اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ
SUAL: İhtiyat ile tedbirin mana ve şümulleri?
CEVAP: Evvelen, Bu iki kelimenin lügat manalarını yazalım.
İHTİYAT: Tefekkür ve basiret ile amel etmek, ilerisini düşünmek demektir.
TEDBİR: Hayır ve şer, her şeyin sonunu düşünerek maksada ermek veya şerden korunmak için hazırlık yapmak demektir. Farkları bu manalardan siz çıkarabilirsiniz.
SANİYEN: Tedbir ile takdir hakkında da evvelce yazılmıştı. (hatırlamalısınız) Tedbiri terk demek, tedbirsiz ol demek değildir. Kaderin hükmü karşısında tedbirin faide vermeyeceğini, tedbiri yaparken hatırlamak demektir.
BİR MİSAL: Bir insan terli iken soğuk su içilirse hasta olunacağını bilir. Hatta başkalarına da terli iken sakın soğuk su içmeyiniz. İçerseniz hasta olursunuz der, kendisi de buna riayetkâr olur. Fakat aynı zat günün birinde bu bilgisine ve o öğüdüne aykırı olarak terli iken soğuk suyu içer, hasta da olur veya olabilir. Yani Kader-i İlahi ona neticeyi unutturdu tedbirini terk ettirdi.
Çünkü meşhurdur Kader hüküm edince göz kör olur.
İKİNCİ MİSAL: Bir adam hasta olmamak için gayet dikkatli, tedbirli hareket ettiği halde günün birinde hastalanır, doktor gelir muayene eder. Zatürriyye başlangıcı der. Bu teşhise göre tedaviye başlar. İşte hastalığa karşı tedbirli olmasına rağmen Kader hüküm ettiği için zahirde de sıhhatini maraza çevirecek bir hareketi bilemeden hastalığa yakalanabilir. Şu halde tedbiri terk demek; tedbirli ol fakat bu tedbirin, kaderin hüküm ve akıbetinden koruyamayacağını bil demektir.
SUAL: 17 Sözdeki o damlalar Nebiyy-i Peygamber olan Hakîm-i İlahinin Kelamullah içinde bulunan bir kelamının bir nevi tefsiridir. Hakîm-i İlahi tabirinden (ne anlıyorsunuz) murad nedir?
CEVAP: Evvela, Hakîm, lügat ta; Hikmetle muttasıf, mevcudatın hakaik ve dekaikine vakıf, merd-i âkil ve kâmil demektir. Evvelleri ekser-i hükema tıp fennine aşina olduklarından, Türkçe de tabip manasında Hakîm kullanılırdı. Hekim yazmak pek yanlıştır deniliyor.
SANİYEN: Hâkim-i İlahi, Halilullah olan Hazreti İbrahim Aleyhisselamdır ki ulü-l azm peygamberlerdendir. Hâkim-i İlahi olan İbrahim Aleyhisselamın Enam suresinin 76. Ayetindeki لاَ اُحِبُّ اْلآفِلِينَ demesi nücumperestlerin inanışlarını beyan ederek Mabud olan, mahbub olmak ve mahbub olan, daim olmak gerek, mademki yıldızlar muvakkat bir zaman parlayıp gündüzün gelmesi veya kaderi yolunda seyahat ederken görüş ufkundan çıkarak ufûl ediyor. Yani kayıp oluyor. Ben ufûl edeni sevmem. Yani bunlar bana Rab olamazlar öyle ise “Ey yıldızlara tapanlar! Nücumperestler, sizin mesleğiniz batıldır.”
Bu ayetten sonra Kamere tapanlarla, Güneşe tapanların da mesleklerinin batıl olduğunu bu itikatta olanların dalalet ve şirk ehli olduklarını beyanla Rabbim bana hidayet etmeseydi, bende dâllin den olurdum. Ben müşriklerden değilim dediği, Kelamullah’ta beyan buyuruluyor.
Sual: 32. Sözün 3. Mevkıfında ki enva-i kemalât vâhidiyette ve ehadiyette hâsıldır. O daire haricinde tevehhüm olunan kemalât, kemalât değildir. İzahı?
CEVAP: Vahidiyet; Allah’ın vesait ve esbap perdesi altındaki umumi kanun suretinde tasarrufatıdır. Yani Hâlık bir olduğu halde, vücuda gelen şeylerin esbab-ı vücutları var. Mesela analarla babaların, erkeklerle dişilerin içtimaından yavrular, toprak, su, hava ve hararetin içtimaından tohumlar ve çekirdeklerde müstaid oldukları hayat tezahürleri oluyor. İşte mümin bu esbab-ı vâhidiyette boğulmamak için kalbindeki telefonu ile ehadiyet yani; Allah’ın vasıtasız, esbabsız doğrudan doğruya hususi bir teveccüh ile tasarrufu olduğunu düşünerek namazında اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُۜ diyerek esbabı arkaya atıp Vâhdete teveccüh ediyor.
Tevhid bahsinde denildiği gibi Allah birdir. Başka şeylere müracaat edip yorulmam, arkalarından koşup zahmet çekmem, onlardan korkup titremem, her dert ve istediğimi Vâhid, Ehad, Rahman ve Rahim ve ilmi her şeyi muhit, kalbimden geçenleri de bilen Rabbıma teveccühle ondan ister, ona yalvarır ve ancak ona abd olurum diyor.
İşte vâhidiyet ve ehadiyet dairelerini böyle bilen ve inanan mü’min: Ahsen-i Takvimde bir abd-i kâmil ül ayar olup müstaid olduğu kemâlatta terakki eder. Bu daireler dışında kemâl yoktur ki kemâlat olabilsin. Bu kadar kâfidir. Allah anladığımız kadar ile amel etmeye cümlemizi muvaffak buyursun. Amin.
El Baki El Hubbu Filllah
Muhibbi Muhlisiniz
İbrahim Hulusi
Orjinal belgeyi indirmek için tıklayınız!
Bir önceki yazımız olan 36) RİSALE-İ NUR VE EHL-İ TARÎKAT başlıklı makalemizde risale-inurve ehl-itarikat hakkında bilgiler verilmektedir.