91) MUHTELİF SUALLERE VERİLEN CEVAPLARDIR

91) MUHTELİF SUALLERE VERİLEN CEVAPLARDIR

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Sual: Hasenatım, senin atâ’ndan, seyyiatım senin kaza’ndandır. Eğer atâ’n olmasa idi helâk olurdum. (İzahı)

Cevab: Ayet meali “İyiliği Allah’dan, kötülüğü nefsinden bil.” Seyyiatı da halkeden yine Allah’dır. Ama biz işlediğimiz için kulluk vazifesini kötüye kullanmış oluyoruz. Mesuliyeti biz çekeriz. Hayır’da şer’de Allah’ın halk ve takdiri iledir, böyle bilmektir.

Sual: “Cehennemin yakacağı, taşlar ve insanlardır” denilmektedir. Taşların ne günahı var?

Cevab: O ayetlerden biri Tahrim suresinin 6. ayetidir. O taşlara tefsirde kibrit taşları denilmiş. O taşlar yakmak için kullanılsın diye halk olunmuşlar. Taşlar suçlu olduklarından değil, o iş için halk ve tavzif olunduklarından hem yakıyorlar hem yanıyorlar. Ateşin nimet ciheti var. Mesela: Muhtaç olduğumuz yemek onunla pişirilir, ama eli ateşe sokmak zarar verir. Öyle ise ateş şer’dir, denilir mi?

Sual: 11. Söz’ün son kısmında “İşte senin hayatının mahiyeti…” denilmektedir. Biraz izah eder misiniz?

Cevab: Hayatımızın Esma-i İlahiyyeye ait garaibin fihristesi yani; âleme tecellide olan İlahi isimlerin bizdeki tecelliyatına fihristeyiz. Hastalığımızla Hâlık’ın Şafi isminin lüzumu ve ona o isimle müracaat lazım geldiğini ve açlığımızla O’nun Rahman yani; Rezzak ismine ihtiyacımızı hissetmekle fihriste olduğumuzu anlarız. Şuûn yani; ef’al ve sıfat-ı İlahiyyenin bir mikyası 6. suale verilen cevab buna da cevaptır.

Âlemlerin mizanı: Biz âlem-i dünyadayız. O âlem ise her an tebeddül, teğayyür ediyor. O âlemdeki hayatlılardan bir kısmı terhis ediliyor, bir kısmı tavzif ediliyor, diğer bir kısmı iş başı yapmış, çalışıyor. İdrakimiz âlemlere mizan oluyor, kâinatın haritası, coğrafi tabirdir. Vücudumuzu maddi bakımdan nehirlere benzeyen damarlar, azamızı istediğimiz şekilde hareket ettirmek için sinirler, göl ve deniz depo, dere ve benzer aksam ile bölümlere ayırması haritaya benzemekliğimiz demektir.

Kitab-ı kebirin fezlekesi demek: Âlem bir büyük kitab, insan da o büyük kitabı okuyacak, anlayacak istidatta halk olunmuş. Öyle ise insan kendisini okur, bilir ve tanırsa âlemleri ve âlemlerin Rabbini tanıyabilir. Kudretinin gizli definelerini açacak anahtarlar külçesi demek; Kur’anı anlamak Enbiya Aleyhisselam elleri ile beşere hediye edilen mucizelerle beşeri bu âlemde Halıkın gizli definelerini açmak için çalışmaya, aramaya gayret edip çeşitli san’atları öğrenmek için teşvik etmesine işarettir. Hem mevcudata serpilen ve evkata takılan kemâlatın bir ahsen-i takvimi demek; zaman, vakit geçtikçe mevcudat üzerindeki fen ve san’atın mütekâmil şekil almasını anlayan çok güzel bir yaratılışta olduğumuza dikkati çekiyor. Hayatın sureti kısmındaki tecelli-i Ehadiyete ve Samedaniyete ayinelik, demek hayatımız bir nehir gibi geçiyor. Her zaman tecellisi devam eden bir tek ilahla (teşbih) güneş gibi üzerimize feyzini, ziyasını veriyor. Hayatımız olan o nehir akışında bazen istikameti, cereyanı değiştirir. Mecra düz bir satıhta devam ederken sükût eder. Dar bir boğaza girer, kaygan bir araziye uğrar. 

Bizler her halimizde O Bir’in iradesinin nüfuzu altında olduğumuzu düşünmek, muhtaç olduğumuz her şeyi ancak O Samed verebilir, yetiştirebilir. İmanından ayrılmamakla ayineliğimizi yaparız.

El Baki El Hubb-u Fillah, Muhibb-i Muhlisiniz

İbrahim Hulusi

Orjinalini indirmek için tıklayınız!

Bir önceki yazımız olan 90) HUZUR U KALB İLE YAŞAMAK NASIL MÜMKÜN OLUR başlıklı makalemizde huzurukalbileyaşamak; huzurukalpileyaşamak hakkında bilgiler verilmektedir.