
Hulusi Bey
ONYEDİNCİ SÖZ/SİYAH DUTUN BİR MEYVESİ VE ONBİRİNCİ MEKTUB/ÜÇÜNCÜ MES’ELESİ VE ONİKİNCİ, ONÜÇÜNCÜ MEKTUBLAR
DERS-1
Hulusi Bey: Şimdi öyle olsaydı, Üstadın makamı, şahsi makamı, evet biz ona aklımız ermez. Çok kendisi de makam şeysinde olsaydı, isteğinde herhalde pek çok terakki ederdi. Fakat şahsi, bu millet ondan ne istifade ederdi?
-: Edemezdi.
Hulusi Bey: Şimdi bu milletin içerisinde bugün bile Allah’ın velisi var mı?
-: Var.
Hulusi Bey: Şimdi Allah’ın velisi var ama gizlemiş Cenab-ı Hak. O da çıkıp da bir şey yapamıyor. Çünkü Allah’ın izni olmadan o veli bir iş yapamaz. Allah’ın izni olursa yapar. Şimdi bize izinname, ruhsatname mi çıkmış? Kısa söylüyorum dün geçen dersten bir mana da budur. Biz ikrama mazharız, keramet değil. Cemaate ikram-ı ilahi var. Cemaate ikram-ı ilahi var. Fertte keramet arama. Burada sivrilmek olmaz. Şimdi şu, bu böyle koymuş. Bize ihlas düsturlarını vermiş. Siz cemaat olun, bi şahsiyet-i maneviyeniz olsun. Çünkü ehl-i küfür, zındıka bunlar bir cemaat teşkil ediyorlar bir şahsi manevi çıkarıyorlar. İşte bir tanesi mesela düşünseniz bulursunuz adını, adı batsın nedeyim, Allah hayırla ıslah etsin yoksa kökünü kazısın ne diyeyim. Şimdi o Cenab-ı Hak onu, onların şahsi manevisi olarak konuşturuyor. Onlardan kuvvet alıyor. Kuvve-i maneviyesi Allah’tan değil. Şeytanlaşmış taraftarlarının, kuvve-i maneviyesi var, onu söylüyorlar. O da hakikaten, yani cidden şeytana pabucu ters geçirecek derecede muhibb hünerini gösteriyor. Hakkını kesb edelim mi? Şeytana pabucunu ters giydirecek vaziyette şeytanatını gösteriyor. İş buradadır. Yani şu erbab-ı şer, birleşmişler bir şahsı maneviyi çıkarıyorlar. Ona dayanıyor, söylüyor. Şimdi onlar böyle yaparsa, ehl-i iman neden şahs-ı manevi çıkarmasın? Onu neden manen desteklemesin manen. Desteklemiyoruz biz, ona yardımcı olmuyoruz. Yani hiç olmazsa elimizi açıp ya Rabbi bu adam dine, imana, millete hizmet etmek istiyor. Bunu muvaffak et, diyemiyor. O da diyor bir kulp ona takılacak. O kulp ile o sukut ettirilecek. Peki, öteki sivrilmek isterse? Onu öyle, onun için müsbet tarafta bir şey olmuyor, şey yok, manevi desteği yok. Çok acib hakikaten kalbi sızlatacak bir hakikattir. Fenaya, şerre, şerrin şeytana bile taş çıkartacak derecede mümessilliğini yapan bir ferde koca bir cemaat duahandır, himmetini ona veriyor. Şimdi gel açığa şimdi öyle bozuk fikirli bir insan fikrini saklıyor, fikrini iyilik tarafından gösteriyor. Tedavüldeki gazetelerden çoğu ona taraftar. Ben böyle görüyorum, bilmem siz başka türlü görüyorsanız. İşte kalemşor diyor değil mi? Kalemşorlar hep onu destekliyorlar. Dün diyorlar, e şimdide birader mesela siyaset şeysi mesela demokratik partiye ne oldu? Demokratik parti, o diyor ki gerçi müddeti azdı ama diyor, bunlar partizanca hareket ediyorlardı. Oturuyor diyor ki haftada, on beşte, ayda yapılacak işleri programlayalım. Şu milletin muhtaç olduğu şeyleri acilen yapılacak şeyleri sıraya koyalım, yapalım diyor. Dört tane parti başı, onun üzerine eğilmişler, ona şey diyor, o diyor ki gerçi müddet az ama bunlar partizanca hareket ediyorlar. O partiden olmadılar mı, o iktidar partilerine mensub olmadılar mı onların işleri görülmüyor. Bir hafta on gün içerisinde böyle not verecek vaziyet nasıl meydana çıkıyor? Zorla tahriktir ha. Zorla tahriktir, bunlar menfi ve menfur fikirlilerdir. Bunlara o hak ettikleri muameleyi yapıp, işte o zaman diyecekler ki demedik mi? Bunlar partizanca hareket ediyorlar işte siz meydana çıktınız. Ya o zaman nerdendi? Gaybi biliyor musun kahin misin, müneccim misin? Allah bilir, onları muvaffak eder. Bunu da eğer esirgersek yazıklar olsun bize. İsim yok, resim yok diyoruz ki şu milletin dinine, dünyasına menfaat verecek niyette olan idare adamlarımızı ya Rabbi sen muvaffak et, var mı bunda bir şey? Bozuk tarafı var mı?
Ey eyyühel ihvan-ı var hususi cümle hali..
-:
Siyah Dutun Bir Meyvesi
(O mübarek dut başında Eski Said, Yeni Said lisanıyla söylemiştir.)
Muhatabım Ziya Paşa değil, Avrupa meftunlarıdır.
Mütekellim nefsim değil, tilmiz-i Kur’an namına kalbimdir.
Geçen sözler hakikattır, sakın şaşma, hududundan hazer aşma,
Ecanib fikrine sapma, dalalettir kulak asma, eder elbet seni nâdim.
Görürsün en ziyadarın, zekâvette alemdarın,
O hayretten der daim: “Eyvah, kimden kime şekva edeyim ben dahi şaştım!”
O hayretten der daim: “Eyvah, kimden kime şekva edeyim ben dahi şaştım!”
(Sözler Shf: 206)
Hulusi Bey: Gel ya hu gel. Çok hiçbir şeker veren olmamış. Şimdi birazdan hacı Şaşmazdan bir parça tatmaya çalıştırır, o da olmadı, iyi ki bende seni söyledim. Dedim gelse de
-: Aşağı bahçeye gittim orada sandık.
Hulusi Bey: Aşağı gittiniz?
-: Aşağı gittik
-: ……
Hulusi Bey: Sürsürü’de oturuyor bu, Şahaplı Şahaplı. Şahaplı (Baskil) Mehmet bir defa onu beraber götürdüm Üstad’ın yanına. Ondan çok memnun oldu. Dedi “Senin taburun getirmişçesine memnun oldum.” Ondan kürtçe konuştu, fakat ondan sonra yanına gedip Kürtçe söyleyenlere “Unutmuşum” diyormuş. “Unutmuşum daha Kürtçeyi unutmuşum.” İlk zamanda da “Manalar kalbe, lisan-ı maderzadem olan evvelen Kürtçe olarak geliyor, onu Arapça’ ya çeviriyorum, ondan sonra Türkçe’ ye çevirip öyle söylüyorum.” Fakat harıl, harıl söylüyor.
Şimdi ben söylüyorum; Benim hatıratımı böyle toplayacaksınız. Söylediğim zamanda bunları not edin lazım olur. Bunlar söylenmemiş değil. Diyorlar şu Üstad’la olan maceranı anlat. Bir şey tespit etmemişim ki bir söz sırası geliyor söylüyorum. İlk zamanda şeyi, ilk sözlerinden biriside, ilk sözlerinden: “İşimizde tesadüf yoktur. Hep kader-i ilahinin sevki iledir.”
-: Tevafuk mu?
Hulusi Bey: Kader-i ilahinin. Yine alışmışız sırası gelince meğer tabii mabii diyorum. (Üstad) “Kardeşim tabii deme”, yumuşak yumuşak, tabii demeye alışmışız. Ne tabii! “Sevk-i kaderle” de “sevk-i kaderle” de. Medine-i Münevvere de şeyle konuşuyorduk Ali Ulvi(Kurucu) ilen güya ben böyle söylüyorum yine konuşurken tabii diyorum. Böyle kafama vurdum böyle. Fesübhanallah Üstad böyle dedi ben sanki onu yine hala muhafaza ediyormuşum tabii söylüyorum. Bu ne kadar itiyat. Medar-ı kelam oluyor.
İşara mı bakacaksın?
-: Tabiinin başka manalarına da bakacağım.
Hulusi Bey: Ne?
-: Tabiinin o gibi manadan başka manalarına da var mı anladığımız manada? Ona bakacam.
Hulusi Bey: Peki bak
-: Kur’an dedirtir ben de derim, hiç de çekinmem.
Ondan ona şekva ederim sen gibi şaşmam
Hulusi Bey: اَشْكُوا بَثّىِ وَ حُزْنِى اِلَى اللّٰهِ Kur’an böyle diyor. Kur’an bunu diyor.
اَشْكُوا بَثّىِ وَ حُزْنِى اِلَى اللّٰهِ
Eğer şekva lazım gelse, kime şekva ederiz?
-: Allah’a
Hulusi Bey: Allah’a nefsimi şekva ederim. Yoksa Allah’tan şekva değil. Nefsimi Allah’a şekva edelim.
-: Hak’tan Hakk’a feryad ederim, sen gibi aşmam,
Yerden göğe dava ederim, sen gibi kaçmam.
Hep ki, Kur’anda hep dava nurdan nuradır,
Hulusi Bey: Kur’andadır.
Hep ki, Kur’anda hep dava nurdan nuradır, sen gibi caymam.
Hulusi Bey: Ne oldu Tabii?
-: Ben tabii konuştuğum zaman belki şu manayı kast ediyorum. Normal
Hulusi Bey: E normal.
-: Tabiat icabı olan, tabiatla alakalı
Hulusi Bey: Neyse
-: O da var, bu manaya da geliyor. Normal kendiliğinden.
Hulusi Bey: Mademki o mana içinde var, onu terk etmek en iyisi.
-: Efendim! Normalde o anlama geliyor. Bunlar normalmiş gibi.
Hulusi Bey: Peki şimdi. Öldü gitti Allah taksiratını affetsin. 3. Ordu kumandanı Kazım Orbay, sonrada genelkurmay başkanı oldu ya. Bize bir teveccüh gösterdi o 938 manevrasında bindirilmiş tabur kumandanı yaptılar. 12. Kolordu emrime verdiler. O kışla daha yanmamış. ……kışlası O kışlanın kapısında duruyorum o da geldi. Nasılsın …? Teşekkür ederim dedim. O bekliyor ki saf saf, sağol diyeyim. Baktı ki kabiliyet yok. Birkaç defa söyledi ben teşekkür ederim, dedim. Yani söyleyemiyorum. Teşekkürde yanlış, teşekkür kime? Allah’a mahsus. Ben zaten teşekkür ederim derken şahsa değil, yani şükür Allaha demek. Şükür Allah’a dersem herifi büsbütün pirelendireceğim. Onun için ne şeytanı gör, ne euzu çek. Öyle değil mi? Hacı ağa …………
-: Kur’andadır hak hikmet, isbat ederim, muhalif felsefeyi beş para saymam.
Furkan’dadır elmas hakikat, dercan ederim, sen gibi satmam.
Halktan Hakk’a seyran ederim, sen gibi sapmam.
Dikenli yolda tayran ederim, sen gibi basmam.
Ferşten arşa şükran ederim, sen gibi asmam.
Mevte, ecele dost bakarım, sen gibi korkmam.
Kabre gülerekten girerim, sen gibi ürkmem.
Ejder ağzı, vahşet yatağı, hiçlik boğazı; sen gibi görmem.
Ahbaba kavuşturur beni,
Hulusi Bey: Kabri, kabri. Kabri öyle görmem diyor.
-: Ahbaba kavuşturur beni, kabirden darılmam, sen gibi kızmam.
Rahmet kapısı, Nur kapısı, Hak kapısı, ondan sıkılmam, geri çekilmem.
Bismillah diyerek çalıyorum, arkama bakmam, dehşet de almam.
Elhamdülillah diyerek rahat bulup yatacağım, zahmeti çekmem, vahşette kalmam.
Allahü Ekber diyerek ezan-ı haşri işitip kalkacağım, mahşer-i ekberden çekinmem, mescid-i a’zamdan çekilmem.
Lütf-u Yezdan, nur-u Kur’an, feyz-i iman sayesinde hiç üzülmem.
Durmayıp koşacağım, arş-ı Rahman zılline uçacağım, sen gibi şaşmam inşâallah.
Hulusi Bey: İnşâallah diyor sonunda.
-: Yukarıda “Dikenli yolda tayran ederim, sen gibi basmam.” Diyor.
Hulusi Bey: Yol dikenli olursa, sen gibi basmam. Yani bugün gidilecek yolu intihab var. Biz Allahtan hidayet istiyoruz. اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۙ Diyoruz. Doğruca hatarsız Cenab-ı Hakka vasıl olacak yol. Kur’an tarif ediyor اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۙ Dedikten sonra ne diyor? صِرَاطَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمْتَ Öyle bir yol, öyle bir yol ki o senin sevdiğin enbiyanın, evliyanın, şühedanın, Salihlerin yoludur. Ona hidayet, biz her namazda dediğimiz bu. Ha dediğimizi biz bilmiyoruz. Ona, ona karışmam. Bilirsen bir parça bir şey hissedersin, yok bilmemeye yemin etmişsen bilmem. Ondan ne hissedersin, ne alırsın? Bilmeyeceğim, öğrenmeyeceğim, dilim söyleyecek, fakat kalbimden hiçbir şey hâsıl olmayacak. Bizim insan diye imtiyazımız var, aklımız var, idrakimiz var, bunlar bizi yüksek bir mevkie çıkarmış. Bu diğer mahlûkat üzerinde yüksek bir mevkiimiz var. Zabitlik vazifesi veriyor, halifelik vazifesi veriyor. Hem o vazifeler için, bu kadar mertebemiz yüksek olsun, hem de Allah kelamına karşı her vakitte okuduğumuz Kur’anın, Fatiha-i şerifenin ki, Ümmü’l-kitaptır, onun kısacık manasına hala merak etmeyelim. Ha bu olmadı. Efendi bu olmadı. Yirmi senelik hoca geldi mi? Gelir tam parsa toplamaya geldi mi, güreş biter. Parsa toplamaya çıktı mı o diğer bende güreşecektim diyecek. O sizin gurubun adamıdır. Değil mi?
-: Akşam derstelerdi.
Hulusi Bey: Bazen geliyor. Parsa toplamaya geliyor.
-: Üçüncü Mes’ele: Şu iki mes’ele, Yirmibeşinci Söz’ün i’caz-ı Kur’ana karşı medeniyetin aczini gösteren misallerinden bir kısmıdır. Kur’ana muhalif olan hukuk-u medeniyetin ne kadar haksız olduğunu isbat eden binler misallerinden iki misal:
فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ اْلاُنْثَيَيْنِ olan hükm-ü Kur’anî, mahz-ı adalet olduğu gibi, ayn-ı merhamettir.
(Mektubat Shf: 40)
Hulusi Bey: Yani Kur’an çocuklardan erkek çocuğa iki hisse verir, kız çocuğa bir hisse verir. İşte bunu mimsiz medeniyet bunu adeletsiz olarak, haşa görür. Bunun misali gayet kolaydır. İki tarfta aynı vaziyette iki aile var. Bir oğlu bir kızı var. Bir oğlu bir kızı o taraftalar. Bunlar birbirlerine kızlarını veriyorlar oğulları için. Kızlar babalarından bir hisse alıyor oraya gidiyor. Gittiği ev koca, babasından iki hisse alıyor, bu surette iki tarafta denk oluyor. Oğlanlar iki hisse alıyor, birisi bir hisse ile geliyor. Kendisine kadın olmaya geliyor. Ne oldu? Onlarda iki oldu. Bir hissesini kocasından buluyor. Demek Cenab-ı Hak adaletsizlik değil, haşa. Adalet ediyor. Çünkü adaletsizliğin sonu nereye gider? Zulme gider. Cenab-ı Hak zerre kadar zulümden münezzehtir. Zulmetmez. Daha sonrada işte gelirsin, فَـِلاُمِّهِ السُّدُسُ
Ana’yada altıda bir hisse verir. Medeniyet, ana nasıl ölecek diye, ana nasıl olsa ölecek ihtiyarlamıştır, daha ona bir şey vermeye lüzum yoktur.
-: Kanun-u medeniler dörtte biri anaya veriyor, çocukların hepsini mahrum bırakıyor.
Hulusi Bey: O mimsizdir Hacı.
PDF Dosyasını Okumak İçin Tıklayınız!
Bir önceki yazımız olan 219) ONBİRİNCİ SÖZ – DERS - 2 başlıklı makalemizde ONBİRİNCİ SÖZ hakkında bilgiler verilmektedir.