KUR’AN HURUFATI’NIN EHEMMİYETİ HAKINDA
Hulusi Bey:
اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ طِبِّ الْقُلُوبِ وَ دَوَٓائِهَا وَ عَافِيَةِ اْلاَبْدَانِ وَ شِفَٓائِهَا وَ نُورِ اْلاَبْصَارِ وَ ضِيَٓائِهَا وَ عَلٰٓى اٰلِه۪ وَ صَحْبِه۪ وَ سَلِّمْ
اَمِينَ
-: Baki ul-Gargada da bir cenazede bulunuyorduk. Bu sırada Resulullah gelip oturdu, biz de etrafına oturduk. Elinde bir baston vardı, başını eğip düşündü. Bastonuyla yere bir takım çizgiler çizdi ve sizden her birinizin cennet ve cehennemdeki yeri ezelde yazılmıştır buyurdu. Bunun üzerine ashab, “ya Resulellah biz işimizi ezeldeki yazımıza bırakalım mı?” dediler. Resulü Ekrem Efendimiz, hayır siz vazifenizi yapınız. Sizden her biriniz niçin halk olundu ise onu kolaylıkla elde eder buyurdu. Ravi hadisin tamamını zikretti.
Hulusi Bey: Yine de işaret yine kalsın. Şimdi, bu zatın konuşmalarından hulasa edersek bize hem Hazreti Ali Efendimizin kerametinden Keramet-i Aleviye, Keramet-i Gavsiye. Bunlar eserlerde vardır, bize oradakiler kâfidir. Kaldı Kur’an hurufatını öğrenmek şeysi, bunu her zaman söylüyoruz yalnız bu işin takibini yapamıyoruz. Şimdi burada bir şeyi açıklamak şeysi var. Şimdi biz bildiğimiz için yani, ben mesela, Hacı Kadri Bey eski olduğumuz için o harfin zamanında yetiştik o harfleri biliyoruz. Sonra biz Risale-i Nur dairesinde bulunduğumuz için bidayeten bu harfleri katiyyen kabul etmemek Risale-i Nuru katiyyen bu harflerle, yani bu yeni çıkan, moda harflerle yazmamak, okumamak üzerinde çok titiz davrandık, ben şahsen. Hatta mevcut o zamanda daha sözler bitmemiş bir vaziyette iken, bizdeki mütehassıs vasıtasıyla Avusturya ile muhabere temin etmeye çalıştık. Orada acaba Osmanlı hükümeti zamanında ki gibi Kur’an hurufatıyla şu mevcud eserlerimizi tab ettirebilir miyiz diye. O adam yazdı. Yani orada belki o makinalar daha kaldırılmamıştır şeyden. Çünkü zaman geçmemiş. Çünkü biliyorsunuz 1928 de bu harf inkılabı oldu. O zaman oradan müspet bir cevap alamadık. Bize cevap veremediler. Yani tasavvurumuz kuvveden fiile çıkmadı. Şimdi kalıyor bizim Kur’an hurufatı meselesi. İki mesele var. Evvel ahir söylediğim gibi. Yalnız bir tarafa karşı tamamıyla yayayız. Yani Kur’an hurufatını sanki öğrenmemeye yemin etmişiz gibi bir vaziyetimiz var. acıh
Biz dedik ki yüksek tahsil gençliğine kadar terakki eden gençlerimiz imanî bir boşluk hissettiler. O zaman bu boşluğu telafi edecek bir eser lazımdı. Kur’an hurufatıyla tab edilse anlayamayacaklardı, onun için bu günkü harflerle, ladini hurufatla bunların tab edilmesi isabet oldu. Ve Üstadımızın masasında son ziyaretinde kendisini, desteyle böyle masasının üzerinde o kitaplar mevcuddu. Yani bunu tervic etmişidi. Gençleri hatırı için. Fakat onların üstünde yine Kur’an hurufatıyla olan şeyler vardı. Onların üstüne de yine Kur’an hurufatıyla olan şey etmişti ki Emirdağ’ında görüştüğümüz zaman onu açtı Mektubattan beraberce mütalaa ettik. Yine aynen Barla da olduğu gibi. Sanki âlem değişti fevkalzaman çıktık Barla’ ya gittik, Barla’ da ki evinde okuyor gibi bir vaziyet oldu. Yine Kur’an hurufatı. Ben de biliyorum o da biliyor zaten. Kendisi okudu ben dinledim. Ne bu Çermik’teki Abdulkadir filan, daha bazıları var, hepsini şey edemiyorum bir kısmı ila rahmetillah gittiler. Yani onların yanında. Şimdi bugün burada bir şey açıklamak mecburiyetindeyim. Gayet samimi olarak. Efendiler! Ben bu yazıyı mükemmel okurum, hem mükemmelde anlarım. Bunu söyleyeyim ki tereddüt etmesinler. Çünkü o yeni talimnameler çıktığı zamanda herkesten evvel ben okurdum, emsalime karşı mahcup olmayayım. Bu hurufatla basılıyor. Askeri talimnameler, sevki idareler. Bilmezsen kursa götürdüler, kursta mahcup olacağım. Hâlbuki Cenab-ı Hak mahcup etmemek için bize bir şevk verdi bu harfleri, yani eski hurufat gibi sıkıntısız okuyordum, ama şimdi bi nefret gelmiş. Şimdi bi nefret gelmiş, birine bu mektuplar bu yazıyla yazı yazmak bana çok ağır geliyor. Çok ağır geliyor. Şimdi cemaatteki ihlasın feyzine dayanan burada bir konuşma oluyor. Bunu açıklayacağım. Birde Kur’an hurufatına ve Kur’an’a olan muhabbetimizin ca’li olmadığını, ihlaslı olduğunun bir neticesi olarak Cenab-ı Hak bize bu füyüzatı esirgemiyor, veriyor. Bunu açıklıyorum ki Kur’an hurufatına karşı meylimiz artsın. Bu kadar. Ne kadar imkân bulursanız o kadar şey ediniz. O yazılar geldi, onları verdik. Biz aleyhinde değiliz, belki lehinde olanların başındaydık ama fakat öyle bir zamana geldik ki gençlere acımak lazım geliyordu. Eserlerde bu tarzda girdi mecburi olarak bunu tavsiye ettik. Şimdi Kur’an’ı herkes tavsiye ediyor. Kur’an’ı oku. Kur’an kursu var. Peki, Kur’an harflerinin fazileti hakkında, Ramazan Risalesindeki açık beyanlar var orda. Mesela kürsüde Kur’an okuyor Hafız Efendi. Bir harfinde laakal, laakal on sevap var. Bu harfle oradan okuyor, bizde dinliyoruz. Kur’an hurufatıyla okunuyor. Bunda o harflerin hakkı verilebiliyor mu? Bu yazıyla. Çok harfler şeye gelmemiş yani, hesaba gelmiyor. Şimdi mesela خ yerine ح okuması, ح yerine خ okuması gibi. خلق yerine حلق demesi, tıraş olmak demek. حلق e خلق diyeceksin. خالق diyeceksin ki Allah manasına gelir. خالق Yerine حالق dersen, berber manasına gelir. Şimdi bu harflerlen حالق okuyor. Maalesef yaşlı adamlarımız da حالق okuyor. Nasıl ki Kur’an hurufatı onun bir muallimini istiyor. Oradan bir tecvid kaidesiyle ders almayı iktiza ediyor. Bu harflerin bu kadar fazileti varken o harflere karşı yabani kalmak, adeta muharebe ilan etmiş gibi ona hiç yanaşmamak, hiç aklımıza sokturmamak, elimize kalemi alıp bir harf olsun. Biliyorsunuz eğer hatırlarsanız ya hiç olmazsa Allah, Muhammed, Aşere-i Mübeşşere’nin adlarını yazın diye söylediğim olmuştur. Fakat üzerine fazla gidemiyorum, bu kadar. Yani füyüzatımız Kur’andan ve Kur’ani harflerin şeysinden cemaatin ihlası ile beraber bunların yardımı ile eğer bir fazlalık görüyorsanız konuşmalarımızda bir halavet, bir taravet filan bir şey varsa. Böyle bir şey hissediyorsanız. Bu muhabbetin muaccel mükâfatı olarak Cenab-ı Hak bu ihsanı esirgemiyor. Şahsımı bunu aşikâre etmeye şu zatın vücuduyla haber veriyorum. Şimdi, artık üst tarafı size ait. Ben yine bu işten uğraşamam onu söylüyorum. Yani birini alayım da bir meşgul edeyim bilmem ne, versem bile iki gün bakarım üçüncü gün usanırım. Meşgul olamam. Fakat kim getirdi de bakmadım. Kim dedi şu deftere bir satır Kur’an hurufatıyla yazı yaz da, yazmadım. Bunu da iddia edemezsiz. Muhabbet lazım, laftan olmaz. Kur’an’ı öğrenmek nasıl ki bir muhabbetin neticesidir. Muhabbet olmazsa Kur’an öğrenilir mi, rica ederim soruyorum? Kur’an’ı öğrenmek nasıl ki bir muhabbetin neticesidir. Öyle ise Kur’an hurufatını yazmak da o muhabbetin oraya da sirayet etmesi lazımdır. Bir harf. Adın nedir efendi adın? Adın Ahmed. Ahmed’i yaz ya. Hazreti Muhammedin ümmetisin sen. Niçin Ahmed’i, Muhammed’i yazmıyorsun? Bir kâğıdı gördüğün zaman böyle gezdirecek miyiz her zaman? Onun için ben bu kadarına şey değilim, taraftar değilim. Fakat mecburuz bu kere bu zatı sanki tenbih için göndermiş gibi Cenab-ı Hak. Bu zattan Ankara’da beş altı sene evvel bir yerde çok görüşmüştük. Öyle bana yabancı değil. Risale-i Nurla alakası var. Fakat o birçok boyalara da girmiş. Benim gibi bulaşıklığı da kalmamış yani. Birçok yerleri de yoklamış. Yoklamış. Akıllı bir adam. Böyle bir adamın bulunması, elbette imansızlar içerisinde tam onların planlarını akim bırakacak vaziyette. Salahiyetli de. Bu eski vaziyeti, mülkiye başmüfettişi idi. Şimdi mülkiye müşavir müfettişi olmuş. Şimdi bana verdiği şey kart bu. Nuri Tanrıseven, Mülkiye Müşavir Müfettişi. Hâlbuki birçok zaman bayram tebrikleri yazardı filan. İşte nerden öğrenmişse öğrenmiş, bizim de Risale-i Nur şakirdi olduğumuzu. Bize karşı bi haddimizden fazla bi saygısı var. Sonra o bahsettiği şeyler, gece mekteplerinin açılması, zorlanması bunların hepsini Üstad şey etmemiş şeyde vardır.
-: 28. lem’ada var, efendim. Sikke-i Gaybiye de
Hulusi Bey: Ha. Sikke-i Tasdik-i Gaybiye de bunların hepsi var. Kaside-i Celcelutiye de var. Şimdi Kaside-i Celcelutiyeyi şey yazmış, Said Özdemir. Ondan bir nüsha bana da verdi. Gayet ufak bir şey. Onun alınması da kolay, getirilmesi de kolay. Onu Hacı Mehmet’e şey edin. Kasideydi. Fakat yine gelecek o da Kur’an hurufatıdır yani. Hepsi bizim bildiğimiz, bu soldan yazıyla değil, sağdan yazıyla. Evet, şimdi itiraz edenler, mesela “Kur’an değil ki” Sonra bir yerde Kur’an dersi yapmak suç değil. Çünkü Kur’an kursu bilmem nesi o bir suç olmuyor. Fakat bir yerde harf inkılabına muhalif bir şey bilmiyorum ki imansızlar bunu hazmederler mi? Fakat hususi çalışmalara kim ne diyebilir. Hususi çalışmalara. Mektep açmıyoruz, Milli Eğitim Bakanlığından müsaade isteyerek biz Kur’ani hurufatı…
PDF Dosyasını Okumak İçin Tıklayınız!
Bir önceki yazımız olan 189) ONUNCU SÖZ/ZEYLİN DÖRDÜNCÜ PARÇASI DERS -4 başlıklı makalemizde ONUNCU SÖZ/ZEYLİN DÖRDÜNCÜ PARÇASI hakkında bilgiler verilmektedir.