اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ
Sual 1: Katre risalesinde (Mesnevi-i Nuriyenin) “İnni lestü Maliki” ile dördüncü kelâmın arasındaki fark nedir ve ene bir kelime iken nasıl kelâm oluyor?
Cevap 1: Birinci kelâm ile insan kendisine mâlik değildir. Ancak mevhum mâlikiyeti var. Bununla Mâlik-i hakikinin sıfatlarını ve sıfatların bir derece mahiyet ve hududunu bileyim…
Dördüncü kelime doğrudan doğruya eneye bakar. Enenin iki yüzü var. Hem ene yalnız Allah’ın sıfatlarına değil, esma ve şuunatına da bakıyor. Tafsilat için 30. söz ene bahsine bakılsın.
Birinci kelâmda bir hüküm var. Dördüncü kelâmda, enenin insana ne için verildiğini bilmek ve tanımak var. Ene bir kelimedir. Yani; küçük manalı bir sözdür amma iki yüzü olduğu için kelâm yani; manalı söz yerinde kullanılmıştır.
Sual 2: İhlas risalesinin sonunda “Evet, eğer mesleğimiz şeyhlik olsa idi, makam bir olurdu veyahut mahdud makamlar bulunurdu.” cümlesinden murad nedir?
Cevab 2: Şeyhlik ile müridlik münasebeti düşünülsün; şeyh müridini tezkiye-i nefs yolu ile ve kalbini zikr-i İlahi ile işleterek fena fi-ş şeyh mertebesine ulaştırmak ister. Herkesin istidadı bir olmadığından mertebeler de yani; manevi terakkiler de ayrı olur. Nur talebesinde bir vücud haline gelmek, kardeşlerinin meziyetleriyle şâkirane iftihar etmek var. Yani; ne rekabet ve ne de gıpta vardır. İki şakird bu bakımdan ayrılırlar. Biri nefsini tercih eder, diğeri kardeşlerinden ayrı bir fikir taşımaz.
Sual 3: Sual: İktisada nasıl muvaffak olunur ve helal-haram, günah-sevab ne vasıta ile ayrılabilir ve hangi nur ile bilinebilir?
Cevab: İktisat Risalesindeki şükürsüzlüğün mizanı olan hırs, israf, hürmetsizlik ve helal-haram ayırmamaktan sakınmakla iktisada yani; kanaat, iktisat, rıza ve memnuniyete yani; şükre girmekle iktisada muvaffak olunur. Helal, haram, günah, sevab, şeriat yani; İman ve İslamiyet nuru ile bilinir. Tereddüt edilirse bilenlerden, yani din adamlarından sorulur.
Sual: Lem’aların Hayat bahsi sahife 310: “Hayat şu kainatın en ehemmiyetli gayesi, hem en büyük neticesi, hem en parlak nuru, hem en latif mayesi, hem gayet süzülmüş hülasası, hem en mükemmel meyvesi, hem en yüksek kemali, hem en güzel cemali, hem en güzel zineti, hem sırr-ı vahdeti, hem rabıta-ı ittihadı, hem kemalatın menşei, hem san’at ve mahiyetce en harika bir ziruhu, hem en küçük bir mahluku bir kainat hükmüne getiren mucizekar bir hakikatı.” Bunların izahı ve aralarındaki fark nedir?
Cevab: Hayat şu kâinatın en ehemmiyetli gayesi: Yani; Hayat demek, dirilik demektir. Dirilerin diriltilmesinden gaye Rablarını tanıyacak ve O’na kulluk edecek insan ve cin nev’inin yaratılmasıdır. Öyle ise biz insan olduğumuza göre hilkatimizin bu gayesine göre hareket edeceğiz.
En büyük neticesi: Bu âlemde ibadet ve itaatle Hâlikın rızasını tahsil etmek lütfuna layık olduğumuzu ispat etmektir. Aksi hal ebedi hüsrana sebeptir.
En parlak nuru: Yani; hayatı olmayan şeyin vücudu yoktur. Hayat her şeyi karanlıktan kurtarır, aydınlatır demektir.
En latif meyvesi: Kâinatın varlığına sebep, manevi, latif sıfat-ı İlahiyenin icabı demektir.
Gayet süzülmüş bir hülasası: Kâinat dikkatle süzülecek olsa yani; madde ve unsurlar çıkarılsa geriye yalnız hayat kalır demektir.
En mükemmel meyvesi: Kâinat meyveli bir ağaca benzetilirse o ağacın yaratılmasının en mükemmel meyvesi hayattır, demektir.
En yüksek kemâli: Kâinatı, yani; mümkinatı müstaid olduğu kemalâta ulaştıracak şey hayatının devamıyladır, demektir.
En güzel cemâli: Kâinatta görünen güzelliklerin sebebi ve o güzellikleri güzel yapan, onların hayata layık görülmeleridir.
En güzel zîneti: Kâinata masnuat olarak bakıldığına göre o masnu’ların süsleri, hayatlı olmalarından, öyle ise en güzel zîneti ve süs vesilesi hayattır, demektir.
Sırr-ı Vahdeti: Bütün hayatlıları hayata kavuşturan, onları sahipsizlikten kurtaran bir tek Muhyi olduğunu bildiren bir hakikattir.
Rabıta-i ittihadı: Kâinatın umumunu, şuurlulara hayat sıfatı ile birbirilerine bağlayan hayattır, demektir.
Kâinatın menşei: Kâinatın bidayet-i hilkatinde müstaid oldukları kemalâta menşeleridir, denir. Yani; hayata layık görülmeselerdi istidatları inkişaf etmeyecekti, demektir.
Sanat ve mahiyetçe en harika bir zîruhu: Yani şu musanna ve bedi kâinatın hüviyet-i hakikiyelerinin tezahür etmesi hayata mazhariyetleriyledir.
En küçük bir mahlûku bir kâinat hükmüne getiren mucizekâr bir hakikati: Zerrelerden şemse, arştan ferşe kadar her şeyin her bir zerresine Rab olmak, ancak o zerreleri hayat sıfatı ve Muhyi ismiyle var edip, terkip ve teşkil eden mucizekâr kudret-i İlahiye ye hayatları ile şehadet ediyorlar, demektir.
NOT: Hayat, Allah’ın en büyük nimetidir. Bu fani âlemde hayat nimetini verdiği bütün mahlûkatından Mün’im-i hakiki artık geri almaz. Fakat tavırdan tavıra değiştirir.
Karışık bir devre rastladığından, sünuhat olmadığından bu kadar yazılabildi.
El Baki El Hubb-u Fillah
Muhibbi Muhlisiniz
İbrahim Hulusi
Orjinalini indirmek için tıklayınız!
Bir önceki yazımız olan 42) İHLAS MEVZUU İLE ALAKALI SUALLERE VERİLEN CEVAPLARDIR! başlıklı makalemizde ihlasilealakalısualler ve ihlasileilgilisualler hakkında bilgiler verilmektedir.