بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
لاَالشَّمْسُ يَنْبَغ۪ى لَهَٓا اَنْ تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلاَ الَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِۜ وَكُلٌّ ف۪ى فَلَكٍ يَسْبَحُونَ {} وَلَقَدْ رَاٰهُ نَزْلَةً اُخْرٰىۙ{} عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهٰى{} عِنْدَهَا جَنَّةُ الْمَاْوٰىۜ{} صَدَقَ اللّٰهُ العَظ۪يمُ٭
Tayyare veya balonla çok müşkülatla yerden ancak birkaç kilometre yükseğe çıkılabildiğini düşünerek, bir insanın cismi ile binler sene mesafeyi birkaç dakika zarfında kat ederek gidip gelmesine akıl erdiremeyen kimseye deriz ki;
Ey İnsan, küre-i arz gibi ağır bir cisim, fennin tarifine göre bir dakikada 188 saatlik mesafe kat ediyor. Takriben yirmi beş bin senelik mesafeyi bir senede kestiriyor. Acaba küre-i arzı bir sapan taşı gibi döndüren bir Kadir-i Zül Celal, bir insanı arşına getiremez mi? Şemsin cazibesi denilen Allah’ın bir kanunu ile koca arzı, güneşin etrafında muntazam bir surette gezdiren bir hikmet, Rahmet-i Rahman’ın cazibesi ile ezel ve ebed güneşinin muhabbetini çekmesiyle, bir insanı cismi ile berk gibi Arş-ı Rahman’a çıkaramaz mı? Elbette çıkarır.
Çıkmasına ne lüzum var, veliler gibi ruh ve kalbi gitse yetmez mi? diyene de deriz ki;
Sani-i Zül Celal mülkünde ki acaibleri ve şu âlemin tezgâh ve menbalarını ve beşerin amellerinin uhrevi neticelerini göstermek istemiş, gözle görünen bu âlemdeki gözünü ve işitme âlemindeki kulağını da arşa kadar beraber alması lazım geldiği gibi, ruhun nihayetsiz vazifelerine sebep olan alet ve cihazların makinesi demek olan mübarek cismini de, ta arşa kadar beraber almasını akıl ve hikmet iktiza eder. Cennette, hikmet-i İlahiyye cismi ruha arkadaş ettiği, nihayetsiz lezzetler ve elemler almaya sebep de ceset olduğu için elbette ceset ruha arkadaş olacaktır. Mademki cennete cisim ruh ile beraber gidiyor. Cennetü’l-Me’va gövdesi olan Sidretü’l-Münteha’ya çıkan Zat-ı Ahmedi ile mübarek cesedinin arkadaşlık etmesi yerinde ve hikmetlidir.
Birkaç dakikada binler senelik mesafeye gidilip gelinmesini, aklına kabul ettiremeyene deriz ki;
Mesela; Sesin sür’ati ile ziyanın, elektriğin, ruhun ve hayalin sür’atleri birbirinden çok farklıdır. Seyyare denilen yıldızların hareketleri de fennen o kadar muhteliftir ki akıl hayrettedir. Acaba latif cismi yükselmekte sür’atli olan yüksek ruhuna tabi olmuş bir zatın ruh süratindeki hareketi nasıl akla muhal görülür? On dakika yatan bazen bir sene kadar şeylerle karşılaşır. Demek ki on dakikalık bir zaman uyuyana göre bir sene uyanık olana göre on dakikadır. Her göz sahibi bir saniyede yerden en uzak yıldızlara kadar çıkar, her ilim sahibi bir dakikada fen düsturları ile yıldızların arkasına kadar gider.
Her iman sahibi, namazın erkânına fikrini bindirip bir nevi mirac ile kâinatı arkasına atıp, huzura kadar gider. Her kâmil veli kırk günde arşdan ve Esmâ ve sıfat dâirelerinden geçebilir. Abdulkadir’i Geylani ve İmam-ı Rabbani gibi bazı zatların bir dakikada arşa kadar ruhen çıktıkları haber verilmiştir. Nurdan yaratılmış olan melekler arştan ferşe, kısa zamanda gidip geliyorlar.
Cennet ehli, mahşerden cennet bağlarına kısa zamanda çıkıyorlar. Elbette bu kadar numuneler gösterirler ki, bütün evliyanın sultanı, umum mü’minlerin imamı, umum ehl-i cennetin reisi, umum melaikenin makbulü olan Zat-ı Ahmediye’nin (A.S.V.) makamına münasip bir surette bir miracı bulunması ayn-ı hikmet olduğu gibi, aklında kabul edeceği bir hakikattır.
الاان احسن الكلام
Orjinali indirmek için tıklayınız!
Bir önceki yazımız olan 8) MİRAC HAKKINDA HUTBE - 4 başlıklı makalemizde mirachakkındahutbe; hakkında bilgiler verilmektedir.