20) KÜÇÜK SÖZLERİ’İN EHEMMİYETİ HAKKINDA HATIRASI VE TAVSİYESİ (KENDİ SESİNDEN)

20) KÜÇÜK SÖZLERİ’İN EHEMMİYETİ HAKKINDA HATIRASI VE TAVSİYESİ (KENDİ SESİNDEN)

ADAD

Hulusi Bey

KÜÇÜK SÖZLERİ’İN EHEMMİYETİ HAKKINDA HATIRASI VE TAVSİYESİ

(KENDİ SESİNDEN)

Hulusi Bey: Üstad Hz leri; Bana öyle bir sual sordu. Yani onuncu sözü, “Kur’an hurufatıyla neşrettikten sonra, bir tanesini daha neşretmek istiyorum. Sen ne fikirdesin?” dedi. Ben dedim “Hiçbirisini diğerine tercih edemem”. “Hatta bence en küçük olan Birinci Söz bile, yani hacim itibariyle, kıta itibariyle, Birinci Söz bile”. “Beli gardaşım” dedi, “Beli bana da öyle geliyor”. Birinci Söz. Birinci Söz her hayırlı işin başı. Bizim yaptığımız hayırsız iş mi?

-: Hayır, estağfirullah

Hulusi Bey: Buraya teşrifiniz, bu cemaatin yaptığı iş hayırsız iş mi?

-: Hâşâ, hayır.

Hulusi Bey: Acaba Allah bizden razı mı?

-: İnşaallah.

Hulusi Bey: Yok hiç tereddüt etmeyin ki, Allah razı olmazsa bizi, bizi buraya toplamaz.

-: Elhamdulillah.

Hulusi Bey: Evet, buna karşı hamdetmek doğrudur, yerinde bir karar. Bir şey, bir sebep hâsıl eder, herhalde buradan uzaklaşılır. Bundan daha hayırlısı acaba ne olabilir? Mesleki toplantılar, efendim hayırsız mıdır? Kim diyor? Böyle bir şey diyen yok. Amma, fakat herhalde şu hayırlı işlerin başında gelen; Şu Kur’anî, imanî dersleri böyle bir araya gelip can kulağıyla dinleyip, dinlediğimiz şeyi de öğrenip, öğrendikten sonra bizden isteneni yapmak.

….……..o…………

Hulusi Bey: Emanetin hakkı verilirse emin kimsedir, riayet edilmezse hain kimse olur. Öyle ise dikkat edelim ki Cenab-ı Hakk’ın verdiği aza ve cevarihi, madem ki biz emanetçiyiz, esas mal sahibi O’dur, O’nun rızası dahilinde kullanalım. Şimdi bütün bütün yeise düşmeyelim. Evet, Peygamber Efendimiz (a.s.m.) hem beşir hem nezirdir. Hem müjde verir, hem korkutur. Şimdi bizde O (a.s.m.) isme ittiba ederek, hep korkutucu vaziyette gitmeyelim. Ümidimiz var mı? Kurtaracak cihetler var mı? Var. Ne yaparız? Ne yapmalıyız? Birbiriyle münasebetli midir, değil midir? Bakın 6. Söz müdür:

اَسْتَع۪يذُ بِااللّٰهِ٭اِنَّ اللّٰهَ اشْتَرٰى مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ اَنْفُسَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ بِاَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَۜ

 (Tevbe:111)

Orda da böyle diyor. Yine derslerimizde küçük dersler, Küçük Sözler. Küçük Sözler temel taşları. Küçük Sözler Eğer biz hazmedersek o zaman onun üzerinde diğer büyük dersler onun üzerinde durur sallanmaz. Bu küçük dersler mesela başında “بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ “ den bahseden, Bismillah’dan bahseden Söz temel taşı olarak yerleşirse, ondan sonra 2., 3., 5., 6., 9., 10. Söz’e kadar olan kısımlar, bunlar yerleşirse Risale-i Nur’un dersleri muhkem bir kale vaziyetine girebilir. O zaman sarsılmaz. Birbiriyle münasebeti olan şeyleri böyle aktarma da olsa şey etmemiz gerekir. Bakın hem 20. Mektup’tan hem 6. Söz’den, 23. Söz’ü de okuyoruz, ama oralardan da birer çay kaşığı ile bir şeyler aldık. Öyleyse merak etmeyelim, Cenab-ı Hakk’ın rahmetinden ümit kesmiyoruz. Biz talimata uygun hareket edeceğiz. Şimdi Risale-i Nur şakirdleri için tavsiye olunan nedir? Başka sözlere git, başka yerlere. Mesela Risale-i Nur şakirdliği ehl-i keramet olmasını ister mi? Kutup olmasını, veli olmasını ister mi? Yoksa şu Kur’anın hizmetkarlığına razı mıdır?

-: Kur’anın hizmetkarlığına razıdır.

Hulusi Bey:  Şimdi سَيِّدُ الْقَوْمِ خَادِمُهُمْ buyuruyor Cenab-ı Peygamber (s.a.v.), ”Kavmin efendisi o kavme hizmet edenidir.” Bir karınca kederince, evet, hem rahmetle anmak, hem de onun mübarek hatıralarını tekrar etmek için diyorum, daima tekrarlamıştır Üstadımız; “Sizler şahid olunuz ki; bir tek müminin imanını kurtarmasına bedel ben cehenneme girmeye razıyım.” Biz de din kardeşlerimize şu vazife arkadaşlarımıza, hizmet-i Kur’aniyedeki kardeşlerimize, münasebetimiz madem ki uhuvvet esasına hizmet esasına dayanıyor, öyleyse birbirimize karşı daima şefkatli daranacağız. Evet, birimizin bir kusuru olursa mütehakkimane değil, sen şu yanlışı yaptın sen şu kusuru işledin değil, fakat onu şefkatle idare etmek. Üstad’ın buyurduğu gibi inşaallah onun mübarek ruhu şu cemaatimiz üzerinde hazırdır. Zaten diyor ki “Beni ararsanız beni satırların arasında bulursunuz.” Şimdi kendisi gitmiş bu sözler zat-ı alinizin mi bu okuduğunuz? Benim de değil. Şu sözler benim diyen şu oturanların için de ihtiyar genç biri varsa çıksın parmak kaldırsın.

-: Yoktur. 

Hulusi Bey: Var mı? Sizden gelenlerden de yok mu? Demek sözler o zatın, biz onun sözünü okuyoruz. Fakat o ne kadar nükteli bir konuşmadır ki, beni arayan diyor satırların arasında beni görür. Zaten aşikâr yahu. Bu söz hiçbirimizin değil. O nereden almış? Onun kaynağı neresi? Kur’an’dan almış. Allah Allah. Peki, başka âlim yetişmemiş mi Kur’andan alacak? Türkiye’de İslam âleminde başka alim yetişmemiş midir? Kur’andan Kur’anın feyzinden istifade edip onu ümmete duyuracak zevat yetişmemiş midir? Yetişmiştir ama mariz asra, hasta unsura, alil uzva reçeteyi Kur’andan alıp veren bu zat, bu asrın muktezasına göre tavzif edilmiş vazifelendirilmiştir. Öyle bir zamana geliyor ki o zat, Kur’anın bütün surları yıkılmış, Kur’an tek başı ile kendisini müdafaa ediyor. O da benim malım değildir diyor. O zatda.. Yani ilmine güvenerek bir şey söylemiyor. Ekseri sözler mektuplar sünuhat nev’indendir diyor, kalbe gelen şeylerdir.

PDF Dosyasını İndirmek İçin Tıklayınız!

Bir önceki yazımız olan 19) RİSALE-İ NUR’DAN TEFEYYÜZLE ALAKALI HATIRA. başlıklı makalemizde risale-i hamidiyye ve tefeyyüz hakkında bilgiler verilmektedir.