
Hulusi Bey
ONDOKUZUNCU MEKTUB/ONBEŞİNCİ İŞARET:/ÜÇÜNCÜ ŞUBE DERS – 1
-: “Ey insan! Senin elinde bulunan nefis ve malın senin mülkün değil, belki sana emanettir. O emanetin mâliki, her şeye kadîr, her şeyi bilir bir Rahîm-i Kerim’dir. O senin yanındaki mülkünü senden satın almak istiyor. Tâ senin için muhafaza etsin, zayi’ olmasın. İleride mühim bir fiat sana verecek. Sen muvazzaf ve memur bir askersin. Onun namıyla çalış ve hesabıyla amel et. Odur ki, muhtaç olduğun şeyleri sana rızk olarak gönderiyor ve tâkatın yetmediği şeylerden seni muhafaza eder.
Hulusi Bey: Yok bir tane daha söyle, çoktan beri dersini yapmıyorsun ha.
-: Aklı başında olan insan, ne dünya umûrundan kazandığına mesrur ve ne de kaybettiğine mahzun olmaz. Zira dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor. Sen de yolcusun. Bak
Hulusi Bey: Yardım et, yardım et. Sıkılma, sıkılma.
-: Aklı başında olan insan, ne dünya umûrundan kazandığına mesrur ve ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz. Zira dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor.
Hulusi Bey: Bir gün hutbeye çıkmış, elhamdülillah, elhamdülillah, elhamdülillah demiş gerisi yok. Şura, sahabe-i kiram “Ya emir! Hutbe tamamdır.” demişler. Şimdi bizim Said mollamız da böyle. Bugün hayâ istila etti, gerisi gelmiyor. Büyük hocaefendi.
-:
ZARURET OLMADIKÇA SARMISAK, SOĞAN, PIRASA GİBİ FENA KOKULU ŞEYLERİ YİYEN KİMSENİN KOKUSU ZAİL OLMADAN MESCİDE GİRMEKTEN NEHYOLUNDUĞUNA DAİR HADİSLER
İbn-i Ömer (r.a.)’dan rivayete göre Nebiyy-i Muhterem (s.a.v.) “Her kim şu şecereden (yani sarmısaktan çiğ olarak) yerse, sakın mescidimize yaklaşmasın” buyurmuştur.
Enes (r.a.)’den rivayete göre şöyle demiştir: Resulullah (s.a.v) “Her kim sarmısak yerse, yanımıza, (mescitlerimize) yaklaşmasın. (Namaz kılanları rahatsız etmemeleri için bizimle birlikte namaz kılmasın.)” buyurdu.
Cabir (r.a.)’den rivayete göre, Nebiyy-i Muhterem (s.a.v.): “Soğan sarmısak yemiş olan kimse bizden ve mescidimizden ayrılsın, uzak dursun, (fena kokusuyla halkı rahatsız etmesin.)” buyurmuştur.
Müslim’in bir rivayetinde “Soğan, sarımsak,
Hulusi Bey: Hatıra gelir ki o zaman niye duhandan bahsetmemiş? O zaman duhan yok. O zaman duhan yok. Ne duhan vardı ne kahve vardı.
-: Müslim’in bir rivayetinde “Soğan, sarımsak, pırasa yemiş olan adam mescidimize yaklaşmasın; çünkü melekler de insanoğlunun ezalandığı şeylerden müteezzi olurlar.” buyurmuştur.
Ömer bin el Hattab (r.a.)’den gelen rivayete göre, Müşarün-ileyh Hazretleri bir Cuma günü irad buyurduğu bir hutbesinde “Ey nas! Sizler kokusu müstekreh olduğunu bildiğim soğan, sarmısak yiyorsunuz. Resul-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz “Mescidde bir kimsede bunların kokusunu duyduğu vakit, onun mescidden çıkarılmasını emreder, o kimse de Baki Kabristanı’na kadar çıkarılır.
Hulusi Bey: Bakî
-: Bakî Kabristanı’na kadar çıkarılır (mescitten uzaklaştırılır)dı. Binaenaleyh bunları yemek isteyenler behemehâl pişirmek suretiyle kokusunu izale etsinler” buyurmuştur.
Sadeka Rasulullah.
Hulusi Bey: 19. Mektup bitmedi
ONDOKUZUNCU MEKTUB, MU’CİZAT-I AHMEDİYE
-: Hem nakl-i sahih ile Ebu Bekir-i Sıddık’tan haber veriyorlar ki: Sure-i تَبَّتْ يَدَا اَبِى لَهَبٍ nâzil olduktan sonra, Ebu Leheb’in karısı Ümm-ü Cemil denilen “Hammalet-el Hatab” bir taş alıp, Mescid-i Haram’a gelmiş. Ebu Bekir ile Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm orada oturuyorlarmış. Gözü Ebu Bekir-i Sıddık’ı görüyor, soruyor: “Yâ Ebâ Bekir! Senin arkadaşın nerede? Ben işitmişim ki, beni hicvetmiş. Ben görsem, bu taşı ağzına vuracağım.” Yanında iken Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’ı görmemiş. Elbette hıfz-ı İlahîde olan bir Sultan-ı Levlak’i, böyle bir Cehennem oduncusu, onun huzuruna girip göremez. Ağzına mı düşmüş!..
Beşinci Hâdise:
(Mektubat Shf:160)
Hulusi Bey: Esas şeyden geliyor
اَسْتَع۪يذُ بِااللّٰهِ٭وَاللّٰهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِۜ
Cenab-ı Peygamber (a.s.m.) Efendimiz’i her zaman kaldığı yerin etrafına bekçiler konulur, haricin tecavüzünden beklenilirdi, muhafazasına ehemmiyet verilirdi. Vakta ki
وَاللّٰهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِۜ
ayet-i kerimesi nazil oldu, meşinden yapılan kendi çadırından başını çıkararak, onun kubbesinden dediği üstünden başını çıkararak o bekçilere dedi ki “Siz artık gidin, Cenab-ı Hak benim muhafazamı deruhte buyurdular.”
وَاللّٰهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِۜ
Yani nastan artık bana bir zarar gelmez, siz gidin. Hakikaten ondan sonra çeşitli hücumlara, çeşitli suikastlara maruz olduğu halde Cenab-ı Hak ona o teşebbüslerin, kötü teşebbüslerin muvaffakiyetsizliği ile neticelendi ve nihayet mübarek yatağında vefat buyurdular. Yani o suikastın hiçbiri tesirli olamadı. Çünkü Cenab-ı Hak,
وَاللّٰهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِۜ
ayet-i kerimesiyle onu insanların her türlü tecavüzlerinden koruyacağını vaad buyuruyor. Evet.
-: Beşinci Hâdise: Haber-i sahih ile haber veriliyor ki: Âmir İbn-i Tufeyl ve Erbed İbn-i Kays ikisi ittifak ederek Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın yanına gitmişler. Âmir demiş: “Ben onu meşgul edeceğim, sen onu vuracaksın!” Sonra bakıyor ki, bir şey yapmıyor. Gittikten sonra arkadaşına dedi: “Neden vurmadın?” Dedi: “Nasıl vuracağım, ne kadar niyet ettim, bakıyorum ki, ikimizin ortasına sen geçiyorsun. Seni nasıl vuracağım?”
Altıncı Hâdise: Nakl-i sahih ile haber veriliyor ki: Gazve-i Uhud’da veya Huneyn’de Şeybe İbn-i Osman-el Hacebî -ki, Hazret-i Hamza, onun hem amucasını, hem pederini öldürmüştü- intikamını almak için gizli geldi. Tâ Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın arkasından yalın kılınç kaldırdı. Birden kılınç elinden düştü. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ona baktı, elini göğsüne koydu. Şeybe der ki: “O dakikada dünyada ondan daha sevgili adam bana olmazdı.” İmana geldi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etti: “Haydi git, harbet!” Şeybe dedi: “Ben gittim, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm önünde harbettim. Eğer o vakit pederim de rastgelseydi, vuracaktım.”
Hem Feth-i Mekke gününde Fedale namında birisi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın yanına vurmak niyetiyle geldi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ona bakıp tebessüm etti, “Nefsinle ne konuştun?” dedi ve Fedale için taleb-i mağfiret etti. Fedale imana geldi ve dedi ki: “O vakit ondan daha ziyade dünyada sevgilim olmazdı.”
Yedinci Hâdise: -Nakl-i sahih ile- Yahudiler sû’-i kasd niyetiyle, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın oturduğu yere üstünden büyük bir taş atmak ânında, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm o dakikada hıfz-ı İlahî ile kalkmış; o sû’-i kasd de akîm kalmış.
Bu yedi misal gibi çok hâdiseler vardır. Başta İmam-ı Buharî ve İmam-ı Müslim ve eimme-i hadîs, Hazret-i Âişe’den naklediyorlar ki: وَاللّٰهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ âyeti nâzil olduktan sonra, arasıra Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ı muhafaza eden zâtlara ferman etti:
Hulusi Bey:
يَا اَيُّهَا النَّاسُ انْصَرِفُوا فَقَدْ عَصَمَنِى رَبِّى عَزَّ وَجَلَّ
-: Yani: “Nöbetdarlığa lüzum yok, benim Rabbim beni hıfzediyor.”
Hulusi Bey: Nöbetdarlığa yani nöbet beklemeye lüzum yok. Benim Rabbim beni muhafaza ediyor, Azze ve Celle olan Rabbim, Aziz ve Celil olan Rabbim beni nasın şerrinden muhafaza ediyor.
-: İşte şu risale de, baştan buraya kadar gösteriyor ki: Şu kâinatın her nev’i, her âlemi; Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ı tanır, alâkadardır. Her bir nev’-i kâinatta, onun mu’cizatı görünüyor. Demek o Zât-ı Ahmediye (A.S.M.) Cenab-ı Hakk’ın -fakat kâinatın Hâlıkı itibariyle ve bütün mahlûkatın Rabbi ünvanıyla- memurudur ve resulüdür. Evet, nasıl ki bir padişahın büyük ve müfettiş bir memurunu her bir daire bilir ve tanır; hangi daireye girse, onunla münasebetdar olur. Çünkü umumun padişahı namına bir memuriyeti var. Eğer meselâ yalnız adliye müfettişi olsa, o vakit adliye dairesiyle münasebetdar olur. Başka daireler onu pek tanımaz. Ve askeriye müfettişi olsa, mülkiye dairesi onu bilmez. Öyle de, anlaşılıyor ki; bütün devair-i saltanat-ı İlahiyede, melekten tut tâ sineğe ve örümceğe kadar herbir taife onu tanır ve bilir veya bildirilir. Demek Hâtem-ül Enbiya ve Resul-i Rabb-il Âlemîn’dir. Ve umum enbiyanın fevkinde risaletinin şümulü var.
Hulusi Bey: Bir salavat-i şerife okuyalım.
اَزْ دَمِ صُبْحِ اَزَلْ تَا بَقِيَامِ عَرَصَاتْ
بَرْ سَرُو پَاىِ دِلاَرَاىِ مُحَمَّدْ صَلَوَاتِ
اَلْفُ اَلْفِ صَلاَةٍ وَ اَلْفُ اَلْفِ سَلاَمٍ عَلَيْكَ يَا رَسُولَ اللّٰهِ
٭ ٭ ٭
شِكَنَدْ ت۪يغِ زَبَانَمْ هَمَدَمْ شَاخِ نَبَاتْ
بَادِ بَرْ قَامَتِ رَعْنَاىِ مُحَمَّدْ صَلَوَاتْ
اَلْفُ اَلْفِ صَلاَةٍ وَ اَلْفُ اَلْفِ سَلاَمٍ عَلَيْكَ يَا حَب۪يبَ اللّٰهِ
٭ ٭ ٭
فَرْضُ عَيْنَسْتْ م۪ى بَگُويَمْ تَا وَقْتِ مَمَاتْ
دَمْبَدَمْ بَرْ گُلِ رُخْسَارِ مُحَمَّدْ صَلَوَاتْ
اَلْفُ اَلْفِ صَلاَةٍ وَ اَلْفُ اَلْفِ سَلاَمٍ عَلَيْكَ يَٓا اَم۪ينَ وَحْىِ اللّٰهِ
٭ ٭ ٭
اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلٰٓى اٰلِه۪ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ بِعَدَدِ اَوْرَاقِ اْلاَشْجَارِ وَ اَمْوَاجِ الْبِحَارِ وَ قَطَرَاتِ اْلاَمْطَارِ اَشْهَدُ
اَنْ لآَ اِلٰهَ اِلاَّ اللّٰهُ وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ تَعَالٰى عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ
PDF Dosyasını okumak İçin Tıklayınız!
Bir önceki yazımız olan 228) ONDOKUZUNCU MEKTUB/ALTINCI VE YEDİNCİ NÜKTELİ İŞARETLERDEN DERS - 2 başlıklı makalemizde 19.mektub ve ondokuzuncu mektub hakkında bilgiler verilmektedir.