بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ
وَ عَلَيْكُمْ السَّلاَمُ وَ رَحْمَةُ اللّهِ وَ بَرَكَاتُهُ
Aziz Âhiret Kardeşim ve
Hizmet-i Kur’ânda Gayretli Arkadaşım ve
Ders-i Esrâr-ı Îmanîde Zekavetli ve Ferasetli Talebem ve
Vefatımdan Sonra Sadâkatli Varisim,
Biraderzadem…
Şimdilik şu Çam Ağacı üstünde seni hazır ediyorum. Seninle konuşuyorum.
Evvela: Sana geçen mektubta yazdığım şu fıkra-i “Der tarîki acz-i mendi lâzım âmed çâr çiz: Acz-i Mutlak, Fakr-ı Mutlak, Şükr-ü Mutlak, Şevk-i Mutlak ey Aziz” Elbette fehmini merak etmişsiniz. İşte acz ve fakr sırları, çok Sözlerde bahusus Yedinci Sözde anlarsınız. “Şükr-ü Mutlak” sırrı ise, Yirmi Dördüncü Sözün, beşinci dalının ikinci meyvesi güzelce gösterdiği gibi, sâir Sözler dahi, o esas üzerine gidiyorlar. “Şevk-i Mutlak” ise Otuz İkinci Sözün, ikinci mevkıfının, üçüncü maksadının rumuzları ve üçüncü mevkıfının çok yerlerinde o sır izhar edilmiştir.
Saniyen: Sen ve Hakkı Efendi, beni çok memnun ve mesrur ettiniz ki: Gâyet güzel Otuzikinci sözü sen ve Yirmidokuzuncu sözü Hakkı efendi yazdınız. Cenâb-ı Hak sizlere yazdığınız o risâlelerin hurufatı adedince, size Rahmetiyle hasenat yazsın.
Kardeşlerim, çok güzel yazmışsınız. Yanlışları azdır, fakat Yirmidokuzuncu sözde, hem evvel sen bana yazdığın ve bu defa da Hakkı Efendinin yazdığında, bazı aynı yerde noksan var. Demek nüshanız yanlıştır. Ezcümle, İkinci Esasın, Onuncu medârında وَ مَا رَبُّكَ بِظَلاَّمٍ لِلْعَبِيدِ bahsinde “zâlim, fâcir, gaddar insanlar gâyet refah, rahatla ömür geçiriyorlar.” Orada şu fıkra noksandır. “Mazlum, müteddeyyin, hüsn-ü hulk sâhibi bazı insanlar gayet zahmet ve zilletle ömrünü geçiriyorlar.”
Hem Otuz İkinci Sözün âhirindeki münacaat da وَ اَنْتَ اْلاَمِينُ وَ اَنَا الْخَائِفُ fıkrasından sonra
وَ اَنْتَ الْجَوَّادُ وَ اَنَا الْمِسْكِينُ
وَ اَنْتَ الْمُجِيبُ وَ اَنَا الدَّاعِى
fıkraları noksandır. Hem o sözün birinci mevkıfının âhirindeki Arabî şiirin
وَ تَنْشِدُ لِلْفَاطِرِ الْمَدَائِحَ الْمُبَهَّرَةَ ٭ اَوْ فَتَحَتْ بِكَثْرَةٍ عُيُونُهَا الْمُبَصَّر den sonra şu fıkra geliyor.
لِتُنْظِرَ للِصَّانِعِ الْعَجَائِبَ الْمُنَشَّرَةَ ٭ اَوْ زَيَّنَتْ لِعِيدِهَا اَعْضَائَهَا الْمُخَضَّرَةَ.. الۤخ.. Hem o sözün ikinci mevkıfının, ikinci maksadının hâtimesindeki haşir bahsinin âhirinde şöyle yazılmış: “Hikmet-i Rabbânîye iktiza etmiş ise, onları yahut bazılarını dahi yapar” doğrusu şudur ki: “Hikmet-i Rabbânîye iktiza etmiş ise, haşir ve neşr-i insanî ile beraber umum onları dahi yapacak veyahut mühim bâzılarını yapar.” Daha bunlar gibi ma’naya zarar verecek yanlışlar var. Fakat azdır.
Salisen: (İkinci mektup).. O mezkur ve ma’lûm talebesinin hediyesine karşı cevaptan bir parçadır” da var.
Beşincisi: … (bana nâhoş geliyor) cümlesinden sonra:
İşte bu gibi esaslar için insanlardan istiğna ve tevekküle itimad edip ve kanaat ve iktisad ile amel ediyorum. İşte kardeşim, senin maddi hediyene mukabil, bu sırrımın keşfi sana mânevî bir hediye olsun. Hem demişsin ki, senin şalvarınla mübadele ediyorum. Benim nâmıma kime isterseniz veriniz.
Ey Kardeşim, kabul ettim, elli yamalı bendeki senin şalvarını yine kendime verdim. Çünkü: Elli yamalı şalvarı beğenecek kendimden başka bulamadım.
Bu günlerde yanıma Ali Efendi ve Hamzazâde Muhammed Efendi geldiler. Dediler “Kaidenizi kırmalı, Sıddîkınız Hulûsî Bey’in hatırını kırmamalı” Ben de kaidemi kırdım, senin hatırını kırmadım.
Sâir ihvanlara, husûsan Müftü Efendi ve Şeyh Mustafa ve Semerci Hüseyin ve Mevlevi Hüseyin ve Maşacı Hacı Hafız ve Müderris Mustafa ve Mülazım Edhem ve Doktor ve Bekir Sıdkı gibi dostlara selamımı tebliğ et.
Ekseri sana ettiğim hitapta, Hakkı Efendi beraberdir. Ve öyle niyet ediyorum. Çünkü: İttifakınız ittihad derecesinde olduğundan, ikiniz bence birsiniz. Onun için, ayrı bir şey yazamadığımdan gücenmesin. Şimdilik Allah’a ısmarladık. Allah’a emanet olunuz.
Altıncısı: … Eserdekinin aynısıdır.
22 / Temmuz / 1930
اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
Kardeşiniz Said Nursî
Orijinalini indirmek için tıklayınız!