Hulusi Bey
23. SÖZ 1. MEBHAS DERS-2
Hulusi Bey:
اَسْتَع۪يذُ بِااللّٰهِ٭
لَوْ كَانَ ف۪يهِمَٓا اٰلِهَةٌ اِلاَّ اللّٰهُ لَفَسَدَتَۚا فَسُبْحَانَ اللّٰهِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّايَصِفُونَ
(Enbiya:22)
Evet, zerre kadar şirk yok, ehl-i şirkin, ehl-i dalaletin vekili namına birisi şey diyor değil mi? Evet cevabını da alıyor. Öyle bir tesir altında son zamanda 32. Söz’ü, tamamını değil şu ikinci nüktesini, hepsini mi okuduk?
-: İkinciden başladık
Hulusi Bey: İkinciden başladık. Birincisi ehl-i şirkin vekilini, esas gaye muhabbet meselesi idi. Muhabbete de en güzel ders 32. Söz’ün 2. ve 3. mevkıflarıdır. Onu okuduk, iki-üç gündür de 33. Söz’e sıra geldi, onu okuyoruz. Evet, arada diğerlerini de ihmal etmemeye çalışıyoruz. Hangisine bakarsan bak nur, nerede bakarsan bak nur bahçesi, nur bahçesi, nurlar her biri. Evet hangisini tercih edelim? Şu ders çok faideli, evet bazı dersler biraz anlaşılması zordur, dediğim gibidir. Dinleyicilerin arasında ayrı ayrı meşreplerde, mesleklerde zevat var. Elbette onların hisseleri olacak. Her ders avam lisanı ile değil, Küçük Sözler’e bu kaydı koymuş. “Bir zaman sekiz ayetten istifade ettiğim sekiz sözü uzunca nefsime demiştim, şimdi de bazı kardeşlerimin arzusu üzerine ben yine nefsime diyeceğim, isteyen beraber dinlesin”. Öyle değil mi? Aşağı yukarı kelimeler yani bu manada geliyor. Hangisini tercih ederiz? Hangisi kıymetsizdir, yahut tali derecededir? Ufağı da o, büyüğü de o, biraz derin bazısı da, bazı şeyler için kendisi izah eder. Mesela tevhid hakkında, kelime-i tevhidi 12. şeysinde olacak burda onda ehl-i kalbe mahsustur der, ehl-i kalbe mahsustur. Bizim de kalbimiz var, sol memenin altında, bize de mahsus mudur? O ehli kalbin manası başka. Yani orada işlemiş, imanını geliştirmiş hakikatları manen iyice anlamış olanlar, onlar istifade eder, tahsis var. Sonra 13. Söz’den itibaren baş tarafına bir etiket koymuş, ne diyor? Bir derece ulemaya mahsustur. 13. Söz’den. Şimdi herkes her şeyi içerisinde bulur amma!
وَلاَ رَطْبٍ وَلاَ يَابِسٍ اِلاَّ فِى كِتَابٍ مُبِينٍ
(Enam:59)
Fakat her yerde vazıh bir surette bulamaz. Bazısı sarahaten, bazısı işareten, bazısı remzen, bazısı delaleten. Hülasa, herkes her zaman istediği şeyi içerisinde bulamaz. Fakat her şey, Kur’anda mevcut mudur? Vardır. Onun için herkes her zaman aradığını içinde ayan beyan göremez, bulamaz. Ee bulamadın diye bir şey boş da çıkmaz, bir dersi dinleyen ders ne kadar ali bir ifade ile olursa olsun, yani her kafaya sığmayacak vaziyette de olsa, değil mi ki o tefani sırrı var, bir kardeş velev ki onların içerisinde, bu manayı güzelce anladıysa, o tefani sırrı ile öteki de herhalde mest olacaktır, ben de anladım diyecek. Anladım ama dilim yok ki anlatayım. “Men lem yezuk lem ye’rif” derlerdi, tatmayan bilmez. Fakat biz bu bizlik kaidesini kaybetmeyelim. Biz biz nahnü! Ene değil. Enemize çağırmayalım. Ben eneme davet etmedim diyor Üstad. Biz hangimiz kalkalım da enemize davet edelim? Efendiler bize minnettar olun bize teşekkür edin. Hakkımız yok. İşaret edeceğiz, işte Üstad’ın eserleri. Demin söylediğim gibi, Risale-i Nur’u oku, tek başına oku, üç kişi ol oku ki 111 kuvve-i maneviyen olsun. Cemaatlerine devam et, istifade et. Herhalde umduğunu er geç içinde bulacaksın. Yalan mı? Risale-i Nur dairesine girsin de ondan sonra kaç senedir okudum da hiçbir şey de anlamadım, canım. Söylediklerine bakma böyle diyen birisi varsa ona yazıklar olsun demekle beraber, rastlandıysa bilmiyorum ne diyeyim. O girmemiştir. Pabucu ile gitmiş, kalıbı ile oturmuş, öyle gitmiştir. Ehl-i kalp var ehl-i kalıp var. Kalıbıyla Risale-i Nur şakirtleri içerisinde kimseyi ben kabul etmiyorum. Bu daireye giren, bu hizmete giren boş dönmez. Allah’ın rahmetine giren, muhakkak Allah’tan rahmet uman mahrum mu çıkar yahu? Biz Allah’tan rahmet umuyoruz, başka bir şey değil. Hadi kardeşim hadi oku. Bizim Hacı Muhammed’imiz yok mu bugün?
-: Burda efendim.
Hulusi Bey: Nerde?
-: Aşağıda efendim. Çağırtıralım mı?
Hulusi Bey: Gelsin.
-: Hele çağırın biriniz. Nazif Hacı Muhammed’i çağır gelsin. Aşağıda aşağıda gelsin.
Hulusi Bey: Dursun Emmi’nin cemaate selamı var. Bugün aldım mektup. Onu da soldan yazılı olduğu için, hele vereyim kendisi okusun.
-: İstanbul’daki efendim.
Hulusi Bey: İstanbul’daki. İnşaallah diyor bayramdan sonra gelirim. Buyur.
-: Bu sırrı bir temsil ile beyan edeceğiz.
(23.söz. 1. Mebhas)
Hulusi Bey: Dursun Emmi’nin mektubu. Oku, bana ver sen. Meşgulsün değil mi? Evet
-: Meselâ: İnsanların san’atları içinde nasıl ki maddenin kıymeti ile san’atın kıymeti ayrı ayrıdır. Bazan müsavi, bazan madde daha kıymettar, bazan oluyor ki; beş kuruşluk demir gibi bir maddede beş liralık bir san’at bulunuyor. Belki bazan, antika olan bir san’at, bir milyon kıymeti aldığı halde, maddesi beş kuruşa da değmiyor. İşte öyle antika bir san’at, antikacıların çarşısına gidilse, hârika-pişe ve pek eski hünerver san’atkârına nisbet ederek o san’atkârı yâd etmekle ve o san’atla teşhir edilse, bir milyon fiatla satılır.
Hulusi Bey: Öyle demir gibi maden değil. Meraklısına göre pul koleksiyonu toplayanlar bile bazen çok para veriyorlar bir tanesini tamamlamak için, nasıl bu bir akıl mıdır nedir?
-: Eğer kaba demirciler çarşısına gidilse, beş kuruşluk bir demir bahasına alınabilir. İşte insan, Cenab-ı Hakk’ın böyle antika bir san’atıdır.
Hulusi Bey: Şimdi bu temsilden tahkike geçti, hakikate. İnsan Cenab-ı Hakk’ın antika bir sanatıdır.
“وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِى آدَمَ “
(İsra:70)
İnsanı Cenabı Hak mükerrem halk etmiş, bir imtiyazımız var.
-: İşte insan, Cenab-ı Hakk’ın böyle antika bir san’atıdır ve en nazik ve nazenin bir mu’cize-i kudretidir ki; insanı, bütün esmasının cilvesine mazhar ve nakışlarına medar ve kâinata bir misal-i musağğar suretinde yaratmıştır. Eğer nur-u iman, içine girse, üstündeki bütün manidar nakışlar, o ışıkla okunur. O mü’min, şuur ile okur ve o intisabla okutur. Yani: “Sâni’-i Zülcelal’in masnuuyum, mahlûkuyum, rahmet ve keremine mazharım” gibi manalarla insandaki san’at-ı Rabbaniye tezahür eder. Demek Sâni’ine intisabdan ibaret olan iman
Hulusi Bey: Çok ehemmiyetli, Sâni’ine intisaptan ibaret olan iman
-: İnsandaki bütün âsâr-ı san’atı izhar eder. İnsanın kıymeti, o san’at-ı Rabbaniyeye göre olur ve âyine-i Samedaniye itibariyledir. O halde şu ehemmiyetsiz olan insan, şu itibarla bütün mahlukat üstünde bir muhatab-ı İlahî ve Cennet’e lâyık bir misafir-i Rabbanî olur. Eğer kat’-ı intisabdan ibaret olan küfür, insanın içine girse; o vakit bütün o manidar nukuş-u esma-i İlahiye karanlığa düşer, okunmaz. Zira Sâni’ unutulsa, Sâni’a müteveccih manevî cihetler de anlaşılmaz. Âdeta baş aşağı düşer. O manidar âlî san’atların ve manevî âlî nakışların çoğu gizlenir. Bâki kalan ve göz ile görülen bir kısmı ise; süflî esbaba ve tabiata ve tesadüfe verilip, nihayet sukut eder. Herbiri birer parlak elmas iken, birer sönük şişe olurlar. Ehemmiyeti yalnız madde-i hayvaniyeye bakar. Maddenin gayesi ve meyvesi ise; dediğimiz gibi kısacık bir ömürde hayvanatın en âcizi ve en muhtacı ve en kederlisi olduğu bir halde yalnız cüz’î bir hayat geçirmektir. Sonra tefessüh eder gider. İşte küfür, böyle mahiyet-i insaniyeyi yıkar, elmastan kömüre kalbeder.
İkinci Nokta: İman nasıl ki bir nurdur, insanı ışıklandırıyor
Hulusi Bey: Birincisi bir intisaptı, iman bir intisaptır. Kime intisap? Allah’a intisap. Biz nasıl olacağız? Emanetçiyiz. Aza, cevarih, letaif hepsi Allah’ın rızası dahilinde kullanılırsa emanetçi olunur, kullanmazsa, emaneti ihlal etmişiz. Hain damgasını almış oluruz. Evet, terbiye-i nefis, tezkiye-i nefis lügatta var, ama şimdi bu havadan uçaraktan olmaz, birde bunun içerisine girip bizde bu sözlerin istediği hale kendimizi getirelim diye biraz da himmet lazım. Biraz gayret istemez mi Hacı Ağa? Yoksa oku burda. Göz istediği gibi alabildiğine harama baksın, kulak Allah’ın razı olmadığı yerlerdeki şeyleri dinlesin, eller Allah’ın nehyettiği şeylerle meşgul olsun, ayaklar Allah’ın menettiği yerlere gitsin, ondan sonra La ilahe illallah Muhammedün Resulullah. E şimdi olmadı canım, yani hem La ilahe illallah Muhammedün Resulullah de, hem elhamdülillah müminim, muvahhidim de, ondan sonra da Allah’ın sana bir lütuf olarak verdiği seni bir insan suretinde halk ettiği şu mükemmel cihazları O’nun rızası dahilinde kullanma, onları başka şeyde. Hangi sözde idi o? Göz eğer Sani-i Basarına verilmezse.
اِنَّ اللّٰهَ اشْتَرٰى da mı?
(Tevbe:111)
Orda değil mi 6. Söz? Şimdi beklersen eğer bir tanesi bir nefeste bizi irşad etsin, o yok. Bu yolla, bizim kısmetimiz böyle olmuş. Madem ki öyle biz Risale-i Nur’dan beklediğimiz o değil, bir dersi okuyalım ondan sonra melek olalım. Hacı Ağa, ne buyurursun?
-: Kolay iş mi öyle?
Hulusi Bey: Hayır şimdi yani ben de istiyorum melek olmak ama o zaman da tekliften de çıkarız. Avam-ı mümin, avam-ı melaikeden efdaldir. Havas-ı mümin, havas-ı melaikeden efdaldir. Melaikelerin dereceleri sabittir, mertebeleri. Onlar nurdan halk olunmuştur, masumiyetleri vardır. Fakat biz öyle değiliz. Biz insanız. Nefsimiz var, düşmanımız çok, sukût edebiliyoruz, terakki edebiliyoruz. Evet, işte böyle bir derste böyle mübarek derste bulununca oh diyoruz, elhamdülillah bugün güzel bir imani ders, imani bir sohbet yaptık, hoşumuza gitti. Şimdi oh elhamdülillah ama biraz şöyle çıksak biraz çarşı pazara uğrasak hırsızlar çok, çekiyorlar. Ne kadar biz. Dinde rehbaniyyet var mı? Sen ki hocasın, Peygamberimiz kabul etmiş mi böyle bir şeyi? “La rehbaniyete fiddin”, dinde keşişlik yok. Keşişlik demek ne demek? Târik-i dünyalık yok. Onlar o keşişlerin marifetlerini biliyoruz değil mi? Suretâ târik-i dünya. Halbuki öbür tarafta her türlü fesadı onlar yapıyor, her türlü ahlaksızlıklar onlardan çıkıyor. Vallahi çok şeye lüzum yok, çok bilgiye lüzum yok. Biz Risale-i Nur dairesine kabul edildiğimizden dolayı öyle bir nimete, öyle bir ihsana mazharız ki; evet bunun kıymetine karşı, bu ihsana karşı şükründen aciziz. Hakk-ı şükrünü yerine getirebiliyor muyuz acaba? Hayır. Ne kadar çalışılırsa, ne kadar üzerinde durulsa her defasında kendimize evvela faidemiz oluyor. İman, Din nedir diye Peygamberimiz (s.a.v.)’den sorulmuş. Din nedir din? Üç defa buyurmuş. “Eddinunnasiha, Eddinunnasiha, Eddinunnasiha”, din nasihatten ibarettir, din nasihatten ibarettir, din nasihatten ibarettir. Şimdi biz nasihat vaiz, dün geçti, okuduk, ne diyor pencerelerin birinde? Nasihlerin nasihatinin tesir etmemesinin sebebi neymiş? Ahlaksız insanlara derler; haset etme, hırs gösterme, inat etme, öyle değil mi? Deseler ki bunun yüzünü meşru şekle getir. O zaman söz de tesir eder. Onu inşaallah unutmayın da o bahse girelim. Orayı okuyalım, yalnız o kelimeleri benim böyle sönük ifademle kalmasın. Oradaki güzel.
Nerdeydi?
Pencerede okumadık mı?
-: Hayır abi Pencere’de değil 9. Mektup
Hulusi Bey: Neredeydi, Pencereler’de değil miydi?
-: Keramet bahsini okuduk abi dün
Hulusi Bey: Onu okuduk orada ki keramet ve ikram bahsi idi.
-: 9. Mektup dediğiniz.
Hulusi Bey: Hayır. Şeyde pencere’de
-: Pencere’de yok o dediğiniz.
-: Oradan okusun dinleyelim.
-: Pencere’de yok. Abinin dediği
“İşte şu üç misal gibi; insanlar, insana verilen cihazat-ı maneviyeyi, eğer nefsin ve dünyanın hesabıyla istimal etse ve dünyada ebedî kalacak gibi gafilane davransa, ahlâk-ı rezileye ve israfat ve abesiyete medar olur. Eğer hafiflerini dünya umûruna ve şiddetlilerini vezaif-i uhreviyeye ve maneviyeye sarfetse, ahlâk-ı hamîdeye menşe’, hikmet ve hakikata muvafık olarak saadet-i dâreyne medar olur. İşte tahmin ederim ki, nâsihlerin nasihatları şu zamanda tesirsiz kaldığının bir sebebi şudur ki: Ahlâksız insanlara derler: “Hased etme! Hırs gösterme!”
(9. Mektub)
Hulusi Bey: Birbirine karıştırdık da, Pencereler ile bu birbirine girdi.
-: “Hırs gösterme Adavet etme! İnad etme! Dünyayı sevme!”
Hulusi Bey: Dünyayı da sevme
-: Dünyayı sevme. Yani fıtratını değiştir gibi zahiren onlarca mâlâyutak bir teklifte bulunurlar.
Hulusi Bey: Yani takat getirilmeyecek bir teklif, güç yetmeyecek teklif
-: Eğer deseler ki: “Bunların yüzlerini hayırlı şeylere çeviriniz, mecralarını değiştiriniz.” Hem nasihat tesir eder, hem daire-i ihtiyarlarında bir emr-i teklif olur.
Hulusi Bey: İzah etmiyor mu?
-: Bu kadar yani, ben sonunu okudum. Ondan sonra İslam nedir iman nedir farkları
Hulusi Bey: Evet, buyur devam et.
-: İkinci Nokta: İman nasılki bir nurdur, insanı ışıklandırıyor, üstünde yazılan bütün mektubat-ı Samedaniyeyi okutturuyor.
(23. Söz)
PDF Dosyasını İndirmek İçin Tıklayınız!
Bir önceki yazımız olan 18) 23. SÖZ 1. MEBHAS DERS-1 başlıklı makalemizde 23.SÖZ hakkında bilgiler verilmektedir.