169) ÖZÜRLÜNÜN İMAMETİ

169) ÖZÜRLÜNÜN İMAMETİ

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Sizin sualinizdeki; “Hayatımızın devamı, İmanın, sıdkın yani doğruluğun ve tesanüdün yani karşılıklı yardımlaşmanın devamı iledir.” Hayatımızdan murad, toplumun hayatıdır. Bu hayatın bekası; imanın (Haşiye)  (HAŞİYE:  yeni lügatda ki iman; iman-ı billah, imanı bilahiret, iman-ı icmali ve iman-ı tahkikiyi okuyun. Devamı iledir. Sıdkın devamı iledir; Yeni lügatdaki sıdk tarifini inceleyin. Tesanüdün devamı iledir; yani omuz omuza, kalp kalbe vermek. Hulasa sımsıkı bağlılık iledir.) yani Allah’ı birlediğimiz gibi birlik ve beraberliğimizi devam ettirmekle mümkündür. Sıdkın devamiyledir yani “İslamiyetin esası, temeli sıdktır. İmanın hassası sıdktır. Bütün kemalata ulaştıran sıdktır. Ahlak-ı aliyenin hayatı sıdktır. Terakkiyatın mihveri sıdktır. Alem-i İslam’ın nizamı sıdktır. Nev’i beşeri Ka’be-i kemalata yetiştiren sıdktır. Ashab-ı kiramı bütün insanlara üstün kılan sıdktır. Hazreti Muhammed Aleyhisselatü Vesselamı meratib-i beşeriyenin en yükseğine çıkaran sıdktır.” Öyle ise hayatımızın devamı da sıdkladır. Tesanüdün devamı, Kur’anın “Hepiniz Kur’anın ipine sarılınız” yani “Kur’anın bayrağı altında toplanınız” fermanına uyarak Kur’anın kal’asına sığınmamızla mümkündür, demektir.

“Vicdanın ziyası ulum-u diniyedir.” Vicdan, yeni lügatda şöyle manalandırılmıştır; İnsanın içindeki iyiyi kötüden ayırabilen ve iyilik etmekten lezzet duyan ve kötülükten elem alan duygu, inanç, şuur, batın ile Hakkı tanımak ve din demektir. Vicdanın dört unsuru ve ruhun dört havassı olan irade, zihin, his, latife-i Rabbaniyyedir. Her birinin bir gayet-ül  gayatı var; İradenin ibadatullahdır, zihnin marifetullahtır, hissin muhabbetullahdır, latifenin müşahedetullahdır. Takva denilen ibadet-i kâmile dördünü içine alır. Şeriat şunları hem tenmiye (nemalandırmak, artırılmak) hem tehzib (bir şeyin zevaidini izale edip islah etmek), hem bu gayat-ül gayata sevk eder.

“Aklın nuru fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacı ile hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit birincisinde taassup ikincisinde hile, şüphe tevellüt eder.”

Vicdanın ziyası ulumu diniyedir. (yeni lügatdaki vicdanın tarifini tetkik ediniz) Yani manevi duygularımızın nurlanması dini bilgiler ister. Aklın nuru fünunu medeniyetdir. Şimdi bunlara müspet ilimler, teknik bilgiler deniliyor. Bu iki ilmi Üniversite, akademi gibi yüksek tahsil yapılan yerlerde beraber okutmak sayesinde o öğrenciler İslam dininin kadir ve kıymetini daha iyi takdir ederler. Yalnız fenne önem verip azanlara, inkara sapanlara anlayacakları fenni bilgilerden misaller getirerek nura kavuşmalarına vesile olurlar. Din adamı yalnız dini bilgilere ehemmiyet verir, fenne kıymet vermezse inada, taassuba düşer. Fen bilgili olanlara iman hakikatlarını anlatamaz, yalnız müspet ilme ehemmiyet verip dini bilgiyi geliştirmeyenlerde ise bu bilgisizlik hile ve şüphe doğurur. Müslümanlara karşı İslamiyet davası hile yani münafıklığa sebep olur veya imanı yakin isterken şüphe yolu ile Allah korusun inkara, küfre yuvarlanır.

Merhum Üstad şarkta kurulmasını istediği Dar-ül fünunu ve böylece (dini ve fenni bilgileri) içine alan ilim ve irfan yuvası haline getirip İslam âlemine hakiki münevverler yetiştirmek emelinde idi.

2 – Diğer peygamberlere gelen kitapların hurufatı Kur’anın hurufatı ile mi? Sualine ancak şu kadar cevap verebilirim. Her kavme peygamberler Allah tarafından o kavmin içinden gönderilmiştir. Binanaleyh kitaplar da o kavmin dillerine göre, o hurufatla olmak icab eder. Bunların üzerinde durulmaya lüzum ve ihtiyaç yoktur. Kur’an açıkça Arabi lisan ve hurufuyladır. Ayetler de bunu beyan etmektedir. Cenab-ı Hak peygamberleri gönderildikleri kavmin içinden seçmiştir. Binanaleyh kendilerine kitap veya suhuf gönderilen peygamberler kavimlerine onların bildikleri lisan ve lisanın iktiza ettiği harflerle kitaplardan tebliğ yapmışlardır. Son peygamber her ne kadar Hicazın Mekke-i Mükerreme şehrinde dünyaya gelmiş ise de bütün insanlara ve cinlere peygamber olarak gönderilmiştir. İslam dinini neşre Mekke den başladığı için oradakilerin dilleri olan Arabi dil ve harflerle Kur’an nazil olmuştur. Bu kitab-ı mükaddesin (Dünyanın neresinde Müslüman varsa hepsindeki Kur’an aynı harflerledir) Çünkü Allah muhafazasını taahhüd buyurmuştur. Diğer dinlerin kitapları tebdile, tahrife uğramışlardır. Her millet kendi dili ile kitaplarını yazmış amma aslını bozmuşlardır.

3 – Özürlü kimse ancak özürlülere imamlık yapabilir. Özürlü olmayanlara imam olamaz. Özürlü olmayanların özürlü imama uyarak kıldıkları namazlar da makbul değildir. Özürlü kimse ancak sahib-i özür denilen her vakit girdikçe abdest almaya mecbur olanlara imamlık yapabilir. Özürlü olmayanlara asla imam olamaz.

El Baki El Hubbi Fillah

Muhibbi Muhlisiniz

İbrahim Hulusi

Orjinalini indirmek için tıklayınız!

Bir önceki yazımız olan 168) DÖRT SUALE VERİLEN CEVAPTIR başlıklı makalemizde esmaiilahiye hakkında bilgiler verilmektedir.