اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ
ALTI SUALE CEVAPTIR.
1) 29. Söz Onuncu Medardaki dört matbah, dört inkilabat-ı acibe ve dört süzgeçten süzülmek meselesi risalelerde yoktur. İbrahim Hakkı Hazretleri’nin Marifetnamesinden çıkardığım malumat hülasası şöyledir.
Menba-ı hayat olan kalp, yürek daima mideye, ciğere, dalağa, öd kesesine, akciğere ve böbreğe çeşitli hararet ve kuvvet vermektedir.
Midede olan kuvvet-i cazibe: Yenilen muhtelif şeyleri kendisine çeker.
Masike: Yani tutucu muhafaza edici kuvvet ve hazma yani, eritip vücuda yarayacak hale getiren pişiren kuvvettir.
Kuvve-i mümeyyize: pişmiş gıdanın kesifini latifinden uzaklaştıran kuvvettir.
Kuvve-i dafia: Ol kesifi mideden bağırsaklara def etmektedir. Yine o kesiften midede kalan latifi kebt yani karaciğer kendine çeker ve karaciğerdeki kuvve-i musavvire onu kan rengine boyar ve onun üzerinde zahir olan siyah kef yani siyah köpüğü, dalak kendine çekip tebdil eder. Ve onda kalan safra denilen sari kef-i öd kendine çekip tebdil eder. Onda olan balgamı dahi akciğer çekip nefesle boğaz yoluna def eder. Sonra bunlardan halis olan kan karaciğer içinde su ile karışık kalıp kıvam bulmadığından o suyu böbrek kendine çekip tebdil ediyor. Böbrekte kalan kesifi idrar olup mesane yoluna gitmektedir. Sonra ciğerde kalıp kıvama gelenden safi kan, kan damarları yoluyla bütün azaya vasıl olmaktadır.
Kuvve-i memniye: Azaya neşv-ü nema verip lahm ve şahme yani et ve iç yağına ondan kuvvet ve kudret hasıl olmaktadır. Sonra damarlar içinde kalan kandan kuvvet-i müvellide erkeklerde meni ve kadınlarda hem meni ve hem süt tevlid edip meni kilyeteyn ve insayeyne dolmaktadır ve süt uruk-u sedyine gelmektedir. Eğer dalağa bir illet erişip bu kandan o siyahlığı tefrik ve uzaklaştırmazsa o siyahlık ile karışık kalan kan beden azalarından ayrılıp ondan humma, cüzzam, cünun ve emsali sevdavi hastalıklar hasıl olur. Ve eğer öd kesesine bir illet hasıl olursa ve sarılığı kandan uzaklaştırmazsa o kandan istiska gibi safravi marazlar peyda olur.
Zübde: Asıl ve madde-i beden bir hak yani topraktır ki ol hak ibtida imbada gelip ya nan veya alef-i hayvan olur. Sonra ol nan ve alef-i hayvan insana gıda olup ondan erkek ve kadında meni suretini bulur ve sonra Rahm-i maderde nutfe ve alaka ve mudğa olup izam(kemik) ve asab ve damarlar ve lahm ve şahm ile dolmuştur. Sonra ya kadın veya erkek oldukta ruh bulup dünyaya gelip zuhura gelmiştir. Sonra ya yaşayarak kemalini bulmuş veya akıl-baliğ olmadan çocuk iken ölmüştür. Halbuki harekat-ı Eflak ve yıldızların şualarıyla toprak unsurunun bin cüz’ünden ancak bir cüz’ü nebat olur ve nebatın bin cüz’ünden bir cüz’ü ancak nan ve alef-i hayvan olur. Ve alef-i hayvanın binde biri ancak gıda-yı insan olur. Ve gıdanın bin cüz’ünden bir katre meni hasıl olur. Ve bin katre meniden ancak bir katresi rahme vasıl olur ve erhama düşen nutfelerden binde biri mütevellit olur ve bunca mütevellit olanın binde biri muammer olur. Ve bunca beka bulanın binde biri makam-ı akla baliğ olur ve nice bin akilin ancak biri mü’min olur ve nice bin mü’minin ancak biri alim olur ve nice bin alimin biri muhakkik olur. Ve nice bin muhakkikin ancak biri Arif-i Billah olur. Ve nice bin arifin ancak biri Vasıl-ı Kamil olur. Öyle ise harekât-ı eflak ve imtizac-ı anasırdan ve zuhur-u mevalid ve cem-i kainat-ı zevahirden murad ve maksudumuz ancak insan-ı kamilin vücud-u şerifi bulunmuştur. İnsan-ı kamilin maadası bilcümle ana tufeyl ve huddam ve tevabi kılınmıştır. Nitekim Ekmel-i Ben-i Adem Habib-i Ekrem (S.A.V.) Hazretlerinin şanında لَوْلاَكَ لَوْلاَكَ لَمَا خَلَقْتُ اْلاَفْلاَكَ denilmiştir. Mebde-i beden-i insan bu beyan ile ayan olmuştur. (ve külli şey’in yerci ila aslihi) hükmünce mead-ı beden dahi bundan zahir ve nümayan olmuştur.
2) Onyedinci Sözün ikinci makamında ki “Bela vereni buldunsa ata ender safa ender beladır bil……..” Yani: Bela ve musibet kendi kendine gelmez. Belki Allah tarafından gönderilirler. Allah da kullarına zerre kadar bile zulmetmez. O, bela ve musibetlerle kulunu gaflet uykusundan uyandırıyor. Günahlarına keffaret yapıyor. O halde bela ve musibet bir ihsan-ı İlahidir. Kederlenmeye değil, belki Rabbim beni taltif ediyor, bana merhamet ediyor deyip ma’nen mesrur olmak ve fazla incitirse O’ndan O’na şekva etmek lazımdır. Cüneydi Bağdadi Hazretlerinden bela nedir? Diye sormuşlar. “Bela: Belayı verenden gaflettir.” Afiyet nedir? Sualine de: “Kalbin bir lahza Allah ile karar kılmasıdır.” cevabını vermiştir.
3) Ondördüncü söz’ün birinci ayetinde: “Altı günde yerleri ve gökleri yarattık…” Bu ayetteki günler bin veya ellibin senelik Eyyam-ı Kur’aniye demektir. Şu halde ya altı bin senede veya üç yüz bin senede tedricen halkettik. Ömrü de o kadar olacaktır. İşaret buyrulmuştur. Bu husus derslerde geçer.
4) Yirmibeşinci Söz’deki Kur’anın tarifinde “Her ismin azamlık mertebesi…” Başka yerde izah edildiği gibi Mesela: Halık isminden senin Halıkın bütün insanların Halıkı, bütün mevcudat ve mükevvenatın Halıkı ta dünya ve ahiretin Halık-ı Zül Celaline kadar olan mertebeler Halık isminin azamlık mertebesidir. Diğer Esma-i İlahiye buna kıyas edilebilir.
5) Yirmiikinci Mektubun İkinci Mebhasının ikinci haşiyesinde yanlışlık vardır. Nimet-i İslamın Kitab-u Zekâtında her şeyden zekâtın nasıl verilmesi lazım geldiğini açıklamıştır. Her müslüman nisaba malik olduğuna göre senede bir defa çeşitli mallarından o açıklamaya göre ve bu meselede bilgisi olandan sorup öğrenerek zekât farizesini ifa etmelidir.
6) Yirmiikinci mektubun ikinci makamının sekizinci kelimesinin haşiyesinde İbrahim (A.S.)’ın Nemruda karşı “Benim Rabbim güneşi şarktan doğduruyor, sen de garbden getir” demesiyle umumi ihya ve imateye ve bu alemin harabiyle bütün canlıların ahiret alemine geçmesine ve dünyanın kaldırılıp ahiret aleminin getirilmesine sonsuz İlahi kudrete işaret edilmiştir.
El Baki El hubb-u fillah,
Muhibb-i Muhlisiniz, İbrahim Hulusi (R.A.)
Orjinalini indirmek için tıklayınız!
Bir önceki yazımız olan 26) VARİSLERİNİZ KİMLERDİR, SALAT-EN NARİYE NASIL OKUNUR, SORULARINA CEVAP başlıklı makalemizde varislerinizkimlerdir; salatennariyenasılokunur; hakkında bilgiler verilmektedir.