182) YİRMİNCİ MEKTUB/İKİNCİ MAKAM DOKUZUNCU KELİME DERS – 1

182) YİRMİNCİ MEKTUB/İKİNCİ MAKAM DOKUZUNCU KELİME DERS – 1

ADAD

Hulusi Bey

YİRMİNCİ MEKTUB/İKİNCİ MAKAM DOKUZUNCU KELİME DERS – 1

Hulusi Bey:

اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ عَيْنِ الْعِناَيَةِ كَنْز ِالْهِداَيَةِ اِماَمِ الْحَضْرَةِ اَمِينِ الْمَمْلَكَةِ طِراَزِ الْحُلَلِ ناَصِرِالْمِلَلِ تاَجِ الشَّرِيعَةِ سُلْطاَنِ الطَّرِيقَةِ بُرْهاَنِ الْحَقِيقَةِ زَيْنِ الْقِياَمَةِ شَمْسِ الشَّرِيعَةِ شَفِيعِ اْلاُمَّةِ عاَلِى الْهِمَّةِ كاَشِفِ الْغُمَّةِ يَوْمَ الْقِياَمَةِ سِراَجِ الْعاَلَمِينَ.

اَللّٰهُ عاَصِمُهُ وَ جِبْرِيلَ عَلَيْهِ السَّلاَمُ خاَدِمُهُ وَالْبُرَاقُ مَرْكَبُهُ وَقاَبُ قَوْسَيْنِ مَقاَمُهُ وَالْمَعْبُودُ مَقْصُودُهُ شَمْسُ الضُّحَى بَدْرُ الدُّجَى نُورِ الْهُدَى خَيْرِالْوَرَى اِماَمِ الْمُتَّقِينَ اَصْفَى اْلاَصْفِيَآءِ مُحَمَّدِنِ الْمُصْطَفَى صَلَّى اللّٰهُ تَعَالَى عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ قِبْلَةِ الْعاَرِفِينَ وَكَعْبَةِ الطَّآئِفِينَ وَحَبِيبِ رَبِّ الْعاَلَمِينَ وَعَلَى اَلِهِ وَاَصْحاَبِهِ وَ عِتْرَتِهِ الطَّيِّبِينَ الطَّاهِرِينَ وَسَلِّمْ تَسْلِيماً كَثِيراً ياَ رَبَّ الْعاَلَمِينَ اَمِينَ.  

Bitirilecek şeyler var. Eğer şundan sonra mesela yatmazdan önce şöyle okunursa. Sabahleyin kalktığın zaman böyle dersen, bilmem iyi ama bunların hepsini hatırda tutmak devam etmek. Ne kadar yükümüzü ağırlaştırırsak, o kadar taşınmasında güçlük çekeriz. Hem mademki biz, aldanmak, meşgul olmak ve bizi meşgul edecek haktan çevirecek maniler var. Binaenaleyh kendimizi muhafaza etmek için her zaman mümkün olmaz. Evet, namaza girerken mesela iki cihandan geçmek, masivayı terk etmek, Allah’ın gayrısını unutmak. E hadi bakalım. Allah’ın gayrısı ne varsa onun hepsini unutup Allah’ın huzuruna öyle çıkmak lazım. E ya, söylüyoruz, biliyoruz fakat dazıra duzur namaz geçiyor. Seğirttik geldik şeye (cemaate), işte o kadar ki dedik, uydum imama. Desen … …, “Allahu Ekber” dedin. Hemen imamda kıyamdaki işi bitmiş, “Allahu Ekber” dedi rükuya gitti. Hani ya? O da olmazsa mademki nefsimiz var, şeytan var. Bunlar bizim düşmanımızdır. Nefis de, şeytan da, dünyada. Evet, başkası hangisi?

-: Su-i karin, su-i karin.

Hulusi Bey: Su-i karin. Evet, fakat namazda en ziyade bizi meşgul edecek şeyler nefsimiz şeytanımızdır. Yahut evet nefsimiz işte,  şeytan bize orda iğva’ eder. Unutmak istediğimiz şeyi hatırlatır. Davası nedir? Davası bizi o huzurda huzursuzluğa götürmek.  Yani,

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ٭ اَلرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۙ٭ مَالِكِ يَوْمِ الدّ۪ينِۜ٭ اِيَّاكَ نَعْبُدُ

Çok tehlikeli yer.

ۜ٭ اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُۜ٭

Dediğimiz zaman eğer aklımız başka şeyde ise Allah korusun. “Ancak sana ibadet ederiz, ancak senden yardım umarız” dediğimiz vakitte aklımız ve aliyyül ayette yahut zeyt ve amirde ise ne oldu? Şeytan ikisini birden yaklaştırdı. O kadar yakın gösterir ki bize dilimizin söylediğini aklımız yapmaz, dilimiz yapmaz. Yani o

ۜ٭ اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُۜ٭

deki manaya göre hareket ettirmez bizi. Tehlikeli bir mıntıka. Dikkat etmeli ki namazda Kur’an okunurken,  o Kur’an’ın manasını, Fatiha-i Şerifenin manasıyla meşgul olalım da. Fakat zor ha.  Sen de, ben de, bilen de, bilmeyen de. Gaflet bizim kârımız olmuş. Öyle mi değil mi? Canım sende herkesi sana benzetiyorsun. Allah vere öyle olmayasın. Fakat tehlikeyi gözün önüne getirelim. Peygamber aleyhisselatu veselam burda diyor ha. Diyor ki: şeytan gelir şu şöyle, bu böyle. Daha fazla tafsilat vermemiş. Böyle der, namaz kılanın aklını çeler. Namazdan ziyade dünyevi işe götürür. Hakikaten, o işi yapacaktım ben, unuttum der. Bi kere namazdan kayıp dışarı gitti mi, sahraya, kıra, çarşıya, pazara daha artık fırtına gibi gider. Onun için dikkat edilecek yerler var. Şeytana  عَدُوٌّ مُب۪ينٌۙ diyor ha Cenab-ı Hak. Sizin için açık düşmandır ha şeytan. Bak şeytan nerde okuduk,  şeyde hutbede de mi söyledi ne? Var zaten hadiste. Şeytan insanın kan damarları içerisinde gezer.

-: Vaiz efendi söyledi.

Hulusi Bey: Vaiz mi söyledi, tamam.

-: Efendim Kehf Suresinin 50. Ayetinde şeytan cinlerden olduğu ifade ediliyor. Onun

Hulusi Bey: Şeytan ikidir.  İnsi de var cinni de var. Asıl şu şeytan diye tavsif edilen var ya o cinnidir. Ateşten halk edilmiştir. Fakat o mu tehlikeli yoksa pantolonlu, kravatlı ütülü pantolon, bastonlu,

-: Föterli

 Hulusi Bey: Mel’un şapkalı. Yanlış mı söyledim? Doğrusu nese onun?

-: Yine Ebu Hüreyre radiyallahu anh’den rivayete göre Resul-i Ekrem sallallahu ve sellem şöyle buyurmuştur: Allahu Teâla Kıyamet gününde benim için sevişenler nerededir?

Hulusi Bey: Benin için görüşenler.

-: Onları gölgemden başka gölge bulunmayan bir günde (Arş’ımın gölgesinde) gölgelendireceğim, buyurur.

Hulusi Bey: Yani şimdiden buyurmuş zaten.

-: Yine Ebu Hüreyre radiyallahu anh’den Resul-i Ekrem sallallahu ve sellem

Hulusi Bey: Yalnız Allah rızası için, hiçbir garaza müstenid olmayarak, bu âlemde sohbet edenler hiçbir gölgenin bulunmadığı ahirette Cenab-ı Hakkın Arş’ı altında gölgelendirilirler. İşte efendim, şimdi ihtiyar bizde kalmış. Ya Allah için sohbet, muhabbet edeceğiz. Hiçbir garaza müstenid olmayarak bir araya gelip görüşeceğiz veyahut dünyevi bir maksadın husuli için olması için. Mesela, filan zatla merhabayı kesmeyeyim olur ki lazım olur, dünya bu. Gitti işte fesada verdin. O muhabbet, muhabbet değil. İşin içerisine bir şey koydun. Bir şart girdi, bir halk girdi o zamanda ihlas gitti. Allah’a ısmarladık, ben yokum burada. Koşar yakalarım, ne fayda gitti. Niyet bozuldu. Hacı Said Ağa da bazen işimize yarıyor, onun için Hacı Said Ağa’ya merhabayı devam ettirmeli.

-: Sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur. Nefsim yed-i kudretinde olan Allaha yemin ederim ki, siz, iman etmedikçe Cennet’e giremezsiniz ve birbirinizi sevmedikçe de olgun mü’min olamazsınız.

Size bir şey söyleyeyim, onu yaptığınız zaman sevişirsiniz: Aranızda selamı yayınız.

Hulusi Bey: İfşa-i selam.

-: Yine Ebu Hüreyre radiyallahu anh’den, Nebiyyi Muhterem sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur:

Hulusi Bey: İşte bu sünnete Üstad Hazretleri girerken çıkarken “Esselamu Aleyküm” bir yerden ayrılırken, içeri girerken “Esselamu Aleyküm” bu kadar. O mektubunda başlıklarda, kullandığı tabirleri şeyde yapmazdı. Görüşmede, mufarakat da yalnız “Esselamu Aleyküm”. Ben bir defa dedim şu Bedre köyünda kalalım bu gece, O yine şeye Barla’ya gitmesi lazım. Esselamu Aleyküm, Esselamu Aleyküm, Esselamu Aleyküm dedi hayvanı sürdü gitti. Buyur.

-: Bir gün birisi başka bir köydeki (din) kardeşini ziyarete gitmekte iken

Hulusi Bey:  Bu nakildir. Peygamber aleyhisselatu ve selam, eskiden olmuş bir şeyi zamanında olmuş gibi naklediyor.

-: Cenab-ı Hak o zatın yolu üzerinde bir meleği gözcü koymuştu. (Hadisi rivayet eden) Ebu Hüreyre, bundan evvelki babda zikrolunan (360 numaralı) hadisi, “Sen o zatı Allah için sevdiğin gibi, muhakkak Allah da seni sevmiştir” sözüne kadar zikretmiştir.

(360 numaralı Hadis)

Birisi başka bir karyede bulunan (bir din) kardeşini ziyaret etmek için giderken Allahu Teala da bu adamın yoluna gözetlemek için bir meleği memur etmişti. O zat meleğin yanına gelince melek nereye gittiğini sorar:

  • Şu köyde bir kardeşim var, ona gidiyorum, cevabını alır.
  • O adamın sana geçmiş bir iyiliği var da onu devam ettirmek için mi gidiyorsun? dedi. O da:
  • Hayır, ben o zatı sırf Allah için severim dedi. Bunun üzerine Melek:
  • Ben Allahu Teala’nın sana yolladığı elçisiyim. Sen o adamı nasıl seviyorsan, Allah da seni öyle seviyor dedi.

 (Yirminci Mektub/İkinci Makam/Dokuzuncu Kelime)

-: Eğer denilse: Yalnız ilim kâfi değildir, irade dahi lâzımdır. İrade olmazsa, ilim kâfi gelmez?

Hulusi Bey: Bir yaprak zedelenmiş, kitapları okuyun amma yırtmayın. Yırtılırsa, müdürümüzden yapıştıracak o cambantlar var. Bir iki tane muhafaza etmek kaydıyla alın, öyle bir kaza oldu mu hemen yapıştırın.

-: Elcevab: Bütün mevcudat nasılki bir ilm-i muhite delalet ve şehadet eder. Öyle de: O ilm-i muhit sahibinin irade-i külliyesine dahi delalet eder. Şöyle ki: Herbir şey’e, hususan herbir zîhayata pek çok müşevveş ihtimalât içinde, muayyen bir ihtimal ile ve pek çok akîm yollar içinde neticeli bir yol ile ve pek çok imkânat içinde mütereddid iken gayet muntazam bir teşahhus verilmesi;

Hulusi Bey: Teşahhus

-: Verilmesi; hadsiz cihetlerle bir irade-i külliyeyi gösteriyor. Çünki herşey’in vücudunu ihata eden hadsiz imkânat ve ihtimalât içinde ve semeresiz akîm yollarda ve karışık ve yeknesak sel gibi mizansız akan camid unsurlardan gayet hassas bir ölçü ile nazik bir tartı ile ve gayet ince bir intizam ile, nazenin bir nizam ile verilen mevzun şekil ve muntazam teşahhus; bizzarure ve bilbedahe belki bilmüşahede, bir irade-i külliyenin eseri olduğunu gösterir.

Hulusi Bey: Mesela küçük, küçük dikenleri olan saksıdaki bir gül. Yaprak, daha çiçek yok. Yaprak var, çiçek yok. Mevsimi geldi mi herhangi bir yerinden bir tomurcuk zuhur etmeye başlar, çıkmaya başlar. Şimdi o çıkıncaya kadar neresinden böyle bir gül peyda olacak belli değil. Kim biliyor?

-: Allah.

Hulusi Bey: İlmi muhit olduğu gibi iradesi de külli olan bir zat biliyor. Canım, çiçek benim, saksıyı ben aldım, fidanı ben diktim, bende oldukça akıllıyımdır amma. Ben de bilirim.  Ne kadar bilirsin? Söyleyebilir misin sen çok akıllı efendi, şurasından günün birinde bir tomurcuk patlayacak, o da güzel kokulu bir çiçek olacak. Rengi de elvan, çeşitli olacak. Bilir mi? İşte ilmi var, kudreti var fakat iradesi de var. Nerden dilerse, nereyi murad ederse o iradesinin iktizasıyla oradan bilir. Netice nereye geliyor? Evet, bu fidandan gülü halk eden Allah. Ama o fidanın neresinden gülü halk edecek yahut daha nerelerinden öyle ona benzer gülleri halk edecek, icad edecek kimdir? Hem ilmi, hem kudreti, hem iradesi nafiz olacak bir zat olabilir. Bu gülün zahiri sahibinin de marifeti olmaktan çıkar. Kime ait olur?

-: Allah’a.

Hulusi Bey: Ha. Onu halk eden kimse, O ilmi muhit sahibi olduğu, kudreti de muhittir, her şeye nafizdir, iradesi de öyledir. İradesiz de olmaz. Burda da zaten onu mevzu-u bahs ediyor. İlim kâfi değildir, irade de lazımdır. Evet, fakat onlar birbirinden ayrılmaz. Şimdi Cenab-ı Hakkın sıfatları vardı, neydi? Sıfat-ı Subutiyye: Hayat, İlim, Sem’, Basar, İrade, Kudret, Kelam, Tekvin. Bu sıfatlar ayrılır mı? Ayrılmaz. O, ondan ayrılmaz. Öyle ise ilmin olduğu yerde sem’ de var, kudret de var, irade de var bunun gibi. Evet.

-: Çünki hadsiz vaziyetler içinde bir vaziyeti intihab etmek; bir tahsis, bir tercih, bir kasd ve bir irade ile olur ve amd ve arzu ile tahsis edilir. Elbette tahsis, bir muhassısı iktiza eder. Tercih, bir müreccihi ister. Muhassıs ve müreccih ise iradedir. Meselâ: İnsan gibi yüzler muhtelif cihazat ve âlâtın makinası hükmünde olan bir vücudun, bir katre sudan.. ve yüzer muhtelif azası bulunan bir kuşun, basit bir yumurtadan.. ve yüzer muhtelif kısımlara ayrılan bir ağacın, basit bir çekirdekten icadları; kudret ve ilme şehadet ettikleri gibi; gayet kat’î ve zarurî bir tarzda onların Sâni’inde bir irade-i külliyeye delalet ederler ki, o irade ile, o şey’in herşey’ini tahsis eder ve o irade ile

Hulusi Bey: Bir yerden çıktığı zaman böyle düz çıktı bu ilerde bir ağaç olacak. Bidayette ağaç olarak mı çıkıyor, böyle yeri yırta yırta mı çıkıyor mu? Gayet ince, nazik, yeşil bir filiz vaziyetinde çıkıyor. Sonra ne yapıyor? Tedricen kalınlaşıyor, dal budak salıyor, uzuyacağı kadar uzuyor, açılacağı kadar açılıyor, dallanacağı kadar dallanıyor, budaklanacağı kadar budaklanıyor. Yaprak, meyve, çiçek hepsi birbiri arkasından zuhur ediyor, kim yapıyor bunu? Bunun neresinden çiçeği, neresinden budağı, neresinden yeniden ince bir dalı filiz olarak gösterecek. Demek ki bunun hakiki bir sahibi var. Bunda nafiz bir Halık var. İlmi de yeter, gücüde yeter, iradesi de geçer böyle bir Halık var. Yoksa o filiz, bak şimdi bu filizi görüyorsun ya, ha bu taraftaki. Bunun gibi bir ağaç olacak, fakat üç beş sene kadar bekleyeceksin.  Bazen çizmeden yukarı çıkıyorsun, bazen de dur dersin, orası da bana aittir. Buyur.

-: ve o irade ile her cüz’üne, her uzvuna, her kısmına ayrı, has bir şekil verir, bir vaziyet giydirir.

Elhasıl:

PDF Dosyasını Okumak İçin Tıklatınız!

Bir önceki yazımız olan 181) ONALTINCI LEM’A / HATİMEDEKİ SUALLERE CEVAPLAR DERS - 3 başlıklı makalemizde 16.lem'a ve ONALTINCI LEM’A / HATİME hakkında bilgiler verilmektedir.