177) YİRMİBEŞİNCİ SÖZ/BİRİNCİ ŞU’LE:/BİRİNCİ ŞUA:/İKİNCİ SURET:/ÜÇÜNCÜ NOKTA DERS – 3

177) YİRMİBEŞİNCİ SÖZ/BİRİNCİ ŞU’LE:/BİRİNCİ ŞUA:/İKİNCİ SURET:/ÜÇÜNCÜ NOKTA DERS – 3

ADAD

Hulusi Bey

YİRMİBEŞİNCİ SÖZ/BİRİNCİ ŞU’LE:/BİRİNCİ ŞUA:/İKİNCİ SURET:/ÜÇÜNCÜ NOKTA DERS – 3

Hulusi Bey: Mariz bir asırda neden mariz deniyor? Sözün nihayetindeki şey bu sualimizin cevabıdır. Mariz bir asrın reçetesi ittiba-ı Kur’andır. Demek ki bu asrın hastalığının sebebi Kur’andan, Kur’anın ahkâmından ittiba etmemekle uzaklaştığımız için bu asır mariz olmuş. İkinci ifade, “Hasta bir unsurun.” Bilhassa onda şu memleketimizin halkının büyük yeri var, ehemmiyeti var. Şimdi hasta olmuşuz, milletçe hasta, çünkü zorla da olsa bize Kur’an unutturulmak istenmiş. Başımıza gelmiş bu. Su-i istimâl etiğimizden mi, yoksa mimsiz medeniyetin aldatıcı cazibelerine kendimizi kaptırdığımızdan mı? Artık bilmem. Ne mana verirsek verelim fakat her halde milletçe hasta olmuş. Hangisini yoklasan maişet derdiyle sarhoştur. Bugün milletvekili oldular, yani aklı durduracak derecede bir para alıyorlar değil mi?

-: Evet.

Hulusi Bey: Bugün onlara desen. Şimdi kat sayısı sizin için mevzubahis değil amma şöyle bir beş bin, on bin daha ekleseler. E canım evet bu zamanda ihtiyacımız var.

-: On dört bin kâfi gelmiyor.

Hulusi Bey: Tamam, kâfi gelmiyor. Bu bir hastalık mı?

-: Unsurdan maksat?

Hulusi Bey: Unsur millet. Buradaki unsur millet. Hasta bir unsurun reçetesi ittiba-ı Kur’andır. Hani Kur’an. Mimsiz medeniyyetin taklitçisi olmak.

Sağındakine verin.

Yönelenenler de içindeki ahkâma kendilerini uyduramamışlar, intibak yok ya. Kaldı tek ferdlere. Alil bir uzuv diyor. Bir ferdtir, o cemiyetin bir azasıyız. Bu milletin bir ferdi, bir azasıyız. Biz de neyiz? Baştan nihayete malum. Gözümüz ibretle bakamıyor, kulağımız hakkı duymuyor. Yalnız menfaatlı, nefsin iştiha ettiği şeylere dörtnala seğirtmek, onu yapıyor. Efendim bizi istihdam etti. Canım Cenab-ı Hak bizi siyanet ediyor. Neyin bereketi? Kur’an dersinin, onun şakirdi olmanın bize feyzi var, bize bir iltifat var. Ya! İttiba-ı Kur’an. Bizi Cenab-ı Hak iktidarımızla değil, ihtiyacımızdan, fakrımızdan dolayı, zaafımızdan dolayı öyle bir ikramda bulunmuş. Bizi ordan ordan toplamış Kur’anın nuru altına almış. Tamam mı? İnanmayan söylesin, öyle değil desin. Biz böyle görüyoruz, böyle düşünüyoruz. Erhamurrahimin olan Rabbimizden de niyazımız. Ya Rabbi bizi burada da, orada da bu birlikten, bu dirlikten, bu dernekten ayırma. Âmin.

Sen sallan, sallandıkça bir şey çıkarırsın dur bakalım. Buyur.

-: Bismillahirrahmanirrahim. Fecri lafzıyla yani

Hulusi Bey: Şimdi Muhammed …. kardaşımız, diyecek hakikaten sen bir aktör olursun amma ………

-: Nurları temsil eden

Hulusi Bey: Neyi efendim?

-: Nurları temessül eden

Hulusi Bey: Biz şimdi bu muhterem cemaatin ihtiyacına intak-ı bi-l hak kabilinden cevap verdirilen, konuşturulan aciz bir abd olarak kendimizi görüyoruz. Ama mü’miniz elahamdulillah. Allah’ın nimetini de inkâr etmiyoruz. İn’am var, ihsan var, ikram var. O tamam. Fakat iktidar denilen şey yok. Arzumuz var, biz istedik de böyle oldu o da yok. Yani davacılık yok. “Menem diğer nist” diyenlerden değiliz elhamdülillah. İstihdam ettiriyor Cenab-ı Hak. İyilik O’ndan, şükür O’na mahsustur, hamd O’nun içindir. Elhamdülillaha mana veriyor, ne diyor Üstad? Elhamdülillah, bir cümle-i Kur’aniye. Kimden gelse, kime karşı da olsa ezelden ebede kadar, hastır ve müstahaktır. O Zat-ı Ezelli A’laya ki O’na ne denir? Allah denir. Kimden gelse, kime karşı da olsa ezelden ta ebede kadar, hastır ve müstahaktır. O Zat’a ki O’na?

-: Allah denir.

Hulusi Bey: Bu düşünüşleri, bu mübarek insanın ruhuna tesir eden, manasına kuvvet veren bu sözleri biz oralardan aldık. Başka me’hazımız yok. Şimdi Cabir Ağa diyor ki: Ben bir zaman mektebe giderken, geçerken orda hazır ol rahat, hazır ol rahat, hazır ol şimdi onları duymuyorum diyor. Şimdi bak hazır ol rahat burda işte. Seni burada Kur’anın nuru altına hazır ol dedi, ondan sonra git rahat-ı kalple istirahat et. Ya. Hazır ol rahat yok mu? Burda hazır eden de O. İstirahat-ı ruh, istirahat-i kalp verip dünya meşgalelerinden bizi kurtarıp. O böyle yapmış, bu böyle demiş, onlar böyle yapıyor bunlar böyle fırıldak çeviriyor, aaaaa. Teviller mi istersin ne kadar maharetiniz vardır. Neler konuşuluyor, neler. Oturduğumuz minder, biz kendimizi saraylarda zannederiz. ……. Hadi bakalım, yürüt bizi Kur’an yolundayız yani. Hadi bakalım.

-: “Güneş döner” tabiriyle kış ve yaz, gece ve gündüzün deveranındaki

(Sözler Shf: 377 )

Hulusi Bey: Sofi senin bak vekilin yanımda. Bak görsün ha buradan görsün bak.

-: “Güneş döner” tabiriyle kış ve yaz, gece ve gündüzün deveranındaki muntazam tasarrufat-ı kudret-i İlahiyeyi ihtar ile Sâni’in azametini ifham eder.

Hulusi Bey: Onu da bildirir.

-: Ve o mevsimlerin sahifelerinde ki

Ve o mevsimlerin sahifelerinde kalem-i kudretin yazdığı mektubat-ı Samedaniyeye nazarı çevirir,

Hulusi Bey: Mektubat-ı Samedaniye

-: Nazarı çevirir. Nazarı çevirir,

Hulusi Bey: Ha, ona baktırır.

-: Hâlık-ı Zülcelal’in hikmetini i’lam eder.

Hulusi Bey: Öyle ya. Bu ölmüş toprağı işte gelecek.  Haşir numunesi, bahar geliyor.

فَانْظُرْ اِلٰٓى اٰثَارِ رَحْمَتِ اللّٰهِ كَيْفَ يُحْيِ اْلاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَۜا اِنَّ ذٰلِكَ لَمُحْيِ الْمَوْتٰىۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَد۪يرٌ

Amenna ve saddakna

-:

         وَ جَعَلَ الشَّمْسَ سِرَاجًا

Yani, lâmba tabiriyle şöyle bir üslûba pencere açar ki: Şu âlem bir saray ve içinde olan eşya ise insana ve zîhayata ihzar edilmiş müzeyyenat ve mat’umat ve levazımat olduğunu ve Güneş dahi müsahhar bir mumdar olduğunu ihtar,

Hulusi Bey: Müzeyyenat, mat’umat, levazımat. Evimizi süslemiş, yiyeceğimizi temin etmiş. Ne? Levazımat da var. Lüzumlu şeyleri hazırlamış. Şimdi ki tabirle konforlu bir ev yapmış. Ne istesen içinde mevcut. Ondan sonra hadi kurul, gel bakalım şimdi teklifim var. O elestü bezminde ki sözüne sadık kal. Ben sizden sormadım mı, ervah âleminde iken أَلَسْتُ بِرَبِّكُمْ  Sordun. Siz de dediniz بَلَىٰ dediniz. أَلَسْتُ بِرَبِّكُمْ Siz de بَلَىٰ dediniz Evet, dediniz. Sen bizim Rabbımız. Öyle ise benim Rububiyetimi unutmadan benim terbiyem dâhilinde bulunduğunuzu hatırdan çıkarmadan uslu, edepli, emirlere muti bir vaziyette yaşayın zinhar nefse, şeytana, su-i karine bizi haktan aldatan teshir eden dünyanın sevgisi olan, ona aldanma. Yani bazen geliyor ha, bazen geliyor amma sabrediyorum. Neydi ondaki ….  belki ettik  fakat bu ihlas değil ona müsaade etmiyorum, karnımda kalıyor. Buyur.

-: Şu âlem bir saray ve içinde olan eşya ise insana ve zîhayata ihzar edilmiş müzeyyenat ve mat’umat ve levazımat olduğunu ve Güneş dahi müsahhar bir mumdar olduğunu ihtar ile,

Hulusi Bey: Musahhar bir mumdar. Arzdan bir milyon üçyüz bin defa büyük. Bunların hepsi bu şeyler, seyyarelerin hepsi birlikte bir hamur halinde iken, ondan sonra onları fırlatmış diyor. Ha dönüyor, ha dönüyor. Evin yıkıla. Şimdi bunlar …  bilemiyor ha. Tevhid dairesine giremiyor. Bir de Allahı birlese bu beşer işi değildir. En akılılar en müesser şu maklukatın içerisinde insanlar içerisinde bulunuyor. Bunların eğer kabil ise bütün akılları bir çatı altında toplansa bir insan suretine yerleştirse Cenab-ı Hak, bu işi yani şu akla hayret veren, güç yetirmesine imkan olmayan şu varlıktaki nihayetsiz kudretli tasarrufatı asla ve kat’a…….. buyurun. Efendim bu hakikaten bu mükerrem mahlûk,  وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِى آدَمَ  dediği halık’ın. İnsanı ….. etmez yahu. Bunun için mi seni mükerrem kıldım derse ne diyeceğiz rabbimize? İşte hakikatı takva odur ki Beyzade’nin dediği gibi. İkilik bu güneşten bu arzın çekmesinden, bu gökten yağmurun inmesinden öteki de topraktaki şüzuz’atın …… ….  Onu tek bir kudrete bağlasa. Bir tek rahmete yakıştırsak oh elhamdülillah desek olmaz mı? Biz deriz, biz deriz. Ha biz deriz. Tasarrufat-ı ilahiyede bir den başka kuvvet tanımıyoruz. Dilimiz yani La İlahe illallah. La Ma’bude illallah. La Hâlıka illallah. La Malike illallah. La Rezzeka illallah.

-: Güneş dahi müsahhar bir mumdar

Hulusi Bey: Şimdi, dersimiz buraya geldi. Acaba bu cemaatimizi tatmin eder mi, etmez mi endişe içindeydik. Şimdi görüyorum ki bende sizden bir fert olarak bu mübarek ders hakikaten bizi tatmin edici. Yani bu vaktimizi kıymete ulaştırıcı nurlu bir derstir. Bana bu kanaat hâsıl oldu. Bunun üzerinde vakit geçirdiğimize memnun oldum. Bilmem Zat-ı aliniz ne buyurur.

-: Elhamdulillah.

Hulusi Bey: Hacı Nuri sen ne buyurursun. Hacı Nuri bak yatamıyorsun sen bak, merhamet. Hacı Nuri’nin yatması da başka. Sen oradan göremiyorsun Hacı Nuri’yi, hac arkadaşını ya. Ara sıra gör de bak iştahın açılsın. Aksırıyor. Ahan öksürüğünü de duydun mu? Tamam buyur.

-: Güneş dahi müsahhar bir mumdar olduğunu ihtar ile, Sâni’in haşmetini ve Hâlıkın ihsanını ifham ederek tevhide bir delil gösterir ki; müşriklerin en mühim, en parlak mabud zannettikleri Güneş, müsahhar bir lâmba, camid bir mahluktur.

PDF Dosyasını Okumak İçin Tıklayınız!

Bir önceki yazımız olan 176) YİRMİBEŞİNCİ SÖZ/BİRİNCİ ŞU'LE:/BİRİNCİ ŞUA:/İKİNCİ SURET:/ÜÇÜNCÜ NOKTA DERS – 2 başlıklı makalemizde yirmibeşinci söz hakkında bilgiler verilmektedir.