اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ
Bazı kardeşlerimin ciddi endişe veren yazıları ile bana vermeyi tensib ettikleri vazifeyi izhar edecek şu satırları Rabb-i Rahimimin intibaha, ikaza, insafa ve teselliye medar kılması temennisiyle O Rahmanürrahimin inayetine istinaden ve hüsn-ü tesiri de kemâl-i Rahmetinden umarak yazmaya başlıyorum. Şöyle ki:
Bir tarafta hizmet-i imâniye de meşkûr hizmeti mesbuk muhterem bir kardeşimiz Kur’anın sırr-ı icazının bundan böyle Kur’ani hurufatla yazılmasını arzu ediyor. Diğer taraftan yine aynı vasıftaki muhterem kardeşlerde herhalde ma’kul esbaba dayanarak yeni hurufatla neşre devamı uygun görüyorlar. Bu fikir ayrılığı makbul hududunu aşıyor. Tarafların yekdiğerlerini, Allah korusun tekfire kadar gitmelerine varıyor. Hâl böyle iken; dört kardeşim, yetmişlik ve mevcudun hemen en eskisi naçiz bir hâdimden bu mühim mes’ele de tavassut ve hakemlik yapmayı istiyor. Bu durum karşısında niyet-i haliseye müsteniden hislerimi umuma arza ma’nevi bir zaruret hissettim. Kusur görülürse niyet-i haliseme bağışlamalarını umum din kardeşlerimden rica ederim.
Evvela: İhtilaf-ı efkâra düşenlerin bulundukları yerlere giderek, hatta aralarında hayli zaman gidiş ve geliş yaparak ihtilafı bertaraf etmek için bu nevi hakemliğe maddi ve manevi hâlim ve sıhhi durumum asla müsaid değildir.
Saniyen: Her iki tarafla umum ders-i Kur’anideki kardeşlere tesirli faidesini Allah’tan dileyerek derim ki; ihlas ve uhuvvet hakkındaki dersler bizleri ihtilafa düşmekten kurtarmaya kâfi olduğu gibi “Ümmetimin fesadı zamanında sünnetime temessük edenler yüz şehit sevabı kazanabilir” mealindeki müjdeli hadisi ve “Ey Allah’ın kulları kardeş olunuz” ferman-ı Nebevisi şâfi, vâfi ve kâfidir. Bunlar hakemin sönük fikirlerini bir meta’ gibi arz ve beyan etmesine ihtiyaç bırakmazlar, kanaatındayım.
Salisen: Şahsi fikrimde şudur ki, Kur’ani hurufatı yeni hurufatla muvazene etmek asla caiz değildir. Elbette her bir harfine en az on, bazen yüz ve bazı zamanlarda binler hasene ve sevab verileceğine inandığımız hurufat-ı Kur’aniye hiçbir hurufla muvazene ve mukayese edilemez. Öyle ise bu ihtilafı giderecek yol nedir? diye soruluyorsa ona da derim ki: Hususi sahada Kur’anı ve Kur’an hurufunu okuyup yazmalı ve buna layık olduğu hürmeti ve muhabbeti göstermelidir.
Fakat memleketin istikbali demek olan hal-i hazırdaki tahsilli gençlerle peyderpey yetişeceklerin ve Kur’an hurufatına zaruretle yabancı oldukları halde bu gün milletin çeşitli kademelerde ki hizmetlerini gören zatların manevi tefeyyüz imkânlarını sağlayacak, Kur’anın değil Kur’ani ve imâni eserlerin yeni hurufatla neşrinde zaruret vardır. Kur’an hurufatı ile neşrin memnu’ olduğu ve yeni hurufatla neşrin ve hasseten gençleri ve millet hizmetindeki Kur’an hurufatını bilmeyen milyonlarla zatları zehirleyecek mahiyetteki yazılar mebzulen neşredilirken ve dünyanın her tarafında Allah’ın inayeti ve yeni hurufatla neşredilen imân-i tahkiki eserlerinin berekâtı ile İslamiyet dairesine girenler varken bunların ma’nevi ihtiyaçlarını Kur’an hurufatını okuyup, yazmalarına ta’lik etmek hiçbir vechile münasip olamaz.
Rabian: Şu küçük yazı içine ihlâs ve uhuvvet dersleri de yazılmış kabul edilirse, yani o derslerde beraber mütalaa edilirse yazının kısalığı kalmaz. Hem o güneşlerin yanına mumlar yakılmak, edebe muğayir olur. Sözün kısalığı bu sebeptendir.
Hamisen: Bir şahsa hürmet ve muhabbet onu sanemleştirmek derecesine çıkaramaz. O zaman malum bir zümrenin Hz. Ali’yi Allah veya Peygamber telakki etmeleri gibi azim ve mühlik bir hataya düşülmüş olur. Merhum Üstadın bu mes’ele de ne kadar hassas davrandığını, hatta kabrinin bilinmemesini de vasiyet etmiş olması, câlib-i dikkat ve mûcib-i ibrettir.
Sadisen: Madem ki mesleğimiz uhuvvettir. Her hangi birimiz eski hâdim olduğumuzu ve hâl-i hayatta iken Üstadımızın hakkımızda ki hizmette fütura düşmemek için teşvikkâr iltifatlarını, halkı etrafımıza toplamaya sarf etmek için “Ey Nas! Bana geliniz, beni dinleyiniz, benim sözlerimi düstur-u haraket yapınız” gibi enaniyeti ve nefsin arzularını okşayacak yerlere kullanmamalıyız. Ve etrafımızdakilerin hürmet ve muhabbet tezahürlerini kendimizde muhayyel bir makam tasavvur edip, bir ünvan takıp haşa sümme haşa takdis eder bir hâl almalarına da müsaade etmemeli ve o gibileri bu manasız sözlerinden şiddetle men etmeli ve ifrat ve tefritten ictinab etmeliyiz. Zaten gizli din düşmanları Allah’ın Nûr’unu üflemekle söndüremezler. Bizler kaş yapayım derken göz çıkarmaktan o gizli düşmanların emellerine hizmet etmekten ürkmeli ve titremeliyiz. Kalbi titreten ve ağlatan bir halde şudur ki; ya menfaat-i şahsiye veya hasis bir kaç kuruş almak için ehl-i imân ve islamı rencide etmeyi, imân hizmetine zarar vermeyi kabul edenler görülüyor. Allah bu gibileri hayır ile ıslah ve şerlerinden ehl-i imânı muhafaza buyura. Amin.
El Baki El Hubbu fillah
Hulusi Yahyagil
وَالسَّلاَمُ عَلٰى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَى واْلَمَلاَمُ عَلٰى مَنِ اتَّبَعَ الْهَوَى
Orjinalini indirmek için tıklayınız!