Hulusi Bey; Allah rahmet etsin Şefik i Hüseyni Efendi vardı. O zatın sözünden de anladık ki; Üstadın belagati çok yüksek. Belagat-i Kur’ana vukufu emsalsiz. Onun için onun Arapça eserlerini Araplar bile hayretle şey ediyorlar. Biz ne anlıyoruz. Çok beliğ buluyorlar yazılarını. İfadeleri o kadar manidar. Çünkü; Kur’an da zaten belagatte, fakat o belagat-i Kur’an’a vukufta var. Bir tarihte bugünkü müftü (Ömer Efendi) ile 936 senesi Eyyüb’e gitmiştik. Orda vaizlerden iki sene evvel vefat etmiş olan Seyyid Şefik Efendi, Şefik-i Hüseyni o zatla görüştük. Konuşma esnasında onun sözünden de anladım ki; bizim memleketimizde 936 senesine göre Üstad’dan sonra Abdülmecid Efendinin üzerine İlm-i Belagat-i Kur’ana vakıf kimse yoktur. O da Üstadın talebesi, kardaşıdır, talebesidir. Anlaşıldı ki Üstadı nedir? Abdülmecid Efendi o vaziyette olursa ki, Abdülmecid Efendi de bu İşarat-ül İcazı, Mesnevileri tercüme etti. Bütün bunlar, buraya geldi, ben Üstada gönderdim. Üstadın himmeti ile diyor. Bazısını da bunu müellifi müşarün’ileyhe bırakıyorum diye şey ediyor. Bunun hakkından gelemedim, bunu tercüme edemiyorum diyor. Abdülmecid Efendi bunu tercüme edemiyorum diyor. Bunu müellif-i müşarün’ileyhe bıraktım. Netice ne oldu? Üstad Türkçe’ ye tercüme edildikten sonra tümünü de tetkikten geçirdikten sonra yine Eskisini yazın. Kur’an vaziyetini yani dedi. Arabi aslını teksir edin ki Arap âlemine o eserleri göndereyim. Hakikaten teksir edildi ve Arap âlemi de çok şey ediyorlar çok. Çok ileri tutuyorlar, çok ehemmiyet veriyorlar.
Bir önceki yazımız olan 15)ÜSTAD HAZRETLERİNİN, SABRİ AĞABEYİN CENAZE NAMAZINI KILDIRMASI başlıklı makalemizde BEDRELİ HOCA SABRİ ve Santral Sabri hakkında bilgiler verilmektedir.