RİSALE-İ NUR’DAN TEFEYYÜZLE ALAKALI HATIRA.
-: Ve dikenli çiçeklerin süngücüklerine ve çekirdeklerin sert kabuklarına bak ve
Hulusi Bey: Niye o süngücük var onlar da? Dikenli çiçek. O da onun. İnsanoğlu o çiçeğin güzelliğine bakar, onu koparmaya, koparmak isterse onun şeysindeki dikenler eline batar. Ya katlanacaksın yahut o işte maharet sahibi olacaksın. Öyle ise her çiçek, her çiçek tecavüz edene karşı kendisini koruyacak çeşit çeşit silahı vardır. Dikkat etmezsen o küçücük süngücükleri ile seni rahatsız eder.
Gayemiz nedir? Bu işi o çiçek fidanı mı yapıyor, yoksa onu öyle yapan bir hikmetli bir fiil mi yapıyor? Bir faaliyet var. O faaliyetin de çiçeğin dikenini de lüzumunu da biliyor onu da gönderiyor. Çünkü insan da, böcek de o çiçeğe musallat olabilir. İşte o dikenler küçücük, küçücük dikencikler onun tecavüzünü dur, yasak ileri gidemezsin. İstersen git o diken senin vücuduna batacak. Şimdi bizim ziraatçımız var, ziraat mühendisi güzel fakat Risale-i Nur’u okuduktan sonra ziraat mühendisi hakkıyla bir ziraat mühendisi olabilir. Bu hikmetleri Risale-i Nur’un Kur’an’dan alınan derslerinden istifade etmek sureti ile hakiki ziraat mühendisi o zaman olur. Nitekim öyle ziraat mühendislerinden bu derslere mektep sıralarından daha ayrılmamışken merak edip, bu derslerden meşgul olanların mesleklerinde daha ileri gidecek yani havsalalarının genişlendiğini, anlayışlarının artığını müşahede etmişiz, görmüşüz. Onlar mesleklerinde daha ileri gidiyorlar. Bir taraftan fennin şeysine sadık kalıyorlar fakat o fenni bilgiyi bir de Kur’an’ın nuru altında şeye getiriyor. Evet onu tahlil edecek yere getiriyor bakıyor. Kendisine daha gizli manalar inkişaf ediyor. Buna göre her mesleğin Kur’an’ın nuru altındaki manaları ile mütalaası, mesleğe karşı hem rağbeti hem ihtisasın artmasına büyük rolü oynar, olur. Demek ki Kur’an nuru ile olmazsa onlar, bana bir zaman Üstadın dediği gibi şimdi hatırlatacağım onu, onlar odun yığını gibi olur.
Bir hata eseri olarak Risale-i Hamidiye’den bahis edildiği zamanda Üstadla beraberiz. Dedim ki efendim Risale-i Hamidiye’yi ben okudum. Hemen arkasından buyurdular ki; “O odunlar, kardaşım, o odunlar şimdi nurlandılar.” Risale-i Hamidiye’yi okumak, Risale-i Nurdan medet almadan onun yazılarını okumak, odun yığını gibidir. Fakat Risale-i Nur altında o kitap okunsaydı, onlar odun yığını değil, belki sana faideli bir bilgi hazinesi hükmüne geçebilir. Buyur.
-: Ve çekirdeklerin sert kabuklarına bak ve hafîziyet ve hâfıziyet-i Rabbaniyenin letafetli cemalini gör.
Hulusi Bey: Bir hatıra balkan harbinden sonra Ali Çavuş isminde bir eser yazılmış, okudum. Onu bir roman gibi okudum. Biz, bilfiil muharebeye girdik. Aradan birkaç sene geçtikten sonra o kitap bir daha elime geçti, bir kere daha okudum. Baktım ki Ali Çavuş adı altındaki o küçük broşür, eser bir talimname imiş. O zaman ki ihtiyaca cevap verecek bir takımın idaresi için bir çavuşun idaresi altında ki birliği güzelce sevk ve idare edebilmek için bir talimname. Birisinde, yani bundan haberdar olmadan muharebe nedir, onu yalnız talimnamede laf olarak duymuş. İkincisi bilfiil muharebeye girdik sonra eser elime geçti bir daha baktım, baktım ki Ali Çavuş adlı eser bir talimname imiş. O günün ihtiyacına göre. Bunun gibi her sahada ki fenni bilgilerin, ilmi araştırmaların künhüne vasıl olmak için herhalde böyle bir imani dersin ince süzgecinden, o bilgileri geçirmek lazım. Ta ki faideli bir bilgi elde ettim diyebilsin. Buyur bakalım.
-: Hem zemin sofrasında Kerim-i Mutlak olan Rahman-ı Rahîm’in misafirlerine, rahmet tarafından ihzar edilen hadsiz taamların ayrı ayrı ve güzel kokularına ve muhtelif, süslü renklerine ve mütenevvi, hoş tatlarına ve her zîhayatın zevk u safasına yardım eden cihazlara bak, ikram ve kerimiyet-i Rabbaniyenin gayet şirin cemalini ve gayet tatlı güzelliğini gör.
Hulusi Bey: Yani ister edebiyat bakımından bak, ister malumat-ı diniye bakımından dinle, hangi taraftan bakarsan bak. Şu güzel ifadeler karşısında insan diyor ki; bu zat hakikaten fevkalade edebiyata aşina. Sonra ne kadar da tesirli, ne kadar da cazip. Meşguliyete imkân bırakmıyor, havai meşguliyeti götürüyor. Hakikate yüzleri döndürüyor. Dikkat et ey ahsen-i takvime müstaid yaratılan insan. İstifadeli bir mevzudur bu. Bundan faidelenmek için dikkatini sarf et. Evet, bu sergi-i âlem çarşısına bu kadar mütenevvi, kıymetli nimetleri dizen, elbette boşuna yalnız kuşların ondan istifade edecek, diğer çeşitli kabiliyette yaratılmış hayvanlar istifadesi için yapmamış. Bilhassa seni bu kadar bol cihazatla, letaifle tezyin eden zat senden senin istidadının inkişaf etmesini istiyor. İşte mütalaa edilecek sana bir geniş saha. Bunu mütalaa et, oku. Hatta insan kendisini okuya bilse. Bir tabip teşrih ilmine ne kadar fazla aşina olursa o tıpta daha ihtisas sahibidir. Bakıyoruz ki tıp hususunda da Üstadın öyle tabirleri var ki biz yalnız lafzını öğrenmişiz. Dört süzgeçten süzmek, bilmem neler gibi tabirler geçiyor. Yani onu bir doktor da okusa diyor ki “Fe-subhanallah bu zat, bu tıp ilmini nerden öğrenmiş.” Evet.
PDF Dosyası İndirmek İçin Tıklayınız!
Bir önceki yazımız olan 18)HULUSİ AĞABEY’İN ÜSTAD HZ’LERİ İLE GÖRÜŞMESİNDEN HATIRA VE DUA başlıklı makalemizde hatıra hakkında bilgiler verilmektedir.