ONUNCU SÖZ/ZEYLİN ÜÇÜNCÜ PARÇASI DERS -2
-: Evet. Yani ima ile kılmamızı düneyin ki derste söylemiştiniz.
Hulusi Bey: Tamam.
-: Olabilir mi yani?
Hulusi Bey: Başka çare olmazsa,
-: Mesela biz hicaza gidişimizde anlımızı koltukların arkasına secde ettik.
Hulusi Bey: Hiç böyle başka yere secdeye lüzum yok. Secde etmekten aciz bir vaziyetin varsa ima ile namazını kılarsın. İma ile. Şey var, kıbley meselesi. Kıbleye teveccüh etme imkân olmazsa. -Fe semme vechullah- Tahmin olduğu kadar, kıbleye doğru yönelmeye çalış. İmkân bulamazsan namazı geçirme, her yer kıbledir senin için. Ne tarafa dönmeye muktedirsen o tarafa dön. Fakat hatırla ki nereye teveccüh ediyorsun? Kâbe-i Muazzama tarafına.
فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۜ
Yüzümüzü Kâbe-i Muazzama’nın bulunduğu tarafa. Dışardakiler için tarafıdır, içinde bulunanlar için doğrudan doğruya Kâbe-i Muazzama’nın kendisidir. Yani Beyt-i Şerifin içersinde şeyde Harem-i Şerif’in içinde namaz kılarken, bu mecidde artık nereye dönsen orası kıbledir olmaz. Doğrudan doğruya Kâbe-i Muazzama’ya tesadüf edecek bakış. Neresinde olursa olsun cüzi bir temasta olsa namaz sahihtir. Fakat boşluğuna, boş tarafına durmuş, Kâbe-i Muazzama şurda kalıyor, bu bu tarafa doğru namaz kılıyor. Onun namazı yoktur. Yani kıble olmamıştır. Dizi dişarda olanları o tarafa dönüş kurtarır. Kabil olduğu kadar. Hiç kabil yok, imkân yok.
-: Hacı Bey! Saf oluyorsa ordan uzaklaşıyor nasıl olacak.
Hulusi Bey: Nasıl, yok yok. Şimdi orada düzgünlük meselesi aranmaz. Yani böyle böyle de durursan, kırık kırık saflarda olsa yine yüzü şeye çevirecek. Yani orda hiza matlub değil, malum ya dairevaridir. Daire daire içinde. Akşam okuduğumuz yeri bulduk mu?
-: Zeylin üçüncü parçası.
Hulusi Bey:
اَسْتَع۪يذُ بِااللّٰهِ٭ اِنْ كَانَتْ اِلاَّ صَيْحَةً وَاحِدَةً
وَمَا اَمْرُ السَّاعَةِ اِلاَّ كَلَمْحِ الْبَصَرِ
Bu ayrı ayet. Bu ayrı ayet.
-:
Zeylin Üçüncü Parçası
Haşir münasebetiyle bir sual:
Kur’anda mükerreren اِنْ كَانَتْ اِلاَّ صَيْحَةً وَاحِدَةً hem وَمَا اَمْرُ السَّاعَةِ اِلاَّ كَلَمْحِ الْبَصَرِ fermanları gösteriyor ki: Haşr-i a’zam bir anda zamansız vücuda geliyor. Dar akıl ise, bu hadsiz derece hârika ve emsalsiz olan mes’eleyi iz’an ile kabul etmesine medar olacak meşhud bir misal ister.
Elcevab: Haşirde, ruhların cesedlere gelmesi var. Hem cesedlerin ihyası var.
(Sözler Shf: 112)
Hulusi Bey: Dur şimdi bir daha oku. Haşirde
-: Ruhların cesedlere gelmesi var.
Hulusi Bey: Haşirde bak ne oluyor. Yani İsrafil’in suru, ikinci defa çalındığı vakitte ruhlar cesedlere gelecek bir. Sonra?
-: Hem cesedlerin ihyası var.
Hulusi Bey: Cesedlerin de ihyası var.
-: Hem cesedlerin inşası var. Üç mes’eledir.
Hulusi Bey: Cesedlerin ihyası da var, cesedlerin inşası da var. Şimdi öbür tarafta rahm-ı maderde ki çocuğa o yani kan pıhtısı, alaka, mudga, izam etleri hep böyle sırayla geliyor da sonunda ruh nefh oluyor. Şeyde ikinci ihyada ruh peşin geliyor. Ondan sonra cesetler ihya ediliyor. Sonra cesetler inşa ediliyor, yapılıyor. Evet sonra,
-: Birinci mes’ele: Ruhların cesedlerine gelmesine misal ise: Gayet muntazam bir ordunun efradı istirahat için her tarafa dağılmış iken,
Hulusi Bey: Şimdi herkes bu şeyleri bu meseleleri anlamak için hariçten misal getiriliyor, biz gözümüzün gördüğüne inanırız. Şimdi burda ordudan misal getiriyor. Buyur. Bir daha söyle orayı.
-: Ruhların cesedlerine gelmesine misal ise: Gayet muntazam bir ordunun efradı istirahat için her tarafa dağılmış iken, yüksek sadâlı bir boru sesiyle toplanmalarıdır.
Hulusi Bey: Ekseri askerlik yapanlar bilirler. Manevra, tatbikat zamanında kıtalar dağılmış her birisi bir tepede, derenin içerisinde o vaziyette toplanma borusu çalındı mı, cem borusu onların hepsi oldukları yerden kalkarlar, birlik gibi bir araya gelirler toplanma mahalline giderler. Şimdi bunu misal getiriyor bunu herkes görmüştür. Askerlik yapanlar bilirler. Askerlik yapmayanlarda buna akılları erer. Bu dünyadaki vaziyet böyle olunca, ahiretteki ikinci neş’e, ikinci dirilişimizde ruhların gelmesi de bunun gibi olur. Nasıl oluyor? Şimdi devam et okumaya.
-: Evet, İsrafil’in borusu olan Sur’u, ordunun borazanından geri olmadığı gibi,
Hulusi Bey: Ordunun borazanının sesi ne kadar çıkar? Bir adamın nefesi. İsrafil aleyhisselamın o borusu bütün hayatlıları yeniden kılıflarına götürecek, cesetlerine götürecek. Evet.
-: Ebedler tarafında ve zerreler âleminde iken
Hulusi Bey: Şimdi bu mesele çok ehemmiyetli. Ebedler tarafında. Evet.
-: Ve zerreler âleminde iken ezel canibinden gelen اَلَسْتُ بِرَبِّكُمْ hitabını işiten ve قَالُوا بَلَى ile cevab veren ervahlar, elbette ordunun neferatından binler derece daha müsahhar ve muntazam ve mutîdirler.
Hulusi Bey: Şimdi ben öyle zannederdim ki Üstad’ın şu dersiyle bizi uyandırdı. Allah ondan edediyen razı olsun.
-: Amin
Hulusi Bey: Ben zannediyordum ki ervahı halk etti, topladı onlara sordu. “Ben sizin rabbınız değil miyim?” Dedi. Onlarda dediler, sen bizim rabbımızsın. Hâlbuki ebed tarafında yani kıyametin vukuundan mesela yarım saat evvel, ruhu cesedine girecek bir insan, onun ruhu ne kadar uzakta olursa olsun Cenab-ı Hakkın اَلَسْتُ بِرَبِّكُمْۜ hitabını duyuyor ve ona cevap veriyor. Ebed tarafında, sonsuzluk içerisinde. Şimdi o zaman o birinci yani yaratılış vaziyetinde, ikinci yaratılışta, İsrafil’in suruyla kabrinden çıktığı zamandan, evet o sur borazan nasıl ordunun efradı, gurup grup toplanıp birliklerine katılıp kışlalarına yöneliyorlarsa, o cesedin zerreleri de cesedi yapmak için emirsiz giderler cesedi teşkil ederler. Buyur.
-: Hem değil yalnız ruhlar, belki bütün zerreler dahi, bir ordu-yu Sübhanî ve emirber neferleri olduğunu kat’î bürhanlarla Otuzuncu Söz isbat etmiş.
-: Şurada şöyle bir soru akla geliyor. Mesela kıyamete bir saat kala cesed libasını giyecek olan ruh, اَلَسْتُ بِرَبِّكُمْۜ de daha yaratılmamış mı ki,
Hulusi Bey: Ruh var,
-: Ha ruh var, yaratılmış.
Hulusi Bey: Ruh var cesedde değil.
-: Şu halde yine o vakit ruh mevcuddur.
Hulusi Bey: Ruh mevcut. Yalnız ruhun ezeliyeti yok. Ezeli olan kimdir? Allah. Yani ruha ezeliyet isnad edilmez. İmam-ı Gazalinin meselesini okuduk. Ruh ezeli değildir. Fakat mahlûktur. Yani Cenab-ı Hak onu da halk etmiş. Ervah halk olmuş. Ervah ne zaman halk olunmuşsa o zaman yani Hazreti Âdemin ruhuyla beraber bütünü ebede yakın olan en yakın olan ruh dahi o اَلَسْتُ بِرَبِّكُمْۜ hitabını duyor ve ordan o ebed tarafından cevabı veriyor. Emre itaat ediyor. Lebbeyk diyor, nereye girecekse girer.
-: Vücudu ebed tarafında meydana gelecek, fakat o anda kendisi bizatihi mevcud bir ruhtur.
Hulusi Bey: Ruhu mevcud, cesedi mevcud değil.
-: Şu halde yine o اَلَسْتُ بِرَبِّكُمْۜ de
Hulusi Bey: Ona şimdi bizden evvel oluyor. Bugün dünyaya gelen çocuk var mı? Var. O اَلَسْتُ بِرَبِّكُمْۜ hitabını duydu mu Kur’andaki? E Kur’an işte, o ezel ve ebed sultanının kelam-ı ezelisidir. Binaenaleyh o hitabı duydu ona göre de cevabını da verdi. Verdiren de O halk eden de O.
-: İkinci mes’ele: Cesedlerin ihyasına misal ise:
Hulusi Bey: Şimdi evvela ruhların cesetlere gelmesini anladık mı? Yani ikinci ne’şede, evvela Cenab-ı Hak ruhları halk ediyor cesedlere gönderiyor. Hayır, ruha ölüm var mı? Yok. Fakat nereyi kazanmışsa orada böyle bir emri bekliyor ki cesedine girsin. Şimdi evvela ruhların gelmesine bir şey var. Ondan sonra cesedlerin
-: İhyası.
Hulusi Bey: Cesedlerin de dirilmesi var. Cesedlerin dirilmesi vücudu teşkil eden zerrelerin göze, kulağa, ayağa ne ise, bütün vücud azasına hangi zerre gidecekse o zerreler bilir gibi yine o zerrenin halıkı onları o cesedin neresine girecekse oraya onu sevk edecek. Evet. Sonra
-: Cesedlerin ihyasına misal ise: Çok büyük bir şehirde, şenlik bir gecede, bir tek merkezden, yüz bin elektrik lâmbaları, âdeta zamansız bir anda canlanmaları ve ışıklanmaları gibi, bütün Küre-i Arz yüzünde dahi, bir tek merkezden yüz milyon lâmbalara nur vermek mümkündür. Madem Cenab-ı Hakk’ın
Hulusi Bey: Bunu da elektrikle ispat etti.
-: Madem Cenab-ı Hakk’ın elektrik gibi bir mahlûku ve bir misafirhanesinde bir hizmetkârı ve bir mumdarı, Hâlıkından aldığı terbiye ve intizam dersiyle bu keyfiyete mazhar oluyor. Elbette elektrik gibi binler nuranî hizmetkârlarının temsil ettikleri, hikmet-i İlahiyenin muntazam kanunları dairesinde, haşr-i a’zam tarfet-ül ayn’da vücuda gelebilir.
Hulusi Bey: Evet sonra.
-: Üçüncü mes’ele ki,
Hulusi Bey: Cesedlerin inşası.
-: Ecsadın def’aten inşasının misali ise:
Hulusi Bey: Def’aten inşası. Bunlar zaman geçmiyor ha. Ruhların gelmesi. Geldi mi hele durun, yerde durun ki cesed de inşaa edilsin ondan sonra, ondan sonra cesede gireceksiniz hele bekleyin. O yok ha. Tarfet-ül ayn’da.
-: Ecsadın def’aten
Hulusi Bey: İsrafil’in suru mu çalıyor?
اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَۜ
Peki, buyur. Eğer İsrafil’in suru böyle ise, oooh. Sinek vızıltısı gibi. Buyur.
-: Ecsadın def’aten inşasının misali ise: Bahar mevsiminde birkaç gün zarfında, nev’-i beşerin umumundan bin derece ziyade olan umum ağaçların bütün yaprakları, evvelki baharın aynı gibi birden mükemmel bir surette inşaları ve yine umum ağaçların umum çiçekleri ve meyveleri ve yaprakları, geçmiş baharın mahsulâtı gibi, berk gibi bir sür’atle icadları; hem o baharın mebde’leri olan hadsiz tohumcukların, çekirdeklerin, köklerin, birden beraber intibahları ve inkişafları ve ihyaları; hem kemiklerden ibaret olarak ayakta duran emvat gibi bütün ağaçların cenazeleri bir emir ile def’aten “ba’sü ba’de-l mevt”e mazhariyetleri
Hulusi Bey: Kemik gibi ağaçların, ayakta duran ağaçların sanki ölmüş gibi iken ölümden dönüyor, “ba’sü ba’de-l mevt”e
-: Mazhariyetleri
Hulusi Bey: Ne oluyor? Başlıyor şurdan burdan tomurcuklar tepmeye. Sonra, mesela asma gibi. Yani üzüm asmaları gibi olan şeylere suların yürüdüğünün belli olması. Ağaçlara suların yürümesinden sonra ancak o tepmeler başlar. Ne ise.
-: Ayakta duran emvat gibi bütün ağaçların cenazeleri bir emir ile def’aten
Hulusi Bey: Şerif bey de kaçmış, neyse dışarıdan soğuk hava getirin.
-: “Ba’sü ba’de-l mevt”e mazhariyetleri ve neşirleri; hem küçücük hayvan taifelerinin hadsiz efradlarının gayet derecede san’atlı bir surette ihyaları; hem bilhâssa sinekler kabîlelerinin haşirleri ve bilhâssa daima yüzünü, gözünü, kanadını temizlemekle bize abdesti ve nezafeti ihtar eden ve yüzümüzü okşayan gözüm önündeki kabîlenin bir senede neşrolan efradı,
Hulusi Bey: Sinekleri bakın nasıl teşbih ediyor. Fennin tarifi gibi değil. Sinekler elimize konsa bakarsın evvela ellerini, ondan sonra arkalarını ayaklarını kaldırır o tarafı. Abdest alıyor, evvela ellerini yıkadı ondan sonrada ayaklarını. Yıkar gibi o vaziyeti gösterir. İşte Allah onun gözüne hakikati göstermiş, öyle görüyor. Fen de diyor ki belki sinek pistir. Onun için eczahanede bile tabaklara koyuyorsunuz değil mi? Tuzak, tuzak. Ne kadar sinek düşse oraya orada nereye gidiyor bilmem artık. Bazı da şeyler vardı, çirişli bir şeyler asarlardı. Konan daha çıkamaz, konan daha çıkamaz.
-: Hem küçücük hayvan taifelerinin hadsiz efradlarının gayet derecede san’atlı bir surette ihyaları; hem bilhâssa sinekler kabîlelerinin haşirleri ve bilhâssa daima yüzünü, gözünü, kanadını temizlemekle bize abdesti ve nezafeti ihtar eden ve yüzümüzü okşayan gözüm önündeki kabîlenin bir senede neşrolan efradı, benî-Âdemin Âdem zamanından beri gelen umum efradından fazla olduğu halde, her baharda sair kabîleler ile beraber birkaç gün zarfında inşaları ve ihyaları, haşirleri; elbette Kıyamette ecsad-ı insaniyenin inşasına bir misal değil, belki binler misaldirler.
Evet, dünya dâr-ül hikmet ve âhiret dâr-ül kudret olduğundan;
Hulusi Bey: Dünya dâr-ül hikmettir. Ahiret dâr-ül kudrettir.
-: Evet, dünya dâr-ül hikmet ve âhiret dâr-ül kudret olduğundan; dünyada Hakîm, Mürettib, Müdebbir, Mürebbi gibi çok isimlerin iktizasıyla, dünyada icad-ı eşya bir derece tedricî ve zaman ile olması; hikmet-i Rabbaniyenin muktezası olmuş. Âhirette ise, hikmetten ziyade kudret ve rahmetin tezahürleri için maddeye ve müddete ve zamana ve beklemeye ihtiyaç bırakmadan birden eşya inşa ediliyor. Burada bir günde ve bir senede yapılan işler, âhirette bir anda, bir lemhada inşasına işareten Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan وَمَا اَمْرُ السَّاعَةِ اِلاَّ كَلَمْحِ الْبَصَرِ اَوْ هُوَ اَقْرَبُ ferman eder.
Hulusi Bey: Göz açıp kapayınca diyor, hatta اَوْ هُوَ اَقْرَبُ belki ondan daha kısa zamanda. Yani ikinci ne’şe göz açıp kapayınca belki ondan da daha kısa bir zamanda vuku bulacaktır. Yoksa ruhlar geldi hele siz bekleyin şeyi Allah yapsın cesedimi yapsın ki oraya gireyim ha. Onu bekletmek filan yok. Bir biri arkasından bir anda. Evet.
PDF Dosyasını Okumak İçin Tıklayınız!
Bir önceki yazımız olan 188) ONUNCU SÖZ/ZEYLİN ÜÇÜNCÜ VE DÖRDÜNCÜ PARÇASI DERS -3 başlıklı makalemizde ONUNCU SÖZ/ZEYLİN ÜÇÜNCÜ VE DÖRDÜNCÜ PARÇASI hakkında bilgiler verilmektedir.