215) ONUNCU SÖZ DÖRDÜNCÜ SURET DERS – 1

215) ONUNCU SÖZ DÖRDÜNCÜ SURET DERS – 1

ADAD

Hulusi Bey

ONUNCU SÖZ DÖRDÜNCÜ SURET DERS – 1

-: Peygamber aleyhisselamın hadimi ve Ehl-i Suffe’den Ebu Firas Rebia b. Ka’b el-Eslem radiyallahu anh’den rivayet edildiğine göre şöyle diyor:

Geceleri peygamber aleyhisselam’ın evinde kalır, abdest suyunu ve gereken diğer eşyasını ona getirirdim. Bundan dolayı Peygamber aleyhisselam (Hizmetine mukabil) benden hacet dile, dedi.

-Bundan dolayı Peygamber aleyhisselam (Hizmetine mukabil) benden hacet dile, dedi.

-Cennette seninle beraber olmak isterim, dedim. Resul-i Ekrem Efendimiz:

-Başka şey istesen? dedi.

-Benim istediğim budur. Dedim.

O halde (Bu dileğin yerine gelmesi için çok namaz kılmak ve) secde etmek suretiyle bana yardım et! Buyurdu.

Ebu Abdurrahman da denilen Peygamber aleyhisselam’ın azadlısı Ebu Abdullah’dan rivayet edildiğine göre: Peygamber aleyhisselam’ın:

“Çok secde etmeye namaz kılmaya çalış! Zira sen, her defa secde kıldıkça Allah senin dereceni yükseltir ve o secde sayesinde günahını atar” buyurduğunu işittim, demiştir.

Ebu Saffan Abdullah b. Büsr el-Eslemi radiyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Peygamber aleyhisselam söyle demiştir:

“İnsanların en mes’ud ve hayırlısı, İnsanların en mes’ud ve hayırlısı, ömrü uzun ve ameli güzel olandır”.

Ebu Saffan Abdullah b. Büsr el-Eslemi radiyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Peygamber aleyhisselam söyle demiştir:

“İnsanların en mes’ud ve hayırlısı, İnsanların en mes’ud ve hayırlısı, ömrü uzun ve ameli güzel olandır”.

     Enes radiyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:

Amcam Enes b. en-Nadr, Bedir gazasında hazır bulunamamıştı. Bundan dolayı:

“Ya Resulallah, müşriklere karşı yaptığın ilk muharebede hazır bulunamadım. Eğer Allahu Teala müşriklere karşı yapılan bir savaşta beni bulundurursa, neler yapacağımı Allahu Teala elbette görür” dedi. Sonra Uhud vak’asında Müslüman safları bozulunca,

Hulusi Bey: Evet.

-: Sonra Uhud vak’asında Müslüman safları bozulunca, arkadaşlarını kasdederek:

Ya Rabbi’ Bunların yaptıklarından beni mazur görmeni dilerim, dedi ve müşrikleri kasdederek:

Bunların yaptıklarından beri olduğumu Sana arzederim, dedi ve ilerledi. Sa’d b. Muaz ile karşılaştı ve:

Ey Sa’d b. Muaz Cenneti istiyorum, Ka’be’nin Rabbine yemin ederim ki, Uhud’dan beri de bu Cennetin kokusunu alıyorum, dedi. Sa’d:

Ya Resulallah! Onun yaptığını yapamadım, dedi.

Enes radiyallahu anh şöyle devam ediyor:

Amcamı öldürülmüş olarak bulduk; üzerinde seksen kadar kılıç, süngü ve ok yarası vardı. Müşrikler müsle (işkence) yapmış olduklarından, kimse onu tanıyamadı, yalnız kız kardeşi parmaklarından tanıdı. Biz şu ayetin amcam ve benzerleri hakkında inmiş olduğunu zannediyoruz:

‘Mü’minlerden birçok kimseler Allah’a vermiş oldukları sözlerini yerine getirdiler.’

Hulusi Bey:

اَسْتَع۪يذُ بِااللّٰهِ٭ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللّٰهَ عَلَيْهِۚ

إلى آخر الاٰية…

Yeter. Nerde kalmıştı, dersimiz nerede? Nerdesin?

-: Efendim, Onuncu Söz, Dördüncü suret. Onuncu söz haşir hakkında, dördüncü suret.

Hulusi Bey: Ayeti oku.

-:

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

فَانْظُرْ اِلَى آثَارِ رَحْمَتِ اللّٰهِ كَيْفَ يُحْيِى اْلاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا اِنَّ ذلِكَ لَمُحْيِى الْمَوْتَى وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ٭صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظ۪يمُ٭

Hulusi Bey: Onuncu Sözün bu ayetle başlayan suretlerinden kaçıncı sureti?

-: Dördüncü sureti.

Hulusi Bey: Dördüncü suret okunacak. Yani ahirete iman, haşrin vukuuna inanmayı kuvvetleştiren bir sözdür. Haşir var mı, olacak mı, herkes yaptığına göre ceza ve mükâfat görecek mi? İşte bu ona olan inancı kuvvetleştirmek için bir söz kaleme alınmış. Yani Kur’anın ahkâmından çıkarılan ve imanı kuvvetleştiren bir söz olarak, bizim elimize kadar gelmiş. Her defasında okuruz ve istifade ederiz. Şimdi, yetiştiğimiz miktarına devam edeceğiz. Bizden evvel üç suret okunmuş, dördüncü suretteyiz. Buyur.

-: Dördüncü Suret: Bak hadd ü hesaba gelmeyen şu sergilerde olan misilsiz mücevherat, şu sofralarda olan emsalsiz mat’umat gösteriyorlar ki: Bu yerlerin padişahının hadsiz bir sehaveti, hesabsız dolu hazineleri vardır.

Bu yerlerin padişahının hadsiz bir sehaveti, hesabsız dolu hazineleri vardır. Hâlbuki böyle bir sehavet ve tükenmez hazineler, daimî ve istenilen her şey içinde bulunur bir dâr-ı ziyafet ister.

Hâlbuki böyle bir sehavet ve tükenmez hazineler, daimî ve istenilen her şey içinde bulunur bir dâr-ı ziyafet ister.

Hulusi Bey: Her baharda Cenab-ı Hak hazine-i gaybinden ölmüş arzı diriltir, üstündeki nebatatı, otları, ağaçları yeşertir. Çiçekler, yapraklar, meyvelerle donatır gösterir. Görülüyor ki bu zatın çok büyük cömertliği var. Bitmez tükenmez hazineleri var ki, gaipten bu ölmüş gibi olan ağaçları ve ölmüş vaziyetinde olan toprağı diriltiyor. Ben böyle diriltmeye muktedirim. Ey aklı başında insan, mü’min. Bundan anla ki, yalnız toprağa gömülmekle iş bitmiyor. Ondan sonra tekrar kalkmak var, dirilmek var. Herkesin yaptığından hesap vermesi var. Öyle bir gün gelecek. Her bahar bize bu hakikati apaçık gösteriyor. Buyur.

-: Hâlbuki böyle bir sehavet ve tükenmez hazineler, daimî ve istenilen her şey içinde bulunur bir dâr-ı ziyafet ister.

Hulusi Bey: Şimdi burada bu ziyafeti veriyor, daimi midir?

-: Hayır.

Hulusi Bey: Daimi değil. İçinde her şey daima bulunsun, bilhassa en ziyade istifade edecek kabiliyette olan insanlar, içerisinde ayrılmasın. Bu ziyafetten tat tat alsınlar, öyle gitsinler. Hâlbuki görüyoruz ki, insanlar durmuyorlar. Görüyorlar, tadını anlıyorlar fakat doyamadan ayrılıp gidiyorlar. Eee, hâlbuki insan o gördüğü şeylerin o lezzetli işlerin devam etmesini istiyor. O da eline geçmiyor. O insanın sahibi, halıkı var mı? Var. Bu da yarattıklarının isteklerini bilmez mi? Bilir. O da ister ki, bunlar bu burada gördükleri tattıkları şeyleri bir âlemde tamamıyla görsünler ve tattıklarını doya doya yesinler tam lezzetini alsınlar. Çünkü ayrılış olan bir lezzetli şey, mesela önüne gayet tatlı bir şey konulmuş bir sofra-i nimet konulmuş. Fakat görüp göreceğin nimet bundan ibarettir. O zaman insan, boğazında kalır yiyemez ki. Mademki kısa bir ömür içinmiş bu, ben ne kadar yiyeyim. Ne kadar obur olsa, bunu fazla yiyemez. Onun da bir kabı var, bir hududu var. Onun için onu tatmin etmek ister halıkı. Bu isteki iştihalı kulunu daima lezzeti devam edecek, bir ebedi bir meskende ikamet ettirmek ister. Onun bu arzusunu yerine getirmek için ahireti getirmesi lazım. Haşri yapması lazım. Herkesi, kazancına göre mükâfatta bulundurması veya cezalandırması icap eder. Evet.

-: Hem ister ki, o ziyafetten telezzüz edenler orada devam etsinler. Tâ zeval ve firak ile elem çekmesinler.

Tâ zeval ve firak ile elem çekmesinler. Çünki zeval-i elem, lezzet olduğu gibi, zeval-i lezzet dahi elemdir.

Hulusi Bey: Zeval-i elem, lezzet olduğu gibi, zeval-i lezzet dahi elemdir. Zeval-i elem, lezzet olduğu gibi. İnsan sıkıntılı, hastalıklı günler geçirebilir. Sıkıntı, ömründe böyle şeyler başına gelir. Fakat o geçicidir. Günün birinde maşâallah geçmiş olsun. Ümidim kalmamıştı senden amma, Cenab-ı Hakka şükürler olsun. Şimdi seni tekrar seni bize bizi sana kavuşturdu. Eee, bu o hastalığı, o sıkıntılı zamanın gitmesi o zat için bir lezzettir. Elhamdulillah ki, şimdi kurtuldum, rahata kavuştum. Hem Peygamber Efendimizin malum bir emirde var. Beş şey, zayi olmadan, beş şeyin kadrini biliniz. Bunlardan birisi de hastalık gelmezden evvel sıhhatin kadrini bil. Demek ki insanın arkasında, hastalık var. Her gün sıhhatte kalınmaz. Bir gün sıhhatsizlik gelir, o zaman o günü arattırır. O da geçer, o da geçer, insan da geçer, insan da göçer fakat Cenab-ı Hak bu geçip, göçmeyi herhalde mükâfatlandıracaktır. Eğer, Allah’ın verdiği nimete şükreder, gelen musibete de sabrederse, o zaman Allah bunu mükâfatlandırır.

PDF Dosyasını Okumak İçin Tıklayınız!

Bir önceki yazımız olan 214) BİRİNCİ LEM’A DERS-4 başlıklı makalemizde BİRİNCİ LEM’A hakkında bilgiler verilmektedir.