239) ONUNCU SÖZ MUKADDİME DERS-3

239) ONUNCU SÖZ MUKADDİME DERS-3

ADAD

Hulusi Bey

ONUNCU SÖZ MUKADDİME DERS-3

-: Hem nasılki bir hane ustasız olmaz. Bâhusus öyle bir hane ki; hârika san’atlarla, acib nakışlarla, garib zînetlerle tezyin edilmiş. Hattâ herbir taşında, bir saray kadar san’at dercedilmiş. Ustasız olmak, hiçbir akıl kabul edemez, gayet mahir bir san’atkâr ister. Bâhusus o saray içinde sinema perdeleri gibi her saatte hakikî menziller teşkil edilip, kemal-i intizamla elbise değiştirdiği gibi değiştiriyor.

Hulusi Bey: Derslerden bir şey hatırladığımı söyleyeceğim. Bütün insanların halıkı kimdir?

-: Allah

Hulusi Bey: Biri birinden tefrik edilen şeyi. Haşa, haşa yüzbin kere haşa ayaklarına hayvanat tırnaklarına vurulduğu gibi tırnak numarası mı vuruluyor? Anlına damga mı vuruluyor? Yüzleri hançerle yırtılıyor mu? Tanınsın diye bir alâmet-i fârika var mı, yok mu?

-: Var, var.

Hulusi Bey: Yani ya mürekkebe batırılmış mühürlenmiş gibi bir şey.

-: Hayır

Hulusi Bey: Bunlar böyle bir şey olmadığı halde Zeyd’i Amir’den, Ali’yi Veli’den mutlak tefrik edecek bir ciheti üstünde buluyoruz. Hiçbir alâmet olmazsa şu insanların mevcudiyeti adedince öyle bir alamettir ki hiç kimse bu sikkeyi taklid edemez. Hiç kimseye Ali diye tanınan birini Veli diye yutturamaz. Böyle tanıyor, böyle bakıyor. Burada ya Ali yazılı mı, ya Haydar. Burada böyle bir yazı yok. O zaman okuması bilen Allah Allah! Fakat söz sözü açıyor. Şimdi Cenab-ı Hakkın esmasının tecelliyatı var mı? En çok esmasının tecelliyatına mazhar mahlûku var mı?

-: Var.

Hulusi Bey: O mahlûkun adı ne?

-: İnsan.

Hulusi Bey: Kaç isminin tecellisine mazhardır o insan? Bin isminin tecellisine mazhar. İnsan iman ile halikına intisab ederse o intisab ile hem kendisi onun kulu olduğunu, hem de üzerindeki esmanın manalarını hem kendi anlar, hem de başkalarına da okutturabilir. Allah-Allah. Allah’a iman eden bu iman sayesinde bilir ki bu alamet-i farikayı bütün insanlara koyan biri var. İki tane değil. Birisi götürür ayağına vurur, iki tane olsun, bir tanesi burnuna, bir tanesi kulağına. Fakat belli olarak bir şey yok. Fakat bu simadan insan anlıyor. Haa bu Hasan’dır, bu Ali’dir, bu Veli’dir diyebiliyor. Bu taklit edilmez turrayı vuran kim efendiler?

-: Allah efendim.

Hulusi Bey: Yani şimdi mahlûkudur, mahlûku içerisinde mükerrem bir mahlûkudur. Bu koyun değil ki koyun çobanı hangi ağanın, hangi beyin, hangi efendinin davarını güdüyorsa, onları tanıyor ki sürü yerine döndüğü zamanda adamların yani davarı sahiplerine doğru ne yapsın? Götürsün, yanlış göndermesin. Tanımak, koyunda da tanınmak şeyi var. Onu da kim bilir? Çoban bilir. Biz de bizde tecelli eden esmadan bir tanesini alıyoruz. Biz Allah’ın mükerrem bir mahlûku muyuz? Bir çoban kadar bizimle alakadar değil midir Rabbimiz? Elbette alakadardır. Çoban nasıl mülkünün sahibi ise bizde O’nun mülkü değil miyiz? Bizde O’nun memlukü değil miyiz?  Onun için sen benim mahlûkumsun, sen benim masnuumsun, diyen birini bileceğiz, tanıyacağız. Kaçıp kurtulmanın imkânı var mı?

O zat diyor ki; bir gün huzuruma geleceksiniz. يَوْمَ تُبْلَى السَّرَٓائِرُۙ  var. Bütün sırlar faş olacak اَيَحْسَبُ اْلاِنْسَانُ اَنْ يُتْرَكَ سُدًىۜ var. Siz orda bir daha uyandırılmamak üzere rahat uyuyacak mısınız? İsrafil’in borusu ile kalkılacak, haşir meydanına gidilecek, herkes amelinden inceden inceye sorguya çekilecek. Ey ya Rabbi! Orda pişman olanlardan etme. Âmin. Bizi burada pişman edeceklerden et. Bizi uyandır, uyandır. Âmin. Biz rahmet ve inayetine muhtacız. Mademki Üstadımız böyle görmüş böyle haber vermiş, Risale-i Nur şakirtlerine inayet ve rahmet-i ilahiye nezaret ederler, diye bize en büyük müjdeyi vermiştir. Öyle ise bu müjdeye layık olduğumuzu düşünelim, ahiretimizi düşünelim, Allah’ımızı düşünelim. Bir gün huzuruna gidilecek, hesaba çekilecek. Burada hesap, kitap meselesini alışacağız. Ha yine gidiyoruz bak.  Yine gidiyoruz uyku faslı başlıyor. Bir günlük hayatımızın plançosunu yapmalıyız. Bir günlük hayatımızın plançosunu yapmalıyız. Fecirden kalktın, ahan gece geldi yatıyorum. Bu günkü hayatım nasıl geçti. Ben temenni ettim. Bundan evvelki derslerde de işaret ettik ki ben belki sözüm tesir eder. Fiiliyata taalluk etmiyor ki. Ben yapamadığım şeyi sizden istemiyorum. Fakat yapılması mümkün gördüğüm şeyi tavsiye ediyorum. İsteyen bir günlük hesabı yapmaya alışsın. Nasıl olsa beş on dakikalık vakit bulabilir. Ve bir günlük macera-i hayatını kısacık bir vakitte şöyle bir gözden geçirebilir. Ya neticeler “oooh elhamdülillah,” diyecek. Ve yahut diyecek ki “ya Rabbi! Bugün havaya gitti, bugün ziyandayım.” Peygamber efendimizin, buyursun hoca efendi söylesin bir hadisi var. İki günü müsavi olan,

-:

مَنْ اسْتَوَى يَوْمَاهُ فَهُوَ مَغْبُونٌ

Hulusi Bey: İki günü müsavi olan mağbun’dur, ziyandadır. Eğer ikinci günü birinci gününden daha kötü ise,

-: Hüsranı üzerine hüsran.

-: Ölmesi daha hayırlıdır.

Hulusi Bey: Haa. Onun yaşamasından ölmesi daha hayırlıdır. Bu da Peygamber efendimizden rivayet edilen bir söz. Yahu kardeşim! Kimi getireceğiz Hazreti İsa gelecek değil mi? Mehdi gelecek. Cenab-ı Hak mehdinin öncüsünü gönderdi. Kur’anın Risale-i Nur namındaki mahz-ı hidayet eserlerini bize soldan yazı ile de önümüze koydu. Biz hâlâ ne bahane bulacağız ben bilmiyorum. Her şeyi içerisine alan mukaddes kitabımızın bu asrın bütün elim yaralarını tedavi edecek ilaçları içerisinde bulunan bir eserdir. Biz çok ali insanlardık, çok amali saliha ile meşguldük, evrad ile ezkar ile o kadar meşguldük ki vaktimiz yoktu başka şeyle meşgul olmaya. Ondan dolayı Cenab-ı Hak lütuf etti de bu eserleri o zatı halk etti, bize Üstad yaptı. Öyle mi acaba?  Ne der ne buyurulur? Yoksa Cenab-ı Hak bizim çok muhtaç olduğumuzu bildi de bizim bu ihtiyacımıza rahmeten lil alemin olması sebebiyle nihayetsiz merhamet mi etti? Evet, herhalde sualin bir cevabı lazım. Allah bizim hakkımızda, son derece merhamet etmiş, şefkat göstermiştir. Yoksa şu zamanda kimi bulacaktık ki bizi irşad ede. “Kaddesa’llâhü sırrahu’l azîz” Ahh. Ben ileri gitmiyorum. Evliya-i kirama hiç bir diyeceğim yok.  Fakat bu günde Gavs-ı Geylani, Şah-ı Nakşibend, İmam-ı Rabbani gibi zatlar hazır olsalar. Bizde desek ki bize inayet, bize merhamet. Diyecek size bir inayet ve rahmet-i ilahiyye olmuş, elinize bir kitap verilmiş ve

اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ

sırrına mazhar olan, Kur’andan alınmış, sizin bütün iç ve dış yaralarınıza, maddi ve manevi illetlerinize merhem olacak hasiyetleri içinde mevcut olan, güzel bir dersi zahmetsiz size göndermiş. Bundan istifade edin. Biz size nasıl himmet edelim? Elinizde, elinizde sizi Hakka ulaştıracak, batıldan döndürecek, batıla yanaştırmayacak bir vesika var, bir nur var, nur. Nur-ul ebede kadar olan yolunuzu aydınlatacak nurdur. Bizden ne himmet istiyorsunuz. Biz etsek etsek, söylesek söylesek ancak o bizim Seyyidimizin, o bizim davamızı la ilahe illallahı size tavsiye eden zat gibi söyleyeceğiz. İleri gitsek, en büyük mürebbimiz, en büyük mürşidimiz Cenab-ı Peygamber sallallahu aleyhi vessellem efendimizin, emirlerinden bahs edeceğiz. Sizin onlarla münasebetiniz ne kadardır? Ne istiyorsunuz bizden? E bizi filan zat kurtarır. Vallahi götürür götürür, bir çukura arkandan da beline bir tekme vurur, seni de onun altına atar. Hangi zat, hangi zat yahu hangi zat seni kurtaracak. Götüreceği yer bir çukurdur, beline bir tekmeyi de bekle. Efendi sen çok ileri gidiyorsun sonra asarlar. Vallahi bu kadar yaşadığım yeter. Assalar da huzurunuzda diyorum ki;

لآَاِلٰهَ اِلاَّ اللّٰهُ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰهِ

Son kelimem, son cümlem olacak inşâallah. Bu kanaat ve inancımdan zerre kadar dönmem. Buyur!

-: Bâhusus o saray içinde sinema perdeleri gibi her saatte hakikî menziller teşkil edilip, kemal-i intizamla elbise değiştirdiği gibi değiştiriyor. Hattâ herbir hakikî perde içinde, müteaddid küçük küçük menziller icad ediliyor. Öyle de şu kâinat nihayetsiz hakîm, alîm, kadîr bir sâni’ ister. Çünki şu muhteşem kâinat öyle bir saraydır ki: Ay, Güneş lâmbaları; yıldızlar, mumları; zaman, bir ip, bir şerittir ki, o Sâni’-i Zülcelal her sene bir başka âlemi ona takıp, gösteriyor. O taktığı âlemin içinde üçyüzaltmış tarzda muntazam suretlerini tecdid ediyor. Kemal-i intizamla ve hikmetle değiştiriyor. Yeryüzünü bir sofra-i nimet yapmış ki, her bahar mevsiminde, üçyüzbin enva’-ı masnuatıyla tezyin ediyor. Hadd ü hesaba gelmez enva’-ı ihsanatıyla dolduruyor. Öyle bir tarzda ki, nihayet ihtilat içinde ve karışmış oldukları halde, nihayet derecede imtiyaz ve farkla birbirlerinden ayrılıyor.

Hulusi Bey: Nerde Kaldın? Oraya bir işaret koy. Hadi bakalım hafız efendi

-:

اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

اَقِمِ الصَّلٰوةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ اِلٰى غَسَقِ الَّيْلِ وَقُرْاٰنَ الْفَجْرِۜ اِنَّ قُرْاٰنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا{٧٨} وَمِنَ الَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِه۪ نَافِلَةً لَكَۗ عَسٰٓى اَنْ يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَحْمُودًا{٧٩} وَقُلْ رَبِّ اَدْخِلْن۪ى مُدْخَلَ صِدْقٍ وَاَخْرِجْن۪ى مُخْرَجَ صِدْقٍ وَاجْعَلْ ل۪ى مِنْ لَدُنْكَ سُلْطَانًا نَص۪يرًا{٨٠} وَقُلْ جَٓاءَ الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُۜ اِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقًا{٨١} وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْاٰنِ مَا هُوَ شِفَٓاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِن۪ينَۙ وَلاَ يَز۪يدُ الظَّالِم۪ينَ اِلاَّ خَسَارًا

Sadakallahu rabbünel a’la

Hulusi Bey: Âmin.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

اَلْحَمْدُلِلّٰهِ رَبِ الْعَالَمِينَ وَا ْلعَاقِبَةُ لِلْمُتَّق۪ينَ

وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلٰى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَ اٰلِه۪ وَ اَصْحَابِهِ اَجْمَع۪ينَ

اَللّٰهُمَّ بِحَقِّ الْقُرْاٰنِ وَ بِحَقِّ مَنْ اُنْزِلَ عَلَيْهِ الْقُرْاٰنُ نَوِّرْ قُلُوبَنَابِنُورِ الْقُرْاٰنِ ٭ وَ اجْعَلِ الْقُرْاٰنَ شِفَٓاءً لَنَا مِنْ كُلِّ دَٓاءٍ وَ مُونِسًا لَنَاف۪ى حَيَاتِنَا وَ بَعْدَ مَمَاتِنَا وَ اجْعَلْهُ لَنَا فِى الدُّنْيَا قَر۪ينًا وَ فِى الْقَبْرِمُونِسًا وَ فِى الْقِيَامَةِ شَف۪يعًا وَ عَلَى الصِّرَاطِ نُورًا وَ مِنَ النَّارِسِتْرًا وَ حِجَابًا وَ اِلَى الْجَنَّةِ رَف۪يقًا وَ اِلَى الْخَيْرَاتِ كُلِّهَا دَل۪يلاً وَاِمَامًا بِفَضْلِكَ وَ جُودِكَ وَ كَرَمِكَ وَ اِحْسَانِكَ وَ رَحْمَتِكَ يَٓا اَكْرَمَاْلاَكْرَم۪ينَ وَ يَٓا اَرْحَمَ الرَّاحِم۪ينَ ٭

Peygamber efendimiz’in her meclisin sonunda ekseriyetle devam ettiği bir münacaattır.

“Allah’ım bizi masiyetten alıkoyacak kadar haşyetinden bize hisse ver. Bize Cennete ulaştıracak kadar taat nasip et. Dünya musibetlerini kolay gösterecek kadar kuvvetli iman ver. Bizi hayatta bıraktığın müddet göz ve kulak nimetinden mahrum etme ve onları ölümümüze kadar devam ettir. Bize zulmedenlerden intikamımızı sen al ya Rabbi. Düşmanlık edenlere karşı bize yardım et ya Rabbi. Bizi dinde musibete uğratma. Bizi dinde musibete uğratma. Bizi dinde musibete uğratma. Dünyayı en büyük düşüncemiz ve ilmimizin nihayeti kılma. Bize acımayanları bize musallat etme ya Rabbi. Âmin.”

وَ صَلِّ وَ سَلِّمْ عَلٰى مَنْ اَنْزَلْتَ عَلَيْهِ الْقُرْاٰنَ وَ اَرْسَلْتَهُ رَحْمَةً لِلْعَالَم۪ينَ وَ عَلٰٓى اٰلِه۪ وَ صَحْبِه۪ صَلاَةً تُرْض۪يكَ وَ تُرْض۪يهِ وَ تَرْضٰى بِهَا عَنَّا يَا رَبَّ الْعَالَم۪ينَ اٰم۪ينَ وَ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ

Cenab-ı Hak yaptığımız, şu mübarek sohbetten içimizdeki safi ihlaslı kardaşlarımızın yüzü suyu hürmetine. Mübarek üstadımızın daima bizden ayrılmayan inayet ve rahmet-i ilahiyeye vesile olan nuru hürmetine Âmin. Ahir zaman peygamberi, iki cihan serveri, Habib-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem efendimiz hazretlerinin mübarek, mukaddes, mualla ruhu saadetlerini meclisimizden haberdar eyle. Âmin. Dünyada ziyareti, ahirette şefaati ile bizi tebşir eyle, taltif eyle, lütfunu esirgeme. Ya Rabbi! Biz biçare sergerdan, alil, aciz, günahkaaar, pek avare, pek biçare kullarız. Dergâh-ı izzetine geldik yalvarıyoruz rahmetine iltica ediyoruz. Başka bir kapı yok ki oraya gidelim. Bizim kusurumuza bakma, bizim kusurumuzu en başta, evvelen senin affın rahmetin hududsuzdur ona bakarak diyoruz ki bu kadar azim lütfu bulunan, merhameti bulunan Rab elbette bizim yalvarışımızı, yakarışımızı yüzümüze çarpmaz. Yani kötü paçavra gibi yüzümüze vurmaz. Ne yüzle benden istiyorsun, demez. Belki benden daha istenecek (Başka)bir yer yok ki, bu kusurlu kullarım mademki beni Rab tanıyorlar, beni Halık tanıyorlar. Aff-ı mağfiret sahibi olduğumu biliyorlar, ben de onların, bir cemaat haline gelmiş hepsinin arasından, birini tefrik etmeden tümüne şamil olmak üzere inayet ve rahmetini heba etsin, nasip etsin. Lütfumu esirgemiyorum der inşâallah. Bu taklidi yalvarışımızı Cenab-ı Hak tahkike kalbetsin, lütfuna layık etsin, inayet ve rahmetine müstehak olacak zevatta, merhamete bizi de o zümreye ithal etsin. Âmin. Vakta ki hayatımız sona geldi, o zamanda o mübarek kelime-i münciye ki buyurun.

اَشْهَدُ اَنْ  لآَ اِلٰهَ اِلاّٰ اللّٰهُ وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَ رَسُولُهُ

Huzuruna kabul edeceği zümreye bizleri de dâhil etsin. Âmin.

Lillahil Fatiha Maasselavat

PDF Dosyasını Okumak İçin Tıklayınız!

Bir önceki yazımız olan 238) ONUNCU SÖZ MUKADDİME DERS-2 başlıklı makalemizde 10.SÖZ MUKADDİME ve ONUNCU SÖZ MUKADDİME hakkında bilgiler verilmektedir.