlar yok. Burada yanlış olarak ihtiyaç-ı tabii, def-i tabii. Def-i tabii. Ona da tabiatı götürmüş. Ama tabiatın yeridir orası. Tabiat perestler oraya kadar götürse iyidir değil mi Sabri Bey? 

-: ve Seyyidinin nihayetsiz kudretine istinad ettiği için kavîdir. Hem yalnız livechillah, rıza-i İlahî için, fazilet için amel eder, çalışır… İşte iki hikmetin verdiği terbiye, iki tilmizin müvazenesiyle anlaşılır.

Hulusi Bey:

سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ

سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ * وَسَلاَمٌ عَلَى الْمُرْسَل۪ينَ * وَسَلاَمَةٌ عَلَى الْحَاضِرِينَ اِلى يَوْمِ الدّ۪ينِ * وَالْحَمْدُ للهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ

Cenab-ı Hak ve Feyyazı Mutlak Hazretleri âcizane sohbetinde bulunduğumuz şu mübarek dersten bu okumadan bu ihlaslı oturup dinlemeden hâsıl olan sevap hürmetine ehli imanın bütün hastalarına acil şifalar, dertlilerine devalar, borçlularına o borç eleminden kolaylıkla kurtulmalar nasib-i müyesser eyleye. Âmin. Suri ve manevi müşkülatımızı hall-ü asan eyleye. Âmin. Yolcularımıza selametler nasip eyleye. Âmin. Bizler hepimiz ebed yolcusuyuz, bu yolumuzda

رَبَّنَا لاَتُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ اِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةًۚ اِنَّكَ اَنْتَ الْوَهَّابُ

 Sırrınca, hidayetten sonra delalete sapmaktan Cenab-ı Hak esirgeye. Âmin. Hidayette sabitkadem eyleye. Âmin. Daima muin-i dest-gir’imiz ola. Âmin. Bizi azıtacak, yolumuzda şaşırtacak idlal edecek, ifsat edecek çok vesileler vardır. Cenab-ı Hak her türlü şerlerden ve çeşitli şerlilerin bütün iğvaatından, şerlerinden Hafiz ismi hürmetine cümlemizi ve bütün ehli imanı muhafaza eyleye. Âmin. Cümlemizin ahir-ü akıbetimizi hayreyleye. Âmin. Bizi daima kendisine layık bir vaziyette bulundura. Âmin. Çirkeflere, kirlere bulaştırmaya. Âmin. Hasbel beşeriye bir kusuru müteakıb hemen bize bir ciddi bir nedamet verdirip. “Ya Rabbi ben ettim, bilmedim peşiman oldum bir daha yapmıyacağım.” Cuma akşamını beklemeden, Cuma akşamını beklemeden dedirtip kendisine döndür. O’na dahalet ettirmek nasib-i müyesser eyleye. Âmin. İlahi Ya Rabbi! Şu meclis-i melaike-i enişten, Seyyidimiz, Efendimiz iki cihan serveri Hazreti Muhammed Aleyhisselatu Vesselamın mübarek ruhlarını haberdar eyleye. Âmin. O’nun manevi feyzini üzerimizde saye-ban eyleye. Âmin. Diğer enbiya-i izamın ruhlarına da hâsıl olan sevaptan nasiplerini onlara da yetiştir. Âmin. Ervah-ı mü’mini de dil-şad eyle. Âmin. Azapta olanların azaplarını ref eyle. Âmin. Azapta olmayanları da, daha geniş, daha müferrah, müreffeh bir hayat-ı camidani onlara Tevfik eyle. Âmin. Bizim de bu hayattan öbür hayata geçişimiz de bizi de onlar gibi ferah verici tam bir hayat, hayat-ı ebediye mesudane giriş vaziyetini bize göster. Âmin. Elhasıl, Ya Rabbel Âlemin! Deyişimiz var, fiilimiz eksik, noksanımızı sen ikmal etmeye kadirsin. Bize noksanımızı ikmal ettir de huzur-u ilahine kirli, paslı çıkarmadan, tertemiz çıkarmak bize esirgeme Ya Rabbi. Âmin. Şefaat-i Ahmediye’ye mazhar eyle. Âmin. Her halde, her halimize bizim müin-i dest-gir’imiz ol. Âmin. Bizim yardımcımız senden başka yoktur. Birde nihayetsiz lütfundan niyaz ediyoruz ki elbette imanlılarla kâfirlerin barışmasına imkân yoktur. Evet, böyle bir tesanüd halindeki topluluk biliyorsunuz ki sırrı adediyet ile üç tane bir yan yana olsa yüz on bir kuvve-i maneviye oluyor. Bunlar için milyon, trilyon ne görülürse görünsün. Bunların âdeti çoktur  milyonlardan fazladır dedirtiyorlar. Ya Rabbi! Onlara bizim zaif âdetimizi çok büyük göster. Âmin Onların canları çıkmadan bu dünyada her zaman korku üzere bulundur. Âmin. Eğer kabiliyetleri varsa, onların kalplerine iman, kafalarına akıl ihsan eyle. Âmin. Yok yoksa şerlerini ehl-i iman zümresinden uzak eyle. Âmin. 

سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ * وَسَلاَمٌ عَلَى الْمُرْسَل۪ينَ * وَسَلاَمَةٌ عَلَى الْحَاضِرِينَ * وَالْحَمْدُ للهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ

El Fatiha

PDF Dosyasını İndirmek İçin Tıklayınız!

Bir önceki yazımız olan 169) ON İKİNCİ SÖZ/ BİRİNCİ, İKİNCİ ESAS DERS – 2 başlıklı makalemizde ON İKİNCİ SÖZ ve ON İKİNCİ SÖZ/ BİRİNCİ/ İKİNCİ ESAS hakkında bilgiler verilmektedir.