Hulusi Bey; Sürsürü’de oturuyor bu, Şahaplı Şahaplı. Şahaplı (Baskil) Mehmet bir defa onu beraber götürdüm Üstad’ın yanına. Ondan çok memnun oldu. Dedi “Senin taburun getirmişçesine memnun oldum.” Onunla kürtçe konuştu, fakat ondan sonra yanına gedip Kürtçe söyleyenlere “Unutmuşum” diyormuş. “Unutmuşum ben Kürtçeyi unutmuşum.” İlk zamanda da “Manalar kalbe, lisan-ı maderzadem olan evvelen Kürtçe olarak geliyor, onu Arapça’ ya çeviriyorum, ondan sonra Türkçe’ ye çevirip öyle söylüyorum.” Fakat harıl, harıl söylüyor.
Şimdi ben söylüyorum; Benim hatıratımı böyle toplayacaksınız. Söylediğim zamanda bunları not edin lazım olur. Bunlar söylenmemiş değil. Diyorlar şu Üstad’la olan maceranı anlat. Bir şey tespit etmemişim ki bir söz sırası geliyor söylüyorum. İlk zamanda, biriside ilk sözlerinden biriside, ilk sözlerinden: “İşimizde tesadüf yoktur. Hep kader-i ilahinin sevki iledir.”
-Tevafuk mu?
Hulusi Bey; Kader-i ilahinin. Yine alışmışız konuşurken tabii mabii diyoruz. (Üstad) Kardeşim tabii deme, yumuşak yumuşak tabii demeye alışmış. Ne tabii! Sevk-i kaderle de sevk-i kaderle. Medine-i Münevvere de şeyle konuşuyorduk Ali Ulvi(Kurucu) ile, güya ben böyle söylüyorum yine konuşurken tabii diyorum. Bende kafama vurdum böyle. Fesübhanallah Üstad böyle dedi ben sanki onu yine hala muhafaza ediyormuşum tabii söylüyorum. Bu ne kadar itiyat. Medar-ı kelam oluyor.
Bir önceki yazımız olan 3)ÜSTAD'DAN SIDDIKIYET DERSİ başlıklı makalemizde manalarkalbe hakkında bilgiler verilmektedir.