25. SÖZ/1. ŞU’LE:/3. ŞUA:/2. CİLVE VE 19. MEKTUB/5. NÜKTELİ İŞARET
DERS -3
-: Hem -nakl-i sahih-i kat’î ile- hacamat edip
Hulusi Bey: İşte o gün öyle yapmışlar, bu asırda da şu mübarek eserleri bize hazırlayan zatı on dokuz defa şu Müslüman memleketinin Müslümanların güya başına bela olan o zümre tarafından on dokuz defa zehirlemiştir diye, onun hizmetine mükâfat verdiler. İslamiyet’in şeysi böyle. Cennet.
-: Ucuz değil.
Hulusi Bey: Cehennem lüzumsuz değil. Çok şeyler var ki yaşasın cehennem dedirtir. Cennette mühim fiat ister. Cenneti kazanmak için de bu gibi zulümlara katlanmak ister ki bunun şaheser vaziyeti de şudur. Yirmisekiz sene kendisine eziyet edenleri sonunda hakkını helal etmek suretiyle bize de aynı şeyi vasiyet ederek gitti. Bu nasıl insaniyet yahu. Bu ne ali ruhtur. Bu ne kadar merhametli insandır. Hâlbuki birisi yani zulmen, şöyle kulağımızı bir bükse belki senelerce onu unutmayız. Bir fırsat elime geçse de şu herifin bir kulağını kessem. Hani bükmek değil. Bir de ip takıp boynuna assam. O da yirmisekiz sene kendisine böyle eziyet edene diyor ki bunlar şeyler değil, ben kader-i ilahinin mahkûmuyum, bunlar bilmeyerek beni ihlasa sevk etmektedir. Bilmeyerek. O yüzden onlara hakkımı helal ettim, sizde böyle edin. Bizde diyoruz ki sürüm, sürüm sürünsünler, kökleri kazınsın, zararları kendi nefislerine, koyunlarına dolsun. Ehl-i islam bunların şerrinden emin olsun. Âmin. Diyemiyoruz biz hakkımızı helal ettik. Nasıl edelim, yav edemeyiz. İşte bizim sabrımız ya Hacı Sabrının sabrı kadar da yok ha. Hacı Sabrının sabrı kadar da yok. Hacı Sabrii
-: Hem -nakl-i sahih-i kat’î ile- hacamat edip mübarek kanını Abdullah İbn-i Zübeyr teberrüken şerbet gibi içtiği zaman ferman etmiş:
وَيْلٌ لِلنَّاسِ مِنْكَ وَ وَيْلٌ لَكَ مِنَ النَّاسِ
deyip hârika bir şecaatle ümmetin başına geçeceğini ve müdhiş hücumlara maruz kalacaklarını ve insanlar onun yüzünden dehşetli hâdiselere giriftar olacaklarını haber vermiş. Haber verdiği gibi çıkmış.
Hulusi Bey: Abdullah İbn-i Zübeyr hakikaten çok kahramanca bir davranışı var. Yine o hınzır Yezidin marifeti. Yezid, yezid. Yezid’in mi Haccac mı? Haccac’ındır. Onun zamanında da Yezidin zamanında da Haccac. Yani Şam hükümetine isyan etti. Neticede taraftarlarıyla müdafaa etti Mekke-i Mükerreme’de. Mekke-i Mükerreme’de müdafaa etti. Haccac geldi Mekke-i Mükerremeye zulüm yağdırdı, Kâbe-i Muazzamayı yıktı. Kâbe-i Muazzamayı yıktı, Haccac böyle bir Haccac ha. Birçok yara aldığı halde Abdullah İbn-i Zübeyr taraftarları tamamen şehit oldular, kendisi de birçok yarasıyla anasının yanına gitti. Ana halimi görüyorsun, dedi ne yapayım. Dedi bu kâfire teslim olma. Kalktı gitti şehit oluncaya kadar uğraştı. Şehit olduktan sonra Haccac astırdı, başını kestirdi. Anası da Hz. Ebubekir’in kızı. Ondan sonra başını şeye gönderdi Yezide gönderdi, Şam’a. İki sene anası o asılan yere gelmedi. İki sene sonra yolu ordan geçiyordu baktı ki “hala bu müezzin minareden inmemiş mi? dedi. Hemen bu haberi Haccaca ulaştırdılar. Bu bir nevi istimdattır yani, dehaleti var. O zaman dedi ki cenazesini kaldırın da gömün, başsız cenazesi. İki sene sonra. Öyle zalımlar yetişmiş bu İslam âleminde neler gelmiş neler. Evet.
-: Abdullah İbn-i Zübeyr, Emevîler zamanında hilafeti Mekke’de ilân ederek kahramanane çok müsademe etmiş; nihayet Haccac-ı Zalim büyük bir ordu ile üzerine hücum ederek, şiddetli müsademeden sonra o kahraman-ı âlişan şehid edilmiş.
Hem -nakl-i sahih-i kat’î ile- Emeviye Devleti’nin zuhurunu ve onların padişahlarının çoğu zalim olacağını ve içlerinde Yezid ve Velid bulunacağını
Hulusi Bey: Yezid?
-: ve Velid bulunacağını ve Hazret-i Muaviye ümmetin başına geçeceğini,
وَاِذَا مَلَكْتَ فَاَسْجِحْ
fermanıyla, rıfk ve adaleti tavsiye etmiş. Ve Emeviye’den sonra
يَخْرُجُ وَلَدُ الْعَبَّاسِ بِالرَّايَاتِ السُّودِ وَ يَمْلِكُونَ اَضْعَافَ مَا مَلَكُوا
deyip Devlet-i Abbasiye’nin zuhurunu ve uzun müddet devam edeceğini haber vermiş. Haber verdiği gibi çıkmış.
Hem -nakl-i sahih-i kat’î ile- ferman etmiş: وَيْلٌ لِلْعَرَبِ مِن شَرٍّ قَدِ اقْتَرَبَ deyip, Cengiz ve Hülâgu’nun dehşetli fitnelerini ve Arab Devlet-i Abbasiyesini mahvedeceklerini haber vermiş. Haber verdiği gibi çıkmış.
Hem -nakl-i sahih-i kat’î ile-
Hulusi Bey: Cengiz’inde, Hülâgu’nun de. Bu işlerin başında daha biz askeri mektep de okurken İstanbul’da, marşlar bellettiler bize. Şimdikilerin amcaları, dayıları, babaları. Atilla, Cengizhan, Hülâgu bunların marşlarını bellettiler. Hacı o zaman bunları idrak etmiyorduk. Marş diye söylüyorduk. Fakat sonra anladım ki bunlar İslam’ın başına bela olmuş. Fakat tarihte daha başka bunların hakkında daha neler söylüyor. Hülâgu gibi gaddar zalım sekiz yüz bin nüfuslu olan o zaman ki Bağdat şehrini mahvediyor, insan başından kuleler yapıyor. Sekiz yüz bin nüfuslu olan. Fakat bunun oğlu İslam oluyor sonra. Bütün o mıntıka Moğolistan filan İslamiyet’e kavuşuyor. Allah’ın işleri hiç belli olmaz. Kahır tecellisiyle bu zalımı musallat eder, ondan sonra da onun evladını, ahvadını İslam eder. İlahi tecelli, kim ne diye bilir. İşte böyle bir zamandayız Cenab-ı Hak o kadar zulm ettiler. Öldürelim dediler, kanun yapalım dediler elhasıl, o kanuna benzer kanun katiyetinde bir şeyde, bir hüccetnamede onu da yaptılar. Fakat Cenab-ı Hakkın nurunu söndüremediler. İnşâallah söndüremeyeceklerdir. Çünkü ayet var. Cenab-ı Hak öyle buyuruyor.
اَسْتَع۪يذُ بِااللّٰهِ٭ يُر۪يدُونَ لِيُطْفِؤُ۫ا نُورَاللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَاللّٰهُ مُتِمُّ نُورِه۪ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ
Onlar üflemekle Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Sen körük devrine yetiştin mi körük? Ateş yakmak için böyle meşinden şeyi olan. Ateş yakarken böyle önüne tutardık. Körük çekerdi de. Görmedin mi sen onu?
-: Gördüm gördüm.
Hulusi Bey: Sen de uykudasın galiba. Aklı olan itmam eder. Etti. Ne yazık ki şu İslam memleketinde bu kadar hücum, ecnebi memleketinde rağbet görüyor. Onlar diyor ki: Hürriyet-i vicdan var. Bizde hürriyet-i vicdan mevzuu laftan ibaret kalmış. Biz ne zaman Allah’a dönersek o zaman işimiz rast gelir. Şimdi bunlar bu zalımları bu ümmetin başına getiren kim? Biraz ince ama kim getiriyor? Allah getiriyor. Allah zülumdan, haşa haşa. Allah zalim olamaz. Bizim içimizde daha intibah tamam hâsıl olmamış ki bu zalımlardan hala, hala başımıza püskül olanlar var. Allah şerlerinden muhafaza etsin. Âmin Allah bize intibah-ı ruhi versin. Âmin. Bizi imansızların elinde sefil perişan etmesin. Âmin. Günahımız kadar çektirmesin. Âmin. Buyur.
-: Sa’d İbn-i Ebî Vakkas gayet ağır hasta iken ona ferman etmiş: لَعَلَّكَ تُخَلَّفُ حَتَّى يَنْتَفِعَ بِكَ اَقْوَامٌ وَيَسْتَضِرَّ بِكَ آخَرُونَ deyip, ileride büyük bir kumandan olacağını, çok fütuhat yapacağını, çok milletler ve kavimler ondan menfaat görüp, yani İslâm olup ve çoklar zarar görecek, yani devletleri onun eliyle harab olacağını haber vermiş. Haber verdiği gibi çıkmış. Hazret-i Sa’d ordu-yu İslâm başına geçti, Devlet-i İraniye’yi zîr ü zeber etti; çok kavimlerin daire-i İslâma ve hidayete girmelerine sebeb oldu.
Hulusi Bey: Orda duralım. Hacı Sabri
-: Buyrun Efendim.
Hulusi Bey: Gidelim değil mi? İstersen burası müsaittir, Halı Palas’da yatılabilir.
سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ
سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ * وَسَلاَمٌ عَلَى الْمُرْسَل۪ينَ * وَالْحَمْدُ للهِ بِّ الْعَالَم۪ينَ
تَقَبَّلْ مِنَّا وَاشْفِ مَرْضٰينَا وَارْحَمْ جَم۪يعَ مَوْتَانَا وَاغْفِرْ ذُنُوبَنَا وَذُنُوبَ وَالِدَيْنَا يَارَبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَان۪ى صَغ۪يرًا٭اَللّٰهُمَّ سَلِّمْنَا وَسَلِّمْ د۪ينَنَا وَلاَ تَسْلُبْ وَقْتَ النَّزْعِ ا۪يمَانَنَا وَلاَ تُسَلِّطْ عَلَيْنَا بِذُنُوبِنَا مَنْ لاَ يَخَافُكَ وَلاَ يَرْ حَمُنَا وَارْزُقْنَا خَيْرَىِ الدُّنْيَا وَاْلاَخِرَةِ اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ٭اَللّٰهُمَّ يَا مُفَتِّحَ اْلاَبْوَابْ اِفْتَحْ لَنَا خَيْرَ الْبَابِ٭اَللّٰحُمَّ يَا مُحَوِّلَ الْحَوْلِ وَ اْلاَحْوَالِ حَوِّلْ حَالَنَا وَحَالَ الْمُسْلِم۪ينَ بِفَضْلِكَ وَكَرَمِكَ اِلٰى اَحْسَنِ الْحَالِ٭اَللّٰهُمَّ يَا خَفِيَّ اْلاَلْطَافْ نَجِّنَا مِمَّانَخَافْ٭اَللّٰهُمَّ اَرِنَا الْحَقَّ حَقًّا وَارْزُقْنَا اتِّبَاعَهُ وَاَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَرْزُقْنَا اجْتِنَابَهُ تَوَّفَّنٰا مُسْلِم۪ينَ وَ اَلْحِقْنَا بِاصَّالِح۪ينَ٭ اَللّٰهُمَ احْفَظْنَا يَافَيَّاضْ مِنْ جَم۪يعِ الْبَلاَيَا وَاْلاَمْرَاضْ كَٓافَّةً عَٓامَّةً بِرَحْمَتِكَ يَا اَرْحَمَ الرَّاحِم۪ينَ بِرَحْمَتِكَ يَا اَرْحَمَ الرَّاحِم۪ينَ بِرَحْمَتِكَ يَا اَرْحَمَ الرَّاحِم۪ينَ٭ وَ اٰخِرُ دَعْوٰينَا اَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ٭اَلْفَاتِحَةَ مَعَ الصَّلَوَاتِ٭
PDF Dosyasını Okumak İçin Tıklayınız!
Bir önceki yazımız olan 225) 25. SÖZ/1. ŞU'LE:/3. ŞUA:/2. CİLVE VE 19. MEKTUB/5. NÜKTELİ İŞARET DERS-2 başlıklı makalemizde 25.söz ve yirmibeşinci söz hakkında bilgiler verilmektedir.