اَسْتَع۪يذُ بِااللّٰهِ٭
قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُون۪ى يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ{} صَدَقَ اللّٰهُ العَظ۪يمُ٭
Muhabbet, şu kâinatın vücuda gelmesine bir sebep ve kâinatın baisi, nuru ve hem hayatıdır.
İnsan kâinatın cami bir meyvesi olduğu için, kâinatı kaplayacak bir muhabbet kalbine konulmuştur. İnsanın yaratılışında hem korkmak ve hem sevmek hisleri vardır. Aklı ile fikri ile hayvanlardan seçilen insanın kalbine İman girince, Yaratanını bulunca ve kendisinden Rabbinin ne istediğini anlayınca, emanet olarak kendisine muvakkat teslim edilmiş olan bütün a’za ve letaifini Rabbinin istediği işlerde ve yerlerde kullanması lazım gelir. İnsan yaradılışındaki korkmak ve sevmek hislerini ya halka sarf edecek veya Hâlık’a çevirecektir. Halktan korkmak ezici bir beladır. Hâlık’ı düşünmeden, halkı sevmek belalı bir musibettir. Çünkü insan öylelerinden korkar ki ona merhamet etmez ve istirhamını kabul etmez. İnsanın sevdiği şey ya ‘’Allaha ısmarladık’’ demeden gider. Gençlik ve mal gibi veya sevmesine mukabil onu tahkir eder.
Öyle ise bu korku ve sevgi hissini öyle birine çevirmeli ki korkmak lezzetli bir küçülmek ve sevmek de zilletsiz bir saadet olsun. Evet, Hâlık’ından korkan insan O’nun rahmetinin şefkatine yol bulup sığınır. Malumdur ki, bir valide yavrusunu korkutup sinesine çeker. Bu korku o yavru için gayet lezzetlidir. Bütün validelerin şefkatleri Allah’ın rahmetinden bir lem’adır. Demek ki Allah’tan korkmakta gayet büyük bir lezzet vardır. “Hikmetin başı Allah korkusudur’’ mealindeki hadis-i şerif bu hakikate işaret eder. Allah’tan korkmak bu kadar lezzetli olursa, Allah’ı sevmekte ne kadar nihayetsiz bir lezzet bulunacağı anlaşılır.
Allah’tan korkan, başkalarının kasavetli ve belalı korkusundan kurtulur. Allah hesabına Allah’ın mahlûklarını sevmekte firak ve elem yoktur. İnsan başta nefsini, akrabasını, milletini, Allah’ın mahlûklarını ve dünyasını sever. Onların iyiliklerinden hoşlanır, acılarından acı hisseder. Hâlbuki bu âlemde hiçbir şey kararında kalmadığı için, o insanın kalbi daima yara içindedir. Öyle ise aklı olan insan, kendisindeki nihayetsiz muhabbet hissini nihayetsiz cemal ve kemal sahibine verip belalardan kurtulmalı ve sevdiğini Allah için sevmelidir.
Ey İnsan! Rahmanürrahim olan Rabb’ine ve Hâlık’ına sendeki muhabbet hissini sarf edersen bütün istediklerini içinde bulacağın cennetin senin için hazırlandığını bilirsin. Öyle bir Mahbub-u Ezeli’nin elbette bir zerre muhabbeti kâinata bedel olduğunu kâinatın O’nun (celle celaluhu) cüz’i bir muhabbetinin tecellisine denk gelemeyeceğini anlarsın. Ve Habibine söylettirmiş olduğu
قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُون۪ى يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ اَسْتَع۪يذُ بِااللّٰهِ٭
ferman-ı ezelisini dinleyip, hakikaten Allah’ı seviyorsan, Allah’ın sevgilisinin getirdiği dine ve O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetine can-u gönülden yapışırsın.
الاان احسن الكلام
Orjinal belgeyi indirmek için tıklayınız!
Bir önceki yazımız olan 166) ÜSTAD HAZRETLERİ HAYATTA İKEN, YAPILAN BİR TENKİDE HULUSİ AĞABEY'İN VERDİĞİ CEVAPTIR başlıklı makalemizde ta'yip ve tenkit hakkında bilgiler verilmektedir.