KASTAMONU LAHİKASINDAN DERS -3
Hulusi Bey: Düşmanlarımız bize rahmet okur mu efendiler?
Elcevap:
-: Okumaz.
Hulusi Bey: Okumaz. “Biz sizin düşmanınızız. Evinizi yıkmak için, ocağınızı söndürmek için geldik” derler mi? Demezler. Elbette bunlar perdeli gelecekler. İçimize girecekler, müstaid fikirleri bulacaklar. Bölünecek şeyleri orta yere atacaklar. Bizi parçaladıktan sonra kolay kolay yutacaklar. İşte İtalya yahu. Çizme’de ne oldu? Çizme’de dedi yer sallandı. Çizme’de (İtalya’nın lakabıdır) yer sallandı. Çizme’nin içi ne vaziyette? Halkı ne halde? Ne Katolik’tir ne Protestan’dır. Hiçbirisi. Dünyada ondan aşağı millet yoktur. Yani mezhepsizlik, meşrepsizlik bizzat ahlaki sükût derecesi İtalya’dadır. Ayıptır söylemesi epeycene evvel bir havadis duydum yahut gazetelerde okudum. Bir adam o da Fransız, haşa huzurdan kızıyla evlenmek istiyor. Gel buyur. Meşhurmuş bu zat, ne meşhur zat. Memleketleri dolaşıyor. En müsait kanunları müsait olan İtalya’yı buluyor, İtalya’ya geçiyor, orda o işi yapıyor. Artık İtalyan demek ne demektir anla. Ondan aşağısı da ona yakınıda işte Yunanistan’dır.
-: Bizimkiler de İtalyan Ceza Kanunu’nu tatbik ediyorlar Türkiye’de.
Hulusi Bey: Edenin boynu altında kalsın ben ne diyeyim. Buyur.
-: Evet, şimdi küre-i arzda herkes ya kalben, ya ruhen, ya aklen, ya bedenen gelen musibetten hissedardır, azab çekiyor, perişandır. Bilhâssa ehl-i dalalet ve ehl-i gaflet
Hulusi Bey: Galiba bu mektubu bitiremeyeceğiz. Çetin bir yerden açtınız yahu.
-: Çok isabetli oldu.
-: Allah razı olsun efendim tenvir olduk.
Hulusi Bey: Vallahi şeyde zurnada peşrev olmaz, ne çıkarsa bahtınıza. Ben elimden geldiği kadar size faideli olmak isterim. Cenab-ı Hak eğer lisanıma sizi tatmin edecek bir şey vermişse o sizin ihlasınızdan geliyor. İnşaallah faidelidir. Yoksa bir tasarım yok. Hem diyorum ki siyaset meselesi bu. Siyasetin vahim neticelerini Üstad bize anlatıyor. Öyle ise biz de Risale-i Nur’dan istifade etmek istiyoruz. Hem bu fikir hem de Risale-i Nur’dan manevi füyüzat’a mazhar olmak şeysi. Bir kalpte iki muhabbet yerleşmez. Varidat-ı ilahi kesilir, bittecrübe gördük. Şahsi vaziyetimiz böyle olmalı fakat ister istemez bazı şeylerin kutusunu açtım ama kusur varsa bana aittir. İyilik sizden, kötülük benden.
-: Estağfurullah
-: Evet, şimdi küre-i arzda herkes ya kalben, ya ruhen, ya aklen, ya bedenen gelen musibetten hissedardır, azab çekiyor, perişandır. Bilhâssa ehl-i dalalet ve ehl-i gaflet, rahmet-i umumiye-i İlahiyeden ve hikmet-i tâmme-i Sübhaniyeden habersiz olduğundan, nev’-i beşere rikkat-i cinsiye, alâkadarlık cihetiyle kendi eleminden başka nev’-i beşerin şimdiki elîm ve dehşetli elemleriyle dahi müteellim olup azab çekiyor. Çünki lüzumsuz ve malayani bir surette vazife-i hakikiyelerini ve elzem işlerini bırakıp âfâkî ve siyasî boğuşmalara ve kâinatın hâdisatına merak ile dinleyerek, karışarak ruhlarını sersem ve akıllarını geveze etmişler. Ve bilerek kendi zararına fiilen rıza göstermek cihetinde,
Hulusi Bey: Hele orayı, o tabirleri bir daha söyle.
-: Çünki lüzumsuz ve malayani bir surette vazife-i hakikiyelerini ve elzem işlerini bırakıp âfâkî ve siyasî boğuşmalara ve kâinatın hâdisatına merak ile dinleyerek, karışarak ruhlarını sersem ve akıllarını geveze etmişler.
-: Yani felsefeci olmuşlar demek efendim.
Hulusi Bey: Ruhlarını sersem, akıllarını geveze etmişler.
-: Propogandacı, iyi propogandacı olmuşlar.
-: Ruhlarını sersem ve akıllarını geveze etmişler. Ve bilerek kendi zararına fiilen rıza göstermek cihetinde, zarara razı olana şefkat edilmez manasındaki
اَلرَّاضِى بِالضَّرَرِ لاَ يُنْظَرُ لَهُ
kaide-i esasiyesiyle şefkat hakkını ve merhamet liyakatını kendilerinden selbetmişler.
Hulusi Bey:
اَلرَّاضِى بِالضَّرَرِ لاَ يُنْظَرُ لَهُ
Zarara razı olanın lehinde düşünülmez kaidesi.
-: Kaide-i esasiyesiyle şefkat hakkını ve merhamet liyakatını kendilerinden selbetmişler. Onlara acınmayacak ve şefkat edilmez. Ve lüzumsuz başlarına bela getirirler. Ben tahmin ediyorum ki: Bütün küre-i arzın bu yangınında ve fırtınalarında, selâmet-i kalbini ve istirahat-ı ruhunu muhafaza eden ve kurtaran, yalnız hakikî ehl-i iman ve ehl-i tevekkül ve rızadır. Bunların içinde de en ziyade kendini kurtaranlar, Risale-i Nur’un dairesine sadakatla girenlerdir.
Hulusi Bey: Risale-i Nur dairesine
-: Sadakatla girenlerdir. Çünki bunlar, Risale-i Nur’dan aldıkları iman-ı tahkikî derslerinin nuruyla ve gözüyle, herşeyde rahmet-i İlahiyenin izini, özünü, yüzünü görüp,
Hulusi Bey: Yani bu sözlerde ne bileyim işte ayet değil ama fakat ruha ne kadar siniyor ne kadar münasip şey. Kur’an’ın feyzinden gelip Türkçeleştirilmiş diyelim de kurtulalım. Feyiz kaynağı Kur’an. Evet.
-: Çünki bunlar, Risale-i Nur’dan aldıkları iman-ı tahkikî derslerinin nuruyla ve gözüyle, herşeyde rahmet-i İlahiyenin izini, özünü, yüzünü görüp, her şeyde kemal-i hikmetini, cemal-i adaletini müşahede ettiklerinden kemal-i teslimiyet ve rıza ile, rububiyet-i İlahiyenin icraatından olan musibetlere karşı teslimiyetle, gülerek karşılıyorlar, rıza gösteriyorlar. Ve merhamet-i İlahiyeden daha ileri şefkatlerini sürmüyorlar ki, elem ve azab çeksinler. İşte buna binaen, değil yalnız hayat-ı uhreviyenin, belki dünyadaki hayatın
Hulusi Bey: Burda, burda bir münasebet, bir şey söyleyeceğim. Şimdi celal içerisinde cemali, cemal içerisinde celali vardır Cenab-ı Hakk’ın. Celal tecellisi kahir tecellisidir. Kahir tecellisi içerisinde lütuf, cemal tecellisi içerisinde de kahir vardır. Hah şimdi çok iyilikler görmüş, dünya kendisine ahuşunu açmış vaziyette bir zatı tasavvur edelim. Bilmeden kendisini dünyanın şeyine atmış, kucağına atmış. Yani Hak’tan meşgul eden bir vaziyet. Artık hak şeysi yok. Karun gibi kendi iktidarına, kendi ilmine, kendi teşebbüsüne, kendi zekasına fevkalade itimat hali. Böyle bir zat birbirini müteakip gayet elim, tahammül edilemeyecek musibetlere uğrasa, etrafındakiler dalkavuklar ona küsecek, ciddi muhabbeti olanlar ona acıyacak. Fakat bir taraftan da diyecek ki kendisi yaptı. Biz zaten ona “Ya Rabbi bunu bu düştüğü vartadan kurtar” diye niyaz ediyorduk. Şimdi o musibetler dolayısıyla mesela güvendiği mal, güvendiği devlet adamı biraz daha başka türlü konuşalım, güvendiği iktidar, güvendiği şan-u şeref bunlar birer birer sukut ederse iyot gibi açıkta kaldı. O zaman öyle birine ihtiyaç hissedecek ki; bütün o musibetleri, musibetlerden gelen elemleri yaraları kolaylıkla tedavi edecek ancak kim olabilir?
-: Allah
Hulusi Bey: İşte Cenab-ı Hak ona kahretti, bu vaziyette fakat o kahrı içerisinde bir lütuf yaptı. Onu dünyadan çekti, ahirete yöneltti. Şeytanın ve şeytan tiynetlilerin desisesinden kurtardı, Hakk’ın rızasına yöneltti. Şu vaziyetteki bir insan ne olmuştur? Zahirde kahre uğramıştır. Hakikatte Cenab-ı Hak ona lütfetmiştir. Onu düştüğü vartadan halas etmiştir. Onun için şurada sarf edilen sözlerin şeysinden ne anlıyoruz? Bazı musibetler, e ne derler onun için? Bir musibet bin nasihatten evladır. Bin defa nasihat edersin yapmaz, fakat bir musibet onu muma çevirir. Onu ayetle şey edelim.
Estaizubillah
وَعَسٰٓى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۚ وَعَسٰٓى اَنْ تُحِبُّوا شَيْئًا وَهُوَ شَرٌّ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ۟
(Bakara:216)
İşte en bariz bir surette şu alemde tecelli eden celal ve cemal isimlerinin tecellisi, yani kahir ve lütuf meseleleridir. Cenab-ı Hakk’ın kahrı içerisinde lütfu, lütfu içerisinde kahrı da vardır. Zengin eder, fakat o zenginlik onu sefahate sürükler. Fakre düşürür bu kere onu huzur-u Rabba çıkarır, Fatiha-i şerife’ye kıyam ettirir. Allah ile meşgul olmayı biz zorlum oldu. Bunun çok misalleri vardır. Başka Avrupa memleketlerine gitmeye filan lüzum yok. Memleketimizde zengin olmuş azmış, fakre düşmüş muma dönmüşlerde, her yerde halka temas edilse diyecekler ki bu böyleydi şimdi böyle oldu, şu bilmem nereden para geçti eline şimdi şöyle oldu. Bunun her yerde numunelerini bulmak mümkündür.
-: Ve merhamet-i İlahiyeden daha ileri şefkatlerini sürmüyorlar ki, elem ve azab çeksinler. İşte buna binaen, değil yalnız hayat-ı uhreviyenin, belki dünyadaki hayatın dahi saadet ve lezzetini isteyenler, -hadsiz tecrübelerle- Risale-i Nur’un imanî ve Kur’anî derslerinde bulabilirler ve buluyorlar.
Bugünlerde iki hatıradan iki ihtar:
Birincisi: Bu şehirde Risale-i Nur’a intisab eden ihtiyare hanımlar sebat ettiklerini ve başkalar gibi sarsılmadıklarını düşündüm. Birden bu hadîs-i şerif ihtar edildi:
عَلَيْكُمْ بِدِينِ الْعَجَائِزِ
Yani: “Âhirzamanda, ihtiyare kadınların samimî dinlerine ve kuvvetli itikadlarına tâbi’ olunuz.”
Hulusi Bey: الْعَجَائِزِ yani onlardaki umumiyetle görülen acizler var ya odur. Yoksa acuze, acuze derler ya o başka. Acuze değil. Mesela ihtiyar kadınların bilhassa fesada sa’y edenlerine acuze, cadı, o değil. O acuze oluyor. Acaiz kadınlara mahsus bir aciz sureti var, umumidir. Demek ki ahir zamanda onların dini, hakikaten Müslüman, mümin kadınların salabet-i diniyeleri olanları, hem manen de çok çabuk terakki ediyorlar, manen de çok çabuk terakki ediyorlar. Onları perişan eden en ziyade o malum olan şeyler değil. En ziyade sebeb-i helakları yahut kazançlarını yere vermelerine sebep dedikodudur. Kadınların bir araya gelmesinde ortaya sürdükleri malayanidir. Onu bunu çekiştirmektir. Yani bu işle iştigal etmeyen bir kadın meclisi, eğer böyle bir kadın varsa artık, onlar bakıyorsun, onlar daha ziyade bir şeyi işitseler ruhları temiz. Bir tesbih işitseler, o tesbihe devam ediyorlar. Azimetle amel ediyorlar. Şu tesbihi bu akşam bin defa çekersen o bekliyor ki bişey olur. Ne olursa olsun, onun kafası o kadar çalışıyor. Onu çeker. Ümitle bir kalbinde şeysi var. İyiliği almak, kötülüğe meyletmemek şeysi onlarda daha fazla. Halbuki derler ki kadında dokuz nefis var, erkekte bir nefis var. E erkeklerin bu şeysi, aşırı cereyanlara kapılmaları nedendir? O bir tek nefsin hilesiyle oluyorlar. Kadınlarda dokuz nefis vardır. Fakat onlar Allah’ın rızasına çok ehemmiyet veriyorlar, cehennem azabından da şiddetle korkup çekiniyorlar. Yani Allah’ın lütfuna muhtaç olduklarını biliyorlar, kahrinden de titriyorlar. Hülasa kadınlar kendilerini eğer biraz çekseler, dedikoduya düşmeseler, kendi kanaat ve tecrübem çabuk terakki ederler, insan olurlar, hakikaten ahiret hemşireleri olurlar. Cenab-ı Hak ehl-i imanın bütün hanımlarına da böyle hayat-ı uhreviyeyi esas tutup, dini faidelere bağlı dedikodudan müçtenib, Allah’ın rızasına talip olanlardan eylesin.
-: Amin
-: Evet ihtiyare kadınlar fıtraten zaîfe ve hassase ve şefkatli olmalarından, herkesten ziyade dindeki teselli ve nura muhtaç olduğu gibi; herkesten ziyade fıtratlarında fedakârane şefkat cihetiyle, dinde bulduğu nihayetsiz şefkatperverane bir nur-u teselli ve iltifat-ı merhamet-i Rahman ve nokta-i istinad
Hulusi Bey: Sanki ben okumuş gibi, yani burda bak te’yiden mübarek Üstad aynı fikri söylüyor.
-: Ve iltifat-ı merhamet-i Rahman ve nokta-i istinad ve nokta-i istimdada ihtiyacı var. Tam sebat etmek, fıtratlarının muktezasıdır. Onun için, bu zamanda o hacatı tam yerine getiren Risale-i Nur, herşeyden ziyade onların ruhlarına hoş geliyor ve kalblerine yapışıyor.
İkincisi: Bugünlerde benim yanıma müteaddid ayrı ayrı zâtlar geldiler. Ben onları âhiret için zannettim. Halbukiya ticaret veya işlerinde bir kesad ve muvaffakıyetsizlik olduğundan, bize ve Risale-i Nur’a, muvaffakıyet için ve zarardan kurtulmak niyetiyle müracaat edip, dua ve istişare istediklerini anladım.
Ben bunlara ne edeyim ve ne diyeyim? diye tahattur ettim. Birden ihtar edildi: “Ne sen divane ol ve ne de onları divanelikte bırakıp divanece konuşma.
Hulusi Bey: Allah Allah
-: Birden ihtar edildi: “Ne sen divane ol ve ne de onları divanelikte bırakıp divanece konuşma. Çünki yılanlar zehirine karşı tiryak tedarikiyle ve onları kaçırmasıyla meşgul ve vazifedar bir tek adam, yılanlar içinde duran ve sineklerin ısırmasına maruz olan ve sinekleri kaçırmak için çok yardımcıları bulunan diğer bir adama, yılanların ısırmasını bırakıp ona, sinekler ısırmamasına yardım için koşan divanedir. Ve onu çağıran dahi divanedir. O sohbet dahi divanece bir konuşmaktır.” Evet,
-: Bir daha tekrar okuyayım.
-:“Ben bunlara ne edeyim ve ne diyeyim? diye tahattur ettim.
Hulusi Bey: Onlar yani ticareti için gelmişler.
-: Dünya işi
Hulusi Bey: Kazancımda kesatlık var ne edeyim? İşlerim yolunda gitmiyor ne yapayım? … bir siyasi maksatla gelmişler. Yahut ahiretleri için gelmişler. Evet
-: Birden ihtar edildi: “Ne sen divane ol ve ne de onları divanelikte bırakıp divanece konuşma. Çünki yılanlar zehirine karşı tiryak tedarikiyle ve onları kaçırmasıyla meşgul ve vazifedar bir tek adam, yılanlar içinde duran ve sineklerin ısırmasına maruz olan ve sinekleri kaçırmak için çok yardımcıları bulunan diğer bir adama, yılanların ısırmasını bırakıp ona, sinekler ısırmamasına yardım için koşan divanedir. Ve onu çağıran dahi divanedir. O sohbet dahi divanece bir konuşmaktır.” Evet, hadsiz hayat-ı uhreviyeye nisbeten muvakkat ve fâni kısacık hayat-ı dünyeviyenin zararları, sineklerin ısırması gibidir. Hayat-ı ebediyenin zararları, ona nisbeten yılanların ısırmasıdır.
Hulusi Bey: Bak mana buradan çıkıyor. Onlara ne yapayım, ne diyeyim. Yani sizi bir hayat-ı uhreviye bekliyor ki o ebedidir. Dünyevi musibetler zararlar, onlar da geçicidir ehemmiyetsizdir. Bunlar bir sinek gibi öteki bir yılan gibi sizin hayat-ı ebediyenizi mahvedecek vaziyette. Evet
-: Evet, hadsiz hayat-ı uhreviyeye nisbeten muvakkat ve fâni kısacık hayat-ı dünyeviyenin zararları, sineklerin ısırması gibidir. Hayat-ı ebediyenin zararları, ona nisbeten yılanların ısırmasıdır.
Hulusi Bey: Bitti mi?
سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَنَٓا اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَاۜ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ
سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَۚ وَسَلاَمٌ عَلَى الْمُرْسَل۪ينَۚ
وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Cenab-ı Hak ve Feyyaz-ı Mutlak Hazretleri okuduğumuz şu mübarek dersten hasıl olan sevap hürmetine, ehl-i imanın bütün hastalarına acil şifalar, dertlilerine devalar, yolcularına selametler, borçlularına borç eleminden kurtulmalar, sair çeşitli dünyevi musibetlere maruz ehl-i imana o musibetlerden kolaylıkla kurtulmalar nasib-u müyesser eylesin.
Amin
وَسَلاَمٌ عَلَى الْمُرْسَلينَ وَسَلاَمَةٌ عَلَى الْحَاضِرينَ اِلى يَوْمِ الدّينِ
٭وَالْحَمْدُلِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ اَلْفَاتِحَة مَعَ الصَّلَوَاةُ٭
PDF Dosyasını okumak için tıklayınız!
Bir önceki yazımız olan 24) KASTAMONU LAHİKASINDAN DERS -2 başlıklı makalemizde kastamonulahikası hakkında bilgiler verilmektedir.