178) YİRMİBEŞİNCİ SÖZ/BİRİNCİ ŞU’LE:/BİRİNCİ ŞUA:/İKİNCİ SURET:/ÜÇÜNCÜ NOKTA DERS – 4

178) YİRMİBEŞİNCİ SÖZ/BİRİNCİ ŞU’LE:/BİRİNCİ ŞUA:/İKİNCİ SURET:/ÜÇÜNCÜ NOKTA DERS – 4

ADAD

Hulusi Bey

YİRMİBEŞİNCİ SÖZ/BİRİNCİ ŞU’LE:/BİRİNCİ ŞUA:/İKİNCİ SURET:/ÜÇÜNCÜ NOKTA DERS – 4

Hulusi Bey: Buyur.

-: Güneş dahi müsahhar bir mumdar olduğunu ihtar ile Sâni’in haşmetini ve Hâlıkın ihsanını ifham ederek tevhide bir delil gösterir ki; müşriklerin en mühim, en parlak mabud zannettikleri Güneş, müsahhar bir lâmba, camid bir mahluktur.

Hulusi Bey: Peki, mariz bir asrın bu kadar ehemmiyetinden bahsetti ya müşrikleri de ileri sürdü. Biz mütemeddin bir millet sayılan, gerek askerlikte, gerek çeşitli sanat yerlerinden yani hakikaten, sonra adetlerine çok bağlı, terakkiyata çok müstaid. Bi tarihte Rus’ları dize getiren. Kumandan yetiştirmiş, yani asker yetiştirmiş bir memleket. Hidayete mazhar deyip …. ….. Beşer gözüyle. Beşerin gözüne güzel görünen bu marifetleri yapan takdir ediliyor değil mi? alkışlanıyor, aferin yapanlara askerlikte üstünlüğünü gösterdiler. Denizcilikte üstünlüğünü gösterdiler, havada üstünlüğünü gösterdiler dediğimiz halde beri tarafta din bakımından bakıyoruz yine sıfır. Hidayet kimden?

-: Allah’tan

Hulusi Bey: Allah’tan. Şimdi bunlara böyle bakıp ta biz halimize şükretmeliyiz ki Cenab-ı Hak Japonlar gibi mütemeddin bir kavim yapmamış amma İslam medeniyeti bize kâfi. Hem dünyamızı, hem ahiretimizi kazanacak bir şehire bizi atmış, bir yere. Biz de zaten her namazda tamamlıyacağız.

اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۙ

Eğer söylediğimizi düşünebiliyorsak. Ya Rabbi bizi doğru sana varan, asla sapmayan, saptırmayan yola hidayet et. Bizi oraya. Bizim bu duamız kabul olmuş Elhamdulillah. Bu duamıza devam edelim. Fatiha-i şerife ile namazda Rabbımızla mürakabe, mukabele edelim. Ve

اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُۜ

Nabudu, nestain Nun’larındaki feyizli manaları düşünebildiğimiz kadar düşünelim. Nedir, düşünelim diyorum. İşte “Allahu Ekber” deyip. Yaaa! Masivasından el çekip onun huzurunda kemal-ı huşu ve huzu ile el bağladığımız zaman. Söz oraya geldi mi sıra, 

اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُۜ

Ancak sana ibadet ederiz, senden? Senden yardım

-: Dileriz.

Hulusi Bey: Bekleriz. Düşünebildiğimiz kadar düşünürüz. Biz diyoruz biz. Niye biz diyoruz? İşte burada ne kadar geniş bir sahayı o zamanda görebilirsek. Ona icmal etmek lazım.

-: Biz …. ….. geçeceğiz.

Hulusi Bey: ….  …. …. ….. Yalınız, beni değil yani. Biz diyoruz çünkü. Demek ki yalnız benim için ne dememiz lazım geliyor, söylememiz gerekiyordu? İyyake a’budu dememiz lazımdı. Ben ancak sana ibadet ederim. Öyle demiyoruz da نَعْبُدُ diyoruz. Bunun şumülü var. Bütün insanlar, bütün Müslümanlar böyle diyorlar. Böyle bilenleri onları da öyle namazımızda düşünmek hariç, namazın …. de huzuru kaybetmek kadar zaman kaybetmek olmaz. Bize نَعْبُدُ ‘nun Nun’unu izah ederken pek geniş bir surette anlatıyor. Biz hala

اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُۜ

nin genişlemiş dairesini eğer hissedemiyorsak bu talimde hala acemiyiz. Şimdi öteki insafsız insanlar namaza bir idmandır diyorlar.  Biz bir de söylediğimizi düşünemez bir vaziyette olursak onların bu fikirlerinin yardımcısı olmuş oluruz.  En mücehhez olacağız, namaza girip şartlarını mükemmelen yerine getireceğiz. Hem girdikten sonra erkânını bihakkın tadil ile yapacağız. Hem de içerisindeki Fatiha-i şerife ile namazın kade-i ahiresini bilhassa Ettahiyyatu Lillah ile ordaki o şümullü manayı düşünmeye gayret edelim ki Cenab-ı Hak bize lutfe de kapıyı aça inşaallah.

-: Amin.

Hulusi Bey: Ne zamana kadar Hacı? Ahan geldik gidiyoruz. Gözlerin ufaklaştı, gözlerin ufaklaştı bak ha. Hacı Nuri’ye bak gözünü aç.

-: …

Hulusi Bey: Yok yok o hiç kapatmıyor. O vecde geliyor bazen. Vecde geliyor, istiğrak hali başlıyor, ondan sonra açılıyor. Buyur.

-: Demek “sirac” tabirinde Hâlık’ın azamet-i rububiyetindeki rahmetini ihtar eder.

Hulusi Bey: Şimdi bizim marifetimizi belledin mi?. Benim söylediğimi tatbik ediyor musun?  Yani başka meslek ittihaz etseydin epeyi şöhret sahibi olurdun. Elhamdülillah şükürler olsun. Cenab-ı Hakkın, şimdi hamd-i şükründen aciz olduğum mübarek hizmette bütün küsuratımızla beraber bizi istihdam etmesinin şükründen acizim.

Evet.

-: Bu nimet-i ilahiye ihata edilmediğinden küçük görülüyor.

Hulusi Bey: Biz küçük görmüyoruz.

-: Efendim kasır nazarlar dedim ama

Hulusi Bey: Bunların hepsini arada konuştuklarımız şeyler. Latife. O bizim latifeye, hikâyeye şeyimiz bir hikmete tabi. Sonra bu ulvi dersler, insanı şey ediyor, haşş ediyor. Yani öyle bir ağırlık veriyor ki artık doydum diye. Doydum, doldum. Havayı tadil etmek lazım. Nasıl sıkıştığımız zaman kapıyı açın biraz hava alalım diyoruz. Arada bu türlü konuşmalarımız, havayı değiştirmek, biraz başka bir düşünceyi getirip ama arkasından, askerliğimden size bir hatıra geliyor onu söyleyeyim. Sabahleyin çıkardık bizim bölük talime çıkış. Makinalı tüfek bölük kumandanlığı yaptım. Çıkardım askeri, bakardım neşesiz. Haa baş çavuşu çağırırdım, tüfek indirin, asker oynasın. Askeri oyunlar yani. Onlar meşgul olurlar. Galiba bugün yüzbaşı efendi bize talim yaptırmayacak derler, o  zaman, bir düdük çalarım tüfek bindir talime başlarım. Haydi. Bu kere girişiriz işe, kemal-ı şevk ile. Şimdi yani askerlik hayatımda da bu sistemlerle yaşadığım için onun tesiri altında. Muhterem cemaatimi de galiba buna alıştırdım. Yani biraz ciddi olsak. Bizi neşelendirecek bir şey söylemiyor bu gün, usandırdım gibi geliyor bana bugün. Hele yine sen söyleye dur. Buyur. Heeeey Yaşar amca, ne görüyorsun, semavat âlemini mi görüyorsun? Desene senin gibi miyim ben, sabah namazından geliyorum ila maşallah akşam ezanına kadar dükkânda. Sen de salla başını. Buyur.

 -: Rahmetin vüs’atindeki ihsanını ifham eder.

Hulusi Bey: Şimdi sen bilirsin, bizim cemaatimiz de bir kişi uyumazsa olmaz değil mi o sünnettir.

-: Bu akşam biz de uyumadık.

Hulusi Bey: Burada var bir tane.

-: Orada var mı?

Hulusi Bey: Var. Bir kişi uykuyu üzerine alıyor. Evet, buyur.

-: Rahmetin vüs’atindeki ihsanını ifham eder. Ve o ifhamda saltanatının haşmetindeki keremini ihsas eder. Ve bu ihsasta vahdaniyeti i’lam eder ve manen der: “Camid bir sirac-ı müsahhar, hiçbir cihette ibadete lâyık olamaz.”

Hulusi Bey: Haşa.

-: Hem cereyan-ı تَجْرِى tabirinde gece gündüzün, kış ve yazın dönmelerindeki tasarrufat-ı muntazama-i acibeyi ihtar eder ve o ihtarda, rububiyetinde münferid bir Sâni’in azamet-i kudretini ifham eder. Demek Şems ve Kamer noktalarından beşerin zihnini gece ve gündüz, kış ve yaz sahifelerine çevirir ve o sahifelerde yazılan hâdisatın satırlarına nazar-ı dikkati celbeder. Evet, Kur’an Güneş’ten Güneş için bahsetmiyor. Kur’an Güneş’ten Güneş için bahsetmiyor. Belki onu ışıklandıran zât için bahsediyor. Hem Güneş’in insana lüzumsuz olan mahiyetinden bahsetmiyor. Belki Güneş’in vazifesinden bahsediyor ki, san’at-ı Rabbaniyenin intizamına bir zenberek ve hilkat-i Rabbaniyenin nizamına bir merkez, hem Nakkaş-ı Ezelî’nin gece gündüz ipleriyle dokuduğu eşyadaki san’at-ı Rabbaniyenin insicamına bir mekik vazifesini yapıyor. Daha sair kelimat-ı Kur’aniyeyi bunlara kıyas edebilirsin. Âdeta basit, me’luf birer kelime iken, latif manaların definelerine birer anahtar vazifesini görüyor.

            İşte ekseriyetle üslûb-u Kur’anın geçen tarzlarda ulvî ve parlak olduğundandır ki; bazan bir bedevi arab birtek kelâma meftun olur, Müslüman olmadan secdeye giderdi. Bir bedevi فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ kelâmını işittiği anda secdeye gitti. Ona dediler: “Müslüman mı oldun?” “Yok” dedi, “Ben şu kelâmın belâgatına secde ediyorum.”

Hafız Hasan Gül:

اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ ٭ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

سُنَّةَ مَنْ قَدْ اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنْ رُسُلِنَا وَلاَ تَجِدُ لِسُنَّتِنَاتَحْو۪يلاً٭ اَقِمِ الصَّلٰوةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ اِلٰى غَسَقِ الَّيْلِ وَقُرْاٰنَ الْفَجْرِۜ اِنَّ قُرْاٰنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا٭ وَمِنَ الَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِه۪ نَافِلَةً لَكَۗ عَسٰٓى اَنْ يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَحْمُودًا٭ وَقُلْ رَبِّ اَدْخِلْن۪ى مُدْخَلَ صِدْقٍ وَاَخْرِجْن۪ى مُخْرَجَ صِدْقٍ وَاجْعَلْ ل۪ى مِنْ لَدُنْكَ سُلْطَانًا نَص۪يرًا٭ وَقُلْ جَٓاءَ الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُۜ اِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقًا٭ وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْاٰنِ مَا هُوَ شِفَٓاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِن۪ينَۙ وَلاَ يَز۪يدُ الظَّالِم۪ينَ اِلاَّ خَسَارًا٭ صَدَقَ اللّٰهُ رَبُّنَا اْلأَعْلٰى

Hulusi Bey:

اَلْحَمْدُلِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ

وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلٰى رَسُولِناَ مُحَمَّدٍ وَ اَلِهِ وَ اَصْحَبِهِ اَجْمَع۪ينَ٭

اَللّٰهُمَّ رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا إِنَّكَ أَنْتَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ ﴿﴾ وَتُبْ عَلَيْنَا يَا مَوْلٰينَآ إِنَّكَ أَنْتَ التَّـوَّابُ الرَّح۪يمُ ﴿﴾ وَاهْدِنَا وَوَفِّقْـنَآ إِلَى الْحَقِّ وَإِلٰى طَر۪يقٍ مُسْتَـق۪يمٍ ﴿﴾ بِبَرَكَـةِ الْقُرْأٰنِ الْعَظ۪يمِ ﴿﴾ وَبِحُرْمَـةِ حَبِيبِكَ وَ رَسوُلِكَ الْكَرِيمُ ﴿﴾ وَاعْفُ عَنَّا يَارَح۪يمُ ﴿﴾ وَاغْفِرْلَنَا ذُنُـوبَنَا بِفَضْلِكَ وَكَرَمِكَ يَآأَكْرَمَ اْلاَكْرَم۪ينَ وَيَآ أَرْحَمَ الرَّاحِم۪ينَ

اَللّٰهُمَّ تَقَبَّلْ مِنَّا وَاشْفِ مَرْضٰينَا وَارْحَمْ جَم۪يعَ مَوْتَانَا وَاغْفِرْ ذُنُوبَنَا وَذُنُوبَ وَالِدَيْنَا يَارَبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَان۪ى صَغ۪يرًا٭اَللّٰهُمَّ سَلِّمْنَا وَسَلِّمْ د۪ينَنَا وَلاَ تَسْلُبْ وَقْتَ النَّزْعِ ا۪يمَانَنَا وَلاَ تُسَلِّطْ عَلَيْنَا بِذُنُوبِنَا مَنْ لاَ يَخَافُكَ وَلاَ يَرْ حَمُنَا وَارْزُقْنَا خَيْرَىِ الدُّنْيَا وَاْلاَخِرَةِ اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ٭اَللّٰهُمَّ يَا مُفَتِّحَ اْلاَبْوَابْ اِفْتَحْ لَنَا خَيْرَ الْبَابِ٭ اَللّٰهُمَّ يَا مُحَوِّلَ الْحَوْلِ وَ اْلاَحْوَالِ حَوِّلْ حَالَنَا وَحَالَ الْمُسْلِم۪ينَ بِفَضْلِكَ وَكَرَمِكَ اِلٰى اَحْسَنِ الْحَالِ٭اَللّٰهُمَّ يَا خَفِيَّ اْلاَلْطَافْ نَجِّنَا مِمَّانَخَافْ٭اَللّٰهُمَّ اَرِنَا الْحَقَّ حَقًّا وَارْزُقْنَا اتِّبَاعَهُ وَاَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَرْزُقْنَا اجْتِنَابَهُ تَوَّفَّنٰا مُسْلِم۪ينَ وَ اَلْحِقْنَا بِاصَّالِح۪ينَ٭ اَللّٰهُمَ احْفَظْنَا يَافَيَّاضْ مِنْ جَم۪يعِ الْبَلاَيَا وَاْلاَمْرَاضْ كَٓافَّةً عَٓامَّةً بِرَحْمَتِكَ يَا اَرْحَمَ الرَّاحِم۪ينَ بِرَحْمَتِكَ يَا

اَرْحَمَ الرَّاحِم۪ينَ بِرَحْمَتِكَ يَا اَرْحَمَ الرَّاحِم۪ينَ٭ اٰمِينْ و الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ٭بِحُرْمَـةِ الْفَاتِحَةَ مَعَ الصَّلَوَاتْ ٭

PDF Dosyasını Okumak İçin Tıklayınız!

Bir önceki yazımız olan 177) YİRMİBEŞİNCİ SÖZ/BİRİNCİ ŞU'LE:/BİRİNCİ ŞUA:/İKİNCİ SURET:/ÜÇÜNCÜ NOKTA DERS - 3 başlıklı makalemizde yirmibeşinci söz hakkında bilgiler verilmektedir.