170) 19. MEKTUP 19. NÜKTELİ İŞARETİN HÜLASASI

170) 19. MEKTUP 19. NÜKTELİ İŞARETİN HÜLASASI

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Vahdaniyet-i İlahiye, saadet-i ebediyenin en parlak bir delili ve en kat-i bir burhanı olan Cenab-ı Peygamber Sallallahu teala aleyhi ve sellem Efendimize yalınız bu hususta gayet küçük bir tarif yapacağız. Ve bu tarifimizle neticesi marifet-i İlahiye olan delilimizi, şefîimizi tanıtacak ve bildireceğiz. Sadık’ul va’dil emin olan O Nebiyy-i Efhamın ve O Delil-i Ekremin, O Şefi-i Azamın sıhhat ve istikametine ve sıdkına ve hakkaniyetine işaretlerden;

BİRİNCİSİ: Zatiyle, lisaniyle halinin delaleti ile ve kâliyle kâinatın Sâni’ine delalet eden bu zat hakikat-ı kâinatça musaddak ve sadıktır. Çünkü Vahdaniyet sözünü bütün mevcudat ve Vahdaniyete delalet etmeleri ile tasdik ediyorlar.

Vahdaniyet-i İlahiye, kemal-i mutlaktadır. Saadet-i ebediye de hayr-ı mutlak vardır. Davasını hakaik-i âlemdeki hüsün ve kemal, doğru söylüyor diyorlar. Demek Resul-ü Ekrem Aleyhisselatü Vesselam vahdaniyet-i İlahiyeye ve saadet-i ebediyeye bir burhan-ı nâtıktır, sadıktır ve musaddaktır.

İKİNCİSİ: Sadık ve musaddak olan o delil umum Enbiyanın fevkinde binler mucizat ve neshedilmeyen ve umum Cin ve İnse şamil bir davet sahibi olduğundan ve umum enbiyanın mucizelerinin sırrını ve ittifakını câmi’ bulunduğundan elbette umum enbiyanın reisidir.

Onun terbiyesi ve irşadıyla ve şeriatın nuru ile kemal bulan bütün evliya ve asfiyanın sırr-ı kerametlerini ve onların tasdiklerini ve tahkiklerinin kuvvetini câmi’ bulunduğundan da bütün evliya ve asfiyanın sultanı ve üstadıdır. Bu muazzam câmiiyyet ve şehadetler o zatın sıdkına ve hakkaniyetine bir nokta-i istinad teşkil ederler.

ÜÇÜNCÜSÜ: Parlak mucizelerin sahibi, vahdaniyetin dellalı ve ebedi saadetin müjdecisi bu Zat-ı mübarekte öyle ahlak-ı aliye ve risalet ve vazifesinde öyle yüksek seciyeler ve tebliğ ettiği şeriat ve dinde öyle değerli hasletler vardır ki; en şiddetli düşmanı dahi onu inkâr edemeden tasdik ediyor. İşte şu ali kemalâtı mevcudattaki kemalâtın ve ahlak-ı âliyenin misali, mümessili, timsali ve üstadı olan bu zatın hakkaniyeti, sıdkına sarsılmaz bir nokta-i istinattır.

DÖRDÜNCÜSÜ: Maden-i kemalât ve muallim-i ahlak-ı âliye olan bu vahdaniyet ve saadetin dellalı, kendi kendine söylemiyor. Hâlık-ı kâinat tarafından söylettiriliyor. Üstad-ı ezelisinden aldığı dersi veriyor. Bütün mucizatı onun elinde halk eden ve kelamını onun tercümanlığı ile tebliğ ettiren Allah’tır. İhlası, takvası, ciddiyeti ve emanetle beraber diğer bütün ahval ve etvarıda Hâlıkı namına konuştuğunu göstermekle beraber bütün ehl-i hakikat ve keşfin tahkik, tasdik ve ilmelyakin imanları onu Hâlık-ı kâinatın konuşturduğunda şüphe bırakmamaktadır. Bu esaslar o zatın sıdkına ve hakkaniyetine delalet ederler.

BEŞİNCİSİ: Kelam-ı ezeliyenin tercümanı olan bu Zat-ı zişan ervahı görmüş, melaike ile sohbet etmiş, cinn ve inside irşad etmiştir. Dersini ins ve cinn âlemi değil, ervah ve melaike âlemlerinin de fevkinde almıştır. Kâhinler, sair gaipten haber verenler, cinler, ervah ve melaike ve Cibril’den başka Melaike-i mukarrebin dahi onun haberlerine karışamıyorlar. Ekser vakitte arkadaşı olan Hazreti Cebrail’i dahi geri bırakıyor.

ALTINCISI: Melek, cinn ve beşerin Seyyidi olan bu zat, şu kainat ağacının en münevver ve mükemmel meyvesi ve Rahmet-i İlahiyyenin timsali ve Muhabbet-i Rabbaniyyenin misali ve Hakk’ın en münevver bürhanı ve hakikatin en parlak siracı ve tılsımı, kainatın miftahı ve muamma-i hilkatin keşşafı ve hikmet-i âlemin şarihi ve saltanat-ı İlahiyenin dellalı ve mehasin-i sanat-ı Rabbaniyenin vassafı ve camiiyyet-i istidat cihetiyle mevcudattaki kemalâtın en mükemmel numunesidir. Şu evsafı ile beraber şahsiyet-i maneviyesi, bu Zatın kâinatın illet ve gayesi olduğunu gösterir. Ve kâinatın Hâlıkı onu icad etmese idi kâinatı dahi icad etmezdi, denilebilir.

YEDİNCİSİ: O Bürhan-ı Hak ve Sirac-ı hakikat iki cihanın saadetini temin edecek bu nurları cami bir din ve şeriatı göstermekle beraber kâinatın hakaikını ve vezaifini ve Hâlık-ı kâinatın esma ve sıfatını kemal-i hakkaniyetle beyan ediyor. Onun mahiyetine dikkat eden anlar ki; O din bu güzel kâinatı yapan zatın, o kâinatı kendisi ile beraber tarif edecek bir beyannamesidir. Bu kainatı güzelce tanzim eden kim ise şu dini güzelce tanzim eden yine odur.

SEKİZİNCİSİ: Zikredilen sıfatlarla muttasıf ve her cihetle sarsılmaz kuvvetli istinad noktalarına dayanan Muhammed-i Arabi Aleyhissetalü Vesselam âlem-i şahadete müteveccih olarak âlem-i gayb namına cinn ve insin başları üzerinde ilan ve istikbalde gelecek asırların arkasında duran kavimlere ve milletlere hitap ve nida ediyor. Umum cinn ve inse ve umum yerlere, umum asırlara sesini işittiriyor. Nitekim bizde işitiyoruz.

DOKUZUNCUSU: Yüksek ve kuvvetli hitabını bütün asırlar dinliyor. Ve aks-i sadâsını da işitiyorlar.

ONUNCUSU: O zatın, gidişatı görüp sonra haber verdiğini gösteriyor. Çünkü en tehlikeli vakitlerde kemal-i metanetle tereddütsüz, telaşsız söylüyor ve bazen tek başına dünyaya meydan okuyor.

ONBİRİNCİSİ: Bütün kuvvetiyle öyle kuvvetli dava edip çağırdığı, yerin yarısını ve beşerin beşte birinin sesine karşı Lebbeyk,  سَمِعْنَا وَ اَطَعْنَا demelerinden anlaşılıyor.

ONİKİNCİSİ: Öyle ciddi davet ve öyle esaslı bir surette terbiye ediyor ki; düsturlarını asırların cephesinde ve aktarın taşlarında nakşediyor ve dehirlerin yüzlerinde payidar ediyor.

ONÜÇÜNCÜSÜ: Tebliğ ettiği ahkâmın sağlamlığına öyle bir vüsûk ve güvenmekle söylüyor ve davet ediyor ki, dünya toplansa onu bir hükmünden geri çevirip pişman edemez. Bütün tarih-i hayatı ve siyer-i seniyesi buna şahittir.

ONDÖRDÜNCÜSÜ: Öyle bir itminan ve itimatla davet ve tebliğ eder ki, kimseden minnet almaz, hiçbir müşkülata karşı telaş etmez, herkesten evvel kendisi amel edip kabul eder. Sonra ahkamı ilan eder. Dost ve düşmana malum zühdü ve istiğnası dünyanın fani müzeyyenatına adem-i tenezzülü buna şahittir.

ONBEŞİNCİSİ: Getirdiği dine herkesten ziyade itaati, Hâlıkına karşı herkesten ziyade ubudiyeti, menhiyata karşı herkesten ziyade takvası katiyen gösterir ki, O Sultan-ı ezel ve ebedin mübelliğidir, elçisidir. Ve O ma’budu bil Hakk’ın en halis abdidir. Ve Kelam-ı ezelinin tercümanıdır.

Şu on beş esasın neticesi zikredilen evsaf ile muttasıf bu zat bütün kuvvetiyle bütün hayatında mükerreren ve mütemadiyen فَاعْلَمْ اَنَّهُ لاَ اِلهَ اِلاَّ اللّٰهُ  der, Vahdaniyeti ilan eder.

سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ

اَللّٰهُمَّ صَلِّ وَ سَلِّمْ عَلَيْهِ وَ عَلَى آلِهِ عَدَدَ حَسَنَاتِ اُمَّتِهِ

El Baki El Hubbu Fillah, Muhibbi Muhlisiniz

Hulusi Yahyagil

Orjinalini indirmek için tıklayınız!

Bir önceki yazımız olan 169) ÖZÜRLÜNÜN İMAMETİ başlıklı makalemizde özürlününimameti; hakkında bilgiler verilmektedir.