238) ONUNCU SÖZ MUKADDİME DERS-2

238) ONUNCU SÖZ MUKADDİME DERS-2

ADAD

Hulusi Bey

 ONUNCU SÖZ MUKADDİME DERS-2

Hulusi Bey: Hadi bakalım dersimize devam edelim.

-: Üçüncüsü: Ümmet-i İslâmiye ile millet-i küfriyedir.

Hulusi Bey: Ha, bu başını iyi kavrarsak mesele, sonuna doğru gider. Sözüm başında hikâye-i temsiliye, kinayi bir hikâye bahsetti. Birisi emin adam diğeri sersem adam, hain adam. Onların maceralarından bahsetti. Bunlardan bu hikâyeden naklen istifade edeceğimiz birisi diyor biri nefsimle neyimdir?

-: Kalbim, kalbim.

Hulusi Bey: Biriside Nefsimle, kalbim. Ne var kalpde? Kalp yani batın-ı kalpte ne var? Allaha iman, tahtında müstebid hubb-u fillah. Allaha iman eden, Allah’ı her şeyden ziyade sever. Tâ Re’s-ül-hikmeti mehafetullahı da zaten kıymetli. Beyler efendiler, bunlarda anlarlar o manayı. “Re’s-ül-hikmeti mehafetullah” Hikmetin başı, Allah korkusudur. Öyle ise hakîm olanlar, Allah’tan çok korkarlar. Kimler en çok korkuyorlar?

-: Allah’ı en çok bilenler.

Hulusi Bey: Haaa güzel. Ayetten cevap veriyor. Maşaallah, maşaallah, maşaallah, tebarekallah. Evet. Nasıldı ayetini de hafız efendi söylesin.

 -:

اِنَّمَا يَخْشَى اللّٰهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمٰٓؤُ۬ۜا

Hulusi Bey: Ha ha ha ordan doğru bir ses geldi. Söyle.

-: Nusret hoca söylüyor Nusret hoca.

-:

اِنَّمَا يَخْشَى اللّٰهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمٰٓؤُ۬ۜا

Hulusi Bey: اِنَّمَا يَخْشَى اللّٰهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمٰٓؤُ۬ۜا  Allah’tan hakkıyla korkanlar kimlermiş? Allah’tan hakkı ile korkanlar Allah’ı en çok bilenler. İlahi bilgisi fazla olanlar Allah’tan çok korkarlar. İki türlü korkmak var. Birisi gadebine layık olmak, biriside rahmetinden uzak kalmak. Aşağı yukarı ikisi de bir mi ne?

اَسْتَع۪يذُ بِااللّٰهِ٭ رَبَّنَا لاَتُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ اِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةًۚ اِنَّكَ اَنْتَ الْوَهَّابُ

Bu böyle. Bize hidayet verdikten sonra tekrar aldırmasın Cenab-ı Hak. Âmin. Birisi de bizi rahmetinden inayetinden dışarda tutmasın. Âmin. Efendiler, tam nazik yerine geldik sözün. İnayet ve rahmete mazhar olan, şu zamanda, şu asırda kimlerdir? Risale-i Nur şakirtleridir. İkincisi yok!

-: Elhamdulillah.

Hulusi Bey: Ha. İkincisi yok. Şunlarda var, bunlarda yok. Yok, kabul etmiyorum. Risale-i Nur şakirtleri olacak, inayet ve rahmet-i ilahiye onlar üzerinde. Neye dayanıyorsun? Üstadımın sözüne. Öyle ise başımızı secdeden kaldırmamaklığımız lazım. Bizim dünyevi başka şeylerle meşgul olacak vaktimiz yoktur. Bin defa tekrar etmişim belki. Hatta şahsi kemalatımızla meşgul olacak vaktimiz de yoktur. Biz din kardeşlerimizin nef’ine, hayrına çalışacağız. Niyetimiz halis olacak. Allah dilediğini irşad eder, ikna eder, onları tarik-i hakka götürür. Dilemediği senin zorlamanla, benim zorlamamla hiçbir şey olmaz. Yorulmayalım, yorulmayalım. Olursa benden çok burada hocalarımız var. Söylesinler ki şu ayetin delaleti bu senin dediğini rabteder vaziyette. Ne zaman ki başka şeyleri bıraktık, bak tekrar ediyorum, başka şeyleri, şeylerin içerisine hepsi dâhil. Yalnız Allah rızasına bizi kavuşturacak, O’nun rızasından ayırmayacak, “tarik-i müstakim, tarik-i hidayet var mıdır” derse katiyen bilin ki Risale-i Nur şakirdliği ve onun yoludur. Eğer biz o tarikten saparsak, Allah korusun akıbetimizde vahimdir. Sen bilirsin ki benim pek bazen akıldan hariç şeylerim vardır. Akıl dışarısından çıkarım bazen, zıvanadan çıkarım. Fakat sen benim divanece söylediğim şeylere yine şey etme, fakat hakikattir, doğrudur, itimat etki ben yalan söylemem.

-: Haşa

Hulusi Bey: Ben kimseyi kötü yola çağırmam ve ömrümde çağırmadım, Allah bana öyle bir şey nasip etmesin. “Sen nasıl, evliyaullahtan bir zata benziyorsun.”

Estağfirullah min külli zenbin tubdü ve reca’tü ilellah

Ha bende bir şey yok. Fakat çağırdığım yol doğrudur, haktır, asla şüphe edilecek bir ciheti yoktur. Bunun için ona davet ediyorum. Dileyen gelir, dileyen tutar, dilemeyen adam sen de, o da muvazenesiz konuşan bir adamdır. Kedisine de kendisi tanıttırdı. Ben divaneyim dedi. E daha artık onun sözü dinlenir mi?  Doğrudur. Sen akıllısın, aklın sana mübarek olsun. O aklınla amel et belki bir gün gelir sende dersinki delinin sözü de doğru imiş. Hadi bakalım.

-: Felsefe şakirdleri ve millet-i küfriye ve nefs-i emmarenin en müdhiş dalaleti, Cenab-ı Hakk’ı tanımamaktadır. Hikâyede nasıl emin adam demişti: “Bir harf kâtibsiz olmaz, bir kanun hâkimsiz olmaz.” Biz de deriz:

            Nasılki bir kitab, bâhusus öyle bir kitab ki; her kelimesi içinde küçük kalemle bir kitab yazılmış, her harfi içinde ince kalem ile muntazam bir kaside yazılmış. Kâtibsiz olmak, son derece muhaldir. Öyle de..

Hulusi Bey: Sen o kelimeyi, o yazıyı bir daha oku. Şimdi bir harf kâtibsiz olur mu?  Bir yerde bir harf yazılmış. Bunu herhalde biri yapmıştır. Yani kuşlar gagası ile mi geldi onu yaptılar. Yine kuş da desen belki talimlidir kuş yapmıştır. Bir harf katibsiz olmazsa, bahusus manidar bir harf, manidar bir harf, kâtipsiz olur mu? Manalı, yani kuşun gagası ile yaptığı bir harfe benzetilmiş çizgi değil. Ya, manalı, mesela şu yirmisekiz Kur’ani harfler var ya, yirmisekiz tane Kur’ani harfler bunların ilm-i huruf, ilm-i huruf ehli var. Her harfine mana vermemişler mi hoca efendi? İlm-i huruf, harflerden de mana çıkarmışlar. Görmüyor musun başkumandanı ile kumandan-ı azam arasında, nebiy-i efham arasında Rahman-ı Rahim olan Rabbiyle olan mükâlemesinde bazı şifreler var mı, yok mu? Kaaaf nedir? Bir şifre midir? Mana vermişler. haaa miiim, elif laam miiim, kaf ha ya ayin saaad, ha mim ayin sin saaad, bunlar nedir? Biz dersimize göre, bizim dersimizden bize bildirildiğine göre bunlar nedir? Bir şifredir. Kiminle kim arasında? Allah ile nebi-yi efhamı arasında şifredir. Yani manası ikisi arasında ancak çözülebilecek. Onun için o süre-i Âl-i imranın birinci sahifesinde hafız olan, nasıl söyler en sonunda ki şeyi..

-:

رَبَّنَا لاَتُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ اِذْ هَدَيْتَنَا

Hulusi Bey: Ondan evvel, ondan evvel,

رَبَّنَٓا اِنَّكَ جاَمِعُ النَّاسِ لِيَوْمٍ لاَ رَيْبَ ف۪يهِۜ

Hulusi Bey: Yani, onun ilmine vukufumuz yoktur. Kimler, şimdi ulema-i kelam bunda mana yok. Yani bu Allah ile Resulü arasında deyip aynı şeyi haa mim demiş. Cevabı yine haa mim.

-: Allahu Teâla bi muradihi

   Allah’u e’lamu bi muradihi

Hulusi Bey: Evet o amma o ayet neydi?

-:

هُوَ الَّذ۪ٓى اَنْزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ اٰيَاتٌ مُحْكَمَاتٌ هُنَّ

Hulusi Bey:

اَسْتَع۪يذُ بِااللّٰهِ٭ وَمَا يَعْلَمُ تَاْو۪يلَهُٓ اِلاَّ اللّٰهُۢ وَالرَّاسِخُونَ فِى الْعِلْمِ

وَمَا يَعْلَمُ تَاْو۪يلَهُٓ اِلاَّ اللّٰهُۢ

Orda durmak var. اِلاَّ اللّٰهُۢ demiş durmuşlar. وَالرَّاسِخُونَ فِى الْعِلْمِ ilimde vüsuku olanlar, melek-i tâmmı bulunanlar, onlar için müsaade kapısını açmışlar. Ulema-i müteahhirin öylemi? Yanlış edersem vebali sizin boynunuza. Müteahhirin uleması büsbütün çığrından çıkmamak için herkes aklına gelen bir manayı söylememek için müteahhirin uleması bu şifrelere mana vermişler. Biraz daha yukarıdan alayım ki;

اَسْتَع۪يذُ بِااللّٰهِ٭ هُوَ الَّذ۪ٓى اَنْزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ اٰيَاتٌ مُحْكَمَاتٌ هُنَّ اُمُّ الْكِتَابِ وَاُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌۜ فَاَمَّا الَّذ۪ينَ ف۪ى قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَٓاءَ الْفِتْنَةِ وَابْتِغَٓاءَ تَاْو۪يلِه۪ۚ وَمَا يَعْلَمُ تَاْو۪يلَهُٓ اِلاَّ اللّٰهُۢ وَالرَّاسِخُونَ فِى الْعِلْمِ يَقُولُونَ اٰمَنَّا بِه۪ۙ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ رَبِّنَاۚ وَمَا يَذَّكَّرُاِلآَّ اُو۬لُوا اْلاَلْبَابِ

Sadakalahu Rabbun-el Vehhab.

Evet, şu ayetin şeysiyle bu şifreleri mütekaddimin üleması manalandırmışlar, –vel ilmu indallah– demişler. Fakat müteahhirin büsbütün herkes ağzına gelen manayı vermesin diye

وَالرَّاسِخُونَ فِى الْعِلْمِ

Kapısından biraz içeriye girmişler, ümmeti büsbütün dalalette düşmekten kurtarmışlar. Allah cümlesinden razı olsun. Amin.

-: “Bir harf kâtibsiz olmaz, bir kanun hâkimsiz olmaz.” Biz de deriz:

Nasılki bir kitab, bâhusus öyle bir kitab ki; her kelimesi içinde küçük kalemle bir kitab yazılmış, her harfi içinde ince kalem ile muntazam bir kaside yazılmış. Kâtibsiz olmak, son derece muhaldir. Öyle de şu kâinat nakkaşsız olmak, son derece muhal ender muhaldir. Zira bu kâinat öyle bir kitabdır ki, her sahifesi çok kitabları tazammun eder. Hattâ her kelimesi içinde bir kitab vardır. Her bir harfi içinde bir kaside vardır.

Yeryüzü bir sahifedir, ne kadar…

Hulusi Bey: Şimdi bu biraz daha açıklamak. Yeryüzü bir sahifedir. Evet buyur.

 -: Yeryüzü bir sahifedir, ne kadar kitab içinde var. Bir ağaç bir kelimedir,

Hulusi Bey: Bir ağaç bir kelimedir. 

 -: Ne kadar sahifesi vardır. Bir meyve bir harf; bir çekirdek, bir noktadır. O noktada koca bir ağacın proğramı, fihristesi var. İşte böyle bir kitab, evsaf-ı celal ve cemale, nihayetsiz kudret ve hikmete mâlik bir Zât-ı Zülcelal’in nakş-ı kalem-i kudreti olabilir. Demek âlemin şuhuduyla, bu iman lâzımgelir. İllâ ki, dalaletten sarhoş olmuş ola…

Hulusi Bey: Demek bu kitap onun olduğuna. Ya kimin kitap?

PDF Dosyasını Okumak İçin Tıklayınız!

Bir önceki yazımız olan 237) ONUNCU SÖZ MUKADDİME DERS-1 başlıklı makalemizde ONUNCU SÖZ MUKADDİME hakkında bilgiler verilmektedir.