
Hulusi Bey
19. MEKTUB (MU’CİZAT-I AHMEDİYE) DERS-1
اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ طِبِّ الْقُلُوبِ وَ دَوَٓائِهَا وَ عَافِيَةِ اْلاَبْدَانِ وَ شِفَٓائِهَا وَ نُورِ اْلاَبْصَارِ وَ ضِيَٓائِهَا وَ عَلٰٓى اٰلِه۪ وَ صَحْبِه۪ وَ سَلِّمْ
اَمِينَ
(13/03/1976 Cumartesi gece dersi)
-: Hangi ayet efendim, hangi ayet?
Hulusi Bey: لَعَمْرُكَ diye başlıyor. Cenab-ı Hak Hz. Muhammed (A.S.M) ömrüne, hayatına kasem ediyor. Yine Hakani(* İranlı şair) imdadıma yetişti. Unutmuştum, لَعَمْرُكَ hâlbuki satırın başı sahife başı
اَسْتَع۪يذُ بِااللّٰهِ٭لَعَمْرُكَ اِنَّهُمْ لَف۪ي سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ ٭ صَدَقَ اللّٰهُ العَظ۪يمُ٭
(Hicr:72)
Ya Muhammed senin hayatın hakkı içün Kavm-i lut kendi dalaletlerine mütehayyir ve sergerdan olmuşlardır. Öyle Kasem ki bu Hazreti Peygamberin (A.S.M) hayatı üzerine kasem ediyor Cenab-ı Hak.
لَعَمْرُكَ
Eee sultan-ı enbiya
لَوْلاٰكَ لَوْلاٰكَ لَمٰا خَلَقْتُ اْلاَفْلاٰكَ
Es Salatu Ve’s-Selamu Aleyke Ya Rasulallah!
Es Salatu Ve’s-Selamu Aleyke Ya Habiballah!
Es Salatu Ve’s-Selamu Aleyke Ya Seyyidel Evveline Vel Ahirin! Âmin
Hulusi Bey: Buyur.
-: 14. Sözün Zeyli olan zelzele bahsi okumuştuk.
Hulusi Bey: Yani mutlaka orayı değil nereyi isterseniz okuyun. Bir şey istifade edip gitmek. Çünkü herkesin kafasında bir şey olmuş. Keşke şu dersi de okusalar da diye.
-: Mucizat-ı Ahmediye efendim.
Hulusi Bey: Değil mi, Hacı Sabri’nin, Bedre’li Hacı Hoca Sabri.
Ondokuzuncu Mektub
-: Bu risale 300 den fazla mu’cizatı beyan eder.
Hulusi Bey: Yani onun isteği üzerine yazılmış. Öyle Üstad öyle işaret eder. Trafik kazasında şehid oldu.
-: Allah rahmet ede
Hulusi Bey: İlk defa trafik kazasında şehid olan Risale-i Nur talabesidir. Ve Üstad, ne bahtiyar insandır. Onun cenazesine geldi cenaze namazını kıldırdı. O bakımdan insan imreniyor. Çünkü herkese müyesser olacak şey değil. Geçen gün o tasavvufa ait bir küçük eser var, oraya baktım. Cenab-ı Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm, İmam-ı Rabbani hazretlerine, âlem-i manada geliyor, diyor ki; “Sen kimin cenaze namazını kılarsan, ben ona şefaat edeceğim.” İmam-ı Rabbani Hz. “Hiç kimseye vermediğim icazeti sana veriyorum.” Ne bahtiyar insanlar! Bak doğrudan doğruya Hazreti Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm, İmam-ı Rabbani Ahmed-i Faruki Radıyallahu anh. “Sen kimin cenaze namazını kılarsan, ben ona şefaat edeceğim.” Hacı Sabri zikre başladın galiba!
-: Hayır efendim. Daha gelmedi.
-: Bu risale, üçyüzden fazla mu’cizatı beyan eder. Risalet-i Ahmediye’nin (A.S.M.) mu’cizesini beyan ettiği gibi, kendisi de o mu’cizenin bir kerametidir. Üç-dört nev’ ile hârika olmuştur:
Birincisi: Nakil ve rivayet olmakla beraber, yüz sahifeden fazla olduğu halde, kitablara müracaat edilmeden, ezber olarak, dağ, bağ köşelerinde, üç-dört gün zarfında hergünde iki-üç saat çalışmak şartıyla mecmuu oniki saatte te’lif edilmesi, hârika bir vakıadır.
İkincisi: Bu risale, uzunluğu ile beraber ne yazması usanç verir ve ne de okuması halâvetini kaybeder. Tenbel ehl-i kalemi öyle bir şevk ve gayrete getirdi ki; bu sıkıntılı ve usançlı bir zamanda, bu civarda bir sene zarfında yetmiş adede yakın nüshalar yazıldığı, o mu’cize-i Risaletin bir kerameti olduğunu, muttali olanlara kanaat verdi.
Üçüncüsü: Acemi ve tevafuktan haberi yok ve bize de daha tevafuk tezahür etmeden evvel onun ve başka sekiz müstensihin birbirini görmeden yazdıkları nüshalarda; Lafz-ı Resul-i Ekrem (Aleyhissalâtü Vesselâm) kelimesi bütün risalede ve Lafz-ı Kur’an beşinci parçasında öyle bir tarzda tevafuk etmeleri göründü ki, zerre mikdar insafı olan tesadüfe vermez. Kim görmüşse kat’î hükmediyor ki; bu bir sırr-ı gaybîdir, mu’cize-i Ahmediye’nin (A.S.M.) bir kerametidir.
Şu risalenin başındaki esaslar çok mühimdirler. Hem şu risaledeki ehadîs, hemen umumen eimme-i hadisçe makbul ve sahih olmakla beraber, en kat’î hâdisat-ı risaleti beyan ediyorlar. O risalenin mezayasını söylemek lâzım gelse; o risale kadar bir eser yazmak lâzım geldiğinden, müştak olanları onu bir kere okumasına havale ediyoruz…
-: Orayı bir daha tekrar ediyor musun?
-: Şu risalenin başındaki esaslar çok mühimdirler. Hem şu risaledeki ehadîs, hemen umumen eimme-i hadisçe makbul ve sahih olmakla beraber, en kat’î hâdisat-ı risaleti beyan ediyorlar. O risalenin mezayasını söylemek lâzım gelse; o risale kadar bir eser yazmak lâzım geldiğinden, müştak olanları onu bir kere okumasına havale ediyoruz…
Said Nursî
İHTAR: Şu risalede çok ehadis-i şerife nakletmişim. Yanımda kütüb-ü hadisiye bulunmuyor. Yazdığım hadîslerin lafzında yanlışım varsa; ya tashih edilsin veyahud “hadis-i bilmana”dır denilsin. Çünki kavl-i racih odur ki: “Nakl-i hadis-i bilmana caizdir.” Yani: Hadîsin yalnız manasını alıp, lafzını kendi zikreder. Madem öyledir; lafzında yanlışım varsa, hadîs-i bilmana nazarıyla bakılsın.
Mu’cizat-ı Ahmediye (A.S.M.)
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
هُوَ الَّذِى اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَ كَفَى بِاللّٰهِ شَهِيدًا مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ
ilâ âhir…
(Risalet-i Ahmediye’ye (A.S.M.) dair Ondokuzuncu Söz’le Otuzbirinci Söz, nübüvvet-i Muhammediyeyi (A.S.M.) delail-i kat’iyye ile isbat ettiklerinden, isbat cihetini onlara havale edip, yalnız onlara bir tetimme olarak ondokuz nükteli işaretlerle, o büyük hakikatın bazı lem’alarını göstereceğiz:)
BİRİNCİ NÜKTELİ İŞARET: Şu kâinatın sahib ve mutasarrıfı elbette bilerek yapıyor ve hikmetle tasarruf ediyor ve her tarafı görerek tedvir ediyor ve her şey’i bilerek, görerek terbiye ediyor ve herşeyde görünen hikmetleri, gayeleri, faideleri irade ederek tedvir ediyor. Madem yapan bilir; elbette bilen konuşur. Madem konuşacak, elbette zîşuur ve zîfikir ve konuşmasını bilenlerle konuşacak. Madem zîfikirle konuşacak, elbette zîşuurun içinde en cem’iyetli ve şuuru küllî olan insan nev’i ile konuşacaktır. Madem insan nev’i ile konuşacak, elbette insanlar içinde kabil-i hitab ve mükemmel insan olanlarla konuşacak. Madem en mükemmel ve istidadı en yüksek ve ahlâkı ulvî ve nev’-i beşere mukteda olacak olanlarla konuşacaktır; elbette dost ve düşmanın ittifakıyla, en yüksek istidadda ve en âlî ahlâkta ve nev’-i beşerin humsu ona iktida etmiş ve nısf-ı Arz onun hükm-ü manevîsi altına girmiş ve istikbal onun getirdiği nurun ziyasıyla bin üçyüz sene ışıklanmış ve beşerin nuranî kısmı ve ehl-i imanı, mütemadiyen günde beş defa onunla tecdid-i biat edip, ona dua-yı rahmet ve saadet edip, ona medh ve muhabbet etmiş olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm ile konuşacak ve konuşmuş ve Resul yapacak ve yapmış ve sair nev’-i beşere rehber yapacak ve yapmıştır.
Hulusi Bey: O hepsi neyse bir tarafa ya hums- u arz, nısf-ı arz tabirleri geçti.
-: Hums-u beşer, nısf-ı arz.
Hulusi Bey: Hums-u beşer, nısf-ı arz, hums-u beşer,
-:İnsanların beşte biri. Müslümanların
Hulusu Bey: Yani insanların beşte biri İslamiyeti, getirdiği İslamiyet’i kabul etmiş. Sonra?
-: Nısf-ı arz. Arzın yarısı.
Hulusi Bey: Evet O ne etmiş?
-: O da Onun nuruyla
Hulusi Bey: Oradaki tabirin ehemmiyeti var?
-: Onun hükm-ü manevîsi altına girmiş.
Hulusi Bey: Hah hükm-ü manevîsi altına girmiş. Yani;
اَشْهَدُ اَنْ لآَاِلٰهَ اِلاَّ اللّٰهُ وَاَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَ رَسُولُهُ
dememiş amma hükm-ü manevisi altına girmiş. Yani O’nun getirdiği ahkâmın itikada taalluk eden cihetini değil, fakat işlemeye ait olan cihetini almış. Dünyaya ait. Daha doğrusu dünyaya ait işlerini İslamiyet’ten öğrenmişler onu almışlar. Evet, yani böyle bir sultan, sultan-ı levlak lema halaktül eflak.
-: Tekrar edeyim mi?
Hulusi Bey: O kısmı bir daha şey yapsan iyi olur..
-:Madem yapan bilir; elbette bilen konuşur. Madem konuşacak, elbette zîşuur ve zîfikir ve konuşmasını bilenlerle konuşacak.
Hulusi Bey: Delileri mi toplayıp onunla mı konuşacak? Akıllılarla konuşacak. Konuşmasını bilenlerle konuşacak.
-: Madem zîfikirle konuşacak, elbette zîşuurun içinde en cem’iyetli ve şuuru küllî olan insan nev’i ile konuşacaktır. Madem insan nev’i ile konuşacak, elbette insanlar içinde kabil-i hitab ve mükemmel insan olanlarla konuşacak. Madem en mükemmel ve istidadı en yüksek ve ahlâkı ulvî ve nev’-i beşere mukteda olacak olanlarla konuşacaktır; elbette dost ve düşmanın ittifakıyla, en yüksek istidadda ve en âlî ahlâkta ve nev’-i beşerin humsu ona iktida etmiş ve nısf-ı Arz onun hükm-ü manevîsi altına girmiş ve istikbal onun getirdiği nurun ziyasıyla bin üçyüz sene ışıklanmış ve beşerin nuranî kısmı ve ehl-i imanı, mütemadiyen günde beş defa onunla tecdid-i biat edip, ona dua-yı rahmet ve saadet edip, ona medh ve muhabbet etmiş olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm ile konuşacak ve konuşmuş ve Resul yapacak ve yapmış ve sair nev’-i beşere rehber yapacak ve yapmıştır.
İKİNCİ NÜKTELİ İŞARET: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm iddia-yı nübüvvet etmiş.
Hulusi Bey: Yani ne demiş?
-: Ben peygamberim.
Hulusi Bey: Ben Peygamberim ama yani Allah tarafından bize resul olarak peygamber olarak gönderilmişim.
-: Kur’an-ı Azîmüşşan gibi bir fermanı göstermiş.
Hulusi Bey: Yani delilim de Kur’an-ı Azîmüşşandır. O zaman bu davaya başladığı zaman Kur’an’ın hepsi nazil olmuş muydu?
-: Hayır
Hulusi Bey: Fakat olsun. Mademki Kur’andan bir kısmı nazil olmuş. Ona nazire getirememişler. Onu duyar duymaz en kıymetli ve Kâbe’nin duvarına astıkları muallakat-ı seb’a denilen kasidelerini, kendi elleriyle Kâbe’nin duvarından aşağı indirmişler. Daha artık bunların buraya çıkmaya hakkı yoktur. Evet.
-: Kur’an-ı Azîmüşşan gibi bir fermanı göstermiş ve ehl-i tahkikin yanında bine kadar mu’cizat-ı bahireyi göstermiştir. O mu’cizat, heyet-i mecmuasıyla, dava-yı nübüvvetin vukuu kadar vücudları kat’îdir.
O mu’cizat, heyet-i mecmuasıyla, dava-yı nübüvvetin vukuu kadar vücudları kat’îdir.
Hulusi Bey: Dava-yı nübüvvetin vukuu kadar, yani bunları böyle şey yapsak peygamber, peygamberlik davasında bulunduğu, vaki olmuştur denilse. Olmazsa bunlar meydana çıkmayacaktı. Demek ki bir Zat “Ben, Allah’ın resulüyüm, size Allah’ı tanıttırmak için geldim. Emirlerini bildirmek için geldim” demiş. Öyle bir mesele olmuş. Ama kime karşı? Allah diye, putları doldurmuşlar Kâbe’ye, en irisine hubel-i ala, her birisine bir çeşit ad. Onlara adaklar yaparlar, onların karşısına kimbilir dombalak kılarlar, neler neler ederler. Hacı Ağa yat! Yatma zamanı geldi. Evet.
-: Kur’an-ı Hakîm’in çok yerlerinde en muannid kâfirlerden naklettiği sihir isnad etmeleri gösteriyor ki; o muannid kâfirler dahi mu’cizatın vücudlarını ve vukularını inkâr edemiyorlar. Yalnız, kendilerini aldatmak veya etba’larını kandırmak için, -hâşâ- sihir demişler.
Hulusi Bey: Yalnız ne diyorlar? Sihirdir diyorlar.
-:Yalnız, kendilerini aldatmak veya etba’larını kandırmak için, -hâşâ- sihir demişler.
Hulusi Bey: Neler demişler, ne haltlar etmişler.
-: Evet, mu’cizat-ı Ahmediye’nin (A.S.M.) yüz tevatür kuvvetinde bir kat’iyyeti vardır.
Hulusi Bey: Peki o zamankiler demiş. Ya şu asrımızdakiler kendileri Müslüman geçindikleri halde, e bunlar ne herze yemişler. Bir tanesi çıkmıştı, o bir eser de yazmıştı. Ben o eserini görmedim. “Zulmetten nura” ondan sonra da yazılarını okuduk. Bu asırda da hala o davadan mı uğraşacağız? Onun zamanı geçmiştir diyecekler hep. Allah Allah! Nasıl o inançtan, bu küfre bu dalalete nasıl giriyor. Allah muhafaza etsin. Hacı Said Ağa ahiretten ne haber? Bu günlerde sevkiyat var mı yok mu?
-: İlgilenmiyor.
Hulusi Bey: İlgilenmiyor?
Yavaş yavaş o salavat-ı şerifeyi okuyalım. Benim sesim çıkmıyor. Ala resulina salavat.
اَزْ دَمِ صُبْحِ اَزَلْ تَا بَقِيَامِ عَرَصَاتْ بَرْ سَرُو پَاىِ دِلاَرَاىِ مُحَمَّدْ صَلَوَاتِ
اَلْفُ اَلْفِ صَلاَةٍ وَ اَلْفُ اَلْفِ سَلاَمٍ عَلَيْكَ يَا رَسُولَ اللّٰهِ
٭ ٭ ٭
شِكَنَدْ ت۪يغِ زَبَانَمْ هَمَدَمْ شَاخِ نَبَاتْ بَادِ بَرْ قَامَتِ رَعْنَاىِ مُحَمَّدْ صَلَوَاتْ
اَلْفُ اَلْفِ صَلاَةٍ وَ اَلْفُ اَلْفِ سَلاَمٍ عَلَيْكَ يَا حَب۪يبَ اللّٰهِ
٭ ٭ ٭
فَرْضُ عَيْنَسْتْ م۪ى بَگُويَمْ تَا وَقْتِ مَمَاتْ دَمْبَدَمْ بَرْ گُلِ رُخْسَارِ مُحَمَّدْ صَلَوَاتْ
اَلْفُ اَلْفِ صَلاَةٍ وَ اَلْفُ اَلْفِ سَلاَمٍ عَلَيْكَ يَٓا اَم۪ينَ وَحْىِ اللّٰهِ
٭ ٭ ٭
اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَٓى اٰلِه۪ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ بِعَدَدِ اَوْرَاقِ اْلاَشْجَارِ وَ اَمْوَاجِ الْبِحَارِ وَ قَطَرَاتِ اْلاَمْطَارِاَشْهَدُ اَنْ لآَ اِلٰهَ اِلاَّ اللّٰهُ وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ تَعَالٰى عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ
صَلِّ يَا رَبِّ وَ سَلِّمْ عَلٰى حَب۪يبِكَ مُحَمَّدٍ وَ عَلٰى جَم۪يعِ اْلاَنْبِيَٓاءِ وَ الْمُرْسَل۪ينَ
وَ اٰلِ كُلٍّ وَ اَصْحَابِه۪ كُلٍّ اَجْمَع۪ينَ وَحْشُرنَا مَعَهُمْ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ. اَلْفَاتِحَا
PDF Dosyasını İndirmek İçin Tıklayınız.
Bir önceki yazımız olan 50) 30.SÖZ 1. MAKSAT-ENE BAHSİ İLE ALAKALI MEVZULAR DERS 2 başlıklı makalemizde mesnevi-i nuriye hakkında bilgiler verilmektedir.