171) DÖRT MÜŞKİL SUALE VERİLEN CEVAPTIR

171) DÖRT MÜŞKİL SUALE VERİLEN CEVAPTIR

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

MÜŞKİLLER VE HALLİNE DAİR

BİRİNCİ MÜŞKİL: “Bütün yerin nebati ve hayvani olan mahlukatına bir nevi tanzimat memuru yapıp..” demesi ile; insanın bu memurluğu nasıl oluyor? Nasıl yapıyor? Bu memurluğu bila istisna bütün insanlar yapıyor mu, yoksa istidadında mı vardır?

BİRİNCİ CEVAP: Evvela Yirmidördüncü Söz’ün Dördüncü dalındaki “Kur’an-ı Hâkim tasrih ediyor ki arştan ferşe, yıldızlardan sineklere, meleklerden semeklere, seyyaratdan zerrelere kadar her şey Cenab-ı Hakka secde, ibadet, hamd ve tesbih ederler. Fakat ibadetleri mazhar oldukları Esmalara ve kabiliyetlerine göre ayrı ayrı ve çeşit çeşittir. Biz onların ibadetlerinin tenevvüünün bir nevini bir temsil ile beyan ederiz.”

BİRİNCİ NEV’İ: Onun memluk ve köleleridir. Bu nev’in, ne maaşı var ve ne de ücreti var. Belki onlar seyyidlerinin emriyle işledikleri her amelde, onların gayet latif bir zevk ve hoş bir şevkleri vardır. Seyyidlerinin medhinden ve vasfından ne deseler, onların zevkini ve şevkini ziyade eder. Onlar o mukaddes Seyyidlerine intisaplarını büyük bir şeref bilerek onunla iktifa ediyorlar. Hem o Seyyidin namıyla, hesabıyla, nazarıyla işlere bakmalarından da manevî lezzet buluyorlar. Ücret ve rütbeye ve maaşa muhtaç olmuyorlar.

İkinci kısım ki; bazı âmi hizmetkârlardır. Bilmiyorlar niçin işliyorlar. Belki o Mâlik-i Zîşan onları istimal ediyor, kendi fikriyle ve ilmiyle onları çalıştırıyor. Onlara lâyık bir cüz’i ücret dahi veriyor. O hizmetkârlar bilmiyorlar ki; amellerine ne çeşit küllî gayeler, âli maslahatlar terettüb ediyor. Hatta bazıları tevehhüm ediyorlar ki, onların amelleri yalnız kendilerine ait o ücret ve maaşından başka gayesi yoktur.

Üçüncü kısım; O Mâlik-ül Mülk’ün bir kısım hayvanatı var. Onları o şehrin, o sarayın binasında bazı işlerde istihdam ediyor. Onlara yalnız bir yem veriyor. Onlarında istidatlarına muvafık işlerde çalışmaları onlara bir telezzüz veriyor. Çünki bilkuvve bir kabiliyet ve bir istidat, fiil ve amel suretine girse; inbisat ile teneffüs eder, bir lezzet verir ve bütün faaliyetlerdeki lezzet bu sırdandır. Şu kısım hizmetkârların ücret ve maaşları, yalnız yem ve şu lezzet-i maneviyedir. Onunla iktifa ederler.

Dördüncü kısım; Öyle amelelerdir ki; biliyorlar ne işliyorlar ve ne için işliyorlar ve kimin için işliyorlar ve sair ameleler ne için işliyorlar ve Mâlik-ül Mülk’ün maksadı nedir, ne için işlettiriyor. İşte bu nevi amelelerin sair amelelere bir riyaset ve nezaretleri var. Onların derecât ve rütbelerine göre derece derece maaşları var.

Aynen bunun gibi, semavat ve arzın Mâlik-i Zül Celali ve dünya ve âhiretin Bâni-i Zül Cemali olan Rabb-ül Âlemîn; -değil ihtiyaç için.. çünki herşeyin Hâlıkı odur- belki izzet ve azamet ve rububiyetin şuunatı gibi bazı hikmetler için, şu kâinat sarayında şu daire-i esbab içinde hem melaikeyi, hem hayvanatı, hem cemadat ve nebatatı, hem insanları istihdam ediyor. Onlara ibadet ettiriyor. Şu dört nev’i ayrı ayrı vezaif-i ubudiyetle mükellef etmiştir.

Birinci kısım: Temsildeki memluklere misal melaikedir.

İkinci kısım: Hayvanattır

Üçüncü kısım: Nebatat ve Cemadattır.

Dördüncü kısım: İnsandır.

“Şu kâinat sarayında bir nevi hademe olan insanlar, hem melaikeye benzer, hem hayvanata benzer. Melaikeye, ubudiyet-i külliyede, nezaretin şümulünde, marifetin ihatasında, rububiyetin dellallığında meleklere benzer. Belki insan daha câmi’dir. Fakat insanın şerire ve iştihalı bir nefsi bulunduğundan, melaikenin hilafına olarak pek mühim terakkiyat ve tedenniyata mazhardır. Hem insan, amelinde nefsi için bir haz ve zâtı için bir hisse aradığı için hayvana benzer. Öyle ise, insanın iki maaşı var: Biri; cüz’îdir, hayvanîdir, muacceldir. İkincisi; melekîdir, küllîdir, müecceldir. Şimdi, insanın vazifesiyle maaşı ve terakkiyat ve tedenniyatı, geçen yirmiüç aded Sözlerde kısmen geçmiştir. Hususan Onbirinci ve Yirmiüçüncü’de daha ziyade beyan edilmiş. Onun için şurada ihtisar ederek kapıyı kapıyoruz.”

İşte dördüncü kısım amelenin tarifinde açıklandığı gibi insanın diğer üç nevi ameleye üstünlüğü şu maddelerde toplanıyor.

1 – Kendileri ne yaptıklarını

2 – Ne için yaptıklarını

3 – Kimin için yaptıklarını

4 – Diğer amelelerin ne için işledikleri

5 – Malik-ül Mülkün maksadını ve ne için işlettiğini biliyorlar. Yani insan Cenab-ı Hakkın kendilerinde ve diğer mevcudattaki Esma ve sıfatının tecelliyatını idrak ediyor. Kendisini ve bütün mevcudatı başıbozukluktan kurtarıp Sahip ve Malik-i hakikiye bağlıyor. Cedd-i âlâları Hz. Âdemin melaikeye üstünlük sırrının ve halife-i arz olmaya liyakatının manasını وَعَلَّمَ اٰدَمَ اْلاَسْمَٓاءَ كُلَّهَا  fermanının sırrını mevcudattaki tefekkür-ü imani ile anlıyor. Ve Necisin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun? muammasını çözüyor. İşte insanın memuriyeti ile nasıl yaptığı müşkülüne cevap budur.

Elbette insanlığın hakikatı olan İslamiyet’ten nasibi olmayan ve manen hayvandan çok aşağı düşen insan suretindeki mahlûklar bu hakikata yabani kalmışlardır. Mazhar-ı hidayet olan insanların bu hakikatları, idraklarıda derece ve rütbelerine göre değişiktir.

İKİNCİ MÜŞKİL: “Onların tarz-ı tesbihat ve ibadetlerine müdahale ettirip…” demekten maksat nedir? Müdahale ne cihette nasıl oluyor, bütün insanlara şamil midir?

İKİNCİ CEVAP: Yirmi dördüncü sözün dördüncü dalının başında denildiği gibi “Her şey Cenab-ı Hakka secde, ibadet, hamd ve tesbih ediyorlar.”

Hakiki insaniyeti imandan sonra İslamiyet’le gösteren, imanını ilmelyakîn, aynelyakîn ve hakkalyakîn mertebelerine yükseltebilen yani imanını taklitten kurtarıp tahkike yetiştiren mümin, tefekkür-ü imani ile afaka girse yıldızlarda hava nuraniyetinde, arzda ve onun üzerinde yaşayan çeşitli yüz binler hayvanlarla, nebatat ve cemadatta fikrini çalıştırsa bu acaib memleketteki mahlûk ve masnuların her birisinin çeşitli ibadet, zikir ve tesbihatını anlar. O zaman şu âlemi bir mescid-i ekber, bir zikirhane-i Rahman, bir talimhane-i ins ü can şeklinde görür. Bu sacidlerin tesbihatını, bu zakirlerin zikirlerini ve bu talim ve talimattaki virdlerle cezbeli ve şevkli harekâtı temsilen başta namaz, feraizi ifa ile onların ibadetlerine müdahale ve onlar namına اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُ dediği gibi tahiyyat, salavat ve tayyibatı da dergah-ı Uluhiyete takdim edecek hale gelmekle onların tarz-ı tesbihat ve ibadetlerine müdahale etmiş olur.

ÜÇÜNCÜ MÜŞKİL: “Kainattaki icraat-ı İlahiye ye küçük mikyasta bir temsil gösterip..” demesiyle bunların yani bu vazifelerin ifası ile, bir misal teşkil etmesi ne demektir?

ÜÇÜNCÜ CEVAP: Kâinattaki tebeddülat ve tahavvülat ve acib tasarrufatın tesadüfi olmayıp bir mutasarrıf-ı Kadirin hükmünde görülmesini insanın küçük mikyasta kendisindeki tasarrufatla temsil etmesi demektir. Sure-i Bakara’nın 164. ayetinde اَسْتَع۪يذُ بِااللّٰهِ ٭ اِنَّ ف۪ى خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ Bu ayetin kısa tefsirinde yıldızlarla süslenmiş, direksiz semavatın dağlar, denizler ve nebatat vesairenin arzın hilkatinde ve gece ve gündüzün birbirini takip ve ziya ve zulmetinde ve ziyade ve noksaniyetlerinde ve insanların kendilerini ve metalarını yükleyip denizde sefinelerini yüzdürmekte ve zemin kuruduktan sonra gökten yağmuru yağdırıp, yeri nebatatla ihya etmesinde ve yerde çeşitli hayvanları neşir ve tefrik etmesinde ve rüzgarı her tarafta estirmesinde ve gökle yer arasında bulutları emir ve hikmetiyle doldurup boşaltmasında ukûl-u tammesi  ve fikir ve nazar-ı teammülü olan kavim için sanaat ve hikmet ve kudretine alametler ve ibretler vardır denildiği gibi bu tasarrufatı göz önünde yapan insanlarda eğer tam idrak, tefekkür, ibretle bakan göz ve hakikatı anlamak merakından gelen düşünmek hassası mevcutsa Hâlikın sanat, hikmet ve kudretine alametlere yakîn hasıl ederler. Hem âlemdeki icraat-ı İlahiyenin dikkatli mütefekkir bir nazırı, hem kendilerindeki tasarrufatın hakiki sahibi Allah olduğunu hâlen ve kâlen ilan etmekle temsil ederler.

DÖRDÜNCÜ MÜŞKİLİN: Ayrıca cevaba ihtiyacı yoktur ve Üçüncü cevabımız o müşkilide halleder.

El Baki El Hubbu Fillah

Muhibbi Muhlisiniz

İbrahim Hulusi

ORJİNALİNİ İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

Bir önceki yazımız olan 170) 19. MEKTUP 19. NÜKTELİ İŞARETİN HÜLASASI başlıklı makalemizde 19. Mektup ve 19. Nükte hakkında bilgiler verilmektedir.