HATIRA – SOHBET – DUA
-: Askerlik temsiller hakkında bir şeyin vardı. Başkasından işittim bunu acaba o da doğrumu abi? Ben askerlik temsilleri yaptığım zamanda.
Hulusi Bey: Evet o da var.
-: O da vardı.
Hulusi Bey: Nedir bunları karıştırmak.
-: Efendim o değil abi mesela Şeyh-ul ekber buyuruyor ki ahir zamanda gelecek zatın ya beş, ya yedi, ya dokuz has talebesi olacak. Bu hocalar, sadece salihin buyuruyor bunu böyle. Ya beş, ya yedi, ya dokuz. Bu haslar malum muydu değil miydi abi?
Hulusi Bey: Nefsimin hoşuna gidecek şeyi bana söylettirmeseniz iyi olur. Cenab-ı Hakkın lütfunu da saklamak istemem. Şimdi bizim küçük mektuplarımızı, hususi mektuplarımızı yirmi yedinci mektuba lahika yapmak istedi. “Bunu bir lahika olarak ilave etmek istiyorum” diye istişare etmişti. Dedim ki “Güneş’in yanına mum yakmak gibi olmaz mı? Bizim sönük yazılarımızı bir mum vaziyetinde güneşin yanında mum durur mu?” Fakat yazdı. İşte bugün isminden bahis ettiğimiz Hacı Sabri, Hacı Hoca Sabri Bedre’li. Onda fıtri bir nişane de vardır. Üstadın ayak parmaklarının ikisi bitişikti. Ayak parmaklarının ikisi bitişikti fıtraten. Hacı Sabri’de de o fıtri nişane varmış.
-: Kimde efendim!
Hulusi Bey: O Sabri hocada onda da varmış. Sadık. Neyse.. O lahikayı yazarken başında diyor ki bu iki zat yani biri ile öteki hem dostlukta, hem kardaşlıkta, hem talebelikte birinciliği kazanmışlardır. O o zamandı o, şimdi Risale-i Nur şakirdi kabul edilsek elhamdülillah. Risale-i Nur şakirdi vasfı var mı bende?
-: Elhamdülillah
Hulusi Bey: Var mı?
-: Var efendim Eşhedü
Hulusi Bey: Eşhedü var. Eşhedü var amenna “Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammedün resulullah.”
-:İşte kardeşim; hem senin hakkında, hem benim hakkımda, bahusus Kur’an hakkındaki hizmetimizde eskiden beri gördüğüm ve yazdığım ihsanat-ı İlahiye bir ikramdır; izharı, tahdis-i nimettir. Onun için sana karşı tahdis-i nimet nev’inden ikimizin hizmetimize ait muvaffakıyâtı yazıyorum. Biliyordum ki sende fahr değil, şükür damarını tahrik ediyor.
-:Üstad numarayı vermiş.
-: Sizi vekil ediyor demek değil mi?
Hulusi Bey: Çalışalım. Bundan dolayı senin hizmetin çok büyüktür. Eğirdir’de ne hizmet ettim ki ben oradan ayrılırken: “Burada çok hizmet ettin, oralar daha sana muhtaçtır.” Şarka geldiğim zamanda böyle diyor. Ben ne yapayım birader. Ben orda bir hizmet ettim diyemem ki. Yalnız Risale-i Nuru yazdığım gün Cenab-ı Hak bir cemaat halk etti. Yazdığım gün akşamla yatsı arasında ders yapıyorduk. Hatta birisi gitmiş yanına Barla’ya. Demiş işte onu gördüm orda akşamla yatsı arasında ders yapıyordu. Sonra ben gittim dedi “Bir adam gelmişti oradan senin akşamla yatsı arasında Risale-i Nur okuduğunu söyledi.” Bende düşünüyordum ki sana hususi surette bazı evrad vereyim de devam edesin, fakat mademki akşamla yatsı arasında Risale-i Nura devam ediyorsun o kâfidir.” O zaman bu cevşen mevşen bir şeyler yok. Yani bize bazı şeyler tavsiye edecekmiş ki hususi surette onları da okuyalım. Fakat kendim gittiğim vakitte dedi ki Risale-i Nur kâfidir. Risale-i Nur kâfidir. Ondan sonra tamim ettiler. Biliyorsunuz işte evet sabah, akşam namazlarından sonra kelime-i tevhidin okunması, on bir kelimelik, akşamdan sonra her vakitte hususan akşamla yatsı arasında o altı
لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ ٭
رَبِّ اِنِّى مَسَّنِىَ الضُّرُّ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ ٭
فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِىَ اللّٰهُ لاَ اِلهَ اِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ ٭
حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ ٭
لاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ اِلاَّ بِاللّٰهِ الْعَلِىِّ الْعَظِيمِ ٭
يَا بَاقِى اَنْتَ الْبَاقِى ٭ يَا بَاقِى اَنْتَ الْبَاقِى ٭
Şimdi biz bunların hepsini gördük geçirdik. O zaman devam ediyordum şimdi devam etmiyorum. Devam etmeyene ne faide. Şimdi kardeşim, hiç hakikati saklamıyorum. Ben bugünkü notumu şöyle veriyorum. Bir kazancım varsa cemaatin teveccühünden gelen onların ihtiyaçlarına Cenab-ı Hakkın lütfu ile bana gelen bir kuvve-i maneviyenin tesiri altında onların suallerine cevap, ihtiyaçlarına bir şey. Benden zuhur etmez. Cenab-ı Hakkın lütfu, bundan başka bir şey yok. Ben bundan müşteki değilim memnunum müteşekkirim Cenab-ı Hakka. Şimdi o kalmış. O zat diyor ki eski Said yeni Said’e inkılap etti. Şimdi eski Hulusi vefattır, yeni Hulusi de işte başınızın püskülü. Neyi var ki neyini medh etsin. Neyi var ki neyini medh etsin.
-: Elhamdülillah her şeyi var.
Hulusi Bey: Yel kayadan bir şey götürmez. Yahu Üstad derse ki ben kendimi beğenmiyorum, beni beğenenleri de beğenmiyorum derse ben veya şu, bu zat ne hakla, ne cesaretle bana minnettar olun, bana yerden temenna edin. Allaha şükür ki zerre kadar böyle bir şeye meylim yok. Kusurumu bana bildirmiş elhamdülillah. Ben cemaatin duasına kendimi muhtaç biliyorum. Cenab-ı Hak bizi istihdam ediyor ya.
-: Elhamdülillah
Hulusi Bey: İhtiyaçlara cevap verdiriyor. E canım sen pabucu büyük müsün? Estağfurullah ben ne pabucu büyüğüm. Senin teveccühün benden sana verilmesi lazım gelen cevabı Cenab-ı Hak aktarıyor. Muti’ O’dur, biz sailiz. Neyimiz var? Bazen bir ayet aklıma geliyor. Neredeydi, neredeydi, neredeydi başımı kaşır dururum, ayet aklıma gelmez. Bazen de elli iki sene, elli üç sene, geçende geçende yakın vakitte elli üç sene geçmiş bir şeyi öyle değil mi? Elli üç senelik hatırayı birden (1929 da ki) söylemek icap etti. Hiç söylememişim bile bir defa. Öyle ise biz varlığımızdan vazgeçelim de Cenab-ı Hak ihsanı ile bizi kıymete çıkarıyor lütfuyla. Ona kanaat etsek iyi değil mi?
-: Efendim temellük etmesek, istihdamı kabul etti mi emrettiğiniz gibi daha güzel oluyor. Temellük felakettir.
Hulusi Bey: Landonuna biner. Muhafız kıtası. Sırmalar ile böyle gelir caminin kapısında iner. Ondan sonra mahvele gidecek kapıdan içeri girer, o sırada içerden hazırlanmış çeşitli ahenkli müezzinler hep beraber “Mağrurlanma padişahım, senden büyük Allah var.” Taa Hazreti Ömer’den kalma imiş. Fakat o debdebe, o saltanat insana gurur verir. Fakat padişahı bu bir an ane geliyor taaa üst padişahtan böyle kalmış. Ama padişah belki sarhoşluktan yani ayılmış, Cuma selamlığına gidiyor. Cuma selamlığının kıymeti var. E çünkü işte insanın nefsi bunu ister. Bunu da ona ihtar edecek padişaha senden büyük Allah var. ”Mağrurlanma padişahım, senden büyük Allah var,” diye ordan müezzinler içerden, dışardakiler de duyuyor. İnsanın nefsi medhe düşkündür. Üstad kendisi için söylediğini bizim için söylüyor. “Ey medhe düşkün, şöhrete mübtela, hodbinlikte bîhemta sersem nefsim!” Haşa. E peki o böyle dedikten sonra, bizi gurura, methe götürecek, işi şahsiyete dökmek zararlı bir yoldur. Sonra o gün o hizmete Cenab-ı Hakkın sevki ile girilmiş. O zaman bizi bir talebenin, bir hocanın talebesini teşvikidir, bir kumandanın maiyyetini hizmete seve seve sevk için onu takdir eder vaziyette, aferin maferin demesi nevinden, böyle şeyleri bize söylemiş. Ne zaman ki hizmeti yaparsak o şeye layık olur. Hizmeti yapmıyorum, dışarı çıkalım, emirlere muhalefet edelim, ondan sonra inanmazsan Risale-i Nuru aç bilmem kaçıncı mektup da benim hakkımda bir şey vardı ha sen beni tanımıyorsun galiba.
-: O sizde zuhur etmez efendim.
Hulusi Bey: O vaziyete götürdün mü zaten o adamı manen sukut ettirirsin. Manen sukut ederiz sukut ederiz. Onun için Cenab-ı Hak bizi böyle şeylerle aldatmasın, gurura sevk etmesin. Daima kendi noksanımızı, kusurumuzu bize gösterip daima onun affını, mağfiretini ihtiyacımızı hissettirsin. Âmin. Hizmete şevkimizi an be an artırsın. Buyur bakalım.
Ey gel gör beni beni aşk neyledi.
-: Hey, hey, hey, hey, hey, hey, hey,
Hulusi Bey: Dersi dinle, dersi dinle.
-: İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.
Hulusi Bey: Devriş gelirdi, o böyle bir koşmak şeysi vardı. O hatırıma geldi, onu için söyledim. “Gel gör beni şeyhim aşk neyledi: Derde giriftar eyledi.” gibi bir şeyler söylerdi. Baktım oda ehl-i aşktır da ama meksuf. Meksuf aşk. Hacı Nuriii! Hacı Nuriii! Gözün aç. Bize diyor. Rahmetin bahrine nisbet “innehû şey’ün kalîl”
-: “Bazı insanlar vardır ki ne peygamberdirler ne de şehittirler. Fakat onlara peygamberler de şehitler de Allah Teala katındaki mevkilerinden dolayı gıpta ederler. Bize onların kimler olunduğunu söyler misin ey Allah Resulü diye sorulduğunda; onlar aralarında akrabalık olmaksızın, alış veriş, menfaat kastı katılmaksızın, sade Allah şuuruyla biri birini seven kişilerdir. Allah’a yemin ederim ki onların yüzü nurdandır ve nur içindedirler. İnsanların korktuğu zamanlarda onlar hiç korkmazlar. İnsanların üzüldükleri zamanda onlar hiç üzülmezler” demiştir.
Hulusi Bey:
اَلآَ اِنَّ اَوْلِيَٓاءَ اللّٰهِ لاَخَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَهُمْ يَحْزَنُونَۚ
Allah’ın sevdikleri vardır. Onlar ne havf, ne hüzün hiçbir şey. Evet, evet.
-: Belki dünyamızın başını kıracağı ve bizi bu vatan-ı dünyevimizden kaçıracaklardı. Hâlbuki eskiden beri ve yukarı âlemlerdekinden sorulmuş.
Hulusi Bey: Bir zat vasıtası ile ümmete duyurulmuş, bu asrın yaralarına merhem olacak mahiyette Kur’anın sırr-ı icazı. Kur’an mucizedir, sırr-ı icazı her asırda başka bir surette sırr-ı icazı bu zamanın insanları buna ihtiyacı var. Bu Kur’an bir bahr-ı umman. Bundan herkes bir surette mana çıkarmış, aslını tağyir etmeden. Manası üzerinden o zamanın insanlarının yaralarına merhem, tiryak, iksir vaziyetinde manaları çıkarmışlar. Yahut daha doğrusu Cenab-ı Hak onların elleri ile dilleri ile bu kapıdan ihsan etmiş. Bu ihsan neticesi olarak bu hastalar, bu muhtaçlar hem hastalıktan kurtuluyorlar, hem ihtiyaçlarını da gideriyorlar, hem kalpleri mütmain olacak vaziyete geliyor, ümit ile istikbale bakıyorlar. Yoksa bu dehşetli asrın yıkıcı fesatlarına karşı mukavemet edilmesi imkânsız bir vaziyet. İşte bir sefinede bulunuyoruz. Sefine nedir? Şu arzdır, şu arz. Bu arzın bir hareketi var mı? Nerede? Boşlukta. Nerede dönüyor? Güneşin etrafında. Bu dönüşü esnasında başını başka bir yıldıza çarpması imkânı var. Fakat ona çarpmıyor. Yani Cenab-ı Hak, kıyamete sebep olacak bir geminin sakinleri de olduğu halde kıyameti getirmeye sebep olacak o geminin müşterileri içerisinde birçok insanlar bulunduğu halde bu gemiyi neden batırmıyor, neden hepsini birden mahvetmiyor? İşte Cenab-ı Hak, bu gemiyi darüsselama doğru sevk etmiş. Biz bu sefinedeyiz, şu sefinenin, geminin içindeki mürettebatız, hizmet ediyoruz. Geminin kurtulması için değil, belki Rabbımızın rızası için bize verilen vazifeyi yapmaya çalışıyoruz. O vazife nedir? Bir şey beklemeden, bir şey beklemeden Allah’ın rızası uğrunda, ihlaslı bir vaziyette hizmete, hizmet-i imaniyeye ve Kur’aniyeye devam. Neticesi, peşin neticesi nedir? Bu sersem küremiz ne bir yıldıza çarpıyor, ne güneşin cazibesine takılıpta çekip te kendisine hepimizi birden mahvetmiyor. Yahut tepemize sema kubbesi orada görmediğimiz daha birçok yıldızlar var ki vücudlarını göremiyoruz. Uzak olduğundan görünmüyorlar, ufak olduklarından görünmüyorlar. Onları tepemize yağdırabilir. Bizi mahvedebilir. İşte siz, öyle bir sefinede, dârüsselâma giden sefinede çalışan hademelersiniz, mürettebatsınız. Cenab-ı Hak bizi öyle bir geminin kutrulmasına vesile etmiş. Kıyameti getirmiyor, kıyametin gelmesine sebep olacak çok efal da bu mürettebatın içerisinde var. Sakinleri içerisinde, yolcuları içerisinde var. Onları da mahvetmiyor. Bir vesile lazım. Kur’anın hadimleri var mı, yok mu? Var. İşte bugün onlar Risale-i Nur şakirtleri.
-: Efendim Mevdudi öyle buyuruyor. Diyor ki Ahir zamanda gelecek zat eserini hazırlayacak fakat tatbike ömrü vefa etmeyecek, onu talebeleri onu tatbik edecek. Bu Mevdudi’nin sözüdür.
Hulusi Bey: Kim?
-: Mevdudi, Pakistan.
Hulusi Bey: Ha Mevdudi.
اَلْحَمْدُلِلّٰهِ رَبَ الْعَالَمِينَ
Cenab-ı Hak Feyyaz-ı Mutlak Hazretleri okunan dersi Kur’aniden hasıl olan sevap hürmetine şu cemaatimizden her ne surette, her ne sıfatta olursa olsun çare, derman, ilaç, şifa isteyen bütün din kardaşlarımıza istedikleri matlupları ne ise hepsini beraber ihsan buyursun. Korktuklarından emin, umduklarına nail eylesin. Bozuklukları ıslah, çirkin vaziyetleri güzelliklere tebdil, korkulu halleri ümit verici vaziyetlere çevirsin. Âmin. Cümlemizin ahir-ü akıbetini hayr eylesin. Memleketimizi ve sair İslam memleketlerini her türlü afat-ı semaviye ve arziyeden muhafaza buyursun. Âmin. Devlet adamlarımızı dine, imana, Kur’ana hizmet edecek bir hal ve vaziyette daim etsin. Âmin. Düşmanları ya hak ettikleri surette te’dib veya şerlerini def etmek sureti ile onların şerlerinin cinayetine mani olsun. Âmin. Başta mübarek derslerinden istifade ettiğimiz Üstadımızdan Allah ebediyyen razı olsun. Âmin. Bütün geçmişlerimize rahmeti ile muamele buyursun. Âmin. Bizimde şu fani hayattan gitme zamanımız yaklaşınca ol kelime-i münciyeyi mübareke ki buyurun.
اَشْهَدُ اَنْ لآَ اِلٰهَ اِلاّٰ اللّٰهُ وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدٌ عَبْدُهُ وَ رَسُولُهُ
hatm-i enfasa muvaffak olmayı nasip buyursun. Suri ve manevi müşküllerimizi hall-u asan eylesin. Evlatlarımızı, ahfadımızı sabah-ı haşre kadar İslam camiasına yaraşır bir vaziyette, iman ve Kur’an hizmetinde şeriat-ı muhammediyeye salikinden salihinden eylesin. Risale-i Nur şakirdi her nerede varsa hepsinden Allah razı olsun. Şu hizmetlerinde sebat, metanet, sabırla çalışmak müyesser etsin. Her türlü korkulardan emin, umduklarına nail etsin.
Lillahil fatiha masselavat
PDF Dosyasını İndirmek İçin Tıklayınız
Bir önceki yazımız olan 76) ONSEKİZİNCİ SÖZ 2. 3. NOKTA VE DUA DERS-2 başlıklı makalemizde 18.söz ve onsekizinci söz hakkında bilgiler verilmektedir.