
Hulusi Bey
HÜVE NÜKTESİ DERS – 3
-: Sâni’inin cilve-i kudreti ile bir anda şimşek sür’atinde ve هُوَ telaffuzu ve havanın temevvücü sühuletinde yapılır. Yani, kalem-i kudretin hadsiz ve hârika ve muntazam yazılarına bir sahife olur ve zerreleri, o kalemin uçları ve zerrelerin vazifeleri dahi, kalem-i kaderin noktaları bulunur. Birtek zerrenin hareketi derecesinde kolay çalışır.
İşte ben لاَ اِلهَ اِلاَّ هُوَ ve قُلْ هُوَ اللّٰهُ deki hareket-i fikriye ile seyahatimde hava âlemini temaşa ve o unsurun sahifesini mütalaa ederken, bu mücmel hakikatı tam vâzıh ve mufassal aynelyakîn müşahede ettim ve هُوَ nin lafzında, havasında böyle parlak bir bürhan ve bir lem’a-yı vâhidiyet bulunduğu gibi; manasında ve işaretinde gayet nurani bir cilve-i ehadiyet ve çok kuvvetli bir hüccet-i tevhid ve هُوَ zamirinin mutlak ve mübhem işareti hangi zâta bakıyor
Hulusi Bey: Şimdi bakın, herşeyin, herkesin bir ihtisası var. Şimdi röntgen cihazı şurada hazır olsa bir yerde, sen ben gitsek, birbirimizin mesela kafa filmini çekelim. Röntgene tutalım bakalım oradaki vaziyeti. O aleti kullanabilir miyiz? Röntgeni görmüşüz hepimiz. Röntgeni biz kullanabilir miyiz? Şimdi bak o aynen, aynen müşahede ettim diyor. Mufassal bir surette müşahede ettim. Bu zat bir mütehassıs olmazsa havanın bu harika vaziyetini müşahede edebilir mi, ne dersiniz? Basit bir röntgen aletini ihtisası olmayan ondan istifade etmesini başaramazsa, bu zat ben hava sahifesini ayn-el yakin bir süratte bu harika vaziyetini müşahede ettim diyor. Buna bu işin mütehassısındır denilmez mi? Cenab-ı Hak bak, bu ipi sapı kopmuş, şirazesi dağılmış bir kitap vaziyetine gelmiş olan şu asırda Cenab-ı Hak şu ümmet-i merhumeye nihayetsiz rahmetiyle böyle bir zatı, böyle bir mütehassısı göndermiş her şeyden tevhid delillerini gösteriyor. Ne büyük mazhariyet, ne kadar büyük bir lütuf, ne kadar büyük bir inayet, ne kadar şümullü bir rahmet. Eğer düşünebilirsek biz bunun hakk-ı şükrünü nasıl yerine getirebileceğiz? Eğer böyle bir zatı Cenab-ı Hak şu ümmet-i merhumenin şu zaif vaziyetinde, hastalıklı asrında biçare vaziyete, ümitsiz vaziyete düşmüşken böyle bir zatı o habib-i rabbil âlemin Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin hatırı için o zatı göndermeseydi bize bu hakikatleri bu ince manaları kim ders verecekti? Aramızdan gitti satırlarda yaşıyor, bizden de rahmet duası istemez mi? Hem rahmet duası edelim, hem bize bıraktığı bu elmaslar, cevherler kıymetinde ki şu hazineye mirasçı yaptığından dolayı Rabbi Rahimimize hadsiz şükredelim. Evet, o mübarek üstadımızın ve bütün ahirete intikal eden, bu hizmette emekleri geçmiş olan zevatın, halen şarkta, garpta ecnebi diyarında bu mübarek eserlerle imanlarını felaketten, helaketten kurtarmış olan din kardeşlerimizin, onların içerisinden ahirete intikal edenlerin, hayatta olanlarının da, hayattan gitmiş olanlarının da Ya Rabbi! Sen onları rahmetine ğark et. Âmin. Ahir-i akıbetimizi hayret. Âmin
-: İşte ben لاَ اِلهَ اِلاَّ هُوَ ve قُلْ هُوَ اللّٰهُ deki hareket-i fikrîye ile seyahatimde hava âlemini temaşa ve o unsurun sahifesini mütalaa ederken, bu mücmel hakikatı tam vâzıh ve mufassal aynelyakîn müşahede ettim ve هُوَ nin lafzında, havasında böyle parlak bir bürhan ve bir lem’a-yı vâhidiyet bulunduğu gibi; manasında ve işaretinde gayet nurani bir cilve-i ehadiyet ve çok kuvvetli bir hüccet-i tevhid ve هُوَ zamirinin mutlak ve mübhem işareti hangi zâta bakıyor.
Hulusu Bey: Şimdi orda هُوَ lafzında ve havasında tabiri geçti. Düşündünüz mü onu da? Hava lafzı. Havasız yerde seda çıkar mı? لاَ اِلَهَ اِلاَّ هُوَ Havasız yerde çıkmaz. Peki, هُوَ nüktesi,
لاَ اِلَهَ اِلاَّ هُوَ٭ قُلْ هُوَ اللّٰهُ ٭ اَللّٰهُ
Evet, bu hü ler. Evet, kime delalet ediyor? Allah’a delalet ediyor. İşte O’na intisabı olmayanın ruhu bundan ne anlar. Orayı o lafız şey hava o kısmı bir daha oku son, son.
-: هُوَ nin lafzında, havasında böyle parlak bir bürhan ve bir lem’a-yı vâhidiyet bulunduğu gibi;
Hulusi Bey: هُوَ nin lafzında, o konuşmasın da. Evet.
-: Havasında
Hulusi Bey: Havasında da lem’a-yı vâhidiyet. Evet.
-: Bulunduğu gibi; manasında ve işaretinde gayet nurani bir cilve-i ehadiyet
Hulusi Bey: Manasında ve
-: İşaretinde
Hulusi Bey: İşaretinde de nurani
-: Cilve-i ehadiyet
Hulusi Bey: Cilve-i ehadiyet
-: Ve hüccet-i tevhid
Hulusi Bey: Hüccet-i tevhid. O da bir. Delil. Allah bir olur. Bunların hiç birisi kendi iktidarlarıyla hiçbir şey yapamazlar. Bunları istihdam eden, istimal eden bir zat var. İşte biz ona Allah diyoruz. Elhamdülillah O’na inanmışız. Evet netice? İnsanda iki tane duygu var birisi sevmek, diğeri korkmak. Bu sevmek ve korkmak duyguları kime karşı kullanılmalıdır? Allah’a karşı? Hava zerratı kadar, kendisini tanıttıran, bizim hizmetimizi ve zevkimizi temin eden. Artık alışmışız dünya bir şehir haline gelmiş. Mesela, ekvatorda bir arazi kayması olmuş. Bir memleket yer değiştirdi değil mi, silindi, Ekvator’da. Geçen sene, geçen sene yakın. Tamamıyla silindi. Bir şehir yok oldu. Şimdi bizde hissi merak onu öğrenmek istiyor. Bunu bize nakledecek gayet seri bir vasıta lazım. Hangi vasıta var? Radyo. Bak oradan muhtelif dillerden naklen bizim memleketimizdeki alıcı istasyon onu alıyor, TRT’nin dinlediğine göre, TRT’nin dinlediğine göre Ekvatorda şu hadise olmuştur diye bize duyuruyor. Bütün dünya bir şehir hükmüne girmiş. Aşağı mahallede bir vukuat olsa biz burda duymuyoruz, fakat Ekvator’da, Arjantin’de, Şili’deki hadiseyi, bu aşağı mahalledeki hadiseden evvel haberimiz oluyor. Şu halde şu memleket bir zatın memleketi ha. Aklımıza yatsın artık. Yani Şili’si de, Ekvator’u da, Kanada’sı da, Hindistan’ı da, Pakistan’ı da, Çin’i de, Maçin’i de, Japonya’sı da, Rusya’sı da kimin mülkü? Afrika, Afrika vahşilerinin elinde bulunan yerler onlar kimin mülkü? Onun içindeki bütün insanlar, hayvanlar irili ufaklı kimin mahlûku? Kimin masnuu? İşte Rabbimizi tanıyoruz bak. Böyle, mülk umumen onundur diyor değil mi? لَهُ الْمُلْكُ gayet kısa. Mülk umumen onundur. Neresini söylersen. Mülk lafzına benzer içinde bir koku geliyorsa o kimindir? Allah’ındır. لَهُ الْمُلْكُ Mülk onun, ya sen nesin ya? Sende onun, hem mülküsün, hem memluküsün, hem mülkünde çalıştırılıyorsun. Eyyyy Efendi Hazretleri uyan, uyan. Kimin mülkündesin? Havasıyla, toprağıyla, suyuyla senin hizmetine girmiş. Güneşiyle, ayıyla. Senin bütün ihtiyaçlarına cevap veren bir Halik’ın mülkündesin. Mülkündeyiz. Cenab-ı Hak bize ne kadar kolaylık, ne kadar delillerle kendisini tanıttırmak şeysini göstermiş. Biz hala doğduğumuz yerde, başladığımız yerde duralım mı, yoksa adım be adım, nefes, be nefes nereye gidiyoruz, ağa, efendiler? Bu nefes alıp verdikçe kimin huzuruna gidiyoruz? Bizi yaratanın, bütün mülkün sahibi, bütün memlukün halikının huzuruna gidiyoruz. Hiç çare yok bu iş oluyor. İşte bir de bakacağız ki âlem değişmiş, bizde mahkeme-i kübrada siğaya çekiliyoruz. … O zaman soruyor dünyada kaç gün kaldın? Ne bileyim. Ya bir gün yahut bir günün yarısı kadar bir şey. Bunların hepsine şey yok mu? Mesela Üzeyir alehisselama ait olduğu söylenir.
اَوْ كَالَّذ۪ى مَرَّ عَلٰى قَرْيَةٍ وَهِىَ خَاوِيَةٌ عَلٰى عُرُوشِهَۚا
Oranın sonunda ne diyor?
قَالَ كَمْ لَبِثْتَۜ
-:
قَالَ اَنّٰى يُحْي۪ هٰذِهِ اللّٰهُ بَعْدَ
Hulusi Bey: Yok yok. Şimdi oku gerisini. Ne diyor? قَالَ كَمْ لَبِثْتَۜ
-:
قَالَ لَبِثْتُ يَوْمًا اَوْ بَعْضَ يَوْمٍۜ
Hulusi Bey: Sure-i Kehf’i de söyle. Eshab-ı Kehf, onlara da denildi. Siz burada ne kadar uydunuz? قَالَ كَمْ لَبِثْتَۜ
-:
قَالَ لَبِثْتُ يَوْمًا اَوْ بَعْضَ يَوْمٍۜ
Hulusi Bey: Yani, bak onlar bile üç yüz dokuz sene uyudukları halde, kendilerine soruyorlar ne kadar uyunuz burada? Ne kadar uyumuş?
-:
قَالَ لَبِثْتُ يَوْمًا اَوْ بَعْضَ يَوْمٍۜ
Hulusi Bey: Yani? Ya bir gün ya bir günden bir kısım. İşte ha, aynen bu vaziyet böyle olur ha. Sanki dünya ya ne kadar. Biz biliyor muyuz ki Hazreti Adem’le Hazreti Havva anamızın Cennette ne kadar kaldıklarını. Hangi kitapta var, bunun tafsilatı var mı? Eyyam-i Kur’aniye yi bak bize tarif ediyor Üstad. Nedir Eyyam-i Kur’aniye ya bin senedir yahut elli bin senedir. Belki binler senelerdir. Bilmiyoruz ki. Allah’ın indinde zamanın kıymeti yok. Bütün ömrünü düşün. Sen say, nüfus kâğıtına bak, kafa kâğıtana. Kaç yaşındasın? Vaaay, çok ihtiyarlamışım yahu. Ne fayda hele düşün bakalım neyin var. Bu ihtiyarlıkta sonu her an ölmek olan Rabbının huzuruna çıkmak olan bir hayatta, ne kazandın ne götürüyorsun, neyle çıkacaksın? Hele sor, sen de ben de birbirimize soralım ha. Birden bire gel dediği zaman ne diyeceğiz? Neyiz, biraz müsaade. Müsaade var mı artık? Müsaade var mı? Var mı öyle bir kolay, ederler mi? Tehir, var mı tehir? Mühlet var mı? Ne yapacağız? İster istemez, istersen sen diren, boşuna. Ne yapacak? Temenni ederiz ki o surette dönenlerden olalım.
اِرْجِع۪ٓى اِلٰى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَرْضِيَّةًۚ ٭فَادْخُل۪ى ف۪ى عِبَاد۪ىۙ ٭وَادْخُل۪ى جَنَّت۪ى
Allah onu müyesser etsin. Âmin, âmin.
PDF Dosyasını Okumak İçin Tıklayınız!
Bir önceki yazımız olan 204) HÜVE NÜKTESİ DERS - 2 başlıklı makalemizde HÜVE NÜKTESİ hakkında bilgiler verilmektedir.