225) 25. SÖZ/1. ŞU’LE:/3. ŞUA:/2. CİLVE VE 19. MEKTUB/5. NÜKTELİ İŞARET  DERS-2

225) 25. SÖZ/1. ŞU’LE:/3. ŞUA:/2. CİLVE VE 19. MEKTUB/5. NÜKTELİ İŞARET DERS-2

ADAD

Hulusi Bey

25. SÖZ/1. ŞU’LE:/3. ŞUA:/2. CİLVE VE 19. MEKTUB/5. NÜKTELİ İŞARET

DERS-2

-: Muhtelif renklerde çok çiçekler açıldı. Pek geniş olan âlem-i İslâmiyetin aktarına, o fırtına ile tohumlar atıldı; yarı yeri gülistana çevirdi. Fakat maatteessüf o güller ve gülistan içinde ehl-i bid’a fırkalarının dikenleri dahi çıktı.

Hulusi Bey: …. Ver gözü görüyor al sen yardım et. Teklife mi bakıyorsunuz birbirinize yardım ediniz. Nereye teşrif

-: Kayseriye.

Hulusi Bey: Efendim

-: Kayseriye

Hulusi Bey: Kayseri mi?

-: Evet.

-: Herbir taife bir hizmete girdi.

Hulusi Bey: Şey, Hacı senin o kamusunu ver. 

-: Vezaif-i İslâmiyette hummalı bir surette sa’yettiler. Muhtelif renklerde çok çiçekler açıldı. Pek geniş olan âlem-i İslâmiyetin aktarına, o fırtına ile tohumlar atıldı; yarı yeri gülistana çevirdi. Fakat maatteessüf o güller ve gülistan içinde ehl-i bid’a fırkalarının dikenleri dahi çıktı.

Hulusi Bey: O defter oraya gitti, elinde tutuyor. Seni meşgul eder. Yine buraya getirin de, Ha Kur’anın üstüne koyma oraya götür.

-: Yarı yeri gülistana çevirdi. Fakat maatteessüf o güller ve gülistan içinde ehl-i bid’a fırkalarının dikenleri dahi çıktı.

Güya dest-i kudret, celal ile o asrı çalkaladı, şiddetle tahrik edip çevirdi, ehl-i himmeti gayrete getirip elektriklendirdi. O hareketten gelen bir kuvve-i anilmerkeziye ile pek çok münevver müçtehidleri ve nuranî muhaddisleri, kudsî hâfızları, asfiyaları, aktabları âlem-i İslâmın aktarına uçurdu, hicret ettirdi. Şarktan garba kadar ehl-i İslâmı heyecana getirip, Kur’anın hazinelerinden istifade için gözlerini açtırdı… Şimdi sadede geliyoruz.

Hulusi Bey: Sadede

-: Sadede geliyoruz.

            Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın, umûr-u gaybiyeden haber verdiği gibi doğru vukua gelen işler binlerdir, pek çoktur.

Hulusi Bey: Bu Risale-i Nura neden Risale-i Nur verdiğini eskiden bu tarzda söylemişti. Yirmiyedi adet sözlerine mecmuuna Risaletün Nur namını verilmesinin sırrı şudur ki: Bütün hayatımda Nur kelimesi her yerde bana rastgelmiş.

Ezcümle, karyem Nurs’tur, validemin ismi Nur’dur, Nakşi Üstadım Seyyid Nur Muhammed’dir, Kadiri Üstadlarımdan Nureddin, Kur’an Üstadlarımdan Nuri, talebelirimin benimle en alakadarı Nur isimli bulunanlardır. Bir zaman rahatsızlığım da Nuresteniydi. Nevresteni demiyor da Nuresteniydi. Kitaplarımı en ziyade izah ve tenvir eden Nur lisanıdır. Hem Kur’anı Hakkimdeki en evvel aklıma, kalbime parlayan ve fikrimi meşgul eden

اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِۜ مَثَلُ نُورِه۪ كَمِشْكٰوةٍ

ayetidir. Hem hakaik-i İlahiye de müşkülatımın ekserisini halleden Esma-i Hüsna’dan Nur ismi nuranisidir. Hem Kur’ana şiddeti şevk ve hizmetim için hususi İmamım Zinnureyn dir.

Eskiden böyle diyordu. Sonra bunu değiştirdi, değiştirdi. O eski yazıdan böyle.

-: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın, umûr-u gaybiyeden haber verdiği gibi doğru vukua gelen işler binlerdir, pek çoktur. Biz yalnız cüz’î birkaç misaline işaret edeceğiz:

Hulusi Bey: Ver Nurettin Bey’e bak Haccacı bulsun orada

-: İşaret edeceğiz

Hulusi Bey: Bakayım almış mı?

-: İşte başta Buharî ve Müslim, sıhhatle meşhur Kütüb-ü Sitte-i Hadîsiye sahibleri, beyan edeceğimiz haberlerin çoğunda müttefik ve o haberlerin çoğu manen mütevatir ve bir kısmı dahi, ehl-i tahkik onların sıhhatine ittifak etmesiyle, mütevatir gibi kat’î denilebilir.

Hulusi Bey: Var mı?

-: Almışta, Kur’anı harekelediğini yazmıyor.

Hulusi Bey: Var mı orda?

-: Var, Haccac: Irak valisi olup, peygamber efendimizin (a.s.v.) soyuna ve taraflarına eziyet eden Yusuf bin Sakafi. Haccac-ı Zalim-i birah

Hulusi Bey: Ne?

-: Haccac-ı Zalim-i birah ……

-: birahmi bizin

Hulusi Bey: Hani yezid, mezid.

-: En başta efendim.

Hulusi Bey: Eziyet eden Yusuf bin Sakafi Haccac-ı Zalim-i Birahmi bin bidi. O başka. Veysi yazıyor orda o başka. Veysi yazan bu tarzda, meth ediyor yani Haccac-ı. Veysi adlı biri. Almamış. Fakat öyledir.  Haccac o kadar zulmüne rağmen Kur’ana hareke vermiştir. Çok büyük bir hizmet amma, çok sevaplıdır.  Kur’anın harekesi olmazsa?

-: Herkes okuyamaz.

Hulusi Bey: Gerçi onun esası da şeye dayanıyor. Hazreti Ali efendimize, Hazreti Ali efendimizden, yani Kur’anın nasıl harekelenmesi lazım geldiğini o ilim, manevi ilmiyle o başöğretmen odur. Haccac onun üzerinde işlemiş Kur’anı harekelemiştir. Eski hocalar yazılarında nokta da koymazlardı. Ben bizim şeyin, eski müftülerden Kemal Efendinin babası Hacı Hamid Efendinin bazı yazılarını gördüm. Hiç nokta koymamış. Noktasız yazıyı okumak mesele. Evet. Aklıma gelirse Kamusü’l-âlem var bende, oraya bakayım alıyor mu, almıyor mu? Aklıma gelirse, aklım benden beraber oraya giderse. Bir şey yap, evvela sen tecrübe yapacaksın. Hele bi kere seninkini bi tamir ettir, bana da kanaat gelirse ki

-: Benimki çok eskimiş.

Hulusi Bey: Seninki?

-: Çok eskimiş.

-: İşte -nakl-i sahih-i kat’î ile- ashabına haber vermiş ki: “Siz umum düşmanlarınıza galebe edeceksiniz; hem Feth-i Mekke, hem Feth-i Hayber, hem Feth-i Şam, hem Feth-i Irak, hem Feth-i İran, hem Feth-i Beyt-ül Makdis’e muvaffak olacaksınız.

Hulusi Bey: hem Feth-i Beyt-ül Makdis’e

-: Makdis’e muvaffak olacaksınız.

Hulusi Bey: Hududsuz. Şimdi Makdis denince o hatırıma geldi. Eskiden Ermenilerin hacılarına mığdısi derlerdi. Mığdısi tahrif edilmiştir. Mıkdisi demek lazım. Yani Kudüs’e gidip, sözüm yabana hacı olup gelirler. Kudüs’e. Onlarında mahalli haccı orasıydı. Halk arasında oraya gidene de, Hristiyan’a mığdesi derlerdi ki mığdesi tahrif edilmiştir. Mıkdisi. Bu da mıkdis diyor. Beyt_ül mıkdis mi?

-: Makdis.

Hulusi Bey: Makdis! Demek ki üstünüde esre okuyor. Mığdisi. Sizde o tarafta varmıydı, mığdisi?

-: Çoktu efendi, vardı.

Hulusi Bey: Ermeni var mıydı?

-: Var evet halen daha var.

Hulusi Bey: Kudüs’e giden hacı olan da var mıydı?

-: Yok, öyle bir şey bilmiyorum.

Hulusi bey: Mığdesi yok muydu?

-: Rastlamadım, yalnız ermeniler var

-: Hem o zamanın en büyük devletleri olan İran ve Rum padişahlarının hazinelerini beyninizde taksim edeceksiniz!..” Haber vermiş, hem “Tahminim böyle veya zannederim” dememiş. Belki görür gibi kat’î ihbar etmiş, haber verdiği gibi çıkmış. Hâlbuki haber verdiği vakit, hicrete mecbur olmuş. Sahabeleri az, Medine etrafı ve bütün dünya düşmandı.

            Hem -nakl-i sahih-i kat’î ile- çok defa ferman etmiş:

عَلَيْكُمْ بِسِيرَةِ الَّذَيْنِ مِنْ بَعْدِى اَبِى بَكْرٍ وَ عُمَرَ

deyip, Ebu Bekir ve Ömer kendinden sonraya kalacaklar, hem halife olacaklar, hem mükemmel bir surette ve rıza-i İlahî ve marzî-i Nebevî dairesinde hareket edecekler. Hem Ebu Bekir az kalacak, Ömer çok kalacak ve pek çok fütuhat yapacak.

Hem ferman etmiş ki:

زُوِيَتْ لِىَ اْلاَرْضُ فَاُرِيتُ مَشَارِقَهَا وَمَغَارِبَهَا وَسَيَبْلُغُ مُلْكُ اُمَّتِى مَا زُوِىَ لِى مِنْهَا

deyip: “Şarktan garba kadar benim ümmetimin eline geçecektir. Hiç bir ümmet, o kadar mülk zabtetmemiş.” Haber verdiği gibi çıkmış.

            Hem -nakl-i sahih-i kat’î ile- Gazâ-i Bedir’den evvel ferman etmiş:

هذَا مَصْرَعُ اَبِى جَهْلٍ، هذَا مَصْرَعُ عُتْبَةَ، هذَا مَصْرَعُ اُمَيَّةَ، هذَا مَصْرَعُ فُلاَنٍ وَ فُلاَنٍ

deyip,

Hulusi Bey: Onların geberecekleri yeri göstermiş.

-: Deyip, müşrik Kureyş reislerinin her biri nerede katledileceğini göstermiş ve demiş: “Ben kendi elimle Übeyy İbn-i Halef’i öldüreceğim.” Haber verdiği gibi çıkmış.

            Hem -nakl-i sahih-i kat’î ile- bir ay uzak mesafede Şam etrafında, Mûte nam mevkideki gazve-i meşhurede muharebe eden sahabelerini görür gibi ferman etmiş:

اَخَذَ الرَّايَةَ زَيْدٌ فَاُصِيبَ، ثُمَّ اَخَذَهَا اِبْنُ رَوَاحَةَ فَاُصِيبَ، ثُمَّ اَخَذَهَا جَعْفَرُ فَاُصِيبَ، ثُمَّ اَخَذَهَا سَيْفٌ مِنْ سُيُوفِ اللّٰهِ

deyip, birer birer hâdisatı ashabına haber vermiş. İki-üç hafta sonra Ya’lâ İbn-i Münebbih meydan-ı harbden geldi; daha söylemeden Muhbir-i Sadık (A.S.M.) harbin tafsilâtını beyan etti. Ya’lâ kasem etti: “Dediğin gibi aynen öyle oldu.”

            Hem -nakl-i sahih-i kat’î ile- ferman etmiş:

اِنَّ الْخِلاَفَةَ بَعْدِى ثَلاَثُونَ سَنَةً

Hulusi Bey: Cenab-ı Peygamber Aleyhisselatu vesselamın gaybi ihbaratından bahs eden hadisleri söylüyor. Bu son söylediği şeyi de Mute namında ki yerde küffarla muharebe eden İslam ordusunda sıra ile ona kumanda eden zevatın şehit olduklarını görür gibi Medine-i Münevvere’den haber veriyor. İşte diyor rayet-i islamın, İslam bayrağını Zeyd eline aldı, o şehit oldu. Ondan sonra İbn-i Revaha aldı. Ondan sonra kim aldı?

-: Cafer.

Hulusi Bey: Cafer-i Sadık aldı, o da şehit oldu. Ondan sonra Hazreti Halid seyf-i İslam. Ondan sonra ordan gelen zat daha şey etmeden harbin tafsilatını Cenab-ı Peygamber aleyhissalatu vesselam haber veriyor. O da yeminle temin ediyor ki “Evet buyurduğun gibi oldu.” Bu çok bir şey mi? Yani gaybi haberlerin böyle de olmuş. Bundan anlayalım ki o bize gayb görünen bazı mesail var. Alem-i gaybe de nüfuz etmiştir O zat. Onlardan haber verdiği de hepsi doğrudur. Yani ister gözle görüle bilen şu aleme ait şeyler ister bizim bilmediğimiz fakat inandığımız alem-i gaybden olsun Cenab-ı Peygamber onları görür gibi biliyor ve ümmetine görmediği, bilmediği şeyi değil, ya gördüğü yahut kat-i olarak bildiği şeyi haber vermiştir. Muhbir-i sadıktır. Haber verdiği şeyler de doğrudur. Evet. Şu dersimiz, bize bir yani Risale-i Nur takip ettiği öğretici mahiyeti, belki Cenab-ı Peygamber Aleyhisselatu Vesselamın en meşhur ehadisinden bahsediyor, hepsinin de hikmetlerinden bahsediyor. Bu hadisleri rivayet ederken elinde bir tek hadis kitabı yokken. Hâlbuki Hadis Kur’an gibi değildir. Onlarda hata etmek ihtimali çoktur. İşte anlattık neticede hadis kitaplarını da bulunduruyor, iş olup bittikten sonra karşılaştırıyor iki yanlış çıkıyor. İki yanlışı da tetkik edince görüyor ki kitap yanlış, kendi sözü doğru. Kitaptaki yanlışlık hata-cevap cetveline göre tashihat yapılmamış. Demek ki bir inayet var, bir hafiziyet var. Cenab-ı Hak, O zatın dilinden, kaleminden bize yanlış bir şeyi duyurmamış. Şu halde bu bahsettiği şeylerin hepsi de kendisinin malı değil Kur’anın malı, kendi beyanına göre. Kur’anın malı olduğunu ve kendisi de yanlışsız bunu da söylediğini. Diyor ki; “İşte siz bilerek çalışıyorsunuz, ben şuurum taalluk etmeden istihdam olunuyorum.” Akıl işi değil. Cenab-ı Hak o zatı istihdam etti. Bize hizmet ettirdi bize Allah. Allah’a yüzbin hamd-ı şükr olsun, O zattan da Allah ebediyen razı olsun. Âmin. Haydi buyur.

-:

 اِنَّ الْخِلاَفَةَ بَعْدِى ثَلاَثُونَ سَنَةً ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا عَضُوضًا وَاِنَّ هذَا اْلاَمْرَ بَدَاَ نُبُوَّةً وَرَحْمَةً

ثُمَّ يَكُونُ رَحْمَةً وَخِلاَفَةً ثُمَّ يَكُونُ مُلْكًا عَضُوضًا ثُمَّ يَكُونُ عُتُوًّا وَ جَبَرُوتًا

deyip, Hazret-i Hasan’ın altı ay hilafetiyle;

Hulusi Bey: Otuz sene.

-: Cihar-ı Yâr-ı Güzin’in (Hulefa-yı Raşidîn’in) zaman-ı hilafetlerini ve onlardan sonra saltanat şekline girmesini, sonra o saltanattan ceberut ve fesad-ı ümmet olacağını haber vermiş. Haber verdiği gibi çıkmış.

Hulusi Bey: Fesad-ı ümmet bak nerden başlamış ha. Nereden başlamış. Şimdi ümmette de fesat var mı Hacı Sabri?

-: Buyur efendim.

Hulusi Bey: Ümmette de fesat var mı, bulunur mu öyle şey?

-: Var efendim

Hulusi Bey: Bulunur demek ha?

-: Evet efendim.

-: Hem -nakl-i sahih-i kat’î ile- ferman etmiş:

يُقْتَلُ عُثْمَانُ وَهُوَ يَقْرَاُ الْمُصْحَفَ وَاِنَّ اللّهَ عَسَى اَنْ يُلْبِسَهُ قَمِيصًا وَاِنَّهُمْ يُرِيدُونَ خَلْعَهُ

deyip, Hazret-i Osman halife olacağını ve hal’i istenileceğini ve mazlum olarak Kur’an okurken katledileceğini haber vermiş. Haber verdiği gibi çıkmış.

Hulusi Bey: İlk damlada  فَسَيَكْف۪يكَهُمُ اللّٰهُۚ  Ayeti ne damlamış.  İnsan tüyleri ürperiyor canım. Böyle mübarek zatlara da böyle muamele yapılıyor.  Evet.

-: Hem -nakl-i sahih-i kat’î ile- hacamat edip

PDF Dosyasını Okumak İçin Tıklayınız!

 

Bir önceki yazımız olan 224) 25. SÖZ/1. ŞU'LE:/3. ŞUA:/2. CİLVE VE 19. MEKTUB/5. NÜKTELİ İŞARET DERS-1 başlıklı makalemizde 25.söz ve yirmibeşinci söz hakkında bilgiler verilmektedir.