
Hulusi Bey
28. MEKTUP 6.VE 7. MESELE DERS-2
Hulusi Bey: Evet.
-: İşte fahrden, küfrandan kurtulmak için demeli ki: “Evet ben güzelleştim, fakat güzellik libasındır ve dolayısıyla libası bana giydirenindir, benim değildir.”
İşte bunun gibi, ben de sesim yetişse, bütün Küre-i Arz’a bağırarak derim ki: Sözler güzeldirler, hakikattırlar; fakat benim değildirler, Kur’an-ı Kerim’in hakaikinden telemmu’ etmiş şualardır.
Hulusi Bey: İçeri buyur, içeri buyur.
وَ مَا مَدَحْتُ مُحَمَّدًا بِمَقَالَتِى ٭ وَ لَكِنْ مَدَحْتُ مَقَالَتِى بِمُحَمَّدٍ
düsturuyla derim ki:
وَ مَا مَدَحْتُ الْقُرْآنَ بِكَلِمَاتِى ٭ وَ لَكِنْ مَدَحْتُ كَلِمَاتِى بِالْقُرْآنِ
-:Yani: “Kur’anın hakaik-i i’cazını ben güzelleştiremedim, güzel gösteremedim; belki Kur’anın güzel hakikatları, benim tabiratlarımı da güzelleştirdi, ulvîleştirdi.” Madem böyledir; hakaik-i Kur’anın güzelliği namına, Sözler namındaki âyinelerinin güzelliklerini ve o âyinedarlığa terettüb eden inayat-ı İlahiyeyi izhar etmek, makbul bir tahdis-i nimettir.
-: Üstad bir yerde Risale-i Nur için Kur’anın bu asırda ki bir mucize-i maneviyesidir diyor. Maddi mucizeler bellidir mucize-i maneviye nasıl oluyor.
Hulusi Bey: Devam ediyor. Müstemir.
Yirmi beşinci sözün mevzuu nedir?
اَسْتَع۪يذُ بِااللّٰهِ٭ قُلْ لَئِنِ اجْتَمَعَتِ اْلاِنْسُ وَالْجِنُّ عَلٰٓى اَنْ يَاْتُوا بِمِثْلِ هٰذَا الْقُرْاٰنِ لاَ يَاْتُونَ بِمِثْلِه۪ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَه۪يرًا
Ayet olarak mevcud mu değişti mi?
-: Hayır.
Hulusi Bey: Öyle ise Kur’an cin ve insi muarazaya davet ediyor. En küçük bir ayetine hatta o kadar ileri gitmiş ki sizden hakikati manada aramıyoruz. Yalan dolanda olsun müfterayat olsun. Müftereyat da değil mi hafız? Müfterayat da olsa şu Kur’anın benzerini bir küçük ayet ve suresinin benzerini getirin. Bu dava devam ediyor. İşte onun nazirini getiremiyorlar. Şimdi o mucizevi o zaman işte belağat falan revaçta iken Cenab-ı Hak Kur’anı gönderdi hepsini susturdu. Hepinizin malumu olduğu üzere Kâbe’nin duvarlarına asılan kasidelerini altunla yazılmış kasidelerini indirtti onlara. Kur’anın belağatı o kadar ehemmiyetli idiki onlar dediler ki ayet olduktan sonra bizim bu kasidelerimizin Kâbe’nin duvarın da yeri yoktur. Kendileri indirdiler. Şimdi i’caz-ı manevisi diyor. O zaman, o zaman ki mucize idi. Hazır olan kâfirlere karşı bu kanaati verdirdi, kendi elleriyle Kâbe duvarına asılı muallekatlarını indirdiler. Şimdi böyle bir müşrikler yok ama imansızlar var. gübrede yetişen mantaklar var. Bunlara karşı elbette icaz-ı manevisi devam edecek. Kimin şüphesi varsa i’caz-ı manevisi demek olan Kur’andan tereşşuh eden, Kur’andan sızan o kataratın toplandığı şu satırlarda i’caz-i manevisini görürler evet zerre kadar insafı olan diyecek ki bu Allah kelamı değil. Fakat Allah kelamından geldiği gibi neydi çünkü biz Allah kelamını okuyoruz onda usandırmak yok. Bu eserlerde de usandırmak yok. Yani ne kadar tekrar edilse, hatta mesela bugün okuduk, yarın da okusak, öbür günde okusak, başında canım onu okumuştuk başka şey dersin amma sesin çıkarmadın başladı mı bir kere euzu besmele çekip Hazreti Muhammed (A.S.M.) üzerine Allahüme salli ala seyidine Muhammedin dedikten sonra başladın mı okumaya fesübhanallah sanki dünkü okunmuş eser değil, evvelsi ki gün okunan eser değil, yeni dinliyormuş gibi. Ama usanmamak şart, istifade etmek niyeti ile girmek şart, abdestli olmak lazım, o zaman haşa, haşa bu şeye yakışmayacak bir söz amma. Bir hatıra olarak söyleyeceğim ki cahilane bir söz sarf ettim bir zaman. Cahilane bir söz. Ne dedim biliyormusunuz? Babamdan (rahmetullahil-aleyh) konuşuyoruz. Dedim ki gâvurların kiliseleri de çok temiz. Güldü. Dedi evet. Gaz kokusundan girilmez. Anladınız mı? Yani çünkü hiç öyle şeye sıkıntıya gelmez o tarafa eğilir salıverir bu tarafa eğilir salıverir. O abdest yok ki bozula. Ya Evet cahilane bir sözün cevabını da burada söylüyorum ki size bir hatıra olsun. Yani çünkü biz bazı kiliseleri gördük bilhassa ilk defa şeyde Ortuda Ruslardan alındıktan sonra oraya ilk defa gidiyoruz biz orda bir altın yaldızlı kilise daha önce görmedim fakat o cazip vaziyeti bize bir kanaat vermiş ki bu heriflerin kiliseleri temiz. Yani zahiri böyle yaldızlı. Hâlbuki oraya girenlerin abdest kaygısı yok. Merhum Hacı Tevfik efendinin güzel bir sözü; “Şimdi her şeyi madde gözüyle görenler diyorlar ki; canım bu pis ayaklarla zahiren camilerin sergilerin üzerine basılıyor. Bunda nasıl mikrop olmaz. Elbette mikrop vardır. Öteki de diyor ki; ben bu anlımı nasıl o ayaklarla basılan yere koyayım. Öteki de öyle diyor. Ötekini de biliyorsun değil mi? Hâlbuki diyor haçan ilerlemiştir diyor. Gelsin baksınlar. Hangi camide mikrop yoktur demiyoruz, fakat zararlı bir mikrop bulurlarsa o zaman söylesinler. Zarar verecek bir mikrop orda bulamazlar. Kur’an okunuyor, tesbihat-ı nebeviye yapılıyor, namazların arkasında tesbihatlar okunuyor. Öyle bir yerde zarar verici mikrop olur mu? Zarar verenler asıl o hınzırlardır ha. Fakat Müslümanlarımızda bu kadar gemi ağzıya almış İslam’ın her şeysine hücum etmeye hazırlanmış olan müfrit insanları hesaba katmalı. Allah rızası için camiye girmek için temiz girmeliyiz temiz. Bugün senin ayağın çıplak gördüm de hatırıma geldi şimdi Şafii de çorapları çıkarıp namaz kılmak var. Çünkü dışarıda geziyor dışarının tozu toprağını şafii daha çok ihtimam eder temizliğe. İmam-ı Şafii hazretleri daha çok ihtimam etmiş. Üstad Hazretlerinin Barla ’da bulunduğu zamanda benin gördüm. İki çorabı vardı ayağında, iki çorabı vardı namaz kıldıracağı vakitte üsteki çorabı çıkarırdı bu surette mezheb-i Hanifi de imamlar için bir kayıt vardır onu da söyleyeyim. İmam çoraplı bulunması, bulunmaması. Hanifi Mezhebe göre imamlar tetkik ettirmişler “ labe’s” demiş. Yani bunun sorunu yok. Giyse de olur giymese de olur. Fakat bir yerde de diyor ki labe’s in terki evladır. labe’s tir ama be’s yoktur fakat terk edilse daha iyidir. Hem şimdi bu var geldik çorap meshe, yazdayız ha.
-: İmam çorabı giymese tenzihen mekruh gibi bir şey midir?
Hulusi Bey: Yok hiçbir şey yok. Hiçbir şey yok Labe’stir yani söz konusu değildir fakat labe’sin terki evladır. Ama altı böyle pineleşmiş, ter, kir yine o vaziyette ondan sonra mis gibide kokuyor la teşbih şimdi onunla geç oraya. Benim başıma bazen gelmiştir. Allah kimsenin başına vermeye. Önündeki adamın arkasında secde et, o kokuyu koklamak insanın nefesini kesiyor. Nefesin kesiliyor yani. Mahafazanallah Böyle ayağını, herkes kendi ayağını bilir ya. Burada yine bir şey hatırladım onu söyleyeyim; Ekseri İstanbul selatin camilerinde imamlara dikkat edilsin ayakları yaz kış mesh’lidir. Ekserisi niye? Ayakları kokuyor da ondan. Fakat mesleri giyerler, her vakitte de abdest alırlar onları da gözümden görmüşüm. Şimdi camiye giden Müslüman yeniden abdest almalı yeniden. Camiye gittiği zaman eğer pineli çorabı varsa anladın mı? Pineli yamalı ha ama öyle kirden mirden hatta saman pamuktan herşey toplamış ondan sonra gayet nefiste kokuyor bu çorabını geride papucunun yana bıraksın öyle gitsin ileriye. Camiye hürmet etsin bu insafsız zümrenin iğnemelerine mahal vermeyelim, sebebiyet vermeyelim. Çünkü onlar alışmışlar iğneleyecekler, bari biz sebebiyet vermeyelim.
Lügate bakılacak bir şey var mı? Lügate bakılacak bir şey yok şükür. İş anlaşıldı hadi.
-:Beşinci Sebeb: Çok zaman evvel bir ehl-i velayetten işittim ki; o zât, eski velilerin gaybî işaretlerinden istihraç etmiş ve kanaatı gelmiş ki: “Şark tarafından bir nur zuhur edecek, bid’alar zulümatını dağıtacak.” Ben, böyle bir nurun zuhuruna çok intizar ettim ve ediyorum. Fakat çiçekler baharda gelir. Öyle kudsî çiçeklere zemin hazır etmek lâzım gelir. Ve anladık ki, bu hizmetimizle o nuranî zâtlara zemin ihzar ediyoruz. Madem kendimize ait değil, elbette Sözler namındaki nurlara ait olan inayat-ı İlahiyeyi beyan etmekte medar-ı fahr ve gurur olamaz; belki medar-ı hamd ve şükür ve tahdis-i nimet olur.
Altıncı Sebeb: Sözler’in te’lifi vasıtasıyla Kur’ana hizmetimize bir mükâfat-ı âcile ve bir vasıta-i teşvik olan inayat-ı Rabbaniye, bir muvaffakıyettir. Muvaffakıyet ise, izhar edilir. Muvaffakıyetten geçse; olsa olsa bir ikram-ı İlahî olur. İkram-ı İlahî ise, izharı bir şükr-ü manevîdir. Ondan dahi geçse, olsa olsa hiç ihtiyarımız karışmadan bir keramet-i Kur’aniye olur. Biz mazhar olmuşuz. Bu nevi ihtiyarsız ve habersiz gelen bir kerametin izharı, zararsızdır. Eğer âdi keramatın fevkıne çıksa, o vakit olsa olsa Kur’anın i’caz-ı manevîsinin şu’leleri olur.
Hulusi Bey: Şu derste geçen “ve ma medehtu Muhammeden bi mekaleti” şeysini sırası geldiği için söylüyorum. Ben Muallim Cudi’nin o meşhur kasidesini Üstad’a gönderdiğim vakitte bunun üzerine böyle demişti.. Bir hakikatli şair “ ve ma medehtu Muhammeden bi mekaleti, ve lakin medehtu bi mekaleti bi Muhammedin” dediği gibi Muallim Cudi’nin kasidesi güzel. Bu yazı bu dersten evveldir. Bendeki yazı bu dersten evveldir. Onun için orda da o geçiyor. Muallim Cudi’nin kasidesi güzel fakat Kur’an’ın güzelliği onu güzelleştirmiş. Yoksa o Kur’an’ı güzelleştirmemiştir. Küçücük kalbinin ayinesinden, küçücük kalbinin ayinesinden, daire-i imanından tecelli eden, daire-i imanından tecelli eden o Şems-i hakaike karşı, o Şems-i hakaike karşı derece-i zihnine göre bir parça güzelliğini görmüş inşallah feyzine de mazhar olmuştur. Bir parça güzelliğini görmüş inşallah feyzine de mazhar olmuştur.
-: Bu Muallim Cudi’nin değil efendim, değil mi?
Hulusi Bey: Muallim Cudi’nin kasidesi hakkındaki takrizi.
-:Yani bu şiir Muallim Cudi’nin mi?
Hulusi Bey: Bu o değil Muallim Cudi’nin şeyi üzerine değil fakat burada geçtiği için bu yazıda onun
-: “ve ma medehtu Muhammeden bi mekaleti” Muallim Cudi’nin midir?.
Hulusi Bey: Yok. Bir hakikatli şair diyor.
-: Kaside-i Bürde den değil mi? Efendim!
Hulusi Bey: Bilmiyorum yoktur, görmemişim. Kaside-i Bürde okumuşum ama orda bir şey görmemişim belki gözümden kaçmış olabilir.
“ve ma medehtu Muhammeden bi mekaleti, ve lakin medehtu mekaleti bi Muhammedin”
وَمَا مَدَحْتُ مُحَمَّدًا بِمَقَالَتِى وَ لكِنْ مَدَحْتُ مَقَالَتِى بِمُحَمَّدٍ
dediği gibi Muallim Cudi’nin kasidesi güzel fakat Kur’an’ın güzelliği onu güzelleştirmiş yoksa o Kur’an’ı güzelleştirmemiş. Küçücük kalbinin ayinesinden daire-i imanından tecelli eden o Şems-i hakaike karşı derece-i zihnine göre bir parça güzelliğini görmüş, bir parça güzelliğini görmüş İnşaallah feyzine de mazhar olur.
-: Efendim! Orda söylediğinin manası:
Hulusi Bey: “ve ma medehtu Muhammeden bi mekaleti,” Yani o zat demiş ki; Muhammed (A.S.) benim şiirimi güzelleştirdi. Şeye methiye yazıyor da naat. Hz Peygamber hakkın da naat yazarlar şairler. O şeye yani benim şiirim Hz Muhammedi haşa güzelleştirmedi belki Muhammed (A.S.) ın bu kaside içerisinde bu naat içinde zikir edilişi benim yazımı güzelleştirdi.
Esselatu vesselamu aleyke ya resulallah Esselatu vesselamu aleyke ya habiballah Esselatu vesselamu aleyke ya seyyid-el evveline vel’ahirin
-: Altıncı Sebeb: Sözler’in te’lifi vasıtasıyla Kur’ana hizmetimize bir mükâfat-ı âcile ve bir vasıta-i teşvik olan inayat-ı Rabbaniye, bir muvaffakıyettir. Muvaffakıyet ise, izhar edilir. Muvaffakıyetten geçse; olsa olsa bir ikram-ı İlahî olur. İkram-ı İlahî ise, izharı bir şükr-ü manevîdir.
PDF Dosyasını okumak için tıklayınız!
Bir önceki yazımız olan 26) 28. MEKTUP 6.VE 7. MESELE DERS-1 başlıklı makalemizde 28.mektup hakkında bilgiler verilmektedir.