ELHAMDÜLİLLAH’IN İZAHI DERS-3
Hulusi Bey: Rahîm ismi
-: şefkat burcunda
Hulusi Bey: şefkat burcunda tulu’ etti
-: şefkat burcunda tulû’ etti, o kadar güzel ve şirin bir surette o âlemi ışıklandırdı ki; şekva ve rikkat ve hüzünden gelen yaş damlalarını, ferah ve sürura ve şükrün lezzetinden gelen damlalara çevirdi. Sonra sinema perdesi gibi
Hulusi Bey: Demek ki şefkat hayvanda, analarda. Ama o şefkati onlara veren var. Kimdir O? Rahim olan Allah. Rahim olan Allah. Şeyde diyor, nasıl ifade ediyor? Rahim ismi şefkat burcunda. Öyle demiyor mu?
-: Evet.
Hulusi Bey: Söyle orayı tekrardan.
-: Birden Rahîm ismi şefkat burcunda tulû’ etti,
Hulusi Bey: O âlemi karanlıktan kurtardı.
-: o kadar güzel ve şirin bir surette o âlemi ışıklandırdı ki; şekva ve rikkat ve hüzünden gelen yaş damlalarını, ferah ve sürura ve şükrün lezzetinden gelen damlalara çevirdi.
Sonra sinema perdesi gibi bir perde daha açıldı,
Hulusi Bey: Yine esas o gül goncasıdır. Çünkü açılıyor birer birer.
-: âlem-i insanî bana göründü
Hulusi Bey: âlem-i insanî. E mübarek doksan dokuz ismi de böyle birer birer say ya ne olur. Ve hakeza diyor, diğerleri de bunun gibi. Yani bu kadarı benden birazda himmet senden. Hani sofiyyun öyle derler ya. Efendi himmet demiş. Oğul gayret. Himmet; Çalışmak lazım. Biz eğer bu yolda say edersek Cenab-ı Hak emeğimizi boşa çıkarır mı? Merhameti yok mu? Bak Rahim ismi var işte. Rahim isminin cilvesi bizim üzerimizde de var. Bize de merhamet etmiş. Biz de birden bire böyle, bu kaddu kamette tutar alırım. Vermezse zorlarım. Çenesine de yapıştırırım. Ya bir iktidar bulmuş. Hâlbuki bu vaziyette değil, nutfeden halk olduk değil mi? Nutfeden bizi böyle bir insan yaptı ama unuttu onu.
اَوَ لَمْ يَرَ اْلاِنْسَانُ اَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ نُطْفَةٍ فَاِذَا هُوَ خَص۪يمٌ مُب۪ينٌ
Ondan sonra o zavallı insan, nutfeden halk olunduğunu unutur da rabbiyle muhasama eder. Ne der?
قَالَ مَنْ يُحْيِ الْعِظَامَ وَهِىَ رَم۪يمٌ
قُلْ يُحْي۪يهَا الَّذ۪ٓى اَنْشَاَهَٓا اَوَّلَ مَرَّةٍۜ
Evet. Bu zamana kadar yani birden bire, birden bire bu tarzda yaratılmış bir fert gösterile bilinir mi? Cenab-ı Hakkın kudret eliyle yaratıldığı Âdem ve ondan halk ettiği Havva anamız. Onu istisna et. Fakat hepsinin böyle bir çocukluk devri var, rahm-i mader devri var, ondan sonra çocukluk devri var, gençlik devri var, ihtiyarlık devri var. Bu devirleri göre göre ta kemal devri ondan sonra zevale meyletti o alemleden göçmelerini o insanda gösteriyor. Evet.
-: Sonra sinema perdesi gibi bir perde daha açıldı, âlem-i insanî bana göründü. O âlemi o kadar karanlıklı, o kadar zulümatlı, dehşetli gördüm ki; dehşetimden feryad ettim, “Eyvah!” dedim. Çünki gördüm ki:
Hulusi Bey: Şimdi size bir şey tavsiye edeyim. Mademki o ders de, şurada söylediği şeylerin daha açıkçası şurada, orada kitaplarda var ya. Onları oraya şey edin. Yani bunun izahı şu sözde var, şu lem’a da var, şu mektup da var, oraya bakın ki icabında böyle zahmet çekmeyin. Oralara intikal eder, onları da alır onları … Sonra bu iş hakikaten, insaf ile düşünecek olursak fazla meşgul olmuyoruz. Biz istiyoruz ki hazır olsun hazır. İşte bu gözdür, bu kulaktır diyecek kadar kolay olsun. Bu eldir, bunlar da parmaktır, bu da tırnaktır. Ha bu, fakat mademki insan yalnız çisimden terkip edilmiş bir mahlûk değil. Ona ruh nefhyedilmiş, ona bazı daha letaif cihazlar verilmiş, kuvveler verilmiş. Öyle ise bunlarda boşuna verilmemiştir. Nasıl ki el, ayak, göz bir hizmet için verilmişse, öyle ise bu letaif de elbette kendilerine göre bir hizmet istiyor, bir iş istiyor, bir inkişaf istiyor, halk olunduğu gibi kalmak istemiyor. O tarafa doğru sevk lazım. Ahan bunları, bunlar üzerinde fazla meşgul etmiyor bizi Üstad. Çünki meslek o tarafa doğru değil. O ayrı sistem, ayrı bir mesai ister. Fakat büsbütün yabancı kalmamak için oraya oraya serptirmiş bazı numuneler. Diğerini buna kıyas et diyor. Mesela; İsa aleyhisselam sema dairesinde, hangi sema dairesinde bulunmuş? Orada bir ism-i ilahi müncelidir. Hangi isim? Kadir ismi. Hazreti Musa hangi sema dairesin de ise, orada mütekellim ünvanı. Fakat ya peygamber aleyhisselatu vesselam. Peygamberimiz Hazreti Muhammed aleyisselatu vesselama gelince iş değişiyor. O bütün esmaya mazhar, bütün esmanın da azamlık mertebelerine mazhar. Onun için her dairede onu görmek mümkündür, her dairede onun nuru vardır. Öyle ise kilidi anladık. O zatı üzerine salavat-ı şerife getirmek
اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلٰٓى اٰلِ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ
demek çok lazım geliyor çok. Çok söylemeli. Evet, onun için kendileri de o surette emir ediyor. Benim üzerime çok selavat getiriniz. Niçin? Bana çok rahmet duası edin. Ne edeceksin be mübarek, sultan, ne yapacaksın? Bizim ihtiyacımız var, bizim. Bize merhameten böyle emir ediyor ki biz ona rahmet dusı edelim ki bize faidelensin bizedir. Bizim için kullanacak. Peygamber aleyhisselatu vesselam makam-ı mahmud denilen bir makama mazhardır. Nedir o makam-ı mahmud? Bütün peygamberler nefsi nefsi dediği zaman da, herkesin bütün müracaatlacılara cevap verildiği halde peygamber aleyhisselatu vesselam merhamet edecek, şefaat edecek izni ilahi ile. Evet, onun iltiması ile haşir olacak. Cenab-ı Hakkın indinde öyle bir makbul zattır ki, ondan daha ileri bir zat insan olarak halk edilmiş midir? Asla.
لَوْلاَكَ لَوْلاَكَ لَمَا خَلَقْتُ اْلاَفْلاَكَ
Eğer seni halk etmek murat etmeseydim, hiçbir şeyi yaratmazdım. Her şey onun için halk olunmuş. Evet, o sözü de pek yabana atmayalım güzel bir şey.
Âyinedir bu âlem, her şey Hak ile kaim
Mir’at-ı Muhammed’den Allah görünür daim.
Demek ki Cenab-ı Hakkın bütün esmasına en azami mertebede ayinelik yapan kimdir? Hazreti Muhammed aleyhisselatu vesselam. Onunla münasebetimiz ne kadar kuvvetli olursa, oradan alacağımız feyiz de onsekiz bin alemi de …………
-: dehşetimden feryad ettim, “Eyvah!” dedim.
Hulusi Bey: İnsanları gördü değil mi?
-: evet
Hulusi Bey: İnsan âlemini.
-: Çünki gördüm ki: İnsanlardaki ebede uzanıp giden arzuları, emelleri ve kâinatı ihata eden tasavvurat ve efkârları ve ebedî beka ve saadet-i ebediyeyi ve Cennet’i gayet ciddî isteyen himmetleri ve istidadları ve hadsiz makasıda ve metalibe müteveccih fakr u ihtiyacatları ve za’f u acziyle beraber, hücuma maruz kaldıkları hadsiz musibet ve a’dalarıyla beraber; gayet kısa bir ömür, gayet dağdağalı bir hayat, gayet perişan bir maişet içinde, kalbe en elîm ve en müdhiş halet olan mütemadî zeval ve firak belası içinde, ehl-i gaflet için zulümat-ı ebedî kapısı suretinde görülen kabre ve mezaristana bakıyorlar, birer birer ve taife taife o zulümat kuyusuna atılıyorlar. İşte bu âlemi bu zulümat içinde gördüğüm anda, kalb ve ruh ve aklımla beraber bütün letaif-i insaniyem, belki bütün zerrat-ı vücudum feryad ile ağlamaya hazır iken; birden Cenab-ı Hakk’ın Âdil ismi Hakîm burcunda, Rahman ismi
Hulusi Bey: Âdil ismi Hakîm burcunda
-: Rahman ismi Kerim burcunda, Rahîm ismi Gafur burcunda (yani manasında), Bâis ismi Vâris burcunda,
Hulusi Bey: Şimdi hayvanat âleminde gördüğünün başka bir şeklini gör diyor ha. Orda Rahîm ismi Şefkat burcunda, burada Rahîm ismi Gafur burcunda. Hayvanların mağifiret olunmaya değer bir şeyleri var mı, olur mu? Fakat insanlardır mükellef olanlar. Yani suçlu, günahlı olanlar insanlarda bulunur, öyle ise onların da mağfirete ihtiyaçları vardır. Rahîm ismi Gafur burcunda. Evet.
-: Bâis ismi Vâris burcunda,
Hulusi Bey: Bâis ismi Vâris burcunda. Bâis nedir? Bâis nedir? Ben defteri almadım mı duruyor. Ne demek bais?
-: gönderen değil mi? Biseti göndermek manasına değil mi?
Hulusi Bey: Sebeb manasına gelmiyor mu? Dur bakayım. Yani sizi halk ettim.
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَاْلاِنْسَ اِلاَّ لِيَعْبُدُونِ
Sizi halk etmekten maksadım, beni mabud olarak tanıyasınız ve ibadet edesiniz ki. Evet, sonra Vâris, sizin bütün amellerin mirasçısı benim. Yaptıklarınız zayi olmayacak. Hepsini muhafaza edeceğim. Vâris benim.
-: Muhyî ismi Muhsin burcunda,
Hulusi Bey: Ne?
-: Muhyî ismi
Hulusi Bey: Hayat vermek ismi. Evet.
-: Muhsin burcunda,
Hulusi Bey: Muhsin burcunda.
-: Rab ismi Mâlik burcunda tulû’ ettiler.
Hulusi Bey: Ne ismi?
-: Rab ismi Mâlik burcunda tulû’ ettiler.
Hulusi Bey: Rab ismi.
-: Mâlik burcunda
Hulusi Bey: Ne?
-: Mâlik burcunda tulû’ ettiler. O âlem-i insanî içindeki çok âlemleri tenvir ettiler, ışıklandırdılar ve nuranî âhiret âleminden pencereler açıp, o karanlıklı insan dünyasına nurlar serptiler.
Hulusi Bey: Yani iş burada da bitmiyor. İnsanoğlu bu âlemden sonra nereye geçecek? Ahiret âlemine. Orda da Cenab-ı Hakkın lütfuna mazhar olursa, o kadar büyük lütfa, o kadar büyük ikrama, ihsana mazhar olacak ki ne gözler görmüş, ne kulaklar işitmiş, ne beşerin kalbinden geçmiş. O vaziyette. İşte bizi oraya kadar götürüyor. Evet, biz rabbımızı esması ile tanıyacağız. Ama esmasını böyle bir tatbikat. Bir seyahat-i kalbiyey-i hayaliyey-i maneviye-yi yapacağız da ondan sonra o esmayı hazırlamış. Hazırlamış bu hazırlanan ders üzerinde biraz, biraz gayret. Biraz himmet, biraz gayret lazım. O zamanda Cenab-ı Hak merhametini esirger mi bizden? Esirgemez. İnsan nasıl ki böyle sıkıştığı zaman da Ya Rabbi! Derse ki böyle içten, Ya Rabbi! bana merhamet et. Sesini işiten var mıdır, deli gibi söylüyor? Var mı sesini işiten?
-: Amenna
Hulusi Bey: İnanmış. Biliyor onun değil açık sesini belki kalbinden, içinden geçirdiği şeyi de duyacak bir Rabbı var. Endişesi yok. İnanmadığı duyacağına inanmadığı bir zattan ister mi?
Hazreti Ali Efendimizin dediği gibi, Ben bilmediğim Allah’a Tapmam. Tanımadığım Allah’a tapmam. Biz de Allah’ı tanıyoruz. Neyi ile tanırız biz Allahı. Evsafı ile esması ile. Göreceğiz bu âlemde, numunelerini göreceğiz. İşte bize numunelerini gösteriyor. Bu seyahate biz de alışalım bakalım. Turistik seyahatlere alışmışız değil mi? Tırıst gitmeye. İşte biraz böyle gidelim bakalım, kalbimizle, hayalimizle gidelim Rabbımızın mülkünde, melekutunde seyahat edelim. Bakalım bize de bir şey isabet eder mi, etmez mi? Yok hiç lütfen bir şey söylemiyorum kapalı değil. Eğer bizim bu işe hevesimiz olmasaydı, bu akşam buraya toplanmazdık. İstedik ki şu dersin bazı manalarını, bir parçacık olsun anlayalım. Anladığımıza şükür edersek, ikinci okuyuş da bundan daha fazla anlarız. Üçüncü okuyuşta, kısmet olursa daha fazla anlamak müyesser olur. Yani yalnız biz böyle duralım, saka getirsin suyu, kabına boşaltsın. Ha bu kadar da lakaytlık oda çok yanlış bir şey olur.
Çay yaptığım zamanda gülsuyu damlatırdım. Bizim Ömer Efendi, şimdiki müftü, o tiryakidir, aman benimkine dökme. Ama Üstad böyle yapardı deyince, öyle ise az damlat, az damlat.
-: Sonra muazzam bir perde daha açıldı,
PDF Dosyasını İndirmek İçin Tıklayınız!
Bir önceki yazımız olan 71) ELHAMDÜLİLLAHİ RABBİL ALEMİN'İN İZAHI DERS-2 başlıklı makalemizde elhamdülillah izahı hakkında bilgiler verilmektedir.