164) İBDA’ VE İNŞA HAKKINDADIR

164) İBDA’ VE İNŞA HAKKINDADIR

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Gayretli ve dikkatli ahiret kardeşim,

  1. Mektubunuza geç cevap verdiğim için kusura bakmamanızı rica ederim. Dikkatinizi, merakınızı ve anlayışınızı da takdirle sizi tebrik ederim.
  2. Tabiat risalesinden aldığınız ve mektubunuzda başa geçirdiğiniz “Evet Kadir-i Mutlak’ın iki tarzda, hem ibda’ hem inşa suretinde icadı var. Varı yok etmek ve yoğu var etmek; en kolay en sühuletli, belki daimî, umumî bir kanunudur. Bir baharda, üç yüz bin enva’-ı zîhayat mahlukatın şekillerini, sıfatlarını, belki zerratlarından başka bütün keyfiyat ve ahvallerini hiçten var eden bir kudrete karşı, “Yoğu var edemez!” diyen adam, yok olmalı!..” Tarzındaki tehditkâr beyanı okuduklarınızı anlamakta daima rehber tutmanız faideli olur kanaatındayım.
  3. Madde ve unsurları teşkil eden zerreler daima tebeddül, tahavvül ve teceddüt etmektedir. Mesela, bir insanın rızık olarak midesine giren gıda-i maddeler, mide fabrikasında istihaleye tabi tutuluyor. Zerrelere ayrılıyor ve hizmet nöbetlerini bitirdiklerinden dolayı yerlerini yeni vazifelilere devre hazırlanan zerrelerin yerlerine gayet intizamlı, nizamlı ve mizanlı bir tarzda sevk olunuyorlar. Lüzumsuz kısmı, yolu ile bedenden dışarı çıkarılıyor.
  4. Kur’an’da Bakara suresinin 117 ve En’am suresinin 101. ayetlerinde semavat ve arzın Bedi’ bir surette Allah tarafından halk ve icad edildikleri açıkça bildiriliyor.
  5. Nebe’ (Amme) suresinin 8. ayetinde “Sizi neslen çoğalmanız için erkek ve dişi olarak halk ettik” buyurulması, inşa bakımından icada böyle bir vesile yaptık, içtimai bir kanun koyduk demektir. Âdem Aleyhisselamı anasız, babasız halk ettiği gibi her hayatlı mahlûkun âdem ve havvalarını da ibda-i surette ancak Allah halk ve icad etmiştir.
  6. Hâlıkımız topraktan, sudan, sesten, ziyadan, elektrikten, havadan ve esir maddesinden de mütemadiyen ibda’ suretinde icatlar yapmaktadır. Gülün kokusunda, elmanın renginde esas olan, madde değil manadır. Birinci maddede geçen keyfiyat ve ahvaller arasına girer. Mana, letaif nev’indendir. Dildeki zâika denilen lezzetleri ayırt eden cihaz ile burundaki kokuları seçebilen cihazın yerleri ve vücutları madde dışı hislerdir. Bunlar gibi zahiri, batini duygular ruh, kalp, sır, hafi, ahfa gibi âlem-i emirden olan letaif, madde ve cisim değildirler. Vücutları kat’idir. Fakat mahiyetleri meçhuldür. Bunlar cesetlere izn-i ilahi ile giydirilirler. Sani-i hakikinin insanı hayrette bırakan hikmetli bir damgası da insanları yekdiğerinden ayırt ettiren yüzlerindeki damgadır. Bunlar da letaif gibi maddeye ve anasıra havale edilemezler.

Çekirdeği ve tohumu, ağaca ve çiçeğe inşa vesilesi olacak istidatta halk buyurmuş, unsurları bu maksada vesile yapmayı kader programına koymuş ise o istidatlar inkişaf edebilirler. Unsurlara ve zerrelere, Hâlık’ın kudretinin perdesi, kaderinin noktalar halinde harf ve satırları yazdırılan ameleleri, gözü ile bakılmalıdır. Çekirdeklerin ve tohumların istidatlarının inkişafına irade-i İlahiye çıkmazsa unsurları, zerreleri hizmete sevk edecek hiçbir kuvvet ve kudret yoktur.

Muhitinizde müdakkik zevat vardır. Onlarla da temas ve müzakerelerde bulunulması faideli olur. Tahkik-i imana ait mesainizde de muvaffakiyetler dilerim.

El Baki El hubbi Fillah

Hayır duaya muhtaç, ihtiyar kardeşiniz

Hulusi Yahyagil

Orjinalini indirmek için tıklayınız!

Bir önceki yazımız olan 163) İNSANIN CEVHERLERİ HANGİLERİDİR başlıklı makalemizde insancevherleri hakkında bilgiler verilmektedir.