156) ALMANYA’DAKİ BİR NUR HADİMİNİN MEKTUBU VE 29. MEKTUB (TELVİHAT-I TİS’A) DERS -2

156) ALMANYA’DAKİ BİR NUR HADİMİNİN MEKTUBU VE 29. MEKTUB (TELVİHAT-I TİS’A) DERS -2

ADAD

Hulusi Bey

ALMANYA’DAKİ BİR NUR HADİMİNİN MEKTUBU VE 29. MEKTUB (TELVİHAT-I TİS’A) DERS -2

Hulusi Bey: Bu satırların içerisinden hakikatı görmeye bakmalı ha. Almanya’nın muhtelif yerlerinde Nur talebeleri sanki kendileri muazzaf, maaşlı birer memur gibi, onlar müstakim memur olmak lazım. Müstakim memur olmazsa olmaz. Müstakim memurundan daha ziyade daha hevesli daha şevkli bir hizmet-i imaniye ve Kur’aniye peşinde koşuyorlar. Kimisi konferans veriyor, kimisi yazıyor, kimisi söylüyor, kimisi okuyor. Fesubhanallah. Evet, tefekkür, tefekkür çok ehemmiyetli şey. “Tefekkürü saatin hayrun min ibadeti senetin”

Şimdi fikrimizi gezdirelim şu manzarayı görelim yahut şuradan yükselelim, uzaya mı, fezaya mı, neyse yukarı çıkalım da. Bunların hepsini hizmet başında görelim. Bu neresidir? Memleketin dört bir bucağında ufak tefek şeyleri görmek belki mümkün. Fakat Almanya’da ecnebi diyarında, ecnebileri uyandıracak bir vaziyette. O da en ziyade dikkate şayandır ki; memleketinde bir şey öğrenmeden oraya gitmiş veyahut az bir şey öğrenmiş iyi bir havadis ile oraya gitmiş. İşçi olarak gitmiş, Alman memuru olarak değil. İşçi olarak gitmiş. Orada Kur’an hizmetinde bulunuyor. Feyasubhanellah.

وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَد۪يرٌۙ

demekten başka insan bir şey diyemiyor. Bu ne tecellidir, bu ne garib iştir. Beri tarafta artık dünya zindan olsa, ateş olsa insanın gönlü yine ferahda. Elhamdülillah bugünleri gördük diyor, ya. Bir Alman milleti içerisinde serbestçe bu konferansları verip, bu dersleri okuyup, orada konuşmak. Biz aynen onların arasında bulunduğumuzu zannedelim. Öyle kabul edelim. Ne farkımız var? Burada bu basit yerde, sıkışık vaziyette şunu okuyoruz. Onlar ecnebi memleketinde oldukları halde aynı mevzu üzerinde konuşuyorlar. Sonra dile getirmişler, bunlar bu memleketten giden çocuklar. Buradayken olsa belki kimse ehemmiyet vermezdi sözüne. O muhiti daha şey mi buldu. Mülk Allah’ın değil mi yahu?  لَهُ الْمُلْكُ Akşam okuyordun.

اَسْتَع۪يذُ بِااللّٰهِ٭قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ

Mülk kimindir?  قُلِ Hazreti Peygambere hitaptır. Söyle ki Allah’ımın mülküdür. Malikel mülk. Bütün mülkün maliki O’dur.

تُؤْتِى الْمُلْكَ مَنْ تَشَٓاءُ وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَٓاءُۘ

Dilediğine verir, dildiğinden alır. Dilediğini aziz eder, dilediğini zelil eder. O her şeye gücü yeten bir Allah’tır. Yaaa. İşte tatbikatı, işte görüyoruz. Nur ayakaltında kalır mı? Nurun yeri kalplerdir, batın-ı kalpdir. Oraya yerleşince Almanya, Amerika dinlemez. Her yerde nurunu gösterecektir. Gösteriyor Elhamdulillah. Bizde görüyoruz, nasıl hamd etmeyelim? Evet.

-: Kur’anlarımızı alır almaz Münih ve Köln’e telefon ettiğimizde ise oralarda da derslerin devam ettiğini öğrenmiştik. Adeta Almanya’daki bahtiyar kardeşler o andaki bayramı hiss-i kabl-el vuku’ ile idrak etmiş. Herkes sürur içindeydi. Ve tam böyle bir anda ellerindeki Kur’anlarla odaya giren kardeşleri cemaat kucaklıyor tebrik ve tebcil ediyorlardı. Onlar için bahar gelmiş çiçekler açmış gibiydi. Büyük bir bayramı kutluyorlardı. Evet, bayram vardı. Fakat bu bayram diğerlerinden farklı idi. O anda kalplerde ki sevince lisanım ve kalemim tercüman olabilmesi imkânsızdı. Bir anda bütün kardeşler ayakta idiler. Ve musafaha başlamıştı. Kardeşlerin lisanından çıkan şu cümle ise orada aks-i seda yapıyordu. Mücizeli Kur’anımızın tab-ı bayramı bütün nur abilere ve kardeşlere ve âlem-i İslam’a kutlu olsun mutlu olsun. Sonra herkese söylüyor. Yer yer sohbetler başlamış devam ediyordu. Kur’anımızın baskısından hizmeti geçen abi ve kardeşlerimiz yad ediliyor, manen tebrik ediliyor ve onlara sonsuz dualar ediliyordu. Bu anda bir kardeşimizin isteği üzerine ihlas kahramanı Tevfik Aka ağabey mucizeli Kur’an’ımızdan bir Yasin-i Şerif okumaya başlamış ve medresemiz derin bir huşu içerisinde kalmıştı. Kur’an tilavetinden sonra dualar edildi ve Emirdağ Lahikasından dört beş sayfalık bir derse müteakiben ikindi namazı için hazırlıklar başlamıştı. Namaz eda edildikten sonra Stuttgart’lı kardeşler iki kafile halinde ayrı arabalarla hizmet meydanlarına doğru süratle uzaklaştılar. Geride kalan cemaatle kardeşler on birinci sözden ders yaptılar. Medresemizde telefonun bulunduğu oda ise büyük bir santralı andırıyordu. Kardeşler çeşitli yerlerden hafta sonu yapılan hizmetleri hulasa ediyor. Adeta cesetlerimize ruh, akıllarımıza nur işliyorlardı. Telefon eden kardeşleri şöyle sıralayabiliriz. Ali Uçar abi.

1 –  Ali Uçar abi Bremen’deki konferansın üç buçuk, dört saat sürdüğünü bildiriyor. Ve çok kimselerin nurlarla yeni tanıştığını haber veriyordu. Ve konferanstan sonra,

-: Telefonla söylüyorlar birbirine, açık! Ne pervası var, ne korkusu. Ne müdahale var.

-: Ve konferanstan sonra, medresede bir saata yakın. Almanya’da basılacak olan renkli mucizeli Kur’anımızın ve kurulan matbaanın vukufiyeti hakkında kardeşlere bilgi verildiğini bildiriyordu.

2 – Frankfurt’lu kardeşler telefon ederek Cumartesi başlayan derslerin bugün, yani Pazar günü akşam namazından sonraya kadar devam ettiğini bildiriyorlardı.

3 – Mannheim’deki kardeşler ise medreselerinin her hafta olduğu gibi yine azim cemaatlere sahne olduğunu haber veriyorlardı.

4 – Altenburg’daki kardeşler telefon ederek, Bedri Yılmaz kardeş ailece Frankfurt’a gidince boş kalan evinde kalabalık cemaatler halinde dersler yaptıklarını sevinçle müjdeliyorlardı.

5 – Salih Uğur, Münih’ten telefonda karşımıza çıkarak, Münih camiindeki kütüphaneye Nur’ları koyduklarını ve idarecilerle anlaştıklarını devamlı olarak orada da derslerin yapılıp, kitapların satılacağını müjde veriyordu.

6 – Stuttgart civarındaki kardeşler ise Kur’anı Kerimimizin maddi cephesindeki çalışmalarının neticelerini bildiriyorlardı. Ve böylece saatler ilerliyordu. Şimdi ise saat gece 10:45. Kardeşler henüz hizmetten dönmemişler. Ve tam şu anda kapı açıldı fehimlere nurları tanıtma hizmetine giden kardeşlerden bir kafile geldiler. 11:30 sıralarında ikinci kafile de gelmişti ve o lisan-ı hallerinden okunan mana şu idi. Yeni bir şevk, taze bir zevk ve hizmette devama ciddi bir gayret.

Muhterem Ve Müstakim Ağabeyler!

Elhasıl: Risale-i Nurlarla tezahür eden azim hizmet-i imaniyenin şükrünü eda ettik, daima nurları mütalaa edecek ve hizmetten hizmete koşacak, cepheden cepheye koşacak neferler iklimleri kat eden askerler ve dünyayı titreten kahraman erler gibi Nur’un hizmetinde cehdle, azimle, gayretle çalışacağız inşâallah. Ve sizler de bizlere dua ediniz ki; amellerimizi hayatlandıran ve ibadetlerimizin ruhu olan ihlasa sahib olalım.

Ve sizler de bizlere dua ediniz ki; amellerimizi hayatlandıran ve ibadetlerimizin ruhu olan ihlasa sahib olalım. Hem dua ediniz ki nefs-i emmare bizi vurmasın. Atalet bizi sarsmasın. Ucb, kibir, gurur ve enaniyet, şahiset ve benlik hizmetimize zarar vermesin. Ve Rabbi ala daima kudsi hizmette düstur-u nuraniyi tam tatbik edebilmek gibi nimetini bizlere bol bol ihsan eylesin. Âmin. Umum Ağabey ve kardeşlerimize tekrar binler selam ve dualar eder. Hizmeti Kur’aniye ve nuriye de daima muvaffakiyetler temenni eder. Dualarınızı intizar ederiz.

Hulusi Bey: Hamdler şükürler sonsuz olarak Allah’a. Evet, muvaffakiyet, hizmette ihlaslı devam, bu mübarek talebelere. Bizlere de müjdeler olsun, bu haberi almakla mesrur oluyoruz, seviniyoruz. Cenab-ı Hak bu sevincimizi devam ettirsin. Âmin. Hizmette devam etsin, nur devam etsin, kalplerde fütuhat devam etsin inşâallah. Temennimiz budur.

 -:

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

اَلاَ اِنَّ اَوْلِيَاءَ اللّٰهِ لاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَهُمْ يَحْزَنُونَ

[Şu kısım, turuk-u velayet hakkında olup “Dokuz Telvih”tir.]

                 BİRİNCİ TELVİH: “Tasavvuf”, “tarîkat”, “velayet”, “seyr-ü sülûk” namları altında şirin, nuranî, neş’eli, ruhanî bir hakikat-ı kudsiye vardır ki; o hakikat-ı kudsiyeyi ilân eden,

Hulusi Bey: Bir taraftan da bu, kendilerini ehl-i tarik ve ehl-i tasavvuf zannedenlerinRisale-i Nurda her şey güzel var amma bu tasavvuf, tarikat, seyr-ü sülûk meseleleri tamamıyla ihmal edilmiş bir vaziyet var” diye, içlerinden bir endişeli sual geliyor.  İşte onların o endişelerini izale edecek bir vaziyettir. Risale-i Nur Kur’an’dan alınmıştır. Kur’an her derde şafi olduğu gibi şimdiki vehimden gelen dertlere de yine şifadır. Her şeyden, her şeyden bahis var. Her şeyden bahis var. Ne istiyorsun? Müslüman mısın, ehl-i tarikte Müslüman değil mi? Onun da ilacı var. Umum Müslümanların, meslekleri, meşrepleri ne olursa olsun, Kur’an’dan alınan bu mübarek derslerde Cenab-ı Hak her derde şifasını saklamış. Dertli kendi derdine uygun devayı içerisinde bulur ve alır istimal eder. Yeter ki şafii, Haktır inansın. Ve derslere gelindiği zamanda “Ya Rabbi şu mübarek dersler ki Kur’andan tereşşuh etmiştir, süzülmüştür, toplanmıştır. Bunlardan tam istifade ve istifaza etmek bize nasip et, mukadder eyle.” Diye temennide bulunursun. Kalıbınızı burada koyup kalbini, ruhunu başka şeylerle meşgul ederse elbette bu feyizden istifade edemez. Risale-i Nur şahıs işi değil, Risale-i Nur umumi bir hizmet yapıyor. Umum ehl-i iman namına ve ehl-i Kur’an namına bütün tilmizleri temsil eden vaziyet var. Onun için hiç kimse zerre kadar tereddüt etmeden acaba şöyle mi olur, böyle mi olur demeden ihlas dairesinde hareket edip öyle dinlemeli. Ve Cenab-ı Haktan niyaz etmeli ki “ Ya Rabbi inanıyoruz ki bu dersler müellifin şuuru taalluk etmeden onun eliyle bize sunulmuş bir hediye-i rahmanidir. Her sözünde, her mektubunda, her lem’asında, her notasında, her şuaında, her şubesinde, ayrı ayrı feyizler var. Biz istiyoruz. Rahmeti bol padişahımız ki, sultanımız Hazreti Allah’tır. Ya Rabbi! Rahman ve Rahimsin, hem af edicisin affı da seversin bizlerin kusurlarımızı af et. Bizi bu feyizlerden istifade etmek için boş döndürme Ya Rabbi. Daima istifadeli ve gelecek ders için daha neşeli bir surette, daha şevkli bir surette o derse gitmek hevesini bizde uyandır. Âmin. Hadi bakalım.

-: “Tasavvuf”, “tarîkat”, “velayet”, “seyr ü sülûk” namları altında şirin, nuranî, neş’eli, ruhanî bir hakikat-ı kudsiye vardır ki; o hakikat-ı kudsiyeyi ilân eden, ders veren, tavsif eden binler cild kitab ehl-i zevk ve keşfin muhakkikleri yazmışlar,

Hulusi Bey: Ehl-i

-: Zevk ve keşfin muhakkikleri yazmışlar, o hakikatı ümmete ve bize söylemişler.

جَزَاهُمُ اللّٰهُ خَيْرًا كَثِيرًا

Hulusi Bey: Biraz bunların üzerinde duralım. Bilhassa ehl-i zevk meselesi. Ehl-i zevk’in muhakkiki ne demektir?

PDF Dosyasını İndirmek İçin Tıklayınız!

Bir önceki yazımız olan 155) ALMANYA’DAKİ BİR NUR HADİMİNİN MEKTUBU DERS -1 başlıklı makalemizde ALMANYA’DAKİ BİR NUR HADİMİNİN MEKTUBU hakkında bilgiler verilmektedir.