56) TABİAT RİSALESİ İLE ALAKALI İZAHLAR

56) TABİAT RİSALESİ İLE ALAKALI İZAHLAR

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Gayretli ve dikkatli âhiret kardeşim!

  1. Mektubunuza geç cevap verdiğim için kusura bakmamanızı rica ederim. Dikkatinizi, merakınızı ve anlayışınızı da takdirle sizi tebrik ederim.
  2. Tabiat risalesinden aldığınız ve mektubunuzda başa geçirdiğiniz “Kadir-i Mutlak’ın iki tarzda hem ibda’ ve hem inşa suretinde icadı var. Varı yok etmek ve yoğu var etmek; en kolay, en sühuletli, belki daimi, umumî bir kanundur. Bir baharda üç yüz bin enva’-ı zihayat mahlûkatın şekillerini, sıfatlarını belki zerratlarından başka bütün keyfiyat ve ahvallerini hiçten var eden bir kudrete karşı, “yoğu var edemez!” diyen adam, yok olmalı!..” Tarzındaki tehditkâr beyanı, okuduklarınızı anlamakta daima rehber tutmanız faideli olur kanaatındayım.
  3. Madde ve unsurları teşkil eden zerreler daima tebeddül, tahavvül ve teceddüt etmektedir. Mesela, bir insanın rızık olarak midesine giren gıdai maddeler, mide fabrikasında istihaleye tabi tutuluyor. Zerrelere ayrılıyor ve hizmet nöbetlerini bitirdiklerinden dolayı, yerlerini yeni vazifelilere devre hazırlanan zerrelerin yerlerine gayet intizamlı, nizamlı ve mizanlı bir tarzda sevk olunuyorlar. Lüzumsuz kısmı yolu ile bedenden dışarı çıkarılıyor.
  4. Kur’an’da Bakara suresinin 117. ve En’am suresinin 101. ayetlerinde semavat ve arzın Bedi’ bir surette Allah tarafından halk ve icad edildikleri açıkça bildiriliyor.
  5. Nebe’ (Amme) suresinin 8. ayetinde “Sizi neslen çoğalmanız için erkek ve dişi olarak halk ettik” buyurulması inşa bakımından icada böyle bir vesile yaptık. İçtimai bir kanun koyduk demektir. Âdem Aleyhisselamı anasız, babasız halk ettiği gibi her hayatlı mahlûkun âdem ve havvalarını da ibdai surette ancak Allah halk ve icad etmiştir.
  6. Hâlıkımız topraktan, sudan, sesten, ziyadan, elektrikten, havadan ve esir maddesinden de mütemadiyen ibda’ suretinde icatlar yapmaktadır. Gülün kokusunda, elmanın renginde esas olan madde değil manadır. Birinci maddede geçen keyfiyat ve ahvaller arasına girer. Mana, letaif nev’indendir. Dildeki zâika denilen, lezzetleri ayırt eden cihaz ile burundaki, kokuları seçebilen cihazın yerleri ve vücutları madde dışı hislerdir. Bunlar gibi zahiri, batini duygular ruh, kalp, sır, hafi ve ahfâ gibi âlem-i emirden olan letaif, madde ve cisim değildirler. Vücudları kat’idir. Fakat mahiyetleri meçhuldür, bunlar cesetlere izn-i ilahi ile giydirilirler. Sani-i Hakiki’nin insanı hayrette bırakan hikmetli bir damgası da insanları yekdiğerinden ayırt ettiren yüzlerindeki damgadır. Bunlar da letaif gibi maddeye ve anasıra havale edilemezler.

Çekirdeği ve tohumu, ağaca ve çiçeğe inşa’ vesilesi olacak istidatta halk buyurmuş, unsurları bu maksada vesile yapmayı kader programına koymuş ise o istidatlar inkişaf edebilirler. Unsurlara ve zerrelere Halikın kudretinin perdesi, kaderinin noktalar halinde harf ve satırları yazdırılan ameleleri gözü ile bakılmalıdır. Çekirdeklerin ve tohumların istidatlarının inkişafına irade-i İlahiye çıkmazsa unsurları, zerreleri hizmete sevk edecek hiçbir kuvvet ve kudret yoktur.

Muhitinizde müdekkik zevat vardır. Onlarla da temas ve müzakerelerde bulunulması faideli olur. Tahkik-i imana ait mesainizde de muvaffakiyetler dilerim.

El Baki El hubbi Fillah

Hayır duaya muhtaç, ihtiyar kardeşiniz.

Hulusi Yahyagil

(İmza)

Orjinalini indirmek için tıklayınız!

Bir önceki yazımız olan 55) FIKIH VE KADERLE ALAKALI BAZI MÜHİM SUALLERE VERİLEN CEVAPLARDIR. başlıklı makalemizde cüz'iihtiyari, fıkıh ve kader hakkında bilgiler verilmektedir.