62) HULUSİ BEY’İN KENDİ SESİNDEN MEVLİD-İ ŞERİF VE DUA

 

 

ADAD

Hulusi Bey

HULUSİ BEY’İN KENDİ SESİNDEN MEVLİD-İ ŞERİF VE DUA

 Hulusi Bey:

BENLERLİZÂDE AHMED TALAT EFENDİ MEVLİDİNDEN ÇIKARILMIŞ!

(Alâ resulüne selavat; (Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammed.)

Mekke’dir nûr-ı saadet lânesi,

Anda doğdu âşıkın canânesi.

Ya nice etmez, tavaf-ı pervanesi,

Oldu beytullah, velâdet hanesi.

Âmine Hatun, Muhammed(s.a.v) anesi,

Ol sadefden doğdu, ol dürr dânesi.

Hem kıyâs olmaz, bu hâss ü âmile,

Adet-i nisvanda, olmaz kâmile.

Zahiren bulmuşdu, o gülfamile,

Sırr-ı hak etti, zuhur bu nâm ile

Çünki Abdullah’dan oldu hamile,

Vakt erişdi, hafte vü eyyamile.

Tutdu afâkı, sadâ-yı huru in,

Arşdan âlî, dediler ol zemîn.

Bu sözün fehmindedir, hep ârifîn,

Ol cihâna lem’a verdi nûr-ı din.

Hem Muhammed gelmesi oldu yakin,

Çok alâmetler belürdü gelmedin.

Müttefiktir, ulemâ epeycesi,

Böyle tahkik, etdiler haylîcesi.

Hep seçildi, sözlerin iyicesi,

İhtilâfın oldu, bu neticesi.

Ol Rebiul’evvel âyın nicesi

Onikinci gîce isneyn gîcesi.

Ol gece ki doğdu ol hayrül beşer

Anesi anda neler gördü neler.

Küfrün oldu, hep harâp kâşânesi

Hem dahî, Nûş-i revân’ın hânesi.

Söndü âteş-gedeler efsânesi

Çünki doğru âlemin bir tanesi.

Dedi, gördüm ol Habîbin ânesi;

Menba’-i nûr olduğun gördü ayân,

Kaldı nûr içre ve hayretde civan.

Arş-i kürsî vü kalem şöyle hemân,

Gözümün önünde dedi bîgümân.

Berk urup çıktı evimden nâgehân,

Göklere dek nûr ile doldu cihan.

Âsuman yüzler sürüp etdi dilek,

Medhini ta’rîfe geldi nüh felek.

Hadimi oldu, melâik etme şek,

Cebrail tutdu, kanadın arşe dek.

Hem hevâ üzre döşendi bir döşek,

Âdı sündüs, döşeyen ânı melek.

Arz îdemem böyle zevki her ere,

Söylerim esrarı ben âşikare.

Arife hâil değil dâğ u dere,

Bak ne gördü dîdeler birden bire.

Üç âlem dahi dikildi üç yere,

Her birisin edeyim, nerden nere.

Vaktıdır fahr-ı risalet gelmenin,

Ba’sîde halk-ı cihâna olmanın.

Matla-ı nur olması da Mekke’nin,

İşte mana-yı nişân dinlemenin.

Mağrib-i maşrıkda ikisi anın,

Biri damında dikildi Kabe’nin.

İstedim dildeki hayret gitmeği,

Şeş cihadı, yek nazarda görmeği.

Ta ki bu gördüğüm bilinmeyi,

Mefhar-ı âlemle ben fahr etmeği.

Bildim anlardan ki ol halkın beği,

Kim yakin oldu cihâna gelmeği.

Âfitab’da yok bu tavr-ı inkişâf,

Hep sükûnet üzre itmezlerdi lâf.

Servi boylu kızlar idî bîhilâf,

İntizamda yok idi hiç inhirâf.

İndiler gökden melekler saf saf,

Ka’be gibi kıldılar beytim tavaf.

Bir-şifâ idi refikam ey cihan,

Yok idi hânemde başka ins ü cân.

Put hanelerdir gördü bî-gümân,

Hâdim-i hâs olmak içündü hemân.

Yarılup divar çıkdı nâgehân,

Üç bile huri bana oldu ayân.

Bir zaman karşımda şöyle durdular,

Birbiriyle hayli dem konuşdular.

Bilemem ki bana neler sordular,

Hayret ender hayretimi gördüler.

Çevre yanıma gelüb oturdular,

Mustafa’yı birbirine muştular.

Dediler cümle melâik indi bil,

Bak kapu önünde bekler Cebrâil.

Hep biheşt enhârı oldu selsebîl,

Âli oldu bâ-husûs nesl-i Halil.

Bu senin oğlun gibi kadr-i cemîl,

Bir anaya vermemişdir ol celîl.

Biz ki âciz bendeyiz vahşet neden,

Şekl-i Hoş endâm ile gelmiş iken.

Hâlikıdır dü cihânın gönderen,

Gerçi zahire de biziz neşr eyleyen.

Ulu devlet buldun ey dildâre sen,

Doğiserdir senden ol hulk-i hasen.

Enbiyâ-ü asfıyânın cânıdır,

Dergehinde hadim olmak şânıdır.

İns ü cinin hâsılı cananıdır,

Halk-ı kevneyn cümle bendegânıdır.

Bu gelen ilm-i ledün-ı sultanîdir,

Bu gelen tevhîd-i irfan-ı kânîdir.

Bu gelen aşkına devreyler felek,

Yüzüne müştaktır ins ü melek.

Bu gece ol gecedir ki ol şerif,

Nur ile eyler ki âlemleri latif.

Bu gece ol dünyayı Cennet kılar,

Bu gece eşyayı rahmet kılar.

Bu gece şadan olur erba-ı din,

Bu geceye can verir ashab-ı din.

Rahmetil âlemindir Mustafa,

Hem şefiel müznibindir Mustafa.

Kalpgahım nûrla tezhîb eldiler,

Hatırı viranı tatyib etdiler.

Bu husûsda medh ü tavsîh etdiler,

Hayli söz-i şevkle terkîb etdiler.

Vasfını bu resme tertîb etdiler,

Ol mübârek nûru tergîb etdiler.

Mihr ü mâhın pertevinde yok devam,

Her birinin zulmeti var ve’s-selâm.

Doğmasın Hurşid, doğsun ol hemân,

Tan yeri ağardığın gördükde tam.

Amine eydir çu vakt oldu temam,

Kim vücûda gele o hayrü’l-enâm.

Âteş-i aşkın gönülde şiddeti,

Bir taraftan yavrumun da firkati.

Anladılar bendeki bu haleti,

Görmedim âlemde böyle hürmeti.

Susadım gayet hararetden kati,

Sundular bir câm dolusu şerbeti.

Bilemem sâkîsi ne mahlûk idi,

Hûb idi bir dilber-i maşûk idi.

Hem harîkü’l-âdeler pek çok idi,

Bâ-husâs ol-dem gönül mahrûk idi.

Kardan ak idi ve hem soğuk idi,

Lezzeti dahi, şekerde yok idi

Gitmedi, hala damağımdan o zevk,

Neşesinden oldu hasıl-ı dilde şevk.

Ta derunumdan benim urdukça berk,

Doğmadan ol doğdu sandım şems-i şark.

İçdim anı oldu cismim nûra gark,

İdemezdim kendimi nurdan fark.

Kalkdı gözüm perdesi ol dem ayân,

Oldu birdenbire bir başka cihan.

Her taraftan çağrışurlar kudsiyyan,

Kalmadı havfu telâşını ol zaman.

Geldi bir ak kuş kanadıyla revân,

Arkamı sıvadı kuvvetle hemân.

İşte geldi rahmeten li’l-âlemîn,

Doğdu ol saatde ol sultân-ı dîn.

Nûra gark oldu semavât u zemîn,

Nûr-ı çeşm-i enbiyâ-yı mürselîn.

Salavatullahu aleyhim ecmaîn.

 

وَاللّٰهُ اَكْبَرُ اَللَّهُ اَكْبَرُ وَلِلّٰهِ الْحَمْدُ ٭  اَللّٰهُ اَكْبَرُ اَللّٰهُ اَكْبَرُ لآَ اِلٰهَ اِلاَّاللّّٰهُ

وَاللّٰهُ اَكْبَرُ اَللَّهُ اَكْبَرُ وَلِلّٰهِ الْحَمْدُ ٭  اَللّٰهُ اَكْبَرُ اَللّٰهُ اَكْبَرُ لآَ اِلٰهَ اِلاَّاللّّٰهُ

وَاللّٰهُ اَكْبَرُ اَللَّهُ اَكْبَرُ وَلِلّٰهِ الْحَمْدُ ٭  اَللّٰهُ اَكْبَرُ اَللّٰهُ اَكْبَرُ لآَ اِلٰهَ اِلاَّاللّّٰهُ

Essalatü vessalamu aleyke ya Rasulallah,

Essalatü vessalamu aleyke ya Habiballah,

Essalatü vesselamu aleyke ya seyyidel evveline vel ahirin.

اَزْ دَمِ صُبْحِ اَزَلْ تَا بَقِيَامِ عَرَصَاتْبَرْ سَرُو پَاىِ دِلاَرَاىِ مُحَمَّدْ صَلَوَاتِ

اَلْفُ اَلْفِ صَلاَةٍ وَ اَلْفُ اَلْفِ سَلاَمٍ عَلَيْكَ يَا رَسُولَ اللّٰهِ

 ٭ ٭ ٭

شِكَنَدْ ت۪يغِ زَبَانَمْ هَمَدَمْ شَاخِ نَبَاتْبَادِ بَرْ قَامَتِ رَعْنَاىِ مُحَمَّدْ صَلَوَاتْ

اَلْفُ اَلْفِ صَلاَةٍ وَ اَلْفُ اَلْفِ سَلاَمٍ عَلَيْكَ يَا حَب۪يبَ اللّٰهِ

 ٭ ٭ ٭

فَرْضُ عَيْنَسْتْ م۪ى بَگُويَمْ تَا وَقْتِ مَمَاتْدَمْبَدَمْ بَرْ گُلِ رُخْسَارِ مُحَمَّدْ صَلَوَاتْ

اَلْفُ اَلْفِ صَلاَةٍ وَ اَلْفُ اَلْفِ سَلاَمٍ عَلَيْكَ يَٓا اَم۪ينَ وَحْىِ اللّٰهِ

 ٭ ٭ ٭

 اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلٰٓى اٰلِه۪ سَيِّدِنَا مُحَمَّدْ بِعَدَدِ اَوْرَاقِ اْلاَشْجَارِ وَ اَمْوَاجِ الْبِحَارِ وَ قَطَرَاتِ اْلاَمْطَارِ اَشْهَدُ اَنْ لآَ اِلٰهَ اِلاَّ اللّٰهُ وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ تَعَالٰى عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ

 ٭ ٭ ٭

Muhammed Mustafâ râ Salevât.

Söyleşürken Cebrâil ile kelâm,

Geldi Refref önüne verdi selâm.

Aldı ol şâh-ı cihânı ol zamân,

Sidreye gitti ve götürdü heman.

Gördü gök ehli ibâdette kamu,
Her biri bir türlü tâatte kamu.

Kimi tehlil ü kimi temcid okur,
Kimi tesbih kimi tahmid okur.

Kimi kıyâmda kimi kılmış rüku’,
Kimi Hakka secde kılmış bâhuşû.

Kimisini aşk-I Hak almışdurur,
Vâlih ü hayrân u mest kalmışdurur.

Hep gök ehli cümle karşı geldiler,
Mustafâ’ya (a.s.m.) izzet ikrâm kıldılar.

Merhaba yâ Muhammed dediler,
Ey şefâat kânı Ahmed dediler.

Her biri kutluladı mi’râcını,
Dediler giydin sa’âdet tâcını.

Yürü kim meydan senindir bu gece,
Sohbet-ı Sultân senindir bu gece.

Ermedi evvel gelen bu devlete,
Kimse lâyık olmadı bu rif’ate.

Bu akşam mevlid kandilimizdir.

Cenab-ı Hak, hem memleketimize, hem milletimize, hem İslam âlemine şu mübarek kandil gecesini müteyemmem ve mübarek eylesin. Şahsi ve şahsiyeti manevimizi alakadar eden iyiliklerle bizi ciddi sevindirsin. Amin! Ahirete intikal eden ehl-i imanın ruhlarını mesrur etsin. Amin! Başta Habib-i Ekrem sallahu teala aleyhi vesselem efendimimizin ruhu saadetlerini şu meclisimizden haberdar eylesin. Amin! Ahirete intikal etmiş aba, ecdat, ümmehat, üstad, meşayih, ne kadar Müslüman büyüklerimiz varsa cümlesinin ruhlarını meclis-i melaik-i enisimizden haberdar eyleye. Amin! Bizlerin de o âleme intikalımızda böyle meclislerin devamı ve oradan gelecek iyi temennileri orda da bizi o âlemde, ervah-ı aleminde, bizim ruhlarımızı da şad eyleye, müyesser eyleye. Amin! Yurdumuzu ve sair İslam ülkelerini her türlü afat ve mesaibden Hafiz ismi hürmetine muhafaza eylesin. Amin! Düşmanlarımızı alel husus, Kur’ana, imana, dine karşı diş biliyenlerin, dişlerini döksün. Amin! Dişlerini alt üst etsin. Amin! Ne yapayım! Kabil-i islah olanları belki vardır, Cenab-ı Hak onları da hayırla ıslah etsin. Amin! Amin! Amin! Cümlemizden razı olsun ol muin rahmetüllahi ecmain.

Lillahil fatiha.

PDF Dosyasını İndirmek İçin Tıklayınız!

Bir önceki yazımız olan 61) 21. LEM’A (İHLAS HAKKINDA) VE DUA DERS - 3 başlıklı makalemizde yirmibirinci lem'a hakkında bilgiler verilmektedir.