51) EHADİYET SIRLARIYLA İLGİLİ SUALLERE CEVAPLAR!

51) EHADİYET SIRLARIYLA İLGİLİ SUALLERE CEVAPLAR!

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

Suallerinize Cevaplar.

Sizin sualiniz: “Nevafilde; mahallin istidadı kadar abd Hak ile işitir, görür ve idrak eder. Netice-i feraizde; Hak abd ile işitir, görür ve idrak eder.” ‘in izahı.

El cevab: Şu iki ince mes’eleyi anlatan nevafile, Suret-üş Şuara 63. ayette:

اَسْتَع۪يذُ بِااللّٰهِ٭ فَاَوْحَيْنَآ اِلٰى مُوسٰى اَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَ فَانْفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظ۪يمِ٭ صَدَقَ اللّٰهُ العَظ۪يمُ٭

“Biz Musa Aleyhisselama, “Asân ile denize vur” diye vahyettik. O denize vurunca deniz on iki yola ayrılıp her yolun etrafı büyük dağ gibi oldu ve on iki sebt her biri bir yoldan gittiler.”

Feraize; Sure-i Enfal 17. ayet olan:

اَسْتَع۪يذُ بِااللّٰهِ٭ فَلَمْ تَقْتُلُو هُمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ قَتَلَهُمْ وَمَا رَمَيْتَ اِذْ رَمَيْتَ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ رَمٰى وَلِيُبْلِىَ الْمُؤْمِن۪ينَ مِنْهُ بَلاَءً حَسَنًا اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ٭ صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظ۪يمُ٭

“Siz onları kuvvetinizle katletmediniz velakin size nusret ve imdad ile Allah katletti veya Muhammed (A.S.M.) onlara o bir avuç toprağı atan sen değilsin. Sen ancak remy suretini eda ettin. Hakikatte remy Allah-u Teâlâ’nındır ve Allah-u Teâlâ din-i İslam’ı izhar için lütfundan mü’minlere bu ni’met-i haseneyi ita eyledi. Tahkik, Allah-u Azimüşşan sizin istiğase ve duanızı işitici ve niyetinizi bilicidir.”  

İşte bu iki misalden birincisinde vahyeden Allah (c.c.), denize asâsı ile vuran Hazret-i Musa Aleyhisselamın elidir. Denizde yollar açan kuvvet ve kudret Allah’ındır. İkincisinde vahy yolu ile değil belki Hazret-i Muhammed Aleyhisselamın eline toprağı aldırıp düşmana atan Allah’tır

Beş sualden birincisi: 10. sözün 6. hakikatının 4. esas 2. kısmındaki netice-i hayat, zîşuura bakar. Yani herşey, Sâni’-i Zülcelal’in birer mektub-u hakaik-nüma, birer kaside-i letafetnüma, birer kelime-i hikmet-eda hükmündedir ki; melaike ve cin ve hayvanın ve insanın enzarına arzeder, mütalaaya davet eder. Demek ona bakan her zîşuura, ibret-nüma bir mütalaagâhtır.” Yazısındaki, hayvanın enzarına arzın nasıl olacağı sebep nedir? Hâlbuki şuurları yoktur? Hayvanatın görmesi nasıldır? Hikmeti nedir, görmeleri tam mıdır? İnsana nisbetle noksanlık var mıdır? İlhami bir ma’na ile görürler mi? soruluyor.

El cevab: 24. Sözün 4. dalının hayvanata ait kısmındaki: “Elhasıl: Kâinat sarayında hizmet eden hayvanat, kemal-i itaatle evamir-i tekviniyeye imtisal edip, fıtratlarındaki gayeleri güzel bir vecihle ve Cenab-ı Hakk’ın namıyla izhar ederek hayatlarının vazifelerini bedî’ bir tarz ile Cenab-ı Hakk’ın kuvvetiyle işlemekle ettikleri tesbihat ve ibâdât, onların hedâya ve tahiyyatlarıdır ki; Fâtır-ı Zülcelal ve Vâhib-i Hayat dergâhına takdim ediyorlar.”

Hayvanların nazarına arz demek; Hâlıkın onlara mahz-ı lütuf olarak verdiği Esma-i İlahiyyeyi izhar etmektir. Hayvanlarda şuur vardır. Amma şuurları külli değildir. İlhama da mazhardırlar. Hayvanların görmeleri göz iledir. Akrep gibi gözsüzleri, gece olunca görmeyenleri, yalnız gece görenleri de vardır. Bunlara görmek cihazı verilmesindeki hikmet: muhtaç oldukları yiyecekleri bulmak, seçmek ve tehlikeden kendilerini koruyabilmek içindir. Görmeleri ve gördükleri şeyleri kıymetlendirip, ma’nalandırmaları insanlara nisbeten noksandır. Hayvanlarda görmek ilhamen değil, ihtiyaçlarını aramak bulmak ve kendilerine faideli ve zararlı olanlarını tefrik etmek ilham iledir.

Sual 2: Hangi şahıs külliyet kesbetmeden ona yanaşabilir? Külliyet kesbi nasıldır?

El cevab:

1- 16. söz ile 32. sözün 2. mevkıfının 2. maksadı iyi anlaşılırsa külliyet kesbi nasıl olduğu anlaşılmış olur.

2- Fatiha-i Şerife’deki ( نَعْبُدُ ve نَسْتَع۪ينُ ) deki Nun’ların şümulünü okurken tefekkür etmekle,

3-Teşehhüdde ( اَلتَّحِيَّاتُ لِلّٰهِ ) derken yani bütün ibadat-ı kavliye yani kal, hal, istidat ve ızdırar dilleriyle yapılan ibadetler Allah’a mahsustur, derken bu dil sahiplerini hayalen hazır eylemekle,

4- ( اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ ) denilirken “kimden gelse, kime karşı da olsa ezelden ebede kadar hasdır ve müstehakdır ol Zata ki ona ( اَللّٰه ) denilir” i, İyi anlamakla külliyet kesbedilebilir kanaatındayım. Bunların hülasası; tefekkür madenini bu ince ma’nalarda işletmektir.

Sual 3: “Her cemal ve kemal sahibi kendi cemal ve kemalini görmek ve göstermek istemesi sırrınca” sözünden, sırrı biz nasıl anlıyoruz?

El cevab: Buradaki sır tabiri; cemali nihayetsiz kemalde ve kemali nihayetsiz cemalde olan Zat-ı Zülcelal; nihayetsiz derecede güzel olan cemalinin tecellilerini mahlûkat ve masnuatında görmek ve şuurlu, idrakli, mükerrem ve ( اَحْسَنِ تَقْو۪يمٍ ) e istidatlı olarak yarattığı insanlarda görmek ve göstermek istemesi demektir.

Sual 4: Sır kelimesinin Nur’larda kullanıldığına göre ma’nası nedir?

El cevab: Lugatte yazıldığı gibi; Gizli hakikat, gizli iş, herkese söylenmeyen şey, müşahedetullahın mahalli olan kalbdeki latife, insanın aklının ermediği şey, Allah’ın hikmeti, sırr-ı teklif yani dünyaya gelip vazife sahibi olmanın sırrı ma’nalarından hangisinin sır tabiri geçen yerlerde kullanmak iktiza ederse o kullanılır.

Sual 5: Nur-u tevhid, sırr-ı ehadiyet içinde inkişaf ettiğinin ma’nası.

El cevab: Balığın karnında, denizin içinde ve gecedeki karanlık ayrı ayrı ( اَحَدِيِّتْ ) sırrını taşıyor. Hükmü balığa, denize, geceye ve cevv-i semaya geçecek bir zat ancak bu karanlıklardan kurtarabilir, hakikatini Yunus Aleyhisselamın lütf-u İlahi ile anlaması neticesi ki; bu idrake Nur-u Tevhidin sırr-ı Ehadiyet içinde inkişafı tabir edilmiştir. Ve netice olarak Yunus (a.s.) adlı abdini birbiri içindeki bu müthiş karanlıklardan, Ya İlahi! Senden başkası kurtaramaz, ma’nasındaki ihlaslı (لآَ اِلٰهَ اِلآَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنّ۪ى كُنْتُ مِنَ الظَّالِم۪ينَ)  münacaatı, Yunus Aleyhisselama sür’aten vesile-i necat olmuştur.

El Baki, El Hubbu Fillah, İbrahim Hulusi

 

Orjinalini indirmek için tıklayınız!

Bir önceki yazımız olan 50) NEFSİN MADDETEN İZAHINI İSTEYENLERE MUHAVERE ŞEKLİNDE CEVAPTIR. başlıklı makalemizde nefsinmaddetenizahı hakkında bilgiler verilmektedir.