21.LEM’A 1.2. DÜSTURLAR DERS-3
Hulusi Bey: Bir zat birine demiş ki “Efendi, ben Cenab-ı Peygamber (s.a.v.)’i rüyada görmek istiyorum. Ban bir yol göster”. “İşte oku üfle yat”. Neyse çalışmış çabalamış bir şey yok. Sen Hazret-i Peygamber’i seviyor musun? Seviyorum. Eğer seviyorsan bu sözün doğru isen sen onu rüyada görürsün. Göremiyorum? Peki demiş bu akşam tuzlu yiyip
…………………..
“O kadar güzel yerler soğuk sular akarsular, buz gibi çok oralarda dolaştım”. “Gördün mü sen tuzlu yiyince suya iştihan açılıyor, gözün kapayıp uyudun mu hep sen oralarda dolaşıyorsun. Eğer Peygamber (s.a.v.)’e muhabbetin ciddi olursa herhalde sudan evvel onu araman lazım gelirdi”. Allah sevilmeye layık mı? Korkulmaya layık mı? Ben Allah’ı severim, bir davan var. Ben Allah’ı seviyorum, bu davaya şahit lazım. Bunda da şahit var mı? Var nedir? Cenab-ı Hak bizi düşünmeye sevketmiyor. Belki diyor kullarıma söyle.
“قُلْ “ Kul söyle;
اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُون۪ى يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ
Eğer onlar biz Allah’ı seviyoruz davasında iseler Allah’ın sevdiğine uysunlar bitti mi iş? Allah’ın sevgilisi kim? Baş sevgili? Habib-i Ekrem (s.a.v.) mi?
-: Evet
Hulusi Bey: Hah, delilimiz bu, Allah sevgisinin delili bu Peygamber’i severim. Onun sünnetine ittiba edersem, getirdiği ahkâma uyarsam Peygamber sevgim de olur. Üstad’ı seversen, senin davan Risale-i Nur şakirtliği ise, onun sana miras olarak kalan şu eserlerine karşı iyi bir davranış içinde bulunacaksın. Ne yapacaksın? Mütefekkirane okuyacaksın. Bu roman değil, uydurma sözler değil. İmanı kuvvetleştiren eserlerdir. İman nerede?
-: Kalpte.
Hulusi Bey: Kalpte. Batın-ı kalpte ama. Kalbin içten içe içerisinde ne var? İman var. Onu kim bilir? Cenab-ı Hak bizim neyimize bakar?
-: Kalbimize
Hulusi Bey: Bilir mi kalbimizdeki imanı? Bizim her hareketimizi görür mü? Gizli-aşikar yaptıklarımızı bilir mi? Bu Zat gördüğüne göre, bildiğine göre, duyduğuna göre; hakkımızda bir yerde, bir muhakeme yapacak mı, bizi sorguya çekecek mi? Sorgu, sual var mı?
-: Var efendim
Hulusi Bey: Bu sorgu-sualden insan yüzünün akıyla çıkmak ister mi?
-: İster
Hulusi Bey: Yüzünün akıyla çıkmak isteyen, kendisini hesaba çekmesi lazım. Nereden çıkarıyorsun bu sözü? Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in emrinden. Ne diyor:
حَاسِبوُا قَبْلَ اَنْ تُحَاسَبوُا
“Hesaba çekilmezden evvel hesabınızı kendiniz yapın.”
Ne hesabı yapacağım? Sana bir sermaye verildi. O da nedir? Ömür. Bu ömrü verenin rızası dahilinde o ömrü sarfetmek bizim işimizdir. Bu sermayedir. Bu sermayeyi yele vermeyeceğiz. Bu sermaye ile ahiretimizi kazanacağız. Böyle yaparsak kazançlıyız, böyle yapmazsak zararlıyız. O zaman gel, hesabını ver. Hele bir günlük hesabını ver deseler; şaşırır, afallar kalırız. Ben nasıl hesap veririm? Nefes darlığı çekeni gören var mı? Nefes darlığı çeken hastaları gördünüz mü? Ne kadar müşkilâtlı nefes alıyor? Bu omuz buradan kalkar, başının hizasını geçer; ondan sonra tıs aşağı düşer. Bu mütemadiyen. Şimdi senin benim bugün elhamdulillah sıhhateyiz, nefes darlığı var mı bizde? Nefes darlığı yok. Hem geziyoruz, hem konuşuyoruz, hem yemek yiyoruz. Gayet serbest, hiç bir mani yok, nefes darlığımız yok. Ne oldu kapandı mı?
-: Açacak
Hulusi Bey: Kapalımıdı?
-: Açıktı da şimdi ses bozuktu efendim yeniden düzeltecek
Hulusi Bey: Benim sesimi nasıl düzeltecek? Geliyor mu ses? Yetiyor mu ses? Şükür ya Rabbi! Peki, ee?
-: Onun için, bu hizmette doğrudan doğruya
Hulusi Bey: Bir tane daha kaldı. Mal istersen kanaat yeter. Nasihat istersen ölüm yeter. Düşman istersen nefis yeter. Koynumuzda işte. Ondan sonra? Nasihat istersen ölüm yeter. Yani insan öleceğini düşünse, bir daha geri gelmeyeceğini kat’i surette bilse, eksiğini tamamlamak için bu hayata dönmek kimsenin elinde değildir. Öldükten sonra dünyaya eksiğini tamamlamaya giden var mı? Numune olarak tekrar döndürülen? “Git amellerini bir daha düzelt, öyle gel” batıl itikat sahipleri, Hulûl mezhebinde olanlar o başka, onların yolunda değiliz biz. Fakat şu yaşadığımız müddet biz, hayat-ı ebediyemizi ya kazanacağız, ya kaybedeceğiz. İkisinden biri. Ya o, ya o. Eyyühes-sofi! Sallanıyorsun, hadi bakalım.
-: Onun için, bu hizmette doğrudan doğruya yalnız Cenab-ı Hakk’ın rızasını esas maksad yapmak gerektir.
İKİNCİ DÜSTURUNUZ: Bu hizmet-i Kur’aniyede bulunan kardeşlerinizi tenkid etmemek ve onların üstünde fazilet füruşluk nev’inden gıbta damarını tahrik etmemektir. Çünki nasıl insanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkid etmez, dili kulağına itiraz etmez, kalb ruhun ayıbını görmez.. Belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet eder; yoksa o vücud-u insanın hayatı söner, ruhu kaçar, cismi de dağılır.
Hulusi Bey: Şimdi vahşi, vahşileşmiş, kudurmuş bir it bu taraftan geliyor. Gözün gördü, ne yaparsın? Geliyor ha doludizgin üzerine geliyor, ne yapacaksın?
-: Ondan kurtulmak için
-:
لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ
Hulusi Bey: Şimdi maddi yönden düşünüyoruz. Yani herhalde kendini müdafaa edecek bir şey bulup o azgın hayvandan korunmaya çalışacaksın. Ne var? Elinde bir sopa var. Sopa yok, önünde bir kaç tane taş var. Birini eline alırsan, birini cebine korsun. Herhalde o hayvana onu savuracaksın, onu savururken kendini kurtarmaya çalışacaksın. Maksat, aza birbirine yardım ediyor, bunun misalini söylüyorum. Göz gördü ki, karşıdan tehlikeli bir hayvan geliyor. Buna karşı el ne yaptı? El, eline sopayı aldı yahut taş aldı. Demek birbirine yardımcıdır. Hayır, baktın ki bu iş böyle, bu azgın hayvanın karşısından ne sopayla, ne taşla kurtulamayacaksın, ayakların sağlam. Ne yaparsın? Ne yaparsın?
-: Kaçarım
Hulusi Bey: Haa. Kahramanlık burda. Tabana kuvvet, oradan uzaklaşmaya çalışırsın. Yiğitliğin şartı kaçtır?
-: On
Hulusi Bey: Ondur. Dokuzu?
-: Kaçmak.
Hulusi Bey: Biri? Dokuzu kaçmak, biri görünmemektir. Hacı ağa, hacı ağa, senin derslerinden. Bitti mi?
-: Biraz kaldı efendim. Paragrafın bitmesine az kaldı.
Hulusi Bey: Bitir.
-: Hem nasıl ki bir fabrikanın çarkları birbiriyle rekabetkârane uğraşmaz, birbirinin önüne tekaddüm edip tahakküm etmez, birbirinin kusurunu görerek tenkid edip sa’ye şevkini kırıp atalete uğratmaz. Belki bütün istidadlarıyla, birbirinin hareketini umumî maksada tevcih etmek için yardım ederler, hakikî bir tesanüd bir ittifak ile gaye-i hilkatlerine yürürler.
Hulusi Bey: Bir fabrika dedi, değil mi? Bir fabrika. En küçük bir fabrika, saattir. Saatin içerisinde bir mil var ki, en çok sürat ondadır. Saniyeyi sayıyor, küçük bir dairede değil mi? Öbür taraftan yelkovan var. Ona göre ağırdır. Akrep efendi, o, ondan da ağır. Şimdi akrebin canı sıkılsa, o saniyeyi sayan mile desin ki, “Sen haddini bil, çok fazla gidiyorsun. Biraz dur ki, ben yetişeyim” dese, saat durur mu, işler mi? Saat durur mu?
-: Durmaz
Hulusi Bey: Saat durur mu?
-: Durmaz
Hulusi Bey: Yani, o ufak saniye mili, üzerine ufacık bir toz gelse, o mil durursa, saat çalışır mı?
-: Çalışmaz.
Hulusi Bey: Hah, gördün mü ya? Demek, ufak bir şey arıza oldu mu, gözle görülmeyecek bir tozun onun yoluna çıkmasıyla, saat işlemekten kalır. Durdun mu bitti mi?
-: Evet
Hulusi Bey: Hadi bakalım.
(Aşir-i Şerif )
اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
وَالشَّمْسِ وَضُحٰيهَاۙ ٭وَالْقَمَرِ اِذَا تَلٰيهَاۙ ۖ ٭وَالنَّهَارِ اِذَا جَلّٰيهَاۙ ۖ ٭وَالَّيْلِ اِذَا يَغْشٰيهَاۙ ۖ ٭وَالسَّمَٓاءِ وَمَا بَنٰيهَاۙ ۖ ٭وَاْلاَرْضِ وَمَا طَحٰيهَاۙ ٭وَنَفْسٍ وَمَا سَوّٰيهَاۙ ٭فَاَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوٰيهَاۙ ۖ ٭قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰيهَاۙ ۖ ٭وَقَدْ خَابَ مَنْ دَسّٰيهَاۜ٭كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِطَغْوٰيهَا٭اِذِ انْبَعَثَ اَشْقٰيهَاۙ ٭فَقَالَ لَهُمْ رَسُولُ اللّٰهِ نَاقَةَ اللّٰهِ وَسُقْيٰيهَ۠ا٭فَكَذَّبُوهُ فَعَقَرُوهَاۙ ۖ فَدَمْدَمَ عَلَيْهِمْ رَبُّهُمْ بِذَنْبِهِمْ فَسَوّٰيهَاۙ ٭وَلاَ يَخَافُ عُقْبٰيهَا٭
Sadakallahül azim
Hulusi Bey: Âmin
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
وَا ْلعَاقِبَةُ لِلْمُتَّق۪ينَ اَلْحَمْدُلِلّٰهِ رَبَ الْعَالَمِينَ
وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلٰى سَيِدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى اَلِهِ وَصَحْبِهِ وَسَلِّمْ عَلَيْهِمْاَجْمَع۪ينَ
اَللّٰهُمَّ بِحَقِّ الْقُرْاٰنِ وَ بِحَقِّ مَنْ اُنْزِلَ عَلَيْهِ الْقُرْاٰنُ نَوِّرْ قُلُوبَنَابِنُورِ الْقُرْاٰنِ ٭ وَ اجْعَلِ الْقُرْاٰنَ شِفَٓاءً لَنَا مِنْ كُلِّ دَٓاءٍ وَ مُونِسًا لَنَاف۪ى حَيَاتِنَا وَ بَعْدَ مَمَاتِنَا وَ اجْعَلْهُ لَنَا فِى الدُّنْيَا قَر۪ينًا وَ فِى الْقَبْرِمُونِسًا وَ فِى الْقِيَامَةِ شَف۪يعًا وَ عَلَى الصِّرَاطِ نُورًا وَ مِنَ النَّارِسِتْرًا وَ حِجَابًا وَ اِلَى الْجَنَّةِ رَف۪يقًا وَ اِلَى الْخَيْرَاتِ كُلِّهَا دَل۪يلاً وَاِمَامًا بِفَضْلِكَ وَ جُودِكَ وَ كَرَمِكَ وَ اِحْسَانِكَ وَ رَحْمَتِكَ يَٓا اَكْرَمَاْلاَكْرَم۪ينَ وَ يَٓا اَرْحَمَ الرَّاحِم۪ينَ ٭
Cenab-ı Peygamber (s.a.v.) efendimiz’in meclislerin sonunda devam buyurdukları bir münaacatın Türkçeleşmiş vaziyeti:
Allah’ım bizi masiyetten alıkoyacak kadar haşyetinden bize hisse ver. Bize Cennete ulaştıracak kadar taat nasip et. Dünya musibetlerini kolay gösterecek kadar kuvvetli iman ver. Bizi hayatta bıraktığın müddet göz ve kulak nimetinden mahrum etme ve onları ölümümüze kadar devam ettir. Bize zulmedenlerden intikamımızı sen al ya Rabbi. Düşmanlık edenlere karşı bize yardım et ya Rabbi. Bizi dinde musibete uğratma. Bizi dinde musibete uğratma. Bizi dinde musibete uğratma. Dünyayı en büyük düşüncemiz ve ilmimizin nihayeti kılma. Bize acımayanları bize musallat etme ya Rabbi. Âmin
وَ صَلِّ وَ سَلِّمْ عَلٰى مَنْ اَنْزَلْتَ عَلَيْهِ الْقُرْاٰنَ وَ اَرْسَلْتَهُ رَحْمَةً لِلْعَالَم۪ينَ وَ عَلٰٓى اٰلِه۪ وَ صَحْبِه۪ صَلاَةً تُرْض۪يكَ وَ تُرْض۪يهِ وَ تَرْضٰى بِهَا عَنَّا يَا رَبَّ الْعَالَم۪ينَ اٰم۪ينَ وَ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Cenab-ı Hak şu sohbetimiz esnasında okunan Kur’an, ve ders-i Kur’ani’den hasıl olan sevap hürmetine bizlerin ve umum ehl-i imanın hastalarına acil şifalar, dertlilerine acil devalar, borçlularına borç eleminden kurtulmalar, yolcularına selametler, cümlemize dareynde saadetler ve selametler nasib-i müyesser eylesin. Suri ve manevi müşkillerimizi hall-u âsân eylesin. Ahiri akibetimizi hayreyleye. Hayatta bulunduğumuz müddetçe iman ve Kur’an yolunda sabit kadem eyleye. Bizi bu sebata götürecek her türlü kolaylığa bizi erdire. Bizi bu şeyden caydıracak saptıracak her türlü manilerden Hafîz ismi hürmetine muhafaza eyleye. Vademiz hitamına kadar bizi emanette emin eyleye, kusur edersek ya Rabbi kusur ettik affet diyecek halde bulundura. Vademiz hitamında da o mübarek kelimeyi münciye ki buyurun:
اَشْهَدُ اَنْ لآَ اِلٰهَ اِلاّٰ اللّٰهُ وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدٌ عَبْدُهُ وَ رَسُولُهُ
diyerekten hatm-i enfâsı hepimize nasib-i müyesser eyleye. Amin.
٭وَالْحَمْدُلِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ اَلْفَاتِحَةْ مَعَ الصَّلَوَاةُ٭
PDF Dosyasını İndirmek İçin Tıklayınız!
Bir önceki yazımız olan 16) 21.LEM’A 1. 2. DÜSTURLAR DERS-2 başlıklı makalemizde ihlasrisalesinden hakkında bilgiler verilmektedir.